Lars Svendsen, yalnızlık, sıkıntı, korku ve özgürlük gibi, felsefenin ezeli ve ebedi sorunlarına odaklandığı çalışmalarıyla bilinen ve bu yönüyle sevilen isimlerden.
Svendsen’in bu tarz çalışmalarının son halkası ise, kötülük ve kötülüğün felsefesi.
Bu amaçla, savaşların, romanların, katliamların ve filmlerin izini süren Svendsen, bizi failleri ve mağdurlarıyla kötülüğün tarihsel serüvenine doğru bir yolculuğa davet ediyor.
Kötülüğe ilişkin kavramlarımız eski zamanlara oranla daha zayıf.
Buna neden olan etkenlerin başında ise, bugün kötülükle çepeçevre sarılmış bir dünyada yaşıyor olmamız.
Svendsen de, kötülüğe ilişkin bireysel ve toplumsal deneyimlerimizin bir dökümünü yapıyor ve kötülüğü ahlaki, politik ve pratik bir sorun olarak yeniden yorumluyor.
Kötülüğü çağdaş yaşamın olağan bir yüzü olarak tanımlayan Svendsen, bununla birlikte kötülüğün meşrulaştırılmaması ve kötülükle mücadele etmemiz gerektiğini belirtiyor.
Kitap, bu mücadelenin yollarını ayrıntılı bir şekilde ortaya koymasıyla, ayrıca önemlidir diyebiliriz.
Kitaptan birkaç alıntı:
“Dünyadaki tüm kötülüğün tek açıklaması biziz; az çok terbiye almış, saygın, normal insanlar.”
“Kötülük ne meşrulaştırılmalı ne de sözde açıklamalarla savuşturulmalıdır. Yapmamız gereken kötülükle mücadele etmektir.”
“Kötülükten bahsederken kullandığımız kelime dağarcığını yitirdik. Bu yüzden Kötülüğün Felsefesi, bu sorunun güncelliği etrafında kötülüğe ilişkin bireysel ve toplumsal deneyimleri düşünebilmenin ufkunu yeniden belirlemeye çalışıyor.”
- Künye: Lars Svendsen – Kötülüğün Felsefesi, çeviren: Mehmet Hocaoğlu, Redingot Kitap, felsefe, 294 sayfa, 2018

