Sabahattin Türkoğlu – Tarih Boyunca Anadolu’da Giyim-Kuşam (2024)

İnsan yaşamındaki önemli fenomenlerden biri olan giyim-kuşamın Anadolu’daki geçmişi on bin yıl öncesine kadar uzanır.

Bir kural olarak, tarih boyunca kıyafetler, iklim ve doğa koşullarına uygun biçimde oluşmakta ve biçimlenir.

Bu süreçte elbette insanoğluna özgü, karşı cinsin hoşa gitme içgüdüsü de rol oynar.

Yıl içinde dört mevsimi dolu dolu yaşayan, farklı doğal oluşumları içinde barındıran ve dünya tarihinin en önemli dönemlerinde, çeşitli ulusların yaşadığı bu topraklarda binlerce yıldan beri çok zengin bir giyim kuşam repertuvarının oluşması doğaldır.

Böyle bir repertuvarın elbette ulusal, yöresel ve tarihsel farklılıkları vardır ve bu durum ona çok renkli bir içerik kazandırır.

Ülkemizde giyim kuşamda batılılaşma, 19. yüzyıldan sonra başlar.

Yirminci yüzyılda ise bütün batı ülkelerinde moda olgusuyla beraber küreselleşme eğilimi ortaya çıkar.

Türkiye küreselleşme akımına 1940’lardan sonra büyük şehirlerden başlayarak yavaş yavaş ayak uyduran ilk Doğulu ve Müslüman ülkelerin başında yer alır.

Böyle bir gelişmeyi sağlayan faktörlerin kaynağında elbette ülkemizin tekstil potansiyelinin gücü vardır.

Ortak giyim kuşama yönelim böylece bütün dünyada yayılırken ulusal ve yerel kıyafetlerimiz, estetik çizgileri ve görkemli içerikleriyle anneannelerimizin çeyiz sandıklarında, özel kolleksiyonlarda ve müzelerde saygıdeğer yerlerini almışlardır.

Konuyla ilgili araştırmacı ve kurumlara düşen, ulusal kültürümüzün bu gurur verici simgesel değerlerinin bilimsel envanterini yapmak ve onları, yeni tasarımlarda kaynak olarak kullanmaktır.

  • Künye: Sabahattin Türkoğlu – Tarih Boyunca Anadolu’da Giyim-Kuşam, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, tarih, 384 sayfa, 2024

Jacques Cauvin – Tanrıların Doğuşu, Tarımın Doğuşu (2024)

Yerleşik hayata geçiş, tarım, hayvancılık.

Neolitik Devrim ile birlikte insanlık, tarihindeki en köklü değişimleri yaşadı: Kültür devrimi; sembol devrimi; işbölümü devrimi; sulamanın doğuşuyla birlikte artı değer üretimine olanak sağlayan teknoloji devrimi; kutsalın ortaya çıkışı ve ilk hiyerarşik düşünce sistemlerinin inşasında kendini açığa vuran entelektüel devrim.

Uzun yıllar Anadolu’da kazılar yapan Jacques Cauvin artık klasikleşmiş eseri ’Tanrıların Doğuşu, Tarımın Doğuşu’nda, insanın avcı-toplayıcılığa sırt çevirip ilk örgütlü toplumların temellerinin atıldığı bu ufuk açıcı geçiş dönemini mercek altına alıyor.

Ne de olsa insanlığın bugünkü durumunun kökeni Neolitik Devrim’e dayanıyor.

Jacques Cauvin (1930-26 Aralık 2001), tarihöncesi Levant ve Yakındoğu alanında uzman Fransız arkeolog.

Cauvin, çalışmalarına Fransa’da Oullins ve Chazelles Mağaraları’nda 1959 ve 1960 yıllarında başladı; ardından 1965 yılında Chandolas’da devam etti. Yakındoğu arkeolojisine ilgisi, 1958 yılında Maurice Dunand’ın kendisini Lübnan’ın Biblos kentindeki taş alet endüstrileri üzerine kazı ve incelemelerine davetiyle başladı.

1967 yılına kadar yedi kazı sezonu boyunca, Lübnan’ın Akdeniz kıyısına kadar uzanan araştırmalar gerçekleştirdi.

Aynı dönemde 1962’de Suriye’de Horan, 1969’da Cezire, 1965’te Tayibe, 1972’de Tel Asvad’da kazı çalışmalarına katıldı.

Bölgedeki deneyimi sayesinde, Maurits van Loon tarafından keşfedilen ve incelenen Mureybet kazılarını yönetmek üzere seçildi.

1978’de Türkiye’nin talebiyle Fırat Nehri’nde Cafer Höyük’te yeni bir kurtarma kazısı başlattı, bu kazı 1986’da bölgenin sular altında kalmasıyla sona erdi.

Cauvin’in bu çeşitli önemli alanlardaki çalışmaları ve topladığı materyaller, Natufyan’dan Çanak Çömlek Öncesi Neolitik B döneminin sonuna kadar insanlığın gelişim süreçlerinin etrafında yoğunlaşır.

1966 yılında, CNRS ve diğer araştırma bursiyerlerinin desteğiyle, taş alet koleksiyonlarını incelemek ve stoklamak, ayrıca Neolitik dönemin problemleri üzerinde çalışmak için Güney Ardèche’teki bir değirmende Centre de Recherche d’Ecologie humaine et de Préhistoire’ı (CREP) kurdu.

Cauvin, kariyeri boyunca CNRS’de araştırmacı olarak kaldı.

Sırasıyla 1957’de Araştırma Bursiyeri, 1966’da Chargé, 1977’de master, 1983’te direktör ve 1995’te emeritus direktör olarak görev yaptı.

1978’den 1982’ye kadar Paris’te ve 1977’den 1982’ye kadar Lyon’da yüksek lisans programlarını yönetmek üzere dersler verdi.

  • Künye: Jacques Cauvin – Tanrıların Doğuşu, Tarımın Doğuşu, çeviren: Fatma Danışmaz Tekin, Monografi Yayınları, arkeoloji, 336 sayfa, 2024

Rebecca Wragg Sykes – Neandertal (2024)

Keşfedildikleri günden bu yana insan türünün en kötü şöhretli üyeleri sayılan Neandertaller, artık geçmişin önyargılarından arınmış, bilimsel teknolojilerin desteğiyle şekillenen yepyeni bir bakış açısıyla tekrar inceleniyor.

Fakat tüm bu araştırmalara rağmen hikâyelerinin tamamını öğrenebiliyor muyuz?

İngiliz araştırmacı, arkeolog ve yazar Rebecca Wragg Sykes işte bu hikâyeyi enine boyuna anlatabilmek için yola çıkıyor; Neandertallerin, üstlerindeki yırtık pırtık post parçalarıyla bizden çok çorak buzlu arazilerde yaşayan kuyruksuz maymunlara benzetildiği eski imajını rafa kaldırıyor ve türlü koşullara sahip geniş Avrasya coğrafyasında yüz binlerce yıl boyunca hayatta kalmayı başaran, büyük iklim değişikliklerine göğüs geren bu insanların, aslında her açıdan ne kadar güçlü olduğunu gözler önüne seriyor.

‘Neandertal: Soydaşlarımızda Hayat, Sevgi, Ölüm ve Sanat’ bu yakın akrabalarımızın nerede, nasıl yaşadığından neler yediğine, neler giyip nasıl süslendiğinden ölülerine nasıl davrandığına ve cinsel partnerlerini nasıl seçip bebeklerini nasıl büyüttüğüne dek çok geniş bir inceleme alnında, Neandertal kültürüne yepyeni bir pencere aralıyor.

Sykes hem konunun uzmanları hem de Neandertalleri merak eden amatör okurların keyifle okuyabileceği bilgi dolu bu kitabında, öncü Paleolitik araştırmaların ve teorilerin ortaya koyduğu bulguları temel alarak Neandertaller hakkında yazılan en kapsamlı araştırmayı sunuyor.

  • Künye: Rebecca Wragg Sykes – Neandertal: Soydaşlarımızda Hayat, Sevgi, Ölüm ve Sanat, çeviren: Mehmet Doğan, Kolektif Kitap, bilim, 464 sayfa, 2024

Baha Batıkan – Eril, Dişil ve Ötekiler (2024)

  • İnsan bedeni tarih boyunca kimin hizmetinde olmuştur?

İnsanlık tarihi boyunca bedenler, günahkâr ve kutsal olarak farklı muameleler gördü.

Öyle ki bunun izleri mitolojiden sanata, dinlerden tarihe dek her alana sızdı.

Cinsellik adı altında toplanan bu izler, içinde erilin gücünü, yüceltilmesini, dişilin dışlanmasını, baskılanmasını, metalaştırılmasını ve nihayetinde şeytanlaştırılmasını, ötekilerin yok sayılmasını ve lanetlenmesini taşır ve aslında bunlar tümüyle iktidarın tutumunu yansıtır.

  • Tarihin üstü örtülen, konuşulmayan ama bu sessizliğiyle dahi çığlık çığlığa bağıran karanlık kuytusunda neler gizlenmiştir?
  • Bastırılmaya ve yok sayılmaya çalışılan aslında nedir?

Arkeolog ve eskiçağ tarihçisi Baha Batıkan mağaraların karanlığından sarayların has odalarına dek örtülüp saklanan bedenin, cinselliğin, günah ilan edilenin tarihinde derin ve meydan okuyucu bir kazıya götürüyor bizleri. Günah, kutsal ve tabu olanın içinde çıktığı bu “tehlikeli” yolculukta, bugün içine hapsolduğumuz…

  • Künye: Baha Batıkan – Eril, Dişil ve Ötekiler: Arkeolojide Eril İktidarın Toplumsal Cinsiyet Rolleri Üzerine Etkisi, Beyaz Baykuş Yayınları, arkeoloji, 304 sayfa, 2024

Charles Leonard Woolley – Sümerler (2024)

Profesör Charles Leonard Woolley, Sümerler üzerine çalışmış öncü ve en önemli arkeologlardan biri ve çalışmaları, Sümer uygarlığının, Mısır uygarlığı ortaya çıkmadan 2000 yıl önce gelişmeye başladığını gösterdi.

Böylece Mısır uygarlığının en eski uygarlık olduğu fikrinden vazgeçildi.

Sümerler yüksek bir kültür seviyesine daha M.Ö. 3500’lerde ulaşmışlardı.

Bu nedenle Mısır, Asur, Küçük Asya, Girit ve Yunanistan gibi eski dünya uygarlıklarının öncüleri oldukları söylenebilir.

Woolley, uzun zaman Mezopotamya’nın çöl kumları altında kalmış ünlü şehir Ur’da yapılan kazılarını yönetmesiyle arkeoloji tarihinde önemli bir yere sahip.

Bu kitap insanlığın erken tarihine ilgi duyan herkes için çekici bir içerik sunuyor.

  • Künye: Charles Leonard Woolley – Sümerler, çeviren: Kenan Çelik, Kabalcı Yayınları, tarih, 184 sayfa, 2024

Murat Baykent – Antik Roma’da Mühendislik (2023)

Vitruvius’tan günümüze kadar gelen inşaat uygulama kılavuzlarının yorumlanarak açıklığa kavuşturulması, Nîmes kentinin su tevzi düzeneği castellum divisorium’un hidrolik hesap sırrının çözülmesi için bilim insanı Trevor Hodge’un yaptığı çağrı, Roma kadastroculuğunun akıl almaz hassasiyetteki örnekleri, uzay tekniklerinin arkeolojiye katkısı…

Bu konulardan büyülenerek yola çıkan Murat Baykent, ‘Antik Roma’da Mühendislik’ kitabında, antik çağ mühendisliği sırlarına bugünkü bilgilerle ışık tutuyor.

Bu çalışma, hem akademisyen, öğrenci ve araştırmacılara zengin bir kaynak sunuyor hem de alanında önemli bir boşluğu dolduruyor.

  • Künye: Murat Baykent – Antik Roma’da Mühendislik: Yapı Teknikleri, Kadastro Çalışmaları, Hidrolik Projeler, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, arkeoloji, 416 sayfa, 2023

Abdulhalik Bakır – Eskiçağda Parfüm, Gıda, İlaç Endüstrisi ve Ticareti (2023)

Parfüm, gıda ve ilaç eskiçağlarda insanların en çok ihtiyaç duydukları maddelerin başında yer alıyordu.

Bir kere parfüm kullanmak dinsel hayatın vazgeçilmezlerinden biriydi.

Ayrıca birçok parfüm çeşidinin hem ilaç hem de yiyecek maddesi olarak kullanıldığı bilinen bir gerçek.

Gıda, insanoğlunun, yeryüzündeki macerasının başlangıcından beri hayatını idame etmesinin en önemli kaynağını teşkil ediyor.

Zira yeme içme, yani beslenme olmadan hiçbir varlığın bu dünyada yaşaması mümkün değildir.

Anılan bu iki maddenin (yani parfüm ve gıda) bir nevi tamamlayıcısı olan ilaç ise tarihin en eski devirlerinden beri insanların hastalıklara karşı sağlıklarını korumak uğruna ihtiyaç duydukları önemli bir nesne.

Üstelik gıda maddelerinin birçoğu, tedavide ilaçlar kadar önemli fonksiyonlara sahip bulunuyor.

Bu önemli çalışma söz konusu üç olgunun (parfüm, gıda ve ilaç) birbirleriyle ilişkisini irdeliyor.

  • Künye: Abdulhalik Bakır – Eskiçağda Parfüm, Gıda, İlaç Endüstrisi ve Ticareti, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, arkeoloji, 492 sayfa, 2023

Töre Sivrioğlu, Sidar Gündüzalp – Sovyet Arkeolojisi Üzerine Denemeler 1 (2023)

Soğuk Savaş koşulları yüzünden Dünya, Sovyetler Birliği’nde arkeolojinin gelişimi hakkında bilgi sahibi olamadı.

Sovyet arkeolojisine dönük ön yargılar, Sovyetlerde bilim değil ideoloji üretildiği, tartışma ortamı ve farklı ekollerin bulunmadığı gibi algıların oluşmasına sebep oldu.

Oysa Sovyetlerde farklı arkeolojik yaklaşımlar sürekli rekabet halinde olduğu gibi arkeoloji alanında büyük teknik sıçramalar yaşanıyordu.

Arkeolojinin define avcılığından ayrılıp, antik çağların toplumsal yapısını anlamaya yönelik bir çabaya dönüşmesinde Sovyet arkeolojisinin öncü bir rolü vardı ve bu rol G. Childe ekolü sayesinde Batı arkeolojisinde de etkili olmuştu.

Tarihte ilk kez Sovyet arkeologları kral mezarları, saraylar ve anıtsal yapıların yanı sıra halk tabakalarının, köylülerin, göçebelerin, kölelerin nasıl yaşadıklarını da ortaya çıkarmaya çalışan yeni bir kazı anlayışı geliştirmişlerdi.

Ören yerlerinin havadan fotoğraflanması, arkeolojik nesnelerin korunması veya tarihlendirilmesi için kimya, fizik gibi disiplinlere başvurulması, arkeologların farklı disiplinlerden bilim insanlarıyla ilk kez birlikte çalışmaya başlamaları Sovyet arkeolojisinin bilim dünyasına getirdiği yeniliklerden bazılarıdır.

Seri olarak yayınlanması planlanan bu çalışmada, Sovyet arkeolojisinin arkeoloji, paleografi, epigrafi ve Eski Çağ tarihçiliği gibi disiplinlere katkıları, artıları eksikleriyle Türkiye’de ilk olarak masaya yatırılmaktadır.

  • Künye: Töre Sivrioğlu, Sidar Gündüzalp – Sovyet Arkeolojisi Üzerine Denemeler 1, Sakin Kitap, arkeoloji, 160 sayfa, 2023

Esengül Akıncı Öztürk – Antik Devir’de Güneybatı Phrygia’da İnanç İstismarı(2023)

Apollon Lairbenos, Geç Hellenistik Devir’den itibaren Roma İmparatorluk Devri’nin sonlarına kadar yüzyıllarca, Denizli’nin Çal yöresi ve civarında yaşamını çiftçilikle uğraşarak sürdürmeye çalışan insanları her açıdan kontrol altında tutan Anadolulu tanrılardan birisidir.

O, bir taraftan haksızlıkları önleyerek sosyal hayatın düzenini sağlayan hukukun temsilcisi görüntüsü verirken diğer taraftan halkın günlük yaşantısını birtakım dini kurallarla yönlendirmekteydi.

Tanrı bazen hastalık formunda gönderdiği cezaların bağışlayıcısı ve iyileştiricisi olur, bazen de güneşi yanına katarak aydınlatan işleviyle her şeyi görür.

Lairbenos’a adanmış olan katagraphe yazıtları insanları hizmetinde nasıl çalıştırdığını, itiraf yazıtları ise onların davranışlarını nasıl kontrol ettiğini gösterir.

Bu epigrafik belgelerde, dini otoritenin etkisi altındaki insanlar sömürüldüklerini bilerek ya da bilmeyerek, Apollon Lairbenos’un tanrısal güçleri üzerine methiyeler düzmekteydiler.

Onun sonsuz güce sahip bir tanrı olduğuna duyulan inancın belgeleri olan söz konusu yazıtlar Roma İmparatorluk Devri’nde Phrygia’nın bu bölümünde yaşanmakta olan inanç istismarını açıkça ortaya koyuyor.

  • Künye: Esengül Akıncı Öztürk – Antik Devir’de Güneybatı Phrygia’da İnanç İstismarı: “Apollon Lairbenos Kültü”, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, tarih, 248 sayfa, 2023

Kolektif – Aphrodisias’ın Büyülü Dünyası (2023)

UNESCO Dünya Mirası listesine giren Aphrodisias Antik Kenti, İzzet Keribar’ın fotoğraflarıyla ‘Aphrodisias’ın Büyülü Dünyası’nda dile geliyor.

1961 yılında, New York Üniversitesi adına Prof. Kenan Erim’in Kazı Başkanı olarak başlattığı Afrodisias Antik Kenti kazılarının ilk ortaya çıkması, fotoğraf sanatçısı merhum Ara Güler sayesinde oldu.

Yolunu kaybettiği için geceyi geçirmek zorunda kaldığı Geyre Köyü’nde, çok değerli tarihi eserlerin, köy meydanı ve köy içindeki her köşede, türlü şekillerde kullanıldığını gören Ara Güler’in çektiği fotoğrafların National Geographic dergisinde yayınlanması bu tarihi kentin keşfini sağladı.

‘Aphrodisias’ın Büyülü Dünyası’, ülkemizin en önemli fotoğraf sanatçılarından İzzet Keribar’ın bir proje bağlamında çektiği fotoğraflarla Afrodit’e adanmış uygarlık tarihinin bu sıra dışı güzellikteki antik kentini yeniden gözler önüne seriyor.

  • Künye: Kolektif – Aphrodisias’ın Büyülü Dünyası (İzzet Keribar Fotoğraflarıyla), editör: Hande Kurdoğlu, Yapı Kredi Yayınları, arkeoloji, 172 sayfa, 2023