Adrienne Rich – Kadından Doğma (2024)

Adrienne Rich’in evrensel ve zamansız bir temayı işlediği ‘Kadından Doğma’ kitabı 1976 yılında yazılmış olmasına karşın, anneliği ataerkil düşünceden bambaşka bir düşünce ufkuna taşıması bakımından bugün halen güncelliğini koruyor.

Eril zihniyetin kutsallaştırdığı, mitleştirdiği, idealleştirdiği ve tabulaştırdığı anneliği, etkileyici ve cesur bir bakış açısıyla ele alıyor.

Annelik kurumunun, annelerin yanı sıra tüm kadınların kontrol edilmesi için ataerki tarafından nasıl inşa edildiğini sorunsallaştırıyor.

Babaların krallığında varlığını sürdüren bu kurum, kadınların zengin ve farklı deneyimlerini tektipleştirip bastırdığı gibi, çelişkilerle dolu annelik rolleri dayatarak kadınların yaşamını belirliyor.

  • Peki, ataerkinin inşa ettiği kurumun ötesinde anneliğe bambaşka bir gözle baktığımızda ne göreceğiz?
  • Güç mü?
  • Esaret mi?
  • Şefkat mi?
  • Şiddet mi?
  • Sevgi mi?
  • Öfke mi?
  • Acı mı?

Rich, bu soruların yanıtlarını ararken hem kendi deneyimlerini hem de ataerkil sistemin dünyanın dört bucağında dayattığı benzer/farklı annelik deneyimlerini masaya yatırıyor.

Bu kitapta somutlaşan araştırması, anneliğe dair tarihsel, akademik ve edebi metinler ile yine anneliğe dair kişisel deneyimleri iç içe geçirerek bizi yeni bir düşünce ufkuna davet ediyor.

Kadın, çocuklu-çocuksuz anne, anneli-annesiz evlat olan bizlere de, bu soruları annelik soybilimi içinden düşünüp yanıtlar bulmak, onları çoklaştırıp zenginleştirmek düşüyor.

  • Künye: Adrienne Rich – Kadından Doğma: Deneyim ve Kurum Olarak Annelik, çeviren: Bilge Tanrısever, Otonom Yayıncılık, kadın, 368 sayfa, 2024

Rebecca Solnit – Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar (2024)

Rebecca Solnit ‘Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar’ kitabında kadim bir hikâyeyi incelikli ve bir o kadar da öfkesini kuşanmış üslubuyla anlatıyor bizlere.

Hayatın birçok alanında kadınların nasıl susturulduğunu, ezildiğini, taciz ve tecavüze uğradığını, öldürüldüğünü gerçek hikâyeler üzerinden aktarırken bu karanlık tabloyu üreten sistem çarklarını gözler önüne seriyor.

Solnit sarsıcı gerçekleri ortaya koymakla yetinmiyor, kadınların güven içinde yaşayabildiği, eşit, özgür bir dünya hayalini gerçek kılma yolunda umut da veriyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Kadının adı sessizlik. Erkeğinki iktidar. Kadının adı yoksulluk. Erkeğinki zenginlik. ‘Kadının’ diyoruz da, ona ait olan bir şey var mı gerçekten? Erkek ise her şeyin kendisine ait olduğunu iddia ediyor, kadın da dahil. İzin almadan ve bir bedel ödemek zorunda kalmadan kadına sahip olabileceğine inanıyor. Bu çok eski bir hikâye, yine de son yıllarda hikâyenin sonu değişmeye başladı… Ezber bozuldukça, değişmez sanılan düşünce kalıpları temelden sarsılıyor.”

  • Künye: Rebecca Solnit – Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar, çeviren: Asude Küçük, Minotor Kitap, kadın, 136 sayfa, 2024

Hilal Özçetin – Ahlakı Giyinmek (2024)

Özçetin’in araştırması hem Kemalist hem İslamcı muhafazakâr söylemin kadınların cinsel bedenlerini gizlemek ve kadınların kamusal alanlardaki görünürlüklerini düzenlemek için nasıl kıyafeti bir beden teknolojisi olarak kullandığını inceliyor.

Kadınların kamusal alanlardaki mevcudiyetlerinin ve hareketlerinin kamusal bakışın yargısıyla doğrudan bağlantılı olduğunu ve kıyafetin kamusal bakışın ahlak yargısı için temel ölçütlerden birini oluşturduğunu görüyoruz.

Türkiye’de toplumsal cinsiyet ve cinsel ahlak üzerine yapılan çalışmalar, genellikle ailenin ya da ulusun namusunu koruma kisvesi altında kadınların bedenleri üzerindeki eril tahakküm iddialarıyla ilgilenir, ama kadınların kamusal alanlardaki hareketliliğini ve etkinliğini sınırlayan patriyarkal cinsel ahlak düzeninin sürekliliğini sağlayan kıyafet kodlarının rolüne gereken önemi vermezler.

Özçetin ise kitabında cinsel ahlakın kamusal alanları patriyarkal normlar etrafında hizaya sokmasına bakarken, aynı normların cinsel kadın bedenlerini bu alanlardan silmeye dönük olarak kurulduğunu gösteriyor.

  • Künye: Hilal Özçetin – Ahlakı Giyinmek: Türkiye’de Cinsel Ahlak Üzerine Bir Deneme, Metis Yayınları, siyaset, 136 sayfa, 2024

Hernando Calvo Ospina – Latin Amerika’nın Güzel İsyancıları (2024)

Bu kitapta ülkelerinin, kıtalarının özgürleşmesi mücadelesine damgalarını vurmuş olan otuz üç savaşçı kadının hikayelerini anlatıyor Hernando Calvo Ospina.

İçinde bulunduğumuz coğrafyada da yabancısı olmadığımız kadın mücadelesine, kadınların mücadelelerine benzer örnekleri Latin Amerika’dan derliyor.

Kitap, sömürgecilerin Latin Amerika’ya ayak bastıkları 1492 yılından başlayarak 2000’li yılların ortalarına kadar geçen süre boyunca işbirlikçi diktatörlüklerin adlarını resmi tarihlerinden silmeye çalıştıkları kadın savaşçıların örnek yaşamlarını gözler önüne getiriyor.

Kimileri tanıdığımız, kimileri ise adlarını hiç duymadığımız bu savaşçıların serüvenlerinde okuru gezintiye çıkarıyor.

Her biri nefes kesen hikayeler ve hayranlık uyandıran kadınlar.

  • Künye: Hernando Calvo Ospina – Latin Amerika’nın Güzel İsyancıları, çeviren: Merih Cemal Taymaz, Dipnot Yayınları, inceleme, 232 sayfa, 2024

Serpil Sancar – Siyasetin Cinsiyeti (2024)

Türkiye’de kadınları siyasal alana sokmayan, onları araçsallaştıran, “başkanın kadınları” ya da vitrin mankeni konumuna indiren eril siyasetin ötesine nasıl geçilebilir?

‘Siyasetin Cinsiyeti’, kadınların siyasal hayata katılımının önündeki engelleri, cinsiyet eşitliği mücadelesinde kadınların yapabileceklerini, dünyada ve Türkiye’de birikmiş tecrübeleri, farklı kadın hareketlerinin stratejilerini, dinin kadınların baskı ve kontrol altında tutulmasındaki rolünü ele alıyor, Kürt siyasal hareketi dışında bütün partilerin nasıl kadınları bilerek, sistematik olarak siyasal alanın dışında tuttuklarına, genel ve yerel seçimlerde, parti organlarında, sivil alanda şirket yönetim kurullarında kadın adaylar için verilecek kota mücadelesinin önemine dikkat çekiyor.

Kadınlar adına hareket edecek eril siyasi failler beklenmemesi gerektiğini vurgulayan Sancar şöyle diyor:

“Cumhuriyet tarihi boyunca ana-akım siyasal kadrolar İslam dininin, özellikle Sünni mezhebinin kadın ve aile anlayışıyla doğrudan mücadele etmemiş, bu kesimlere hep siyasi partilerin yedek gücü olarak bakılmıştır. Bu durum İslam dininin kadınlar üzerinde kurmaya çalıştığı tahakküme yeterince karşı çıkılmamasına, sessizce geçiştirilmesine yol açmıştır. İslama dayanan dini patriyarka ile modernist laikçi muhafazakârlığa dayalı patriyarka, iki farklı uçta ama kadın hakları konusunda benzer sonuçları doğuran siyasetler oldular; kadın-erkek eşitliğinin evrensel normlarından yana göründüler, ilgili siyasi belgelere imza attılar ama gereğini yerine getirmediler.”

  • Künye: Serpil Sancar – Siyasetin Cinsiyeti: Cinsiyetçiliğe Karşı Kadın Hakları Siyaseti, Metis Yayınları, siyaset, 496 sayfa, 2024

Kristen R. Ghodsee – Kızıl Savaşçı Kadınlar (2023)

‘Kızıl Savaşçı Kadınlar’, sosyalist kadın hakları aktivizminin tarihini bu tarihin önde gelen beş figürü üzerinden anlatıyor: Sovyetler’in kadınlara yönelik politikalarına şekil veren teorisyen, siyasetçi ve diplomat Aleksandra Kollontay; kendini halk eğitimine adamış Nadejda Krupskaya; Komünist Parti Kadın Birimi Jenotdel’in kurucularından İnessa Armand; efsanevi keskin nişancı Lüdmila Pavliçenko ve Bulgar Kadın Hareketi Komitesi’nin yirmi iki yıl boyunca başkanı olan Elena Lagadinova.

Bu beş kadının yaşam öykülerinden yola çıkan Kristen Ghodsee, sosyalist kadınların mücadelelerini, başarılarını ve önlerine çıkan engelleri anlatırken geçtiğimiz yüzyılın kadın hakları mücadelesini yaşadığımız çağa bağlıyor.

İç çatışmalarla, çelişkilerle, birlikte çıkılan veya ayrılan yollarla ama aynı zamanda da büyük bir azimle, yaratıcılıkla ve başarılarla dolu beş yaşam öyküsü.

Hayatları boyunca ince bir çizginin üzerinde yürümek zorunda kalan kızıl savaşçı kadınlar kadın mücadelesine büyük bir sadakatle bağlı kaldılar; yeni çözümler ürettiler, siyasi projeler geliştirdiler ve bizlere bugüne dair yeni sözler ederken mutlaka dikkate alınması gereken bir deneyim bıraktılar.

Yirminci yüzyıl kadın hareketine Doğu Avrupa’nın ve Sovyetler’in devrimci politikalarından yola çıkarak bakan ‘Kızıl Savaşçı Kadınlar’, kadın hareketinin, Batı tarihçiliğinin ilgisiz kaldığı sosyalist yönüne ışık tutuyor ve bu hareketin radikal geçmişiyle yeniden bağlantı kuruyor.

Toplumu ve değişmez sanılan kuralları değiştirmek ve daha adil bir dünya kurabilmek için erkek yoldaşlarıyla omuz omuza çarpışan bu kadınların hem uluslararası etkileri hem de başarıları belki gözden kaçırıldı, ama kesinlikle unutulmadı.

Kadın hareketi üzerinde öyle bir etki bıraktılar ki aslında yaşadıkları başarısızlıklar bile ne kadar devrimci olduklarının bir kanıtı sayılmalı.

‘Kızıl Savaşçı Kadınlar’, sadece yirminci yüzyıl kadın hareketine dair yazılan hikâyenin değil, aynı zamanda Sovyetler ve Doğu Avrupa tarihinin de eksik kalan sayfalarını tamamlıyor.

  • Künye: Kristen R. Ghodsee – Kızıl Savaşçı Kadınlar: Beş Devrimci Kadından Dersler, çeviren: Senem Erdoğan, Yordam Kitap, siyaset, 224 sayfa, 2023

Aleksandra Kollontay – Sovyet Kadını (2023)

Aleksandra Kollontay (1872-1952), Rus devrimci hareketinin etkili önderlerinden, sınıflar üstü bir kadın mücadelesine kararlılıkla karşı çıkan Marksist bir düşünür, Ekim Devrimi’nin ardından Bolşevik hükümette yer alan ilk kadın komiser (bakan), barış için gösterdiği çabalarla dünyanın saygısını kazanmış bir kadın diplomat…

Kollontay’ın fikirleri, Sovyet Rusya tarihi içinde de Marksist feminizmin düşünsel mirası içinde de yeterince tartışılmadı.

Oysa Kollontay’ın boyun eğmeyen, dolaysız bir üslupla kaleme aldığı yazıları, radikal bir düşünürün ve Sovyet Rusya’da geliştirilmeye çalışılan sosyalist pratiğe sorumluluk hissiyle bağlı bir yöneticinin derinlikli ve önemli düşünceleriyle doludur.

Kollontay’ın yaşamı sırasında görece gölgede kalmasına getirilmiş açıklamalardan biri, aşk, cinsellik ve evlilik meselelerindeki görüşleri fazlasıyla serbest olduğu için sosyalist düzen tarafından bir kenara itildiğidir.

‘Sovyet Kadını’, Kollontay’ın siyasi yaşamının farklı evrelerinde zihnini meşgul eden çeşitli meseleler üzerine yazdığı yazılardan ve yaptığı konuşmalardan derlenmiş on iki makaleden oluşuyor.

Yeni bir toplumun yaratılmasına dair güçlü umutlarla ortaya konduğu açıkça hissedilen bu makaleler, sosyalist kadın hareketinin talepleri, çağdaş burjuva toplumunun yarattığı “cinsel kriz”in nasıl aşılacağı, kadınların özgürleşmesi için sosyalist devletin sorumlulukları gibi pek çok konuda bugün de tartışmalar açabilecek parlak gözlemler içeriyor.

Son bölümde yer verilen Kollontay’ın anıları ise siyaset ve mücadeleyle geçmiş bu ömrün, yeni bir dünya yaratma ülküsünden hiç vazgeçmediğini gösteriyor:

“Benim hayatım, bir örnek olarak eskimiş çifte standart garabetini diğer kadınların hayatından da defetmeye hizmet edebilir. Bu, şahsi varoluşumun en önemli anlamıdır.”

  • Künye: Aleksandra Kollontay – Sovyet Kadını (Seçme Yazılar), çeviren: Deniz Tuna, Yordam Kitap, kadın, 160 sayfa, 2023

Kolektif – Kadına Karşı Ayrımcılık (2023)

“Kadınlara karşı ayrımcılık” çok geniş kapsamlı ve disiplinlerarası bir kavram.

Bu kitapta yer alan katkılar bu gerçeğin ışığında, kadına karşı ayrımcılık sorununa odaklanan incelemelerden oluşuyor.

Ve bu yaklaşım, kadının insan haklarına ilişkin uluslararası temel normatif bir düzenleme olan Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (kısa adıyla CEDAW) bağlamında derinlemesine inceleniyor.

Kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesine yönelik Sözleşme ile kurulan bu koruma rejiminin geliştirilerek inşa edilmesi, birkaç yıl sonra yarım yüzyıla varacak, iç devinimi çok yüksek olan bir süreci kapsıyor.

Bu devinimin başlıca aktörleri elbette kadınlar, yerel ve uluslararası kadın hakları hareketi ve uluslararası örgütler bünyesinde gerçekleştirilen mücadele.

Bu hakların korunması rejiminin ürettiği ve diğer disiplinler alanındaki gelişmeleri dikkate alarak geliştirdiği, kavramsal ve uygulamaya dair önemli bir hak standartları birikimi oluştu.

Bu önemli gelişim, bu kitaba katkıda bulunan, uluslararası ve yerel kadın hakları çalışmaları ve hareketi alanında yetkin araştırmacıların farklı başlıklar altında, geniş bir çerçeveye yayılan çalışmalarıyla irdeleniyor.

CEDAW hak koruma rejimi, CEDAW Komitesi’nin Genel Tavsiyeleri, Nihai Gözlem Raporları, Komite nezdinde bireysel şikâyet başvurusu ve soruşturma usulleri, bireysel başvurulara ilişkin Komite kararları; özen yükümlülüğü kavramı; geçici özel önlemler ve özel önlemler; toplumsal cinsiyet eşitliği; toplumsal cinsiyete dayalı şiddet; kesişimsellik; Türkiye ve CEDAW bağlarının kurulması ve gelişimi, Türkiye hukukunda CEDAW’a uyma yükümlülüğünün yapıtaşlarının eleştirel olarak değerlendirilmesi kitabın omurgasını oluşturan konular.

Kitap, cinsiyete dayalı ayrımcılık konusunda, CEDAW deneyimini değerlendirme bağlamında, Türkçe literatüre önemli bir katkı sağlayacaktır.

Bu kitap, İstanbul Bilgi Üniversitesi, İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi bünyesinde, uzman araştırmacılar Gökçeçiçek Ayata ve Sevinç Eryılmaz tarafından yürütülen, Federal Almanya Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu tarafından desteklenen “Hukukçular için CEDAW Okuryazarlığı” başlıklı proje kapsamında hazırlandı.

  • Künye: Kolektif – Kadına Karşı Ayrımcılık: Hukuk Toplum Devlet ve CEDAW, derleyen: Sevinç Eryılmaz, Gökçeçiçek Ayata ve Pınar Çağlı, Zoe Kitap, hukuk, 408 sayfa, 2023

Jennifer Kerner, Thomas Cirotteau ve Éric Pincas – Leydi Sapiens (2023)

Avrasya’nın çeşitli yerlerinde 45.000 yıl öncesine uzanan, iri vücutlu ve yüzü olmayan nadir ve değerli kadın heykelcikleri keşfedildi.

Bu yontular Venüs heykelcikleri olarak biliniyor.

Peki bu eserlere ilham veren kadınlar gerçekte neye benziyordu?

150 yıl boyunca araştırmacılar tarihöncesindeki kadınların günlük yaşamlarına dair hiçbir arkeolojik bilgi sunmadılar ve toplumdaki yerini hafife aldılar.

Hatta bu kadınlar klişelere hapsedildi: Erkekler avlanır, maceralara atılır, icat eder, yaratır ve çizerken kadınların rolünün çocukları eğitmek ve ev işleri yapmakla sınırlı olduğuna inanıldı.

Geçtiğimiz on beş yıl boyunca yeni nesil araştırmacılar bu yaklaşım modelini sarsmaya başladılar.

Çığır açan analizler ve yeni kazı yöntemleri tanımlayarak görünmez olanı görünür hale getirdiler.

‘Leydi Sapiens’ bu son araştırmaların ışığında tarihöncesindeki kadının toplumdaki vazgeçilmez ve prestijli konumunu, onun usta avcı, hırçın ve güçlü karakterini ortaya çıkarıyor.

Bu antik kadınlar ilk kez gözlerimizin önünde yeniden diriliyor ve kökenlerimizle ilgili yeni bir teoriye ışık tutuyor.

  • Künye: Jennifer Kerner, Thomas Cirotteau ve Éric Pincas – Leydi Sapiens: Tarihöncesindeki Kadına Dair Klişeler Yıkılıyor, çeviren: Alara Çakmakçı, Say Yayınları, tarih, 208 sayfa, 2023

Maria Montessori – Kadınların Mücadelesi Yolunda (2023)

“Hareket zamanı geldi. Yeterince cefa çektik. Şimdi safları sıklaştırma, biraz kendi hesabımızı yapma ve harekete geçme zamanı.”

Kendi adıyla anıldığı eğitim yöntemiyle tanınan Montessori aynı zamanda doktordu, çocuk nöropsikiyatristiydi, bilim insanıydı ve kadın hakları alanında da öncü bir figürdü.

Potansiyelinin farkında ve kendi yazgısının mimarı olan, yalnızca oy verme ve eğitim hakkını garanti altına almakla kalmayıp aynı zamanda yaşamın her alanında erkeklerle eşit saygınlığa ve haklara sahip olan bir “yeni kadın” modelini inşa etmeye çalıştı ve bunda başarılı oldu.

Montessori’nin İtalya’da kadınların özgürleşmesinin ilk adımlarını anlattığı bu metin bugün hâlâ oldukça dinamik olan toplumsal cinsiyet eşitliği ve feminizm tartışmalarına değerli bir katkı niteliğinde.

  • Künye: Maria Montessori – Kadınların Mücadelesi Yolunda, çeviren: Tuba Tek, Akademim Yayıncılık, feminizm, 88 sayfa, 2023