Kolektif – Psikomitoloji (2024)

Öncesi hiçlikti.

Sonra, varlık peyda oldu.

Canlandı bir zaman; günü geldi ayaklandı, insan oldu.

Söylenmeye başladı.

Kendini ve dünyasını anlamak için öyküler uydurdu, anlatmaya koyuldu.

Masallar anlattı, mitler yarattı, destanlar söyledi.

Şüphesiz inandı.

Tutkulu ideolojilere kapıldı.

Yazı yazdı, sayı saydı, kuram kurdu.

Baktı, düşündü, felsefe yaptı.

Varlığın ardındaki mutlak hiçliği, sözün gerisindeki derin sessizliği fark ettiği vakit ise her şeyden kuşkuya düştü.

Mehmet Bilgin Saydam’ın, özgün bir yorumlamayla, bireysel ve kolektif öykülerin çatı disiplini olarak tanımladığı psikomitoloji işte bu kuşkuyu rehber edinir.

Masalların, mitlerin, destanların, halk öykülerinin, türlü inanç ve felsefi görüşlerin, ideolojilerin ve bilimsel kuramların, varlık ve eylem bilgisinden yoksun insan tarafından, bu epistemolojik yoksunluğu ikame etmek üzere çoğu kez farkında olunmaksızın kurgulanan öyküler olduğunu varsayar.

Bu kurgusal öyküleri psikodinamik/psikokültürel perspektiften yorumlamak suretiyle, insan bilincinin ve ruhsallığının içyüzünü açığa çıkarmaya, yapısını, işleyişini ve gelişimini anlamaya çalışır.

İstanbul Psikomitoloji Çalışma Grubu (İPM) etkinliği kapsamında İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda Prof. Dr. M. Bilgin Saydam’la birlikte 2015 yılından bu yana düzenlenen “HER ŞEY HİKÂYE!” başlıklı seminer dizisinde mitolojiden dine, sanattan felsefeye, ideolojiden bilime dek insanın tüm kültürel hayat bilgisini kapsayan disiplinleri kendine has “öykü”lerine yer veriliyor.

İşte bu kitap, söz konusu seminerin metinlerini barındırıyor.

  • Künye: Kolektif – Psikomitoloji: İnsanı Öykülerinde Aramak 1, editör: M. Bilgin Saydam, Hakan Kızıltan, Minotor Kitap, mitoloji, 248 sayfa, 2024

Neil Faulkner – Tırmanan Faşizmin Kitle Psikolojisi (2024)

Dünyanın farklı coğrafyalarında otoriter sağın ve faşist hareketlerin güçlenmesine tanıklık ediyoruz.

Günümüz dünyası faşist bir irrasyonalizm kasırgasının etkisi altında.

Dinmek bilmeyen bu kasırga otoriterlik, milliyetçilik, ırkçılık, kadın düşmanlığı, homofobi, narsisizm, komplo teorileri ve hakikatin önemini yitirmesi türünden belirtilerle dışavuruyor kendini.

Ünlü Marksist tarihçi Neil Faulkner bu kısa ve özlü kitabında, Marksist-Freudyen teoriden yararlanarak faşizmin kitle psikolojisinin güncel bir analizini sunuyor.

Faulkner, Marksizmi psikanalizle yoğururken ikisinin de sınırlarını genişleten; ancak bunu teorik bir cambazlık arzusuyla değil, günümüzün yaygın narsisistik-otoriter kişiliğini geçer akçe kılan özgürlük korkusu ve psikotik öfkenin sebeplerini kavrama maksadıyla yapıyor.

Faşizm ile otoriterliğin insanların zihinleri ve ruhlarına zoraki istikamet iddiasıyla çıkardığı bu celbin, esasen demokrasinin başını ezmeye çalışan neoliberal sömürü ve baskı sistemine hizmet ettiğini gözler önüne seriyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Umut sınıf mücadelesindedir. Kapitalizm evreninde yaşanan zihinsel ıstırabı sona erdirmek, yani narsisizme, otoriterliğe ve faşizmin kitle psikolojisine yol açan toplumsal koşulları ortadan kaldırmak için müşterekleri yeniden halka vererek, iktisadi ve toplumsal yaşam üzerinde demokratik bir denetim kurarak, doğa ile toplum arasındaki metabolik kopuşu tedavi ederek yabancılaşmanın üstesinden gelmek zorundayız. Sevgi ile emeğin -işbirliği, dayanışma ve özgürlüğe dayanan- yeni topluluklarda çiçek açabileceği bir dünya yaratmak zorundayız.”

  • Künye: Neil Faulkner – Tırmanan Faşizmin Kitle Psikolojisi: Marksist-Freudyen Bir Analiz, çeviren: Utku Özmakas, Yordam Kitap, siyaset, 96 sayfa, 2024

Stephen K. Sanderson – İnsan Doğası ve Toplumun Evrimi (2024)

Evrim, insan türünü fiziksel olarak değiştirdi.

Peki, evrim insan davranışlarını da etkiledi mi?

Bu soruyu cevaplamak üzere yola çıkan ‘İnsan Doğası ve Toplumun Evrimi’, evrimsel psikoloji, sosyobiyoloji ve insan davranışı ekolojisinden yararlanarak sosyal yaşamın altında yatan evrimsel dinamiklerin izini sürüyor.

İnsan davranışları ve yaşantılarının tarih boyunca aldığı farklı şekillere dair kapsamlı bir giriş niteliği taşıyan bu kitapta, sosyolog Stephen K. Sanderson, antropolojiden de ilham alıyor.

Gündelik hayatı sürdürme, yemek yeme, cinsellik, evlilik, ebeveynlik, toplumsal cinsiyet, statü ve servet edinme, iktidar, siyaset, şiddet, ırk, etnik köken, din ve sanat konularında insan davranışlarının tarihi ve evrimsel boyutları üzerinde duruyor.

‘İnsan Doğası ve Toplumun Evrimi’, hem sanayi öncesi hem de sanayi sonrasında pek çok topluluğa ilişkin örnek ve araştırmaları bir araya getiriyor.

Bölüm özetleri ve tartışma sorularıyla bir ders kitabı olarak da kullanılabilecek olan bu eser, evrimsel bir perspektife dayanan geniş kapsamlı ve bütünlüklü bir değerlendirme.

Evrim ve toplumların ilerleyişi üzerine düşünmek isteyen ve davranışlarımızın kökenlerini merak eden tüm okurlar için.

  • Künye: Stephen K. Sanderson – İnsan Doğası ve Toplumun Evrimi, çeviren: Ayşe Özbay Erozan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, sosyoloji, 512 sayfa, 2024

Marion Woodman – Yaralı Damat (2024)

  • Patriyarka kadın ve erkeği birbirinden nasıl uzaklaştırdı?
  • Aradaki farkı kapatma çabalarımız neden başarısız oluyor?
  • Bilinçdışı dinamikleri anlamak neden önemli?
  • Rüyalarımız kendimizi, ilişkilerimizi, gezegenimizi iyileştirmede bize nasıl yol gösterebilir?
  • Bunlar bu kitapta ele alınan sorulardan birkaçı.

Jungiyen analist, mitopoetik yazar, şair ve aktivist Marion Woodman, bu kitapta her bireyde mevcut olan erillik ve dişilliği, içsel bir ahenge ulaşmaya çabalayan iki enerji olarak ele alıyor ve bunların gelişimine odaklanıyor.

Bu enerjilerin başkalarına yansıtılması halinde sekteye uğrayan olgunlaşma sürecinden ve çalınan özgürlükten bahsediyor.

‘Yaralı Damat’, kendi alanında bir çığır açarak patriyarkanın ruhsallığımız üzerindeki etkisini keşfe çıkıyor.

İçsel dinamiklerle kurulan sakatlayıcı ilişkinin bir kadının (ve erkeğin de) kendine bakışını hangi yollardan baltaladığını; manevi hayatını nasıl yoksunlaştırdığını ve onu nasıl kendi gerçekliğini savunamaz hale getirdiğini inceliyor.

Bilinçdışının sağaltıcı dinamiklerini göstermek için şiir, mit, rüya analizi ve kişisel deneyimlerinden aldığı güçlü imgeleri kullanan Woodman, içimizdeki eril ve dişil parçaların entegrasyonuna duyduğumuz açlığı birden fazla düzeyde besleyen, zekâmıza olduğu kadar duygularımıza da hitap eden bir içerik sunuyor.

Ülkemizde Jungiyen psikoloji metinlerinin çoğalmasında azımsanmayacak bir katkısı olan Özgür Ertana’nın özenli çevirisi, notları ve önsözüyle…

Post-Jungiyen psikolojinin en önemli isimlerinden biri olan Marion Woodman, anima ve animus kavramlarını merkeze koyarak mitoloji, arketipler, rüyalar ve edebi metinlerden beslenen bir içerikle kadın ve erkekte erillik konusunu derinlemesine ele alıyor.

‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı okuyanların muhakkak ilgi göstereceği bir kitap.

Kitaptan bir alıntı:

“Yaralı damat hem erkeğin hem de kadının içindedir. Kadınlar kadar erkekler de cinsiyetler arasındaki farklılıkları, onları tamamen birbirine zıt gören, birini diğerinden aşağı veya üstün kılacak ölçüde abartan patriyarkinin kurbanı olmuşlardır. Ortaya çıkan sonuç iki taraf için de bir trajedidir; taraflardan hangisinin daha çok acı çektiğini anlamaya çalışmak boş yere çaba sarf etmek olur.”

  • Künye: Marion Woodman – Yaralı Damat: Jungiyen Psikolojiye Göre Kadın ve Erkekteki Erillik, çeviren: Özgür Ertana, Timaş Yayınları, psikoloji, 368 sayfa, 2024

Graham Music – Doğa ve Yetiştirme (2024)

Çocukların duygusal gelişimi hakkındaki en son bilimsel verilerin eşsiz bir sentezini sunan ‘Doğa ve Yetiştirme’ alanın çoksatarlarından biri.

Bağlanma teorisi, nörobilim, gelişim psikolojisi ve kültürlerarası çalışmalar gibi alanlardan çok sayıda güncel ve klasik çalışmayı bir araya getiriyor.

Anne karnındaki yaşamdan okul öncesi yıllara ve ergenlik dönemine uzanan temel gelişim aşamalarını ele alırken genler ve çevre, travma, ihmal ya da psikolojik dayanıklılık gibi önemli konulara değiniyor.

‘Doğa ve Yetiştirme’, bilimsel açıdan güvenilir ve kolay okunabilir bir kaynak sunmak amacıyla farklı disiplinlerden geniş araştırma yelpazesini kullanan deneyimli bir çocuk terapisti tarafından yazılmış.

İnsanın ana rahmine düştüğü andan yetişkinliğe uzanan yolculuğuna dair merak edilen soruların çoğuna yanıt veren kitap, çocuk bakımı öğrencileri, öğretmenler, sosyal hizmet uzmanları, çocuk danışmanlığı, psikiyatri ve psikoterapi alanlarında eğitim gören ya da çalışanlar için temel bir başvuru kaynağıdır.

  • Künye: Graham Music – Doğa ve Yetiştirme: Bağlanma Çerçevesinde Çocuğun Duygusal Sosyokültürel ve Beyin Gelişimi, çeviren: Esra Cesur, İş Kültür Yayınları, psikoloji, 440 sayfa, 2024

Scott A. Small – Unutma (2024)

Scott A. Small’un kaleminden unutmanın önemi yeni bir bakış açısıyla ele alınıyor.

Unutmanın nasıl olup da belleğimizin hayati bir parçası olduğunu ve yaratıcılığımıza ve duygusal refahımıza nasıl katkıda bulunduğunu keşfedin.

Bu kitap, unutmanın günlük yaşamımızdaki değerini ve ilişkilerimizi nasıl derinleştirdiğini gözler önüne sererken hafızanın nadiren irdelenen yönünü ortaya çıkarıyor ve zihinsel süreçlerimizin bu doğal ve sağlıklı işlevini açıklıyor.

Small, unutmanın geçmiş tecrübelerden öğrenmek ve geleceğe daha sağlam adımlarla ilerlemek için bize nasıl yardımcı olduğunu anlatıyor.

Bu çalışma, unutmanın sıradanlıktan sıyrılıp bilimsel bir mucizeye dönüşümünü kutluyor.

  • Künye: Scott A. Small – Unutma: Hatırlamamak Neden Bir Lütuftur?, çeviren: Gökçen Keçici, Epsilon Yayıncılık, psikoloji, 224 sayfa, 2024

Gavin de Becker – Büyük Armağan: Korku (2024)

“Sokaklarda yürünmez oldu, kimselere güvenilmez oldu” diyenler, sokaklar kadar ev ve işin de bir şiddet membaı olabileceğini bilenler muhtemelen Amerika’nın önde gelen güvenlik uzmanlarından birinin tavsiyelerine kulak vermek isteyecektir.

ABD başkanları dahil olmak üzere sayısız önemli kişiliğe danışmanlık yapmış olan Gavin de Becker’a göre korku ortadan kaldırılması gereken bir öcü değil, türlerin binlerce yıllık devamlılığını sağlamış az maliyetli bir hayatta kalma yöntemi.

Şiddetin ve zulmün git gide arttığı dünyada bireysel emniyet önlemlerinin kaçınılmazlık, iç ve dış faktörlerin hesaba katıldığı bir güvenlik yaklaşımının ise gereklilik olduğunu öğreniyoruz ondan.

Her türlü insan şiddetinin önceden tespit edilebileceği teziyle adından çok kereler söz ettirmiş, bugüne kadar 14 farklı dile çevrilmiş bir klasik olan Büyük Armağan: Korku, kişisel güvenlik anlayışınızda devrim yapmaya aday.

  • Künye: Gavin de Becker – Büyük Armağan: Korku (Şiddet ve Zorbalıktan Sakınmanızı Sağlayacak Sinyalleri Görebilmek), çeviren: Duygu Bolut Müftüoğlu, Okuyanus Yayınları, psikoloji, 492 sayfa, 2024

Alejandro Cencerrado – Mutsuzluğun Savunması (2024)

Mutsuzluk kaçınılmazdır ama hayat her zaman bundan daha fazlasıdır.

Günlük mutluluk üzerine şimdiye dek yapılmış en uzun bilimsel çalışma.

Mutluluğu ölçmek 
imkânsızdır.

Bu cümle size tanıdık gelebilir ancak Kopenhag’daki Mutluluk Araştırma Enstitüsü’nde yaklaşık
 20 yıldır yapılan bilimsel bir çalışma mutluluğa dair inançlarınızı altüst edecek.

Veri analisti Alejandro Cencerrado, 18 yaşından itibaren kendi mutluluğunu ölçmeye başladı ve
 0’dan 10’a kadar puanlayıp kaydederek gelişmiş istatistiksel cihazlarla analiz etti.

Cencerrado, bu 
zaman diliminde finansal krizlere girip çıktı, üç farklı ülkede yaşadı, Nokia’dan akıllı telefona
 geçti, Corona virüs salgınına şahitlik etti, evlendi ve hamilelik testinde pozitifi gördü…

Peki tüm 
bunlar olurken mutluluğu nasıl bir seyirde ilerledi?

‘Mutsuzluğun Savunması’, psikoloji, sosyoloji, antropoloji gibi çok yönlü disiplinlerin iç içe 
geçtiği, bilimsel analizlerle insanlığın en derin özlemine yeni bir bakış açısı kazandıran şaşırtıcı
 bir kitap.

Amaç size bir mutluluk reçetesi sunmak da değil, aksine ele avuca gelmeyen o 
duygunun aslında nerelerde gizlendiğini göstermek.

  • Künye: Alejandro Cencerrado – Mutsuzluğun Savunması: Bizi Gerçekten Neyin Mutlu Edip Etmeyeceğini Anlamamıza Yardımcı Olacak Bir Düşünme Pratiği, çeviren: Burcu Genç, Beyaz Baykuş Yayınları, psikoloji, 280 sayfa, 2024

Iraz Yaşar – Bilinçdışının Felsefesi (2024)

Freud ve psikanaliz öncesi bilinçdışı çok farklı bağlamlarda düşünüldü.

Özellikle 19. yüzyıl Alman felsefesi içinde bu kavram çok güncel olmakla birlikte Schopenhauer ve Nietzsche gibi filozoflarda isteme, güç istemi, beden ve dürtülerle bağlantılı olarak düşünülür.

Bu filozoflar her ne kadar “bilinçdışı” kavramını merkeze alan bir tartışma ortaya koymamış olsa da ele aldıkları birçok konuda bu kavrama göndermede bulunurlar.

Örneğin bilinçli düşünmenin otonom bir yapısı olmadığını iddia ettiklerinde, bedensel ve fizyolojik süreçlerin düşünce ve davranışlarımız üzerindeki etkilerine değindiklerinde, sanatsal yaratıcılığın kaynağına ışık tuttuklarında ya da insan davranışlarının kendini kandırma ve manipüle etmeyi de içeren özellikler taşıdığına vurgu yaptıklarında bilinçdışı kavramına işaret ederler.

Dolayısıyla bilinçdışı söz konusu filozoflarda hep göz önünde bulundurulan bir kavram oldu.

Bu çalışma iki anlamda bir köprü vazifesi görüyor.

Hem bilinç ve bilinçdışı arasında hem de felsefe ve psikoloji arasında geçişi kolaylaştıracak bir materyal sunuyor.

Iraz Yaşar bilinçdışı üzerine bir felsefe tarihi çalışması yaparak hem felsefedeki bir boşluğu dolduruyor hem de psikolojinin felsefi derinliğine inmek isteyenler için bir merdiven sağlıyor.

Yaşar, felsefe alanında kalarak yazdığı bu eserde günümüze kadar gölgede kalmış bir kavram olan bilinçdışını sistemli bir biçimde ele alıyor.

Freud’la parlayan bilinçdışının Freud’a etki eden ve ona ilham kaynağı olan Schopenhauer ve Nietzsche’deki yansımalarını felsefenin anlaşılması zor bir disiplin olduğu mitini yıkarcasına yalın ve berrak bir dille ortaya koyuyor.

  • Künye: Iraz Yaşar – Bilinçdışının Felsefesi: Schopenhauer ve Nietzsche, Nika Yayınevi, felsefe, 216 sayfa, 2024

Suman Fernando – Ruh Sağlığı, Irk ve Kültür (2024)

Ruh sağlığının bireylerin, toplumların ve ülkelerin genel iyi oluşu üzerinde ciddi bir öneme sahip olduğu biliniyor.

Ne var ki birbirinden farklı coğrafyalarda sunulan ruh sağlığı pratiklerinde kültür ve ırk temelli yaklaşımların neden olduğu çeşitli ayrışmalara sıklıkla rastlanır.

Örneğin, Batı merkezli psikoloji disiplinin tanımladığı depresyonun tedavisinde küresel ilaç̧ endüstrisinin desteklediği antidepresan kullanımı Afrika ve Asya bölgelerinde giderek yaygınlaşırken çeşitli mistik pratiklere dayalı yöntemler, Kuzey Amerika’ya pazarlanıyor.

Elinizdeki kitapta, alanının yetkin isimlerinden Suman Fernando, ırki ve kültürel meselelerin ruh sağlığı üzerindeki etkilerini incelemekte ve gelişmiş̧ ülkelerdeki ruh sağlığı sistemlerinin bir çıkmaza girdiğini örneklerle göstererek yeni pratiklerin nasıl geliştirileceğine dair çeşitli fikirler sunmaktadır.

‘Ruh Sağlığı, Irk ve Kültür’, çeşitli ülkelerin ruh sağlığı sistemlerindeki teorik görüşleri ve pratikleri geniş̧ bir perspektiften ele alarak etnik aidiyetlerin, ruh sağlığına dair meseleler üzerinde başat bir role sahip olduğunu gösteriyor.

  • Künye: Suman Fernando – Ruh Sağlığı, Irk ve Kültür, çeviren: Feyza Doğan, Albaraka Yayınları, psikoloji, 328 sayfa, 2024