Antonio Damasio – Olan Biteni Hissetmek (2024)

Yenilikçi bilimsel düşünme şekli ve net ifade biçimiyle tanınan Antonio Damasio, bu kitabında en derinlerde yatan soruları ve yanıtlarını ele alarak bilinç konusuna yeni bir anlayış getiriyor:

  • Ne bildiğimizi nasıl biliyoruz?
  • Bilinç kazanmış insan zihninde benlik algısı nasıl oluşuyor?

Beyin hasarı bulunan hastalara yıllar boyunca çareler sunan yetenekli tıp doktoru Damasio, ‘Descartes’ın Yanılgısı’ adlı kitabının devamı niteliğinde olan bu çığır açacak çalışmada bilincin biyolojik temellerini ve hayatta kalmada özel rolünü araştırıyor.

Çalışma, insanın varoluşunu anlamaya çalışırken beden ve duyguyu ilişkilendiriyor.

  • Künye: Antonio Damasio – Olan Biteni Hissetmek: Bilincin Oluşumunda Beden ve Duygu, ODTÜ Yayıncılık, bilim, 472 sayfa, 2024

María Martinón-Torres – Homo Imperfectus (2024)

Hastalıklar ve travmalar zayıflık değildir, insanın direncinin ve dayanışmasının dokunduğu büyüleyici bir hikâyedir.

Hastalıklar, Homo Sapiens tarihinin büyük sessiz kahramanlarıdır.

İnsanlığın biyolojik kusurlarının birçoğu, hayatta kalma stratejimizi eleveren anahtarlardır.

Bu kusurlar sadece ölümün ve yıkımın tarihini anlatmaz bize, aynı zamanda insanın büyüme ve ilişki kurma macerasının büyüleyici bir anlatısıdır.

Kendisini insan evrimi araştırmalarına adamış, yüzlerce bilimsel makaleye imza atmış, sosyal bilimler alanında dünyaca haklı bir üne sahip Dr. María Martinón-Torres, bu kitapta bizleri biyolojimizin en karanlık köşelerini araştırmaya davet ediyor.

Kusur olarak nitelendirdiğimiz şeylerin Homo Sapines’in uyum sağlamadaki başarısının kilit yönlerini sakladığını ortaya koyan Martinón-Torres, insanın evrimsel yolculuğuna bambaşka bir perspektifle bakmamızı sağlıyor.

Kitap, evrim teorisinin ışığında insan türünün kanser, enfeksiyonlar, bağışıklık sistemi bozuklukları, kaygı bozukluğu, kardiyovasküler vakalar, nörodejeneratif bozukluklar, yaşlılık ve ölüm korkusu gibi başlıca hastalıklar eşliğinde verdiği bu hayatta kalma mücadelesini daha iyi kavramak için birebir.

  • Künye: María Martinón-Torres – Homo Imperfectus: Kusurlu İnsan, çeviren: Gaye Solano Amador, Ezgi Şayan, Beyaz Baykuş Yayınları, bilim, 248 sayfa, 2024

John Gribbin – Zaman Üzerine Dokuz Düşünce (2024)

Zamanda yolculuk bilimkurgunun çok kullanılan bir temasıdır, ama gerçekten mümkün müdür?

Şaşırtıcı bir şekilde, zaman yolculuğu fizik yasaları tarafından yasaklanmamıştır ve John Gribbin, eğer imkânsız değilse o zaman mümkün olması gerektiğini savunuyor.

‘Zaman Üzerine Dokuz Düşünce’, Einstein’ın görelilik teorileri, kara delikler, kuantum fiziği ve çoklu evrenler gibi bilimkurgudan tanıdık temaları gerçek dünyadaki bilimsel karşılıklarıyla karşılaştırarak, Robert Heinlein, Larry Niven, Carl Sagan ve diğerlerinin hikayelerinden örneklerle aydınlatarak zaman yolculuğunun olasılıklarını zekice gösteriyor.

Sonuç olarak bu kitap, zamanın gerçekten geçip geçmediğini ve eğer geçiyorsa, ileri mi yoksa geri mi hareket ettiğimizi merak etmenize neden olabilecek, Evrenin bazı derin gizemlerine eğlenceli bir rehberdir.

Bilimkurgu hayranları ve derin bilimle ilgilenen herkes için okunması gereken bir kitap.

  • Künye: John Gribbin – Zaman Üzerine Dokuz Düşünce: Bilimkurgu, Bilimsel Gerçek ve Zaman Yolculuğuna Dair Doğrular, çeviren: Ozan Karakaş, Alfa Yayınları, bilim, 144 sayfa, 2024

Berk Celayir – Bilimin Sınırları (2024)

Bu kitap, bilimin sınırlarına ilişkin temel meseleleri üç başlık altında ele alıyor.

İlk bölümde bilimin sınırlarını gerçekliğin sınırlarıyla özdeşleştiren, anlamlı ve önemli tüm soruların cevaplarına ancak bilimsel yöntemle ulaşılabileceğini iddia eden bilimcilik görüşünü masaya yatırıyor.

İkinci bölümde bilimsel teorilerin gerçekliği ne kadar doğru tasvir edip açıkladığını, çağdaş analitik bilim felsefesindeki realist ve antirealist görüşlerin temel argümanları ekseninde tartışıyor.

Son bölümde ise bilimin açıklayıcı gücünün sınırlarından çıkıp bilimsel iddiaları bilimsel olmayan iddialardan ayıran özelliklere yani literatürde bilinen ismiyle, “sınır çizme problemi”ne odaklanıyor.

‘Bilimin Sınırları’nda Berk Celayir, bilimin farklı bilgi edinme yolları içerisindeki konumunu tespit etmeye ve bilimsel bilginin kendine özgü niteliklerini ortaya çıkarmaya yönelik temel soruları analitik bir perspektifle ele alıyor.

  • Künye: Berk Celayir – Bilimin Sınırları: Bilim Neyi, Ne Kadar, Nasıl Bilebilir?, Akademim Yayıncılık, bilim, 88 sayfa, 2024

Peter J. Bowler – Darwin Olmasaydı (2024)

‘Türlerin Kökeni’ hiç ortaya çıkmasaydı, çağdaş bilim ne durumda olurdu?

Peter J. Bowler bilim tarihine önemli katkı sunan bu çalışmasında, evrimsel biyolojinin gelişimini son derece eğlenceli ayrıntılarla anlatıyor.

  • Evrim kuramı Darwinizm midir?
  • Darwin olmasaydı evrim kuramı olmaz mıydı?
  • Darwin’in evrim kuramı ile modern evrim kuramının farkı nedir?

Darwin’in fikirleri ve terminolojisi bugünlerde o kadar yaygın ki, onlarsız bir dünya hayal etmek bir yana, onlardan kaçınmak bile imkânsız görünüyor.

Ancak Peter J. Bowler çalışmasında şunu soruyor:

  • Ya Charles Darwin Beagle yolculuğundan dönmemiş ve dolayısıyla Türlerin Kökeni’ni yazmamış olsaydı?
  • Alfred Russel Wallace gibi bir başkası seçilim teorisini yayımlayıp benzer bir dönüşümü başlatabilir miydi?
  • Ya da Darwin’in kitabının yokluğu, biyolojinin evrimciliğin etkisi hakkında büyük bir tartışma başlatmayan bir yolda geliştiği farklı bir olaylar dizisine yol açar mıydı?

Bowler’in tezi, Darwin’in çağdaşları için olanaklı olmayacak özel bir evrim kuramı biçimi geliştirmesini sağlayan eşsiz içgörüleri olduğu iddiasına dayanıyor.

Darwin’in hâlâ biyologların saygısını görmesinin nedeni, çağdaş evrimciliğin temelini oluşturan fikirlere kendi zamanındaki öteki doğabilimcilerin hepsinden daha yakın olmasıydı.

Başka bir deyişle, Darwin “kendi zamanının ötesindeydi.”

  • Künye: Peter J. Bowler – Darwin Olmasaydı: Darwin’in Olmadığı Bir Dünyayı Düşlemek, çeviren: Murat Havzalı, Alfa Yayınları, bilim, 392 sayfa, 2024

Jane Maienschein, Kate MacCord – Yenilenme Nedir? (2024)

Yunan tanrıları, ateşi çaldığı için Prometheus’u bir kayaya zincirledi; bir kartal her gün ciğerini didikliyor ve ciğeri her gece yenileniyordu.

Prometheus mitolojik bir kahraman olsa da bilim insanları bugün antik Yunanların insan ciğerinin gerçekten de özel bir yenilenme yetisi olduğunu bilip bilmediklerini sorguluyor.

Kimi organlar ve dokular yenilenebilirken kimileri yenilenmez; yersolucanını ikiye keserseniz karşınıza kıpır kıpır iki solucan çıkabilir.

Hidranın başını keserseniz, yeni bir baş çıkarabilir.

İnsanın kolu kesildiğindeyse kolsuz kalır.

  • Arada neden böyle bir fark vardır?
  • Yenilenme nasıl, ne zaman, neden gerçekleşir ve sınırları nelerdir?

Jane Maienschein ile Kate MacCord bu kitapta yenileyici tıp, gelişimsel biyoloji ile nörobiyolojinin yeni araçlarının ve iklim değişikliğinin ekosistemlerde yarattığı hasarı ivedilikle onarma gereksinimi ışığında bir dizi derin ve kışkırtıcı soru ortaya atıyor:

  • Kimi mikrobiyomların yenilenmesini olanaklı kılarken başkalarını kılmayan koşullar nelerdir?
  • Ormanlar neden yangınların ardından zaman zaman yenilenirken bazen de yenilenmez?
  • Gezegenimiz, İnsan Çağı olarak adlandırılan dönemdeki iklim değişikliğinde yenilenip sağlığına bir kez daha kavuşabilir mi, yoksa küresel ekosistemimizin sonu mu geldi?

Konuya hem bilim tarihi ve felsefesi hem de pratik biyoloji açısından yaklaşan ve mikro düzeyden makro düzeye kadar açıklama getiren yazarlar, yenilenmenin ‘temellerini’ ortaya koyuyor.

Yazarlar yenilenmeyi, genel olarak biyoloji dünyasına ve neyin nerede ve ne zaman büyüyeceğine, bölüneceğine ve öleceğine karar veren karmaşık geri bildirim döngülerine açılan bir pencere olarak görmemiz gerektiğini savunuyor.

  • Künye: Jane Maienschein, Kate MacCord – Yenilenme Nedir?: Canlı Organizmalardan Gezegenimizin Ekosistemine Biyolojik Onarım, çeviren: Murat Havzalı, Alfa Yayınları, bilim, 148 sayfa, 2024

Paul Murdin – Gezegenlerin Gizli Yaşamı (2024)

Güneş sisteminin genellikle bir saat veya planetaryum gibi mükemmel bir düzen ve uyum içinde olduğunu düşünürüz.

Evet, doğrudur ama sadece çok kısa zaman aralıklarında böyledir.

Daha geniş bir zaman penceresinden baktığımızda gezegenler ve uyduların hiç de öyle olmadığını, bir sürü düzensizliğin yaşandığını ve heyecan verici bir yaşamları olduğunu görürüz.

Örneğin, Satürn’ün uydusu Titan’da, tıpkı Dünya’da yaşam ortaya çıkmadan önceki gibi sıvı metan dolu göller ve tepelerle vadiler bulunduğunu pek çoğumuz bilmeyiz ya da Merkür’ün en utangaç gezegen olduğunu; Mars’ın en büyük volkanının Dünya’nınkinden 100 kat daha büyük olduğunu; en derin kanyonunun Arizona eyaletindeki Grand Canyon’dan 10 kat daha derin ve kırmızı değil de mavi renkte olduğunu bilmeyiz.

Ve daha pek çok şeyi…

Yaşamını astronomi çalışmalarına adayan ve sınırsız bir merakla beslenen Paul Murdin’in bu büyüleyici yeni kitabı; gezegenler, uydular ve güneş sistemindeki konumumuz hakkında ayrıntılı bir keşif sunuyor ve gezegenlerle ilgili tüm sorularınıza yanıt veriyor.

  • Künye: Paul Murdin – Gezegenlerin Gizli Yaşamı: Güncel Bir Güneş Sistemi Kullanım Kılavuzu, çeviren: Sinan Akbaytürk, Orenda Kitap, bilim, 224 sayfa, 2024

Roel Verheul – Homo Plasticus (2024)

Uyum sağlama söz konusu olduğunda “Ne yapayım ben böyleyim” ya da “Elimden bir şey gelmez,” gibi ifadeleri sıkça duyarız.

Çoğumuz için değişmezliğe inanmak daha kolaydır.

Uzmanlar genellikle statik doğamıza, yapımıza ve kişiliğimize dikkat çeker.

Peki, bu yaklaşım doğru mu?

‘Homo Plasticus’ kitabında Roel Verheul çağdaş bilimin insanın değişmez olduğu efsanesini nasıl çürüttüğünü gösteriyor.

Evrim teorisi, genetik ve psikolojiden elde edilen bilgiler, bizim aslında çevremiz değiştikçe değişmeye devam eden doğuştan uyum sağlayıcılar olduğumuzu gösteriyor.

Bunun nasıl işlediğini, insanın en büyük gücünün eşsiz uyum sağlama ve değişme yeteneği olduğunu bu etkileyici kitapta bulacaksınız.

  • Künye: Roel Verheul – Homo Plasticus: İnsanın Uyum Yeteneği Üzerine, çeviren: Gül Özlen, Paloma Yayınevi, bilim, 368 sayfa, 2024

Kolektif – Antik DNA (2024)

  • Hiç merak etmediniz mi insanlığın geçmişini?
  • Bizden önceki insanlar kimdi?
  • Nasıl yaşarlardı?
  • Neyle beslenirlerdi?
  • Nerelerde ve hangi koşullarda barınırlardı?

Bu konuları merak eden araştırmacılar yukarıdaki sorulara yanıtlar bulmaya çalışarak bu kitabı meydana getirmiş.

Günümüzde bilimin ve özellikle temel bilimin karşılaştığı en büyük sorunlardan birisi, araştırılan konunun “neye yaradığı” şeklindeki sorudur.

Bu kitap da yukarıdaki sorulara ufuk açıcı yanıtlar vermesiyle dikkat çekiyor.

Kitaba katkıda bulunan yazarlar ise şöyle: Arzu Atalay, Bilge Ş. Özsait Selçuk, Burçak Vural, Cemaliye Akyerli Boylu, Ceren Gezik, Çağrı Güleç, Emrah Kırdök, Emrah Yücesan, Evrim Kömürcü Bayrak, Gaye Erten Yurdagül, Gönül Filoğlu, Güven Toksoy, Havva Altunçul, Hülya Akdemir, Naci Çine, Özlem Bülbül, Sema Bilgiç Gazioğlu, Şirin Yüksel Kılıçturgay, Tugay Türkyılmaz, Yelda Tarkan Argüden, Zerrin Aladinler.

  • Künye: Kolektif – Antik DNA: Geçmişin Yankılarında DNA’nın İzini Sürmek, hazırlayan: Burçak Vural, Gaye Erten Yurdagül, Günseli Bayram Akçapınar, Ginko Bilim Yayınları, bilim, 344 sayfa, 2024

Jean-David Zeitoun – Sağlığın Tarihi (2024)

Çağlar boyunca insanların sağlığı genel olarak çok kötüydü.

Yetersiz beslenme, savaşlar ve mikroplar başlıca ölüm nedenleriydi.

Bebek ölüm oranları çok yüksekti ve yeni doğan çocuklarda beklenen yaşam süresi ortalama otuz yıl civarındaydı.

Aydınlanma ve Fransız Devrimi sonrası başlayan değişim, devletlerin sağlık politikası oluşturmasıyla beraber sağlığımızda çok çarpıcı bir düzelmeye yol açtı.

Tıp çağına girilmesiyle birlikte ömrümüz uzadı.

Bugün sıkça kapıldığımız muhakeme yanlılığının etkisiyle, beklenen yaşam süresinde yaşanmış sürekli artışın hiç durmayacağına inanma eğilimindeyiz.

Oysa eldeki veriler bu eğilimin artık belirsizleştiğini gösteriyor.

Kronik hastalıklarla yüz yüze olduğumuz 21. yüzyılda pandemiler çağının başlangıcına dehşetle tanık oluyoruz.

Jean-David Zeitoun kitabında insan sağlığını belirleyen etmenlerin zaman içindeki değişimini sistemli bir analize tâbi tutarak sanayi toplumlarının sağlık kadar sağlıksızlık da ürettiğini gözler önüne seriyor.

Yazar, sanayileşme ve kentleşmenin genel sağlığı bozmadığı, sanayi ekonomisinin insan sağlığının önüne geçmediği bir geleceğin yaratılmasının torunlarımıza daha iyi sağlık koşulları bırakmanın önkoşulu olduğunu bizlere hatırlatıyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Bir ülkenin sağlığını düzeltmek zaman alır, ancak bir ülkenin sağlığının bozulması da yine zaman alır, hatta bunun görünür hale gelmesi için daha da fazla zaman gerekir. Ortalama yaşam süresi düştüğünde zaten iş işten geçmiştir. Sağlık bir kez bozulmuştur ve zararın kısa vadede telafisi olanaksızdır.”

  • Künye: Jean-David Zeitoun – Sağlığın Tarihi: Uzayan Ömrümüz ve Geleceğimiz, çeviren: Yonca Aşçı Dalar, İş Kültür Yayınları, 328 sayfa, 2024