Muhsin Ertuğrul – Moskova Notları (2023)

“Modern Türk tiyatrosunun kurucusu” Muhsin Ertuğrul, dönemin “tiyatro mabetleri” olarak gördüğü Almanya, Fransa, İsveç, ABD gibi birçok ülkeye araştırma gezileri yapmış, buralarda gördüklerini de gazete ve dergilere yazmıştır.

Ama “tiyatro sanatının en yüksek mertebesi”nde olduğunu düşündüğü Sovyet Rusya’ya 1925 ve 1934’te yaptığı ziyaretlerin ve oradan yazdıklarının yeri ayrıdır.

Zira bu metinlerde Sovyet sanatçılarının tiyatro ve sinema alanına getirdikleri yenilikleri anlatmakla kalmaz, oradaki büyük inkılabın müzikten gündelik hayata, tarımdan eğitime hayatın her alanındaki yansımalarını, sıradan “amele”lerin radikal dönüşümünü de coşkuyla kayda geçirir.

Moskova’nın bütün sinema ve tiyatrolarına, kütüphane, müze, konser ve opera salonlarına kolayca girer.

“Tamir ve badana hastalığı”na yakalanmış Moskova’da en çok amele sınıfının şimdiye kadar her yerde dışlandığı yüksek sanatla buluşmasının örneklerine hayranlık beyan eder: Tiyatro fuayelerinde şık aktrislerle beraber çay içen işçi kızları, sergi salonlarını gezen “tabur tabur” köylü ve işçiyi, temiz ve şık sade kıyafetleriyle tiyatro salonlarını dolduran ameleleri, tıklım tıklım dolu kütüphaneleri, işçi üniversitelerini ballandırarak ve gıptayla anlatır.

“Buraya geldiğim günden beri nereye gittim ve ne gördümse hepsinin karşısında aczimizi ve cehlimizi hatırlayarak göğüs geçirmekten zevk-yab olmaya vakit bulamadım. Ah ne geriyiz, ne geriyiz…” diye yakınarak Türkiye’nin “medeniyet” arayışında “kör değneğini beller gibi” yalnız Batı’yı değil Sovyetler Birliği’ni de model alması gerektiğine işaret eder.

Nergis Ertürk kitaba yazdığı güzel sunuşta özellikle hem Muhsin Ertuğrul’un dinin yerine geçecek yeni bir ahlak ve maneviyat arayışını ve bu arayışın kilit önemdeki parçası olarak sanat ve tiyatro anlayışını ayrıntılı olarak anlatıyor hem de Ertuğrul’un bu ilginç metinlerini “SSCB’den Dönüş” adı verilen seyahatname alt türünün örnekleriyle, özellikle Benjamin’in Moskova Günlüğü’yle birlikte okuyor.

  • Künye: Muhsin Ertuğrul – Moskova Notları, hazırlayan: Tuncay Birkan, Can Yayınları, deneme, 200 sayfa, 2023

Beliz Güçbilmez – Zaman / Zemin / Zuhur (2023)

 

Geçmiş’in izleri, şimdi’nin hızla akan zamansallığı ve geleceği tahayyül biçimleri sanatta, özellikle de tiyatro sanatında yapıta nasıl ve ne ölçüde yansıyor?

Unutmaya ve hatırlamaya dair pratikler bizde ve Batı’da nasıl farklılaşıyor?

“Unutuşun kolay ülkesinde” yaşayan bizler, geçmişi yok saymaya meylettikçe icra ettiğimiz herhangi bir sanat dalında sadece bugüne çağırabildiğimiz geçmiş temsillerine tutunuyor, hafıza kırıntılarımızla ona yepyeni bir beden şekillendiriyoruz.

İşte bu yeni bedeni, zaten bir tür temsil yoluyla işleyen tiyatro sahnesine çıkardığımızda, hakikatten fazlasıyla uzak bir geçmiş imgesiyle kendimizi yanıltıyor olabilir miyiz?

‘Zaman / Zemin / Zuhur’da Beliz Güçbilmez işte tam da böyle bir merakla, Osmanlı’dan köklenen, Tanzimat’la birlikte geçmişinden kopmaya niyetli üstelik Batı tiyatrosuna öykünen gerçekçiliğiyle, yeni kurulan cumhuriyetin gölgesinde filizlenen Türk tiyatrosunun bebek adımlarının peşine düşüyor.

Güçbilmez kitabında Antik Yunan’dan beri süregelen Batılı tiyatro geleneğine özenen Türk tiyatrosunun çocukluğunu ve bir nevi ergenlik sancılarını dışarıdan, son derece detaycı ama bir o kadar da anlayışlı bir bakış açısıyla analiz ediyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Geçmişinden kaçan toplum, o geçmişi yok saymanın yolunu bulmuş, tiyatrosunda, üstelik de gerçeği temsil etmeyi vaat eden “gerçekçi” tiyatrosunda geçmişle hiç ilgilenmemiş, yekpare bir an’da, dondurulmuş bir zaman’da ve salt bir “satıh”a dönüşmüş zemininde, kendini, ansızın zuhur eden hikâyelere tutturmuştur. Öyleyse gerçekçi Türk tiyatrosu kendini derinliksiz, iki boyutlu bir satıh olarak kurdukça, anlattığı hikâyeyi ona yaklaşmadan, kişilerini canlandırmadan dışardan anlattıkça, sadece görünümü, sathı ya da dışıyla ilgilenen bir zâhirperest’e dönüşmüş; ‘Araba Sevdası’nın züppesi Bihruz’un ruhunu hiç durmadan şâd etmiştir.”

  • Künye: Beliz Güçbilmez – Zaman / Zemin / Zuhur: Geçmişin Tiyatral Temsili (Doğrudan Perspektifli Resimden Minyatüre), Kolektif Kitap, tiyatro, 264 sayfa, 2023

Nesim Ovadya İzrail – Düşler Sahnesinde (2022)

Aşod Madatyan, Osmanlı İmparatorluğu’nun son çeyreğinde ve Cumhuriyet’in ilk kırk yılında tiyatro yaşantımızın tam merkezinde ve ön saflarında yer aldı.

Güllü Agop’un Mardiros Mınakyan’a geçirdiği tiyatro bayrağını daha sonra o devraldı ve yirminci yüzyılın ortasına kadar taşıdı.

Ermeni ve Türk sanatçılarla, farklı tiyatro topluluklarıyla, Darülbedayi’yle ilişkileri, bir rejisör ve tiyatro insanı olarak yaptıkları, teori üzerine kafa yoran bir düşünce insanı olarak yazıp çizdikleriyle, sahnelerimizde hoş bir seda bıraktı.

Spekülatif olmak pahasına akıl yürütmek gerekirse, Madatyan eğer Ermeni değil Türk olsaydı, tiyatromuzda dostu Muhsin Ertuğrul’a denk bir konumda olacağı teslim edilecektir.

Sadece sahne tecrübesi, yöneticiliği, girişimciliği değil, çağdaşlarının her fırsatta onayladığı teorik bilgisi de bu tespiti haklı çıkarır.

Bu çalışma, Aşod Madatyan’ı, Meşrutiyet dönemindeki tiyatro faaliyetlerini, Mütareke sahnelerindeki hareketliliği, Cumhuriyet’le gelen değişim ve dönüşümleri, tiyatro tarihi çalışmalarında hiç ele alınmayan konuları siyasal ve sosyal gelişmelerin içine yerleştirerek ele alıyor.

Nesim Ovadya İzrail ‘Düşler Sahnesinde’, perdenin dışında kalanları veya bırakılanları yeniden sahneye davet ederken, bizleri tiyatro tarihimiz üzerine bir kez daha düşünmeye davet ediyor.

  • Künye: Nesim Ovadya İzrail – Düşler Sahnesinde: Rejisör Aşod Madatyan ve Kozmopolitizmden Milliyetçiliğe Türkiye’de Tiyatro 1902-1962, Aras Yayıncılık, inceleme, 216 sayfa, 2022

Elif Çongur – Yapısalcılık, Göstergebilim ve Martı (2021)

 

Anton Çehov’un ‘Martı’ adlı oyunu örtük göstergelerle adeta şifrelenmiştir.

Elif Çongur eldeki özenli çalışmasında, yapısalcı yönteme başvurarak bu ünlü eserin işaret ettiği şifrelenmiş dizgeleri açıklığa kavuşturuyor.

Yirminci yüzyılın ortalarında etkinlik kazanan yapısalcılık, gerçeği birbirine bağımlı bir parça-bütün ilişkisi içinde anlama ilkesinden yola çıkan bir öğrenme ve değerlendirme yaklaşımı.

Bir kavram olarak kurumlaşması Prag Dilbilim Okulu’na rastlayan yapısalcı yöntem, yirminci yüzyılın yarısında batı ülkelerinin hemen hepsinde tartışma gündemi yaratan bir akıma dönüştü.

Yapısalcı yöntem, metni şifrelenmiş bir dizge olarak kabul eder.

Oyun metni çözümlemesinde, metinde somut olarak var olan göstergeler değil, işaret ettiği anlam kolayca belirlenemeyen örtük göstergeler önem taşır.

Yüzeydeki görüntünün altında, derinde yatan kuralların ve yasaların oluşturduğu yapıyı arayan yöntem, yapıyı oluşturan birimlerin tek başlarına anlam taşımadıklarını, birbirleriyle olan bağıntılardan anlam kazandıklarını savunur.

Anton Çehov’un ‘Martı’ adlı oyunu örtük göstergelerle şifrelenmiş bir oyun metni olarak karşımıza çıkıyor, yapısalcı çözümleme yöntemi sonucunda yazarın kullandığı tekrarların karakter çözümlemesinde örtük anlamları ortaya çıkardığı görülüyor.

Çongur da incelemesinde, Çehov’un bu oyunundaki temel kurgulamayı ve oyun kişisi yönelimlerini metodolojik olarak saptıyor.

  • Künye: Elif Çongur – Yapısalcılık, Göstergebilim ve Martı, İmge Kitabevi, inceleme, 230 sayfa, 2021

Yuzo Nagata ve Hikari Egawa – Osmanlı’nın Son Döneminde İstanbul’da Tiyatro ve Çevresi (2021)

On dokuzuncu yüzyılın sonunda İstanbul, renkli bir tiyatro çevresine sahipti.

Öyle ki, Paris, Londra, Viyana, Tokyo gibi bir “tiyatro şehri”ydi.

İki Japon araştırmacı, Yuzo Nagata ve Hikari Egawa da, Türkiye modern tiyatro tarihine çok büyük katkıda bulunuyor.

On dokuzuncu yüzyıl sonu İstanbul’unda, Batı’dan alınan tiyatro biçimleriyle geleneksel Türk tiyatrosu biçimlerinin kaynaşarak dinamik bir tiyatro çevresinin oluşturulmuştu.

Nagata ve Egawa da, bu çalışmalarında, 1881-1921 yıllarına ait yüz yetmiş tiyatro afişi ve broşürünü çeşitli tiyatro temsillerinde seyirciye sunulan oyun programlarıyla birlikte değerlendiriyor ve her bir temsilin nasıl bir manzara oluşturduğunu ortaya koyuyor.

Böylece modern çağ Türk tiyatrosu tarihi araştırmalarına büyük katkı sunan yazarlar, ayrıca Türk tiyatro tarihini hem dünya tiyatro tarihi içine yerleştiriyor, hem de Japon tiyatro tarihiyle bazı noktalarda karşılaştırıp aralarındaki benzerlikleri ortaya koyuyor.

Tiyatro araştırmacılarının ve tiyatro tutkunlarının kitaplığında bulunması gereken bir çalışma.

  • Künye: Yuzo Nagata ve Hikari Egawa – Bir Kentin Toplumsal Tarihi Açısından Osmanlı’nın Son Döneminde İstanbul’da Tiyatro ve Çevresi, Dergah Yayınları, 210 sayfa, 2021

Hagop Ayvaz – Sahne Arkadaşlarım (2020)

Hagop Ayvaz kimdir?

Türkiye’nin en uzun soluklu tiyatro dergisi Kulis’i tam elli yıl boyunca yayımlamış kişidir Ayvaz.

“Alınyazım beni sanki çok küçük yaşlarda sahneye doğru itmişti.” diyen Ayvaz, farklı kuşaklardan sanatçılar arasında bir köprü görevi üstlenerek 20. yüzyılda İstanbul kültür sanat hayatına damgasını vuran kişilerdendir.

İlk kez 1920’lerde sahneye çıkan ve ömrünü tiyatroya adamış yazar, yayıncı ve oyuncu Ayvaz’ın bu kitaptaki anıları ise, Türkiye tiyatro tarihi açısından eşsiz bir tanıklık.

1999-2001 yılları arasında Agos gazetesinde Ermenice olarak yayımlanan iki yazı dizisinin bir araya getirilip Türkçeye çevrilmesiyle ortaya çıkan kitabında Ayvaz, rol arkadaşlarını ve tiyatro hatıralarını anlatıyor, unutulmaya yüz tutmuş kişi ve olayları bize yeniden hatırlatıyor.

Bu anılarda karşımıza Ayvaz’ın ustaları Aşod Madatyan ve Bedros Baltazar ile Krikor ve Lusi Hagopyan, Knar Sıvacıyan, Zaruhi Değirmenciyan, Naşit Özcan, Sait Köknar, Şavarş Boğos Karakaş ve İrma Toto Karaca gibi pek çok sanatçı çıkıyor.

  • Künye: Hagop Ayvaz – Sahne Arkadaşlarım: Tiyatro Tarihimizden Simalar, çeviren: Payline Tomasyan, Aras Yayıncılık, anı, 168 sayfa, 2020

Kolektif – Tiyatroyla Düşünmek (2016)

Türkiye’de tiyatro çalışmalarına değerli katkılarda bulunmuş Zehra İpşiroğlu’na adanmış, alanlarında uzman yazarların katılımıyla tiyatroyu farklı yönleriyle irdeleyen bir eser.

Tiyatroya insan hakları, göçmen çalışmaları, kadın araştırmaları, sokak sanatları, edebiyat ve sosyal bilimler gibi farklı disiplinlerin gözünden bakmak için iyi bir fırsat.

  • Künye: Kolektif – Tiyatroyla Düşünmek, Habitus Kitap

Ferit Burak Aydar – Hamlet’in Bağlanan Basireti Üzerine (2020)

Edebi eser okuması, analizi sevenler Ferit Burak Aydar’ın bu güzel çalışmasını sevecektir.

‘Hamlet’in Bağlanan Basireti Üzerine’, Shakespeare’in ölümsüz yapıtı ‘Hamlet’in hayat hakkında bize neler söyleyebileceği üzerine iyi bir sorgulama.

Aydar bunu yaparken, hem eserin farklı versiyonlarını karşılaştırmayı ihmal etmiyor hem de bu ölümsüz yapıtı tarihsel ve politik anlamlarıyla birlikte yorumluyor.

Aydar, incelemesinin merkezine de iki temayı yerleştiriyor:

Bunlardan ilki, bir kahraman olarak Hamlet’in “sürünceme”si, ikincisi de Ophelia’nın erkek egemen toplum tarafından delirtilip ölmesi.

Aydar’ın kitabını zengin kılan başka bir husus ise, ‘Hamlet’ üzerine yapılmış yorumlarla da hesaplaşması.

  • Künye: Ferit Burak Aydar – Hamlet’in Bağlanan Basireti Üzerine: Hamlet ve Sürünceme, Sel Yayıncılık, inceleme, 216 sayfa, 2020

Didier Anzieu – Beckett (2020)

“Tanrı öldü, biliyoruz, ama gelmesini beklemeye devam ediyoruz.”

Psikanalize getirdiği otoanaliz ve deri-ben konusundaki özgün katkılarıyla bildiğimiz Didier Anzieu, Samuel Beckett’ın ‘Godot’yu Beklerken’ oyununu ilk izlediğini böyle düşünmüş.

Kendisinin Samuel Beckett üzerine kaleme aldığı eldeki kitap da, edebiyat, psikanaliz ve yaratıcılık üzerine derinlemesine bir sorgulamanın bir araya geldiği usta işi bir metin.

Kendini “tutkulu” bir Beckett okuru ve tedavi etmeye çalışan bir psikanalist olarak tanımlayan Anzieu, Beckett’ın henüz pek tanınmayan İrlandalı bir yazarken Londra’da gerçekleştirdiği bir psikanaliz tedavisinin seyrini takip ediyor.

Bu tedavinin seyrini ve girdiği çıkmazı ayrıntılı bir bakışla irdeleyen Anzieu, bu sürecin özelilkle Beckett’ın kişiliği ve edebi yaratıcılığında nasıl bir verimliliğe yol açtığını araştırıyor.

Anzieu’nün metni bir yönüyle de denemeden, klinik gözlemden, seyir defterinden ve biyografiden izler taşıyor.

Kitap, Beckett’ı ve onun dolayımıyla insan olarak sefaletimizi ele alıyor ve bunu da trajediyi mizahla birleştirerek yapmasıyla dikkat çekiyor.

  • Künye: Didier Anzieu – Beckett, çeviren: Nesrin Demiryontan, Metis Yayınları, inceleme, 280 sayfa, 2020

Peter Brook – Boş Mekân (2010)

‘Boş Mekân’, ünlü tiyatro ve sinema yönetmeni Peter Brook’un farklı üniversitelerde verdiği aynı adlı konferanslar dizisinden derlenmiş.

Günümüz tiyatrosunun durumuna odaklanan Brook, konuyu hem kuramsal hem de kendi deneyimlerinden hareketle ele alıyor.

Tiyatronun işlevi, anlamı ve günümüz tiyatrosunun içinde bulunduğu sıkıntılar buradaki yazıların çerçevesini oluşturuyor.

Kitaptaki keyifli ve aydınlatıcı yazılar, sadece tiyatronun işlevini değil, aynı zamanda anlamını da irdelemeleriyle ayrıca dikkat çekiyor diyebiliriz.

Brook’un kaleminden, tiyatronun tekniği kadar, onun sıra dışı yönlerine ve yarattığı kendine has atmosfere tanık oluyoruz.

  • Künye: Peter Brook – Boş Mekân, çeviren: Ülker İnce, Hayalbaz Kitap, tiyatro, 182 sayfa