Nesim Ovadya İzrail – Düşler Sahnesinde (2022)

Aşod Madatyan, Osmanlı İmparatorluğu’nun son çeyreğinde ve Cumhuriyet’in ilk kırk yılında tiyatro yaşantımızın tam merkezinde ve ön saflarında yer aldı.

Güllü Agop’un Mardiros Mınakyan’a geçirdiği tiyatro bayrağını daha sonra o devraldı ve yirminci yüzyılın ortasına kadar taşıdı.

Ermeni ve Türk sanatçılarla, farklı tiyatro topluluklarıyla, Darülbedayi’yle ilişkileri, bir rejisör ve tiyatro insanı olarak yaptıkları, teori üzerine kafa yoran bir düşünce insanı olarak yazıp çizdikleriyle, sahnelerimizde hoş bir seda bıraktı.

Spekülatif olmak pahasına akıl yürütmek gerekirse, Madatyan eğer Ermeni değil Türk olsaydı, tiyatromuzda dostu Muhsin Ertuğrul’a denk bir konumda olacağı teslim edilecektir.

Sadece sahne tecrübesi, yöneticiliği, girişimciliği değil, çağdaşlarının her fırsatta onayladığı teorik bilgisi de bu tespiti haklı çıkarır.

Bu çalışma, Aşod Madatyan’ı, Meşrutiyet dönemindeki tiyatro faaliyetlerini, Mütareke sahnelerindeki hareketliliği, Cumhuriyet’le gelen değişim ve dönüşümleri, tiyatro tarihi çalışmalarında hiç ele alınmayan konuları siyasal ve sosyal gelişmelerin içine yerleştirerek ele alıyor.

Nesim Ovadya İzrail ‘Düşler Sahnesinde’, perdenin dışında kalanları veya bırakılanları yeniden sahneye davet ederken, bizleri tiyatro tarihimiz üzerine bir kez daha düşünmeye davet ediyor.

  • Künye: Nesim Ovadya İzrail – Düşler Sahnesinde: Rejisör Aşod Madatyan ve Kozmopolitizmden Milliyetçiliğe Türkiye’de Tiyatro 1902-1962, Aras Yayıncılık, inceleme, 216 sayfa, 2022

Elif Çongur – Yapısalcılık, Göstergebilim ve Martı (2021)

 

Anton Çehov’un ‘Martı’ adlı oyunu örtük göstergelerle adeta şifrelenmiştir.

Elif Çongur eldeki özenli çalışmasında, yapısalcı yönteme başvurarak bu ünlü eserin işaret ettiği şifrelenmiş dizgeleri açıklığa kavuşturuyor.

Yirminci yüzyılın ortalarında etkinlik kazanan yapısalcılık, gerçeği birbirine bağımlı bir parça-bütün ilişkisi içinde anlama ilkesinden yola çıkan bir öğrenme ve değerlendirme yaklaşımı.

Bir kavram olarak kurumlaşması Prag Dilbilim Okulu’na rastlayan yapısalcı yöntem, yirminci yüzyılın yarısında batı ülkelerinin hemen hepsinde tartışma gündemi yaratan bir akıma dönüştü.

Yapısalcı yöntem, metni şifrelenmiş bir dizge olarak kabul eder.

Oyun metni çözümlemesinde, metinde somut olarak var olan göstergeler değil, işaret ettiği anlam kolayca belirlenemeyen örtük göstergeler önem taşır.

Yüzeydeki görüntünün altında, derinde yatan kuralların ve yasaların oluşturduğu yapıyı arayan yöntem, yapıyı oluşturan birimlerin tek başlarına anlam taşımadıklarını, birbirleriyle olan bağıntılardan anlam kazandıklarını savunur.

Anton Çehov’un ‘Martı’ adlı oyunu örtük göstergelerle şifrelenmiş bir oyun metni olarak karşımıza çıkıyor, yapısalcı çözümleme yöntemi sonucunda yazarın kullandığı tekrarların karakter çözümlemesinde örtük anlamları ortaya çıkardığı görülüyor.

Çongur da incelemesinde, Çehov’un bu oyunundaki temel kurgulamayı ve oyun kişisi yönelimlerini metodolojik olarak saptıyor.

  • Künye: Elif Çongur – Yapısalcılık, Göstergebilim ve Martı, İmge Kitabevi, inceleme, 230 sayfa, 2021

Yuzo Nagata ve Hikari Egawa – Osmanlı’nın Son Döneminde İstanbul’da Tiyatro ve Çevresi (2021)

On dokuzuncu yüzyılın sonunda İstanbul, renkli bir tiyatro çevresine sahipti.

Öyle ki, Paris, Londra, Viyana, Tokyo gibi bir “tiyatro şehri”ydi.

İki Japon araştırmacı, Yuzo Nagata ve Hikari Egawa da, Türkiye modern tiyatro tarihine çok büyük katkıda bulunuyor.

On dokuzuncu yüzyıl sonu İstanbul’unda, Batı’dan alınan tiyatro biçimleriyle geleneksel Türk tiyatrosu biçimlerinin kaynaşarak dinamik bir tiyatro çevresinin oluşturulmuştu.

Nagata ve Egawa da, bu çalışmalarında, 1881-1921 yıllarına ait yüz yetmiş tiyatro afişi ve broşürünü çeşitli tiyatro temsillerinde seyirciye sunulan oyun programlarıyla birlikte değerlendiriyor ve her bir temsilin nasıl bir manzara oluşturduğunu ortaya koyuyor.

Böylece modern çağ Türk tiyatrosu tarihi araştırmalarına büyük katkı sunan yazarlar, ayrıca Türk tiyatro tarihini hem dünya tiyatro tarihi içine yerleştiriyor, hem de Japon tiyatro tarihiyle bazı noktalarda karşılaştırıp aralarındaki benzerlikleri ortaya koyuyor.

Tiyatro araştırmacılarının ve tiyatro tutkunlarının kitaplığında bulunması gereken bir çalışma.

  • Künye: Yuzo Nagata ve Hikari Egawa – Bir Kentin Toplumsal Tarihi Açısından Osmanlı’nın Son Döneminde İstanbul’da Tiyatro ve Çevresi, Dergah Yayınları, 210 sayfa, 2021

Hagop Ayvaz – Sahne Arkadaşlarım (2020)

Hagop Ayvaz kimdir?

Türkiye’nin en uzun soluklu tiyatro dergisi Kulis’i tam elli yıl boyunca yayımlamış kişidir Ayvaz.

“Alınyazım beni sanki çok küçük yaşlarda sahneye doğru itmişti.” diyen Ayvaz, farklı kuşaklardan sanatçılar arasında bir köprü görevi üstlenerek 20. yüzyılda İstanbul kültür sanat hayatına damgasını vuran kişilerdendir.

İlk kez 1920’lerde sahneye çıkan ve ömrünü tiyatroya adamış yazar, yayıncı ve oyuncu Ayvaz’ın bu kitaptaki anıları ise, Türkiye tiyatro tarihi açısından eşsiz bir tanıklık.

1999-2001 yılları arasında Agos gazetesinde Ermenice olarak yayımlanan iki yazı dizisinin bir araya getirilip Türkçeye çevrilmesiyle ortaya çıkan kitabında Ayvaz, rol arkadaşlarını ve tiyatro hatıralarını anlatıyor, unutulmaya yüz tutmuş kişi ve olayları bize yeniden hatırlatıyor.

Bu anılarda karşımıza Ayvaz’ın ustaları Aşod Madatyan ve Bedros Baltazar ile Krikor ve Lusi Hagopyan, Knar Sıvacıyan, Zaruhi Değirmenciyan, Naşit Özcan, Sait Köknar, Şavarş Boğos Karakaş ve İrma Toto Karaca gibi pek çok sanatçı çıkıyor.

  • Künye: Hagop Ayvaz – Sahne Arkadaşlarım: Tiyatro Tarihimizden Simalar, çeviren: Payline Tomasyan, Aras Yayıncılık, anı, 168 sayfa, 2020

Kolektif – Tiyatroyla Düşünmek (2016)

Türkiye’de tiyatro çalışmalarına değerli katkılarda bulunmuş Zehra İpşiroğlu’na adanmış, alanlarında uzman yazarların katılımıyla tiyatroyu farklı yönleriyle irdeleyen bir eser.

Tiyatroya insan hakları, göçmen çalışmaları, kadın araştırmaları, sokak sanatları, edebiyat ve sosyal bilimler gibi farklı disiplinlerin gözünden bakmak için iyi bir fırsat.

  • Künye: Kolektif – Tiyatroyla Düşünmek, Habitus Kitap

Ferit Burak Aydar – Hamlet’in Bağlanan Basireti Üzerine (2020)

Edebi eser okuması, analizi sevenler Ferit Burak Aydar’ın bu güzel çalışmasını sevecektir.

‘Hamlet’in Bağlanan Basireti Üzerine’, Shakespeare’in ölümsüz yapıtı ‘Hamlet’in hayat hakkında bize neler söyleyebileceği üzerine iyi bir sorgulama.

Aydar bunu yaparken, hem eserin farklı versiyonlarını karşılaştırmayı ihmal etmiyor hem de bu ölümsüz yapıtı tarihsel ve politik anlamlarıyla birlikte yorumluyor.

Aydar, incelemesinin merkezine de iki temayı yerleştiriyor:

Bunlardan ilki, bir kahraman olarak Hamlet’in “sürünceme”si, ikincisi de Ophelia’nın erkek egemen toplum tarafından delirtilip ölmesi.

Aydar’ın kitabını zengin kılan başka bir husus ise, ‘Hamlet’ üzerine yapılmış yorumlarla da hesaplaşması.

  • Künye: Ferit Burak Aydar – Hamlet’in Bağlanan Basireti Üzerine: Hamlet ve Sürünceme, Sel Yayıncılık, inceleme, 216 sayfa, 2020

Didier Anzieu – Beckett (2020)

“Tanrı öldü, biliyoruz, ama gelmesini beklemeye devam ediyoruz.”

Psikanalize getirdiği otoanaliz ve deri-ben konusundaki özgün katkılarıyla bildiğimiz Didier Anzieu, Samuel Beckett’ın ‘Godot’yu Beklerken’ oyununu ilk izlediğini böyle düşünmüş.

Kendisinin Samuel Beckett üzerine kaleme aldığı eldeki kitap da, edebiyat, psikanaliz ve yaratıcılık üzerine derinlemesine bir sorgulamanın bir araya geldiği usta işi bir metin.

Kendini “tutkulu” bir Beckett okuru ve tedavi etmeye çalışan bir psikanalist olarak tanımlayan Anzieu, Beckett’ın henüz pek tanınmayan İrlandalı bir yazarken Londra’da gerçekleştirdiği bir psikanaliz tedavisinin seyrini takip ediyor.

Bu tedavinin seyrini ve girdiği çıkmazı ayrıntılı bir bakışla irdeleyen Anzieu, bu sürecin özelilkle Beckett’ın kişiliği ve edebi yaratıcılığında nasıl bir verimliliğe yol açtığını araştırıyor.

Anzieu’nün metni bir yönüyle de denemeden, klinik gözlemden, seyir defterinden ve biyografiden izler taşıyor.

Kitap, Beckett’ı ve onun dolayımıyla insan olarak sefaletimizi ele alıyor ve bunu da trajediyi mizahla birleştirerek yapmasıyla dikkat çekiyor.

  • Künye: Didier Anzieu – Beckett, çeviren: Nesrin Demiryontan, Metis Yayınları, inceleme, 280 sayfa, 2020

Peter Brook – Boş Mekân (2010)

‘Boş Mekân’, ünlü tiyatro ve sinema yönetmeni Peter Brook’un farklı üniversitelerde verdiği aynı adlı konferanslar dizisinden derlenmiş.

Günümüz tiyatrosunun durumuna odaklanan Brook, konuyu hem kuramsal hem de kendi deneyimlerinden hareketle ele alıyor.

Tiyatronun işlevi, anlamı ve günümüz tiyatrosunun içinde bulunduğu sıkıntılar buradaki yazıların çerçevesini oluşturuyor.

Kitaptaki keyifli ve aydınlatıcı yazılar, sadece tiyatronun işlevini değil, aynı zamanda anlamını da irdelemeleriyle ayrıca dikkat çekiyor diyebiliriz.

Brook’un kaleminden, tiyatronun tekniği kadar, onun sıra dışı yönlerine ve yarattığı kendine has atmosfere tanık oluyoruz.

  • Künye: Peter Brook – Boş Mekân, çeviren: Ülker İnce, Hayalbaz Kitap, tiyatro, 182 sayfa

 

Erdem Ünal Demirci – Türkiye’de Tiyatronun Siyasal Rolü (2010)

Erdem Ünal Demirci ‘Türkiye’de Tiyatronun Siyasal Rolü’nde, 1850-1950 arasındaki yüz yıllık zaman diliminde, siyaset-tiyatro ilişkisini ele alıyor.

Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinde, batılılaşma hareketiyle birlikte modern tiyatronun doğuşuyla kitabına başlayan Demirci, Cumhuriyet’te, tek parti iktidarının son dönemlerinde faaliyete geçen Devlet Tiyatroları’na kadar uzanarak, tiyatronun siyasete içkin yapısını gözler önüne seriyor.

On dokuzuncu yüzyıl Osmanlı modernleşmesinde tiyatro politikası; tiyatroda devletçi-seçkinci mantık ve lider kültü; Türk Ocakları’ndan Halkevleri’ne geçişin öyküsü ve Halkevleri’nde parti-tiyatro bütünlüğü ve temsilde Türkçülük, Demirci’nin odaklandığı konulardan birkaçı.

Kitap, iç ve dış siyasetin, kimlik politikaları ve milliyetçiliğin devlet tiyatroları, Halkevleri ve Konservatuarlara nasıl yansıdığını irdeliyor.

  • Künye: Erdem Ünal Demirci – Türkiye’de Tiyatronun Siyasal Rolü, Federe Yayınları, tiyatro, 318 sayfa

Emre Aracı – Naum Tiyatrosu (2010)

 

Emre Aracı ‘Naum Tiyatrosu’ başlıklı elimizdeki çalışmasında, İtalyan operasının, 19. yüzyıl İstanbul’unda ciddi anlamda filizlenmeye başladığı Naum Tiyatrosu’nu kapsamlı bir bakışla irdeliyor.

Aracı, Beyoğlu’ndaki Naum Tiyatrosu’nu, inşaatından yok oluşuna, sanatçı profilinden seyirci mozaiğine, opera repertuvarından varyete temsillerine ve karnaval balolarından yaşanan skandallara kadar birçok yönüyle ele alıyor.

1848 yılında inşa edilen tiyatro, 1870 yılına kadar yaklaşık otuz yıl boyunca şehrin kültür ve sanat hayatında önemli roller üstlenmişti. Çok sayıda belgeyle desteklenen ve görsel malzemesiyle de dikkat çeken çalışma, bu ünlü tiyatroya dair yetkin bir kaynak niteliğinde.

  • Künye: Emre Aracı – Naum Tiyatrosu, Yapı Kredi Yayınları, inceleme, 406 sayfa