Norbert Elias – Almanlar Üzerine İncelemeler (2023)

Monarşiden Weimar’a, Nazi ülkesinden Federal Almanya’ya uzanan bir hikâye; fantasmaların, incitilmiş yaşamların, körkütük sarhoşlukların ve görülmemiş bir barbarlığın damga vurduğu bir yolculuk.

Öğrenci birliklerinin, Freikorp’ların, SS’lerin ve son olarak Marksist gençlerin seyrini değiştireceği bu yolculuk büyük yenilgiler ve bölünmelerle hafızalara kazınacaktır.

Sosyolojinin kuşkusuz en özgün kalemlerinden biri olan Elias’ın başyapıtı ‘Almanlar Üzerine İncelemeler’ muazzam bir kitap.

  • Künye: Norbert Elias – Almanlar Üzerine İncelemeler: 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla İktidar Savaşları ve Habitus Gelişimleri, çeviren: Firuzan Gürbüz Gerhold, Alfa Yayınları, sosyoloji, 512 sayfa, 2023

Saskia Sassen – Sürgünler (2023)

Gelir eşitsizliğinin artmasını, işsizlik rakamlarını, toprak ve su gibi kaynakların tahrip edilmesini ve sosyo-ekonomik temelli saiklere bağlı olarak yerinden edilen insanların durumunu yüzeysel düşüncelerle kavramak mümkün değil.

Özünde bu meselelerin tümü; yaşam alanlarından, hatta yaşamı mümkün kılan biyosferden bir tür kovulma olarak görülmeli ve bu bağlamda değerlendirilmeli.

Finanstan madenciliğe kadar çeşitli alanlarda sahip olunan bilgi birikimi ve teknolojik vasıtalar, günümüzün acımasız dünyasında, insanlar arasında eşitsizliğe sebep olacak şekillerde kullanılıyor.

Böyle bir güç şirketlerin, hükûmetlerin veya bireylerin tekeline geçmekten ziyade giderek sistemleşmekte ve bir düzen hâlini almaktadır.

Saskia Sassen, bu eserde, söz konusu bu sistemleşmenin ve neden olduğu sürgünlerin ardında yatan sebepleri aydınlatmak için ekonomiden finansa, bilgi teknolojilerinden şehirciliğe kadar farklı disiplinlere başvurarak çeşitli öngörüler sunuyor.

  • Künye: Saskia Sassen – Sürgünler: Küresel Ekonominin Acımasız ve Karmaşık Yapısı, çeviren: Nihan Aksoy, Albaraka Yayınları, inceleme, 280 sayfa, 2023

Kolektif – Yeraltı Kliniği (2023)

Tekil olanı çokluktan koparmamak, hakikati üretmek, özgürleşme pratiklerine odaklanmak ve direniş hatlarını büyütmekle birlikte edebiyattan beklenen bir başka şey de eril tahakkümce kabul edilemezi/görülmek istenmeyi anlatmaktır.

Tutarlı bir stratejiyle edebiyat sosyolojisi bunlardan yola çıkarak toplumsal dünya üzerine çıkarımda bulunur.

Bunu destekleyecek olan malzemeler elbette ki değişiklik gösterir.

Bu noktada yeraltı edebiyatının ana özelliklerini temel alarak çözümlemeler yapmak ve toplumsal cinsiyet kurulumunun arka planındaki sosyolojik ögeleri sergilemek, söz konusu kaynakların yeterli olmasa dahi gerekli bir kısmını oluşturur.

Bunun bir başka yolu da toplumsal iktidardan menfaatleri olmayan öznelliklerin gündelik hâllerine, psiko-sosyal yaşamlarına, kültürel ögelerine tanıklık eden edebi metinlere eğilmekten geçer.

Giderek tartışılabilen, kolayca bilimsel söylemlere dökülebilen ve toplumsal analizden geçirilebilen yeraltı edebiyatı olgusuyla ilgili sosyolojinin dikkat çektiği en belirgin husus, bu edebiyatın hakikati üretirken toplumsal cinsiyetle kurduğu ilişkiyi eril arzular açısından irdeleyebilmektir.

Bu derlemede bir araya gelen yazarlar da, yeraltı edebiyatını çok yönlü sosyolojik incelemeye tabi tutuyor.

  • Künye: Kolektif – Yeraltı Kliniği: Türkiye’ de Yeraltı Edebiyatı ve Toplumsal Cinsiyet, editör: Emre Özcan ve Aziz Şeker, Nika Yayınevi, inceleme, 331 sayfa, 2023

Ayşen Eren – Vadinin Dönüşümü (2023)

Ayşen Eren, Türkiye’de 2000’li yılların başında bir tsunami dalgası gibi aniden yükselerek derelere ve küçük akarsu kollarına uzanan nehir tipi hidroelektrik santral projelerine karşı yürütülen çevre mücadelesinin içindeydi.

Öte yandan konu hakkındaki akademik yayınların hiçbirinin uzun dönem saha çalışmasına dayanmaması ve sorunu eleştirel anlamda farklı açılardan irdelemek yerine sığ denilebilecek akademik kaynak taramasına dayalı birtakım teknik çözümler önermekle sınırlı kalması şaşırtıcı.

Bu nedenle Eren’in kitabı, nehir tipi hidroelektrik santral yatırımları ve akarsular, akarsu havzaları ile bu coğrafyalarda yaşayan insanların ve toplulukların kaderi üzerinde yapılan tartışmalara önemli katkı sunuyor.

Çalışma, çevre çalışmalarına özellikle insan–doğa ilişkilerini irdeleyen sosyal bilimlere katkı sunuyor.

Kitap politik ekoloji, antropoloji, sosyoloji, coğrafya, siyaset yönetimi, çevre bilimleri gibi akademik disiplinlerden yararlanıyor.

Kitap İkizdere Vadisi gibi bir nehir coğrafyasında neoliberal nitelikli özelleştirme temelli hidro–kalkınma programıyla gelen birden çok, ardışık, küçük, nehir tipi hidroelektrik santral (HES) ile başlayan çevresel, sosyal, ekonomik değişim ve dönüşümleri kayda alıyor.

Kitap aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma ve yenilenebilir enerji alanında süregiden tartışmaları da aydınlatıyor.

  • Künye: Ayşen Eren – Vadinin Dönüşümü: İkizdere’de Hidroelektrik Santraller, Yeni İnsan Yayınevi, ekoloji, 376 sayfa, 2023

Patricia Hill Collins ve Sırma Bilge – Kesişimsellik (2023)

Dünya bugün eşi görülmemiş sorunlarla boğuşuyor.

Patricia Hill Collins ve Sırma Bilge, küresel uzanımı giderek büyüyen kesişimsellik kavramının önemli toplumsal sorunların irdelenmesinde sağladığı analitik ve politik faydasını görünür kılıyor.

Kimberlé Crenshaw 1989 yılında “kesişimsellik” kavramını ortaya ilk kez attığında, bu kavramın 30 yıl sonra akademik çevrelerde, politika yapıcılar ve eylemciler arasında, hatta günlük tartışmalarda bile önemli bir yer edineceğini belki de tahmin etmemişti.

Bugünse kesişimsellik, küreselleşen dünyada dil, din, ırk, etnik köken, renk, cinsiyet ve yaş üzerinden yaratılan sosyal eşitsizliklerle mücadelede vazgeçilmez bir düşünsel çerçeve ve bir eylem aracı olarak, toplumsal adalet arayışının parolalarından biri hâline geldi.

  • Peki, kesişimsellik ne anlama geliyor?
  • Her alandan entelektüellerin, eylemcilerin, akademisyenlerin hararetli tartışmalarına ve çatışmalarına konu olan, toplumsal seferberlikleri örgütleyen, sosyal medyada bile adından söz ettiren bu fikir, birbiriyle beklenmedik yollarla kesişen toplumsal eşitsizlikleri keşfetmemize ve gidermemize nasıl yardımcı olabilir?

Collins ve Bilge, sosyolojinin ve disiplinlerarası çalışma alanlarının bu gözde konusunun ve tartışmasının bir röntgenini çekiyor.

Kesişimsellik fikrinin ortaya çıkışını ve yayılışını ana hatlarıyla ortaya koyuyor.

Bu fikrin günümüzde aşırı sağ popülizmin yükselişi, üreme adaleti, iklim değişikliği meselesi, dijital dünyada iktidar ilişkileri ve şiddet, topluluk kültürleri gibi yeni tartışma konuları bağlamında toplumsal adaleti sağlamaya ve her türlü tahakküme karşı direniş yolları oluşturmaya nasıl yardımcı olabileceğini çok sayıda canlı örnekle gözler önüne seriyor.

Sosyal bilimcilerin ve konuyla ilgilenen herkesin kitaplığında mutlaka bulunması gereken kitap, alandaki çağdaş tartışmaları anlamayı kolaylaştıran bir kılavuz görevi görüyor.

  • Künye: Patricia Hill Collins ve Sırma Bilge – Kesişimsellik: Teori ve Pratikte Toplumsal Adalet Arayışı, çeviren: Ege Acar, Fol Kitap, sosyoloji, 368 sayfa, 2023

William Graham Sumner – Toplumsal Sınıflar Birbirine Ne Borçludur? (2023)

Birey ile toplum arasındaki karmaşık ilişkiler ağı öteden beri düşünürlerin ilgisini çekmiştir.

Terazinin bir kefesinin diğeri karşısında ağırlık kazandığı anlar, birini diğerine karşı savunma ihtiyacı doğurmuş, tarihe yön veren fikir ayrılıklarına, hatta kanlı savaşlara varasıya birçok çatışmaya da neden olmuş, sınıfları insan dünyasının bu iki ucunun birbirine temas ettiği mücadele cepheleri hâline getirmiştir.

  • Peki, toplumsal sınıflar arasındaki ilişkiler, ittifaklar, çıkar birlikleri ve ayrılıkları nasıl haritalandırılabilir?
  • Toplumsal sınıfların kendi ahlak anlayışlarını diğer sınıflara dayatması meşru mudur?
  • Sınıflararası bir ahlak mümkün müdür?
  • Zengin olmak yerilecek, yoksul olmak övülecek bir durum mudur?
  • Sosyalist olmak yüce, kapitalist olmak aşağılık bir şey midir?
  • Bu soru yalnızca bir derece meselesiyse ve belirli bir noktaya kadar zengin olmak doğru ve daha zengin olmak yanlışsa, aradaki dengeyi nasıl kuracağız?

Amerikan sosyoloji geleneğinin iyi anlaşılamamış ve ‘unutulmuş’ kurucularından William Graham Sumner, sosyoloji literatürünün klasikleri arasına girmiş bu denemesinde, ilerleyen yıllarda akademik sosyoloji hâline gelecek alanın hayati soruşturma ve çatışma noktalarını parlak ve tartışmacı üslubuyla ortaya koyuyor.

Birey/toplum arasındaki gerilimli ilişkiye dair derinlikli bakışıyla, sınıf ahlakına ilişkin beylik kabulleri sorguluyor.

  • Künye: William Graham Sumner – Toplumsal Sınıflar Birbirine Ne Borçludur?, çeviren: Elif Çağatay, Fol Kitap, sosyoloji, 112 sayfa, 2023

Eyal Press – Pis İşler (2023)

Toplu olarak yaşamanın parçası olan çeşitli “pis işler” var.

Sadece ağır ve zor değil aynı zamanda adı kötüye çıkmış, yani saygınlıktan uzak sayılan işler.

Geleneksel toplumlarda bu tür işleri yapanlara yönelik bariz dışlama mekanizmaları vardı.

Bugünkü toplumlarımızda açıktan açığa böyle bir işleyiş olmasa da “pis işleri” yapanların toplumsal konumları daha iyi değil.

Eskiden toplumların en yoksul çevrelerinin yaptığı bu işlerden bazılarını bugün Batılı toplumlarda daha ziyade göçmenler, bazılarını ise yine o toplumların dezavantajlı kesimleri yapıyor.

Eyal Press, ABD’de özellikle cezaevlerindeki psikiyatri koğuşlarında çalışan ruh sağlığı danışmanları ile gardiyanları, tavuk mezbahalarında çalışan göçmen işçileri, Amerikan Hava Kuvvetleri’nin İHA’larla ülke dışında gerçekleştirdiği gözetleme ve saldırı operasyonlarında görev alan teknik personeli, ayrıca Google’ın devletlerle işbirliği içinde geliştirdiği gözetleme projelerinde çalışmış mühendisleri ve petrol üretim tesislerindeki işçilerle yakınlarını ele alıyor.

Press, çok sayıda çalışanla yaptığı yüz yüze görüşmeler ve bahsi geçen kurumlara gerçekleştirdiği inceleme gezileri sonucunda kaleme aldığı kitapta, bu “pis işleri” yapanların hayatlarını kazanmak için nasıl bu işlere sürüklendiklerine, bu işleri yaparken karşılaştıkları etik ve hukuki sorunlar karşısında nasıl tavır aldıklarına, yaşadıkları içsel ve toplumsal çatışmalara, ortaya çıkan sorunların toplumsal ve hukuki kaynaklarına, “pis işleri yaptıran” toplumun sorumluluklarına odaklanıyor.

Görmemek için yüzümüzü öbür tarafa çevirdiğimiz yerlere ve sorunlara güçlü bir ışık tutarken sarsıcı ve sahici insan hikâyeleri anlatıyor.

  • Künye: Eyal Press – Pis İşler: ABD’de Hayati İşler ve Eşitsizliğin Gizli Bedeli, çeviren: Deniz Keskin, Metis Yayınları, sosyoloji, 328 sayfa, 2023

Michael Mulkay – Bilim ve Bilgi Sosyolojisi (2023)

  • Bilimsel bilgi ne ölçüde sosyal hayatın bir ürünüdür?
  • Bilimin vardığı sonuçlar, bilim insanlarının içinde yaşadıkları toplumlardan, onların önyargılarından, duygularından, beklentilerinden ve dünyaya bakışlarından bağımsız mıdır?
  • Bilim, sosyolojinin meşru bir araştırma nesnesi olabilir mi?
  • Yoksa bilimi diğer insan etkinliklerinden ayıran, ona dokunulmaz bir nesnellik bahşeden bir yanı mı var?

Bilim sosyolojisi alanında en önemli isimlerden biri sayılan Michael Mulkay, bu kitapta, son üç yüzyıldır göz kamaştırıcı başarılara imza atmış bilimsel etkinliğe ve onun ürünlerine bir sosyal bilimcinin gözüyle nasıl bakılacağını gösteriyor.

Bilimin diğer bilme ve bilgi biçimlerinden ayrılan özel bir etkinlik olarak görülmesine izin vermiş felsefi varsayımları gün yüzüne çıkararak, bilimsel bilgiyi sosyolojik analizin kapsamının dışında bırakmanın makul bir zemini olmadığını gösteriyor.

Bilgi edinme süreçleri, olgu/kuram ikiliği, gözlemcinin toplumsal konumunun bilgi edinme süreçleri üzerindeki etkisi gibi, bu alanın güç sorunlarını güncel bilimsel başarı örneklerinden hareketle ele alıyor.

Bilginin de müzakerelerle üretilen toplumsal bir ürün olduğunu, sosyal bilimlerle ilgilenen herkesin anlayabileceği bir dille ortaya koyuyor.

  • Künye: Michael Mulkay – Bilim ve Bilgi Sosyolojisi, çeviren: Abdulkadir Öncel ve Ebru Açık Turğuter, Fol Kitap, sosyoloji, 208 sayfa, 2023

Pierre Bourdieu – Kültür Üretimi (2023)

Avrupa toplumlarında sanatın kurumsallaşmasının tarihi, sanatın özerkliğini kazanmasının tarihidir.

Rönesans’ta tohumları atılan bu özerkleşme süreci boyunca sanat, Kilise ile Saray’ın himayesinden ve vesayetinden koparak bağımsızlaşır.

Aynı süreçte kapitalizmin yükselişine koşut bir sanat piyasası örgütlenir.

Bir yandan da sanat tarihi ve sanat eleştirisi başlı başına birer yazın türü olarak gelişir.

Ondokuzuncu yüzyıla gelindiğinde, kendi bilgisini ve estetiğini kendi içinde belirleyen, otoriteyi ve meşruiyeti kendi mercilerinden devşiren bir sanat alanı teşekkül etmiştir.

Ne var ki, bu alan bir yandan da piyasaya tâbidir; oysa varlığını “ekonomi”nin inkârı üzerine tesis etmiş, kendini “ticari” kaygıların reddiyle tanımlamıştır.

Pierre Bourdieu, burada yayımladığımız iki temel makalesinde, sanat alanına damgasını vuran bu paradoksu masaya yatırıyor ve “sembolik mallar”ın üretimindeki yapısal dinamikleri ortaya koyuyor.

Tiyatro, edebiyat ve görsel sanat alanlarındaki saha araştırmaları üzerinden, kültürel üretimin temel yasası olan rekabetin nasıl işlediğini inceliyor.

“Çıkar gözetmezlik”, “saf estetik”, “sanat-için-sanat” gibi şiarların üstünü örttüğü sembolik iktidar mücadelelerini gözler önüne seriyor.

Randal Johnson’ın sunuş yazısı ise, Bourdieu’nün çalışmalarını ve temel kavramlarını ele alıyor.

  • Künye: Pierre Bourdieu – Kültür Üretimi: Sembolik Ürünler, Sembolik Sermaye, çeviren: Elçin Gen, İletişim Yayınları, sosyoloji, 224 sayfa, 2023

Burcu Kalpaklıoğlu – Fetvayla Yol Göstermek (2023)

“Bayan fetva odası”, vaizelerin gün boyunca telefonla arayan kadınlara fetva verdikleri odanın ismi.

Burcu Kalpaklıoğlu, vaizelerin verdiği fetvaları ve fetva verme yollarını inceleyerek modern seküler bir kurumda icra edilen “geleneksel” bir pratik aracılığıyla etik, siyaset ve dinin nasıl iç içe geçtiğini ve vaizelerin her bir tekil durum için fetvaları nasıl yeniden yorumladıklarını analiz ediyor.

Vaizeler devletin söylemini, feminist söylemi ve ataerkil fıkıh söylemini birbirine tercüme ediyorlar. Bazen çatışan, bazen üst üste binen söylemler arasında müzakere edip çözümler bulmaya çalışıyorlar.” diyen Kalpaklıoğlu ‘Fetvayla Yol Göstermek’te, “Bayan fetva odası”na telefonla yapılan başvurulara verilen cevapları, yapılan yorumları, bulunulan önerileri inceliyor.

Öncelikle, fetvanın “yönetimsel bir pratik” olarak nasıl iş gördüğünü gözler önüne seren bir inceleme, bu.

Kalpaklıoğlu, dindar kadınların gündelik hayatla ve aile içi sorunlarla ilgili meseleleri karşısında vaizelerin, bazen yorum imkânlarını ataerkil kodlar hilafına kadınlara haklarını “öğretmek” üzere kullandıklarına dikkat çekiyor.

Beri yandan fetva veren vaizelerin, özellikle “kaygan zeminde aileyi koruma” kaygısıyla, birçok zaman da “arada kaldıklarını” gösteriyor.

‘Fetvayla Yol Göstermek’, İslâmî feminizmin, ataerkil ideolojiye ve geleneksel fıkıh’a karşı kaynakları yeniden yorumlama çabasından ilham alıyor.

Ayrıca, Türkiye’de “dinî” ile “seküler”in karşıtlıklarını ve “karışımlarını” yeniden düşünmek için verimli bir örnek sunuyor.

  • Künye: Burcu Kalpaklıoğlu – Fetvayla Yol Göstermek: Alo Fetva Hattı, Vaizeler, Gündelik Hayat Tavsiyeleri, İletişim Yayınları, inceleme, 191 sayfa, 2023