Pierre Bourdieu – Kültür Üretimi (2023)

Avrupa toplumlarında sanatın kurumsallaşmasının tarihi, sanatın özerkliğini kazanmasının tarihidir.

Rönesans’ta tohumları atılan bu özerkleşme süreci boyunca sanat, Kilise ile Saray’ın himayesinden ve vesayetinden koparak bağımsızlaşır.

Aynı süreçte kapitalizmin yükselişine koşut bir sanat piyasası örgütlenir.

Bir yandan da sanat tarihi ve sanat eleştirisi başlı başına birer yazın türü olarak gelişir.

Ondokuzuncu yüzyıla gelindiğinde, kendi bilgisini ve estetiğini kendi içinde belirleyen, otoriteyi ve meşruiyeti kendi mercilerinden devşiren bir sanat alanı teşekkül etmiştir.

Ne var ki, bu alan bir yandan da piyasaya tâbidir; oysa varlığını “ekonomi”nin inkârı üzerine tesis etmiş, kendini “ticari” kaygıların reddiyle tanımlamıştır.

Pierre Bourdieu, burada yayımladığımız iki temel makalesinde, sanat alanına damgasını vuran bu paradoksu masaya yatırıyor ve “sembolik mallar”ın üretimindeki yapısal dinamikleri ortaya koyuyor.

Tiyatro, edebiyat ve görsel sanat alanlarındaki saha araştırmaları üzerinden, kültürel üretimin temel yasası olan rekabetin nasıl işlediğini inceliyor.

“Çıkar gözetmezlik”, “saf estetik”, “sanat-için-sanat” gibi şiarların üstünü örttüğü sembolik iktidar mücadelelerini gözler önüne seriyor.

Randal Johnson’ın sunuş yazısı ise, Bourdieu’nün çalışmalarını ve temel kavramlarını ele alıyor.

  • Künye: Pierre Bourdieu – Kültür Üretimi: Sembolik Ürünler, Sembolik Sermaye, çeviren: Elçin Gen, İletişim Yayınları, sosyoloji, 224 sayfa, 2023

Ekrem Işın – İstanbul’da Gündelik Hayat (2023)

İnsanlığın varoluş haritasında İstanbul, imparatorluklar dönemi boyunca hep yönetici gücün merkezini temsil etti.

Roma, Bizans ve Osmanlı, bu merkezin etrafında şekillenen birer medeniyet dairesi olarak tarihte yerlerini aldılar.

Tarihe bu açıdan bakmak ve onun sayfalarında insanlığın macerasını okumak demek, bir bakıma Anadolu, Balkanlar ve Akdeniz’in göğünde parlayan bu göz kamaştırıcı yıldızı her defasında yeniden keşfetmek demekti.

İnsanlık İstanbul’u keşfettikçe, kendi geçmişine uzanan yolun da tutkulu bir yolcusu olduğunu far ketti.

Bugün İstanbul, kaybettiğimiz bütün değerleri itinayla saklayan bir hazinedir.

Yönünü şaşıran toplumsal kimliğimiz için bir pusula, çürüyen estetik zevkimiz için bir mihenk taşı ve bozulan adalet duygumuz için güvenilebilir bir terazi olma işlevini üstlenen bu şehir, kendisine sorulacak her türlü soruya cevap niteliği taşıyabilecek insan tecrübesini ve bilgi birikimini bize cömertçe sunuyor.

‘İstanbul’da Gündelik Hayat’ toplumsal kimliğimizin kökenlerine doğru çıkılan bir yolculuğun çarpıcı görüntülerinden ibaret.

İnsan, Kültür ve Mekân ilişkileri düzleminde bir imparatorluk şehrinin tarihini kuşatan çalışma, sosyal disiplinler arasındaki dengeyi başarıyla kuran yeni tarih yazımının da dikkate değer bir örneği.

Siyasetten kültüre, mimariden edebiyata uzanan çok boyutlu bir zemin üzerinde gerçekleştirilmiş kurgusu ve kendine has üslûbuyla aynı zamanda, günümüz tarihçisinin de İstanbul’a sunduğu bir armağan.

  • Künye: Ekrem Işın – İstanbul’da Gündelik Hayat, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 368 sayfa, 2023

Peter Gay – Weimar Kültürü (2023)

Kısa, ateşli ve harika bir hayatı olmuş Weimar Cumhuriyeti üzerine çok önemli bir çalışma.

Birinci Dünya Savaşı ve akabinde Versay Antlaşması Alman toplumunu derin bir buhrana sürüklemişti.

Weimar kültürü, bu buhranın içerisinden filizlendi ve kısa ömürlü ama kendine özgü demokratik bir deneyime sahne oldu.

Weimar demokrasisinin ayırt ediciliğinin kanıtı olarak Weimar Anayasası çalışmalara epey konu olmuştur ancak Weimar’ın sınırlarını aşıp 20. yüzyılda sanatta, edebiyatta, müzikte Batı kültürünün pek çok veçhesine etki etmiş “Weimar kültürü” dendiğinde ne anlayabiliriz?

Peter Gay’in ‘Weimar Kültürü’ kitabı, bir sanatsal arayışa ve uyanışa eşlik eden bu kültürün canlı ve akıcı bir anlatımını sunarak Weimar deneyiminin saklı hazinesini okurlarına teslim ediyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Birkaç ay içinde Adolf Hitler Almanya Şansölyesi oldu ve Weimar ahalisi yanına Weimar ruhunu da alarak dört bir yana dağıldı: Kimi kendi içine, Ezop diline çekildi, kimileri soykırım kamplarında ölüme gitti… Ancak kimisi de Weimar ruhunu hayatın içine, müthiş kariyerler yaparak iz bıraktıkları laboratuvarlara, hastanelere, gazeteciliğe, tiyatrolara, üniversitelere taşıdı ve bu ruh gerçek yurduna orada kavuştu, sürgünde.”

  • Künye: Peter Gay – Weimar Kültürü, çeviren: Eren Buğlalılar, İletişim Yayınları, tarih, 246 sayfa, 2023

Süray Cingöz Atış ve Doğuhan Atış – Toprak ve Şarap (2022)

Şarabı Türkiye’nin bağları, Türkiye’nin markaları üstünden öğrenmenin zamanı geldi.

‘Toprak ve Şarap: Türkiye’nin Bağları ve Şarapları’, Türkiye’de ilk kez 85 farklı yerli üreticinin bağlarına ve şaraphanelerine yönelik gezi notlarıyla şarap tadım notlarını bir araya getiriyor.

Hayatlarını şarabı anlamaya adamış iki şarap meraklısı, Süray Cingöz Atış ve Doğuhan Atış, yıllardır bu toprakların şaraplarını Türkiye’deki bağları ve şaraphaneleri tek tek gezerek tadıyorlar.

Çünkü şarap kadar bölgesini, toprağını, “teruar”ını yansıtan bir ürün bulmanın zor olduğunu biliyorlar.

Şarabı yalnızca bir yemek eşlikçisi olarak görmenin ötesinde, onu yaratan üzümü ve o üzümü yetiştiren toprağı da tanımak gerektiğini bilen bir gözle yazıyorlar.

Bu kitabı kendinize bağ gezisi rotaları oluşturmak için okuyabileceğiniz gibi, şarap rafları önünde kafanız karışmadan seçim yapmak ve seveceğiniz tarzda yeni şaraplar keşfetmek için de okuyabilirsiniz.

Eğer şarap üzerine bilginiz kısıtlıysa korkmayın, çünkü bu kitabın kapağını kapattığınızda şarap türlerinden üretim tekniklerine, üzümlerin okunuşundan şarapçılık terimlerine dek temel bilgileri de edinmiş olacaksınız; hem de bu kez Türkiye üzerinden, bu coğrafyanın üzümlerini, şaraplarını, markalarını tanıyarak…

Kitap, Türkiye’nin şarap üreticilerinin bir listesini ve sahip oldukları tüm imkânlarını ortaya koyarken, okuyucuya da oralara gidip ziyaret etme fikrini veriyor.

Üreticiyi, ürünün arkasında yatan niyeti görme isteği aşılıyor.

Bunu yaparken üreticiyi ya da şarapları yargılayıp geçmek yerine neyin nasıl olduğunu anlamaya ve anlatmaya çalışıyor.

Memleketin şaraplarını keşfetmek için şahane bir rehber, eğlenceli bir kaynak.

  • Künye: Süray Cingöz Atış ve Doğuhan Atış – Toprak ve Şarap: Türkiye’nin Bağları ve Şarapları, Mundi Kitap, inceleme, 398 sayfa, 2022

Muteber Yılmazcan Simonetti – AZ (2022)

Türkiye’nin kadim etnik grupları üzerine çok önemli bir çalışma.

Sırasıyla Rum, Ermeni, Yahudi ve Süryani olmak üzere dört farklı azınlık grubundan seçilen Cemaat Vakıfları Temsilcisi ile çalışan Simonetti, yıllar içinde sahip olduğu birikimini azınlık cemaatlerince tanınmış otuz farklı isimle yaptığı yirmi yedi röportaj aracılığıyla okuyucularla buluşturuyor.

Türkiye topraklarında AZ kalmış nüfuslarıyla bugün hala varlıklarını koruyan kadim Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani, Keldani, Bulgar, Gürcü, Karayim ve Arap dilli Ortodoks toplumlarının tarihlerini, yaşadıkları trajik olayları, verdikleri göçleri ve güncel meselelerini Laki Vingas, Toros Alcan, Moris Levi, Andon Parizyanos, Yorgo Papalyaris, Bedros Şirinoğlu, Sait Susin, Yusuf Basmacıoğlu, Bernard Sarıbay, Zeki Basatemir, Vasil Liaze, Kirkor Ağabaloğlu, Avram Sevinti, Paul Zazadze, Mihail Örme, İdil Karayeğen, Teoman Önder, S. Can Ustabaşı, Fadi Hurigil, Kuryakos Ergün, Yılmaz Hiçbezmez, Murat Özberk, Şaul Cenudioğlu, Cem Çapar, Cem Altıniş, Ferit Özaltun, Faruk Uğurgel, Münir Balıkçıoğlu, İbrahim Çilingir, Hanriyet Yıldız ile yapılan sohbetlerde buluyoruz.

  • Künye: Muteber Yılmazcan Simonetti – AZ: Türkiye Otokton Azınlık Toplumlarıyla Söyleşiler, Sander Yayınları, söyleşi, 384 sayfa, 2022

Hasan Aksakal – Huzursuz Modernite (2022)

Hasan Aksakal bu kitapta, Avrupa modernitesinin huzursuzluk, karamsarlık, anksiyete, yabancılaşma, yozlaşma, décadence ve çöküş söylemleri eşliğinde on dokuzuncu ve yirminci yüzyılın entelektüel, kültürel ve toplumsal tarihini inceliyor.

Sanayi Devrimi dönemindeki “moderniteden kaçış” arayışlarından II. Dünya Savaşı sırasında “modernitenin yıkılışı” söylemine dek Trans-Atlantik Avrupa’nın edebiyat, felsefe ve sanat Panthéon’unda gezinen Aksakal, romantizm, modernizm ve postmodernizmin muazzam birikimini değerlendiriyor.

‘Huzursuz Modernite’, Lord Byron, Heine, Dickens, Marx, Baudelaire, Schopenhauer, Nietzsche, Tönnies, Simmel, T. S. Eliot, Heidegger gibi isimlerle beraber oryantalizmden emperyalizme, Büyük Savaştan Büyük Depresyona, Nazizmden Soğuk Savaşa dek modernitenin huzursuzluğunu takip etmek isteyenler için karşı-modernite, karşı-estetik, karşı-kültür gibi kavramlardan yararlanan, zengin bir entelektüel ve kültürel tarih çalışması.

  • Künye: Hasan Aksakal – Huzursuz Modernite: Avrupa Entelektüel Tarihi Üzerine Makaleler, Beyoğlu Kitabevi, kültürel tarih, 264 sayfa, 2022

Walter Feldman – Osmanlı’da Mevleviliğin Kültürel Tarihi (2022)

Mevleviliğin kültürel tarihi, Osmanlı öncesi Anadolu’nun ve Osmanlı İmparatorluğu’nun sosyal hayatını anlamamızda önemli kapıları aralıyor. Yüzyılları aşındıran Mevlevilik tarihi, mistik bağlamda edebî ve müzikal zenginliğiyle geniş coğrafyaların kültürel kökenlerini yakından tanımamızı sağlıyor.

Bugün hâlâ kültür hayatımızda önemli bir yere sahip olan Mevlevi kültürüne bakış, geçmişi olduğu gibi bugünü de gözler önüne seriyor.

Müziği ve edebiyatı bedensel performanslarla harmanlayan Mevlevi törenlerini ve yaşayış pratiklerini anlatan bu eser, Osmanlı’nın kültür tarihini çeşitli yönleriyle bize sunuyor.

Bunu yaparken dinî olanı, mistik olandan ayırarak tasavvuf inancının ruhta ve bedende nasıl tezahür ettiğini gösteriyor.

Üstelik bu kültürün gelişimine öncülük eden isimler, Walter Feldman’ın değerli anlatımıyla kültürel yolculuğumuza refakat ediyor.

  • Künye: Walter Feldman – Osmanlı’da Mevleviliğin Kültürel Tarihi: Osmanlı İmparatorluğu’nda Şiir, Müzik ve Tasavvuf, çeviren: Orhan Düz, Fol Kitap, tarih, 320 sayfa, 2022

Fay Bound Alberti – Yalnızlığın Biyografisi (2022)

Muhteşem bir yalnızlık biyografisi.

Yalnızlığın modern bir duygu olduğunu savunan Fay Bound Alberti, bugünkü yalnızlık ikilemine yol açan pek çok etkenin izini sürüyor.

‘Yalnızlığın Biyografisi’, duygusal bir dil ve deneyim olarak yalnızlığın yeni bir yorumunu sunuyor.

Alberti, 18. yüzyıldan günümüze; mektuplar, günlükler, siyasi tartışmalar ve tıp literatürünü kullanarak yalnızlığın tarih dışı, evrensel bir olgu olmadığını savunuyor.

Yazara göre yalnızlık modern bir duygudur ve sınıf, cinsiyet, etnik köken ve deneyime göre farklılık gösteren, karmaşık bir duygusal durumu ifade eder. Sylvia Plath, Kraliçe Victoria ve Virginia Woolf gibi vaka hikâyelerini inceleyen ‘Yalnızlığın Biyografisi’, yalnızlığın modern ve somutlaşmış bir duygu olarak ortaya çıkışının haritasını çıkarıyor.

Alberti’nin keskin siyasal analizlerinin yanı sıra, kitabın en güçlü temalarından biri de yalnızlığın nasıl büyük bir çeşitlilik gösterdiği, hayatlarımızın ne kadar içinde olduğu, genellemelere nasıl da sığmadığı.

Yalnızlık bir 21. yüzyıl salgınıdır belki, acilen karşılık verilmesi gereken modern bir hastalıktır ama bundan çok çok daha fazlasıdır da.

  • Künye: Fay Bound Alberti – Yalnızlığın Biyografisi, çeviren: Ebru Kılıç, Albaraka Yayınları, inceleme, 304 sayfa, 2022

David Vincent – Mahremiyetin Kısa Tarihi (2022)

‘Mahremiyetin Kısa Tarihi’, Ortaçağın sonlarından başlayıp Snowden’in ifşaatıyla ortaya saçılan şeylere uzanan enfes bir mahremiyet tarihi.

İnsanın yalnız kalma hakkı nerede başlar, nerede biter?

Karşı komşunun yatak odasına bakan penceresinden kaçıyoruz.

Peki ya yoldan geçen yabancının kamera kadrajından kaçabilir miyiz?

Büyük caddelerden sokaklara, evin avlusundan çalışma odasına görülme veya görülmeme seçme şansımız var mı?

1300’lü yıllardan beri insanların birbiriyle ve devletle ilişkisinde mahrem sınırları sürekli aşınmış ve yeniden örülmüştür.

David Vincent bu eserinde, geçmişten günümüze gözetlenme tedirginliği ile kendini ifşa etme arzusunun iki yakasında insanların değişen mahremiyet algılarını gözler önüne seriyor.

  • Künye: David Vincent – Mahremiyetin Kısa Tarihi, çeviren: Orhan Düz, Fol Kitap, tarih, 248 sayfa, 2022

Emmanuelle Loyer – Avrupa’nın Kısa Kültür Tarihi (2022)

 

Avrupa’da ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren şekillenen kültürel temsilleri ve pratikleri, önemini hâlâ koruyan on üç tema çerçevesinde derleyen bu kitap kıta ölçeğinde bir kültür tarihi sentezi sunuyor.

Emmanuelle Loyer her bölümde bir sorunsalı ortaya çıkarmaya ve “Avrupa denilen çiçek dürbününü avcumuzda çevirip o ana kadar kendini göstermeyen yeni gerçekliklerin farkına varmamızı sağlayan tarihyazımsal bir aracı kullanmaya” çalışıyor: Garlar, kafeler ve bulvarlar gibi mekânlar etrafında şehre özgü yeni zaman algısının ve deneyim sisteminin nasıl şekillendiğini gözler önüne sermek için kent kültürüne eğiliyor.

Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında serpilmeye başlayan “gazete uygarlığı”nın, tiyatronun burjuvalaşma sürecinin hikâyesini anlatıyor.

1914-45 arasında Avrupalı toplumlara damgasını vuran savaş kültürünün toplumsal yaşama nasıl sızdığını ve sömürgeci kültür denen düşünsel yapıda kendini nasıl sürdürdüğünü gösteriyor.

Avrupa monarşilerinin karşısında oluşan sivil toplumun bayraktarlığını yapan entelektüel figürünün geçirdiği dönüşüme, 1968’le baş gösteren yeni hareketlilik tarzlarına odaklanıyor.

Son olarak, dijital kültür, kitle turizmi gibi daha güncel olgulara da değinen Loyer, yirmi beş yıllık okumalarının ve derslerinin ürünü olan ‘Avrupa’nın Kısa Kültür Tarihi’ni özel hayatın yakın tarihine göz atarak tamamlıyor.

  • Künye: Emmanuelle Loyer – Avrupa’nın Kısa Kültür Tarihi, çeviren: Alp Tümertekin, İş Kültür Yayınları, tarih, 272 sayfa, 2022