John Cheever – John Cheever’ın Mektupları (2023)

Pulitzer Ödülü sahibi roman ve öykü yazarı John Cheever’ın, oğlu Benjamin Cheever tarafından derlenen mektupları, bizi bu büyük yazarın ruhsal ve yazınsal dünyasına davet ediyor.

Aralarında Philip Roth, John Updike ve Saul Bellow’un da yer aldığı arkadaşlarına ve çevresine haftada otuz mektup yazan Cheever, “Bir mektubu saklamak, bir öpücüğü saklamaya benzer” düşüncesiyle yazıştığı insanlardan mektupları yok etmelerini isterdi.

Buna rağmen günümüze ulaşabilen ve özenle derlenen mektupları, “Amerika’nın Çehov’u” John Cheever’ın karmaşık karakterini; bastırılmış cinselliğinin, alkolikliğinin ve hırslarının yanı sıra kendine has mizahını da yansıtıyor.

Benjamin Cheever’ın sözleriyle, “Sevdiğimiz insanların hatıralarında ölümsüzlüğün yakalanması mümkünse, o zaman babam bugün de 27 Mayıs 1912’de ciyak ciyak ağlayarak dünyaya geldiği günkü kadar canlı.”

  • Künye: John Cheever – John Cheever’ın Mektupları, derleyen: Benjamin Cheever, çeviren: Can Sezer, Everest Yayınları, mektup, 504 sayfa, 2023

Simone de Beauvoir – Sartre’a Mektuplar 1 (2022)

Simone de Beauvoir, 1983’te Jean-Paul Sartre’ın ona göndermiş olduğu mektupları yayımlatmış, fakat kendisinin ona yazdıklarını gün ışığına çıkarmaya niyeti olmadığını belli etmişti.

Soran dostlarına, bunların ancak ölümünden sonra, bulunursa belki basılabileceğini söylemişti.

Söz konusu mektupları kızı Sylvie Le Bon de Beauvoir, onun vefatının hemen ardından, Kasım 1986’da bir dolabın dibinde buldu.

Bu kitapta, “Mösyö Sartre”a hitaben yazılmış, çoğu zarfların içinde katlanmış halde bekleyen mektuplardan 1930-1939 yıllarına ait yüz kırkı bir araya geliyor.

Simone de Beauvoir, en eski hayallerinden birinin, tüm varlığının devasa bir kayıt cihazıyla kaydedilip bir yerlerde saklanması olduğunu sık sık söylerdi.

Onun sesini, en kırılgan ve en güçlü tonlamalarıyla duymamızı sağlayan ‘Sartre’a Mektuplar’, Simone de Beauvoir’ın iç dünyasını tüm çıplaklığıyla ortaya koyarken, hiçbir konuda konuşmaktan çekinmeyen büyük bir 20. yüzyıl entelektüelinin sesini ve düşünsel evrenini de bugüne taşıyor.

  • Künye: Simone de Beauvoir – Sartre’a Mektuplar 1: 1930-1939, çeviren: Damla Kellecioğlu, Everest Yayınları, mektup, 452 sayfa, 2022

 

Edip Cansever ve Alev Ebüzziya Siesbye – İki Satır, İki Satırdır (2021)

“Seni sevmeyi dünyanın en güzel şiiri yapacağım.”

Modern şiirimizin büyük ustası Edip Cansever’in iç dünyasına girmek açısından hazine değerinde bir kitap.

‘İki Satır, İki Satır’dır’, Cansever’in Alev Ebüzziya’ya, 1962-76 yıllarında yazdığı 123 mektuptan oluşuyor.

Burada ne yazık ki, sadece Ebüzziya arşivindeki Cansever mektupları yer alıyor, Ebüzziya’nın Cansever’e karşılık verdiği mektuplarsa saklanmadığı için bulunmuyor.

Cansever’in en üretken döneminde, ‘Tragedyalar’ (1964), ‘Çağrılmayan Yakup’ (1966), ‘Kirli Ağustos’ (1970), ‘Sonrası Kalır’ (1974), ‘Ben Ruhi Bey Nasılım’ (1976) gibi başyapıtlarının oluştuğu yıllarda yazılmış mektuplar bize çok şey söylüyor.

Burada Cansever’in gönlünden geçenleri, sıkıntıları, düşleri, amaçları dile getirişinde; günlerini kimlerle, nasıl geçirdiğini anlatışında; kısacası sözü kâğıda her döküşünde şiirle yaşadığı, özgün buluş ve söyleyişler geliştirdiği görülüyor.

Kitaptan birkaç alıntı:

“İki satır, iki satırdır, Alev reis! Biz ki, çoğu zaman iki satır için yaşıyoruz. Kimi zaman da kelime kelime, harf harf bakarız bu iki satırlara.”

“İster seramik yap, ister kendini koy dünyaya. İkisi arasında büyük bir fark mı var sanıyorsun? Ben seni, acıyı sevgiye dönüştüren; korkuyu cesarete, çirkini güzele çeviren usta bir simyacı olarak görüyorum.”

“Ne sıkıntıyı düşünüyorum bugün, ne ölümü. Dünya beyaz, ben beyazım. Ve insanlar koro halinde şiirlerimi okuyorlar bana. Bense serserinin biriyim. Kafamın içi yanmış yemek kokuyor. Allahtan yanımda değilsin bugün; dudaklarına bakar da, bir hafta sokağa çıkamazdım sonra.”

“Neden her sabah sabah olur. Ben ellerime bakarım, gözlerime. Yazılı kâğıtsız bir dünyada yaşamayı düşlerim hep. Dünyanın en güzel dilekçeleri yıldızlardır, en güzel makbuzlar yeni kesilmiş yaşlı ağaçlardır, en güzel senetler o gün sevdiğim biriyle buluşacağım saattir. Ben mektubum, kitabım, boşluğa içinden giydirilmiş kahverengi bir eldivenim.”

“Dün gece bir transatlantik geçti, İstanbul bir başka yere göç ediyor sanırdın.”

  • Künye: Edip Cansever ve Alev Ebüzziya Siesbye – İki Satır, İki Satırdır: Alev Ebüzziya’ya Mektuplar 1962-1976, yayına hazırlayan: Habil Sağlam, Yapı Kredi Yayınları, mektup, 304 sayfa, 2021

Oktay Akbal ve Hilmi Yavuz – Sanki Her Şey Daha Dün Gibi (2021)

İki büyük ustanın, Oktay Akbal ile Hilmi Yavuz’un mektuplaşmaları, bu kitapta.

‘Sanki Her Şey Daha Dün Gibi’, Akbal ve Yavuz’un 1964 ile 1970 yılları arasındaki mektuplaşmalarını barındırıyor.

Hilmi Yavuz bu dönemde Londra’da BBC’de, Oktay Akbal da İstanbul’dadır.

Mektuplar, iki yazarın dostluklarına, hayat mücadelelerine, Dünyaya ve yazıya bakışlarına, entelektüel ilgilerine ışık tutuyor.

Kitap aynı zamanda yazıldıkları dönemin basın, politika ve edebiyat dünyasına ilişkin önemli bilgiler de barındırıyor.

  • Künye: Oktay Akbal ve Hilmi Yavuz – Sanki Her Şey Daha Dün Gibi, Everest Yayınları, mektup,168 sayfa, 2021

Immanuel Kant – Felsefi Mektuplaşmalar (2021)

Immanuel Kant’ın felsefi mektuplaşmalarını sunan çok değerli bir kitap.

Buradaki yazışmalar, Kant felsefesini daha iyi kavramamız açısından altın değerinde.

Kant’ın hayatı, tutumları ve felsefi fikirlerinin gelişimini gözler önüne seren mektuplar, Kant düşüncesindeki evrimin ilk elden raporları niyetine okunabilir.

Kant’ın Lambert, Mendelssohn, Herz, Schultz, Reinhold, Beck ve Fichte gibi dönemin önde gelen isimleriyle olan bu mektuplaşmaları, taraftarlarının ve hasımlarının eleştirilerine ve sorularına çarpıcı yanıtlar veriyor.

Metafizikten teolojiye, matematikten etiğe; kısacası Kant’ın entelektüel ilgi alanlarının neredeyse tamamının tartışıldığı bu kitap, Kant’ın kişiliği ve karakteri, zihinsel ve fiziksel kaygıları konusunda da çok önemli ayrıntılar barındırıyor.

  • Künye: Immanuel Kant – Felsefi Mektuplaşmalar, çeviren: M. Masum Gökyüz, Fol Kitap, felsefe, 200 sayfa, 2021

Berthe Georges-Gaulis – Berthe Georges-Gaulis’den Mektuplar (2021)

Birinci Dünya Savaşı öncesinde İstanbul’da yaşamış ve gazeteci kimliğiyle Kurtuluş Savaşı’nı Anadolu’yu pek çok kez gezerek yakından izlemiş Berthe Georges-Gaulis’in 1919-1928 arasını kapsayan mektupları ilk kez yayımlandı.

Gaulis’nin doğrudan tanıklıklar içeren mektupları, hem o dönemde Fransa’nın Ortadoğu ve Türkiye siyasetine ışık tutması hem de 1920’lerde bir Fransız kadının siyasi hayattaki etkin rolüne ilişkin fikir vermesiyle büyük dikkat çekiyor.

Georges-Gaulis’nin Fransa’nın Fas Valisi Mareşal Hubert Lyautey’ye yazdığı mektupları, Cumhuriyet’in ilk mühendislerinden Fuat Pekin’in özel arşivinden kızı Aliye Pekin Çelik tarafından gün yüzüne çıkarılmış ve ilk defa yayımlanıyor.

Mektuplara, yazışmaların tarafları hakkında Zeynep Kocabıyıkoğlu Çeçen’in kaleme aldığı ayrıntılı biyografiler eşlik ediyor ve Cemil Koçak’ın sunuş metni dönemin kapsamlı bir panoramasını çiziyor.

  • Künye: Berthe Georges-Gaulis – Berthe Georges-Gaulis’den Mektuplar: Bir Fransız Gazetecinin Türkiye ve Ortadoğu İzlenimleri, derleyen: Aliye Pekin Çelik ve Zeynep Kocabıyıkoğlu Çeçen, Koç Üniversitesi Yayınları, mektup, 200 sayfa, 2021

Tyanalı Apollonios – Mektuplar (2021)

Bugün Niğde’nin Kemerhisar beldesinin bulunduğu bir Yunan kenti olan Tyana’da yaşamış Apollonios hayatını bilgeliğe adamış, iktidar karşısında dimdik durmuş bir filozoftu.

‘Mektuplar’ da, Apollonios’un Türkçeye çevrilen ilk metni.

Cengiz Çevik’in özenli çevirisiyle Türkçeye kazandırılan mektuplar, Apollonius’un yaşamı, kişiliği, yolculukları, çağdaşlarıyla ve imparatorlarla olan ilişkileri ve yaşadığı dönem üzerine altın değerinde bilgiler barındırıyor.

Kaynaklar Apollonios’un ailesinin kentin kurucularına kadar uzandığını belirtir.

Filozofun yaşamına ilişkin bilgi aktaran en önemli kaynak Philostratus’un sekiz kitaptan oluşan eseridir.

Philostratus’un eseri, sergilediği çeşitli mucizelerden söz ederek Apollonios’u efsanevi bir kişi mertebesine çıkarır ve Roma İmparatoru Caracalla’nın Tyana’da onun için bir anıt-mezar yaptırdığı bilgisiyle son bulur.

Apollonios’a atfedilen mektupların bir kısmı bu eserde, bir kısmı V. yüzyılda yaşamış olan John Stobaeus’un oluşturduğu antolojide, daha büyük bir kısmı ise Ortaçağ el yazmalarında bulunuyor.

  • Künye: Tyanalı Apollonios – Mektuplar, çeviren: C. Cengiz Çevik, İş Kültür Yayınları, mektup, 136 sayfa, 2021

Helmuth von Moltke – Moltke’nin Türkiye Mektupları (2016)

1836-1839 yılları arasında Türkiye’de askeri uzman ve danışman olarak bulunmuş Helmuth von Moltke’nin ailesi ve dostlarına yazdığı ve içerdiği bilgilerle önemli bir kaynak niteliği kazanmış mektupları, bu kitapta.

Mektuplar önemli ayrıntılar sunmalarının yanı sıra, Moltke’nin çizdiği portreler ve özgün tasvirleriyle de dikkat çekiyor.

  • Künye: Helmuth von Moltke – Moltke’nin Türkiye Mektupları, çeviren: Hayrullah Örs, Remzi Kitabevi

Franz Kafka – Babaya Mektup (2016)

Franz Kafka’nın, babası Hermann Kafka’ya yazdığı, edebiyat tarihinin en önemli itiraflarından biri sayılan ünlü mektubu.

Babasıyla arasındaki büyük yabancılaşmayı ve iletişimsizliği ironik bir üslupla anlatan Kafka, aynı zamanda babası tarafından hiçbir zaman anlaşılamamanın verdiği sonsuz acıyı da yalın bir üslupla tasvir ediyor.

  • Künye: Franz Kafka – Babaya Mektup, çeviren: Regaip Minareci, İş Kültür Yayınları

Yusuf Örnek – Mektuplardaki Felsefe (2020)

 

Yirminci yüzyıla damgasını vurmuş düşünürlerden Hannah Arendt, çağımızın iki büyük filozofu olan Martin Heidegger ve Karl Jaspers’in öğrencisi olmuştu.

Hatta Arendt’in Nazi Almanyası’nın yarattığı acılar nedeniyle hocalarıyla olan ilişkisi bir dönem kesintiye uğrasa da, savaştan sonra onlarla yeniden ilişki kurmuş ve her ikisine de olan bağına sadık kalmıştı.

Bu ilişkinin ne denli güçlü olduğunun en iyi örneği de, üçlü arasında yıllarca süren mektuplaşmalardır.

Elimizdeki kitap da, bu mektuplaşmalardan yola çıkarak üç düşünürün birbiriyle olan ilişkilerinin ayrıntılarına iniyor.

Yusuf Örnek çalışmasında, bununla da yetinmeyerek üç filozofun mektuplaşmasına yansıyan felsefi görüşlerini, yaşananlar hakkındaki düşüncelerini ve karşılıklı besledikleri duyguları ortaya koyuyor.

Yusuf Örnek bunların yanı sıra mektuplara dökülen düşünce ve duyguların arka planındaki tarihsel bağlamları da yansıtabilmek amacıyla Jaspers’in savaş sonrasında Freiburg Üniversitesi Nazilerden Arındırma Komisyonu’na Heidegger hakkında yazdığı mektupların ve onu antisemit olmakla suçlayan Arendt’e yazdığı bir mektubun çevirilerini de kitabına almış.

Kitap, bu üç düşünürün felsefi düşünceleri arasında yapılabilecek olası araştırmalar ve karşılaştırmalar için başlangıç niteliğinde bilgi vermesiyle önemli bir boşluğu dolduruyor.

  • Künye: Yusuf Örnek – Mektuplardaki Felsefe: Arendt – Jaspers – Heidegger, Ayrıntı Yayınları, felsefe, 192 sayfa, 2020