Beatrix Caner – Tanpınar’ın Başyapıtı (2022)

Türkoloji dünyasının büyük çevirmeni olan ve birçok eseri Almancaya çeviren Beatrix Caner’den Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kült romanı ‘Huzur’ üzerine derinlemesine bir inceleme.

‘Huzur’u, Türk modernizminin zirvesi olarak tanımlayan Caner, roman okumanın aynı zamanda toplum, insan ve yaşayan tarih ruhunu okumak demek olduğunu bize bir kez daha hatırlatıyor.

Çalışma, ‘Huzur’da, muhtemelen daha önceki okuyuşlarımızda muhtemelen pek dikkatimizi çekmemiş pek çok ilginç ayrıntıyı, sembol ve simgeyi de gözler önüne seriyor.

  • Künye: Beatrix Caner – Tanpınar’ın Başyapıtı / Türk Modernizminin Zirvesi: Huzur, çeviren: Rıza Alper, Albaraka Yayınları, inceleme, 251 sayfa, 2022

Viktor Şklovski – Düzyazı Kuramı (2022)

  • Sanatın işlevi nedir?
  • Bir ürün hangi özellikleri taşıdığı için “eser” olarak değerlendirilir?
  • Edebi türler neden sürekli evrim geçirir?
  • Neden edebî anlayışlarda, ekollerde sürekli bir yenilenme oluyor?
  • Don Kişot için neden “ilk roman” denir?
  • Okuru merak içinde bırakmak, heyecanlandırmak için roman yazarları hangi stratejileri kullanırlar?

‘Düzyazı Kuramı’, düzyazı türünün masaldan romana evrilen macerasını Tolstoy, Dostoyevski, Çehov, Charles Dickens, Conan Doyle, Laurence Stern gibi dünyaca tanınmış yazarların eserlerinden örneklerle açıklamakla kalmıyor; aynı zamanda birçok ulusun halk edebiyatı ürünlerine dair ilgili çekici bilgiler de veriyor.

  • Künye: Viktor Şklovski – Düzyazı Kuramı, çeviren: Tahsin Yaprak, Bilge Kültür Sanat Yayınları, inceleme, 320 sayfa, 2022

Antoine Compagnon – Teorinin Cini (2022)

  • Bir metni edebi metin yapan nedir?
  • Eserin anlamı yazarın tekelinde midir?
  • Kurmaca gerçekliği taklit mi eder?
  • Okurun metinde yeri var mıdır?
  • Üslubu meydana getiren nedir?
  • Bir eseri anlamak için muhakkak yazıldığı bağlamı bilmek mi gerekir?
  • Evrensel edebi değerler var mıdır?

‘Teorinin Cini’, bu kilit sorular etrafına kurulmuş bir kitap.

Amacı modern edebiyat teorisinin, özellikle de Fransız yapısalcılığının bu konulardaki temel tezlerini “sağduyu”yla, yani edebiyat konusunda sahip olduğumuz yaygın fikirlerle karşı karşıya getirmek, çarpıştırmak, bu şekilde teoriyi eleştirmek ve sonunda hem teorinin hem sağduyunun hakkını vermek.

Kitap edebiyat teorisinin, dolayısıyla da edebiyat incelemelerinin 20. yüzyılda kat ettiği yola dair açık seçik bir panorama da sunuyor.

  • Künye: Antoine Compagnon – Teorinin Cini: Edebiyat ve Sağduyu, çeviren: Savaş Kılıç, Metis Yayınları, edebiyat kuramı, 280 sayfa, 2022

György Lukács – Tarihsel Roman (2022)

Tarihsel romanın ortaya çıkışının toplumsal ve tarihsel koşulları üzerine eşsiz bir çalışma.

Lukács 1937-38 arası tefrika ettiği ‘Tarihsel Roman’da Walter Scott’ın açtığı çığırda yeni bir edebiyat türünün doğuşuna ve bunun Napolyon sonrası Avrupa’nın devrimci dinamikleriyle etkileşimine ışık tutuyor.

Edebiyat tarihi metodolojisi ve Marksist eleştirinin en önemli klasiklerinden olan bu eserde burjuva düzeninin tesisi ve buna paralel olarak gerçekleşen arkaik toplumsal formların tasfiyesi çağında tarihsel bilincin yaşadığı dönüşümler merkezdedir.

Manzoni, Tolstoy, Balzac, Stendhal ve birçok klasik yazarın katıldığı “halk”ların bu yeni edebi canlandırımının anlamlarını ve siyasetini bilhassa Fransız-Alman edebiyatı ve tarihi üzerinden okur.

Kitaptan bir alıntı:

“Tarihsel romanın büyük görevi, tam da halkın iç hayatını, içerisinde vuku bulan önemli akımları canlı şekilde temsil eden halk karakterlerini sanatsal olarak icat etmektir. Tarihyazımının –ki genellikle egemen sınıfların bilimidir– halk hayatının bu unsurlarını çoğunlukla bilinçli olarak ihmal etmesi, görmezden gelmesi, sıklıkla suçlayıcı şekilde çarpıtması kendiliğinden anlaşılır bir durumdur. İnsanlığın ilerlemesinin savunulmasının kuvvetli bir silahı olan tarihsel roman, insanlık tarihinin bu sahici itici kuvvetlerini gerçek yerine yerleştirme, şimdiki çağ için canlandırma gibi büyük bir görev üstlenmiştir.”

  • Künye: György Lukács – Tarihsel Roman, çeviren: İsmail Doğan, Telemak Kitap, 508 sayfa, 2022

László F. Földényi – Dostoyevski Sibirya’da Hegel Okuyup Gözyaşlarına Boğuldu (2022)

“Dostoyevski Sibirya’da Hegel okuyup gözyaşlarına boğuldu.”

İnsan böyle bir cümleyi iki defa okuyor, inanamıyor.

Macar düşünür László Földényi ilk yayınlandığı günden bu yana büyük ilgi çekmiş bu denemesiyle Sibirya sürgünündeki Dostoyevski’nin Hegel’le karşılaşmasını, modern varoluşun en sert edebi eleştirisinin doğum anını ele alıyor.

Dostoyevski dünya tarihinin dışından, yani Sibirya’dan modern uygarlığın “akılcılık”ın elinde ruhsuz, somuta indirgenmiş, tekdüze, gri bir cehenneme dönüşmesini görüyor.

Dostoyevski’yi tarumar eden dehşeti Földényi, karşı-Aydınlanmacı bir hattan yorumluyor.

Földényi’nin denemesine gene Dostoyevski üzerine yazdığı iki metin eşlik ediyor: ilkinde Ölüler Evinden Anılar’ı ele alırken ikincisinde Karamazov Kardeşler’in meşhur vecizesi “Tanrı yoksa her şey mubahtır”a eğiliyor.

Cees Nooteboom, bu kitap hakkında şöyle diyor:

“Sanrılara sürükleyen bir an: ölüme mahkûm edilmiş Dostoyevski Sibirya’nın sonu olmayan boşluğuna asker olarak gönderilir, Hegel’in Tarih’in soyut inşası üzerine düşüncelerini okur; bu ne Sibirya’ya ne de Afrika’ya yer veren bir inşadır, Weltgeist’da (dünya-ruhu) nihayet bulan kutsal sonuyla camdan yapılma duygusuz bir inşadır bu, bu inşada insanlığın tüm şahsi acıları gözden yiter. László Földényi bu meseleyi öyle bir üslupla ele alıyor ki kutsalın onunla birlikte ürperiverdiğini hissedebiliyorsunuz.”

  • Künye: László F. Földényi – Dostoyevski Sibirya’da Hegel Okuyup Gözyaşlarına Boğuldu, çeviren: Nihan Soyöz ve Emre Güler, Dergah Yayınları, deneme, 62 sayfa, 2022

Carlos Gutiérrez-Jones – İntihar ve Bilimkurgu (2022)

Bilimkurgu edebiyatının başyapıtlarını intihar, kriz, nükleer imha ve yapay zekâ gibi temalar bağlamında okuyan özgün bir inceleme.

Carlos Gutiérrez-Jones, çok farklı kriz halleri hakkında düşünme imkânı veriyor.

Gutiérrez-Jones, çağdaş bilimkurgu yapıtlarından oluşan malzemesinde, psikolojinin karanlık tarafındaki intihar krizlerinin nasıl yorumlandığını inceliyor.

Sadece kriz anlarındaki intihar eğilimleri değil, dibe vurmalar, kendine zarar verme örüntüleri, yeniden başlatma imkânları gibi geniş çaplı olasılıkları bilimkurgu edebiyatının bazı başyapıtları ve yakın dönem sinemanın ses getirmiş iki filmi üzerinden ele alıyor.

Böylece Viktorya döneminde Darwin’in yarattığı kaygılardan uzay çağındaki nükleer imha tehdidine, yapay zekânın gelişiminden bilinçaltının sibernetik istilasına ve oyunlaşan dünyada şirketlerin egemenliğinden ufuktaki ekolojik felakete ve biyoterörizmin yükselişine çok farklı kriz halleri hakkında düşünme imkânı veriyor.

İlk bölümün odaklandığı ‘Dr. Moreau’nun Adası’nda, H.G. Wells Darwin’in evrim kuramının doğurduğu krize ve insan özgücülüğe meydan okumasına yanıt veriyor.

Stanislaw Lem’in ‘Solaris’ine ayrılan ikinci bölüm, yazarın bilimin gelişmesine dair, kaçınılmaz gibi görünen ve yabancı yaşamla teması son derece sorunlu bir hale getirebilecek bir önyargı, bir insanbiçimcilik olarak ifadesini bulan, derin kuşkuculuğunu ele alıyor.

Üçüncü bölüm yapay zekâlarla paylaşılan bir dünyada insanlığın statüsüne dair kaygıları işleyen bir romanı, William Gibson’ın ‘Neuromancer’ını inceliyor; burada Gibson özellikle bu tür zekâların yaratıcılarından ne tür düşünce alışkanlıklarını almış olabileceklerini soruyor.

Dördüncü bölüm yakın tarihli iki filmi, Christopher Nolan’ın Başlangıç’ını (Inception) ve Rian Johnson’un Tetikçiler’ini (Looper) analize tabi tutuyor.

Margaret Atwood’un ‘Deli Adem’ üçlemesini inceleyen beşinci bölüm, yazarın kıyamet sonrası tahayyülünün modern çevreci hareketin gelişmesinde önemli bir rol oynayan Malthusçu dinamiklerin kapsamlı bir eleştirisini ortaya koyduğunu savunuyor.

  • Künye: Carlos Gutiérrez-Jones – İntihar ve Bilimkurgu, çeviren: Barış Cezar, Koç Üniversitesi Yayınları, inceleme, 216 sayfa, 2022

Kolektif – Mesafeyi Aramak (2022)

‘Mesafeyi Aramak’, edebiyat eleştirisine ilgi duyanları fazlasıyla cezbedecek bir derleme.

Kitap, 2010’lu yıllarda yayımlanmış dikkat çekici on beş roman hakkında usta işi makaleler barındırıyor.

Buradaki metinler, söz konusu romanlar bağlamında travma, özne, anlatı kuruluşu, anlamın imkân ve imkânsızlıkları, tanıklık, toplumsal hafızanın inşası, eksiklik ve benlik krizi gibi temaları tartışıyor.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle: Aksu Bora, Asuman Susam, Bahadır Sürelli, Bengü Vahapoğlu, Deniz Gündoğan İbrişim, Emel Uzun Avci, Erol Köroğlu, Fatih Altuğ, Göze Orhon, Jale Özata Dirlikyapan, Leyla Burcu Dündar, Mehmet Fatih Uslu, Murat Cankara, Yalçın Armağan ve Zeynep Uysal.

  • Künye: Kolektif – Mesafeyi Aramak: 2010’lu Yılların Romanları Üzerine Yazılar, hazırlayan: Jale Özata Dirlikyapan, Metis Yayınları, inceleme, 328 sayfa, 2022

Raymond Carver – Yazmak Üzerine (2022)

Amerikan öykücülüğünün devlerinden Raymond Carver, yazmak üzerine düşüncelerini bizimle paylaşıyor.

Bir yazarın nasıl ve neden yazdığını merak eden her okurun muhakkak okuması gereken bir kitap.

“Tıpkı yaşarken olduğu gibi, yazarken de özensiz olmaktan vazgeçin.”

Yazmayı konuştuğumuzda ne konuşuruz?

‘Yazmak Üzerine’, adı modern öyküyle eşanlamlı hale gelen Carver’ın yazın hayatını denemelerinin izinden sürüyor.

Carver, kendisine sade bir dille gerçekçi öyküler yazmayı öğreten öğretmenini hatırlıyor, öykülerin aklında şekillendiği ilk anlardan söz ediyor, kendi yapıtları ve farklı yazarların kitapları hakkındaki görüşlerini her zamanki açık sözlülüğüyle dile getiriyor.

Bir yazarın nasıl ve neden yazdığını, hatta bazen nelere rağmen yazdığını ve dilini nasıl oluşturduğunu kendi hayatından örneklerle anlamaya ve anlatmaya çalışırken, okurları da benzer soruları aynı dürüstlükle düşünmeye davet ediyor.

‘Yazmak Üzerine’, Carver’ın dünyasına ve yazarlık felsefesine dair bir tanıklık, neyin söylemeye değer olduğuna ve en samimi şekilde nasıl söyleneceğine dair düşünceleri bir araya getiren dolu dolu bir seçki, öykünün ustasından bir dizi yazarlık dersi.

  • Künye: Raymond Carver – Yazmak Üzerine, çeviren: Ayça Sabuncuoğlu, Can Yayınları, edebiyat kuramı, 192 sayfa, 2022

Benedetto Croce – Edebiyat Eleştirisi (2022)

Büyük İtalyan düşünür Benedetto Croce, daha çok estetik tarihine yön vermiş fikirleriyle bilinse de, edebiyat üzerine yazıları da muazzamdır.

Karşımızda, Croce’un edebiyat denemelerine yer veren harika bir kitap duruyor.

Croce, çağdaş estetik tarihini biçimlendiren en önemli isimlerden olmakla birlikte, edebiyat kuramı ve tarihi alanında oldukça değerli eserler de verdi.

Croce burada, Terentius, Lucretius, Virgilius, Dante, Petrarca, Ariosto, Shakespeare, Corneille, Goethe, Poe, Hopkins ve Proust gibi edebiyat tarihinin büyük isimlerini gündemine alıyor.

Bu kanonik isimlerin nasıl anlaşılması gerektiği hususunda derin içgörüler sunmakla kalmıyor, haklarındaki yanlış anlamaları ortadan kaldırmak için gözü pek polemiklere de giriyor.

Yeni bir okuma denemeyi vadeden bu kitap, farklı edebî perspektiflere kapı aralıyor.

  • Künye: Benedetto Croce – Edebiyat Eleştirisi: Edebiyat Üzerine Denemeler, çeviren: Şennur Bakırtaş, Fol Kitap, inceleme, 320 sayfa, 2022

Elif Çongur – Yapısalcılık, Göstergebilim ve Martı (2021)

 

Anton Çehov’un ‘Martı’ adlı oyunu örtük göstergelerle adeta şifrelenmiştir.

Elif Çongur eldeki özenli çalışmasında, yapısalcı yönteme başvurarak bu ünlü eserin işaret ettiği şifrelenmiş dizgeleri açıklığa kavuşturuyor.

Yirminci yüzyılın ortalarında etkinlik kazanan yapısalcılık, gerçeği birbirine bağımlı bir parça-bütün ilişkisi içinde anlama ilkesinden yola çıkan bir öğrenme ve değerlendirme yaklaşımı.

Bir kavram olarak kurumlaşması Prag Dilbilim Okulu’na rastlayan yapısalcı yöntem, yirminci yüzyılın yarısında batı ülkelerinin hemen hepsinde tartışma gündemi yaratan bir akıma dönüştü.

Yapısalcı yöntem, metni şifrelenmiş bir dizge olarak kabul eder.

Oyun metni çözümlemesinde, metinde somut olarak var olan göstergeler değil, işaret ettiği anlam kolayca belirlenemeyen örtük göstergeler önem taşır.

Yüzeydeki görüntünün altında, derinde yatan kuralların ve yasaların oluşturduğu yapıyı arayan yöntem, yapıyı oluşturan birimlerin tek başlarına anlam taşımadıklarını, birbirleriyle olan bağıntılardan anlam kazandıklarını savunur.

Anton Çehov’un ‘Martı’ adlı oyunu örtük göstergelerle şifrelenmiş bir oyun metni olarak karşımıza çıkıyor, yapısalcı çözümleme yöntemi sonucunda yazarın kullandığı tekrarların karakter çözümlemesinde örtük anlamları ortaya çıkardığı görülüyor.

Çongur da incelemesinde, Çehov’un bu oyunundaki temel kurgulamayı ve oyun kişisi yönelimlerini metodolojik olarak saptıyor.

  • Künye: Elif Çongur – Yapısalcılık, Göstergebilim ve Martı, İmge Kitabevi, inceleme, 230 sayfa, 2021