Luc Ferry – Sevgi Üzerine (2025)

Modern aşk anlayışının yalnızca bireysel bir duygu değil, çağın toplumsal ve ahlaki dönüşümünü belirleyen güçlü bir olgu olduğunu savunan Luc Ferry, bu kitapta aşkın insanlık tarihindeki konumunu yeniden ele alıyor. Aydınlanma’nın akıl ve hukuk merkezli “birinci hümanizm”inin ardından, günümüzde sevgi, yakınlık ve karşılıklı bağlılığa dayanan “ikinci hümanizm”in ortaya çıktığını öne sürüyor. Ona göre görücü usulü evlilikten aşka dayalı eş seçimine geçiş, yalnızca özel yaşamı değil, kişilerin toplumla ve gelecek kuşaklarla kurduğu ilişkileri dönüştürüyor.

‘Sevgi Üzerine: 21. Yüzyıl İçin Felsefe’ (‘De l’Amour: Une philosophie pour le XXIe siècle’), modern bireyin değerlerini artık ulus, dogma ya da devrimcilik gibi dışsal referanslarla değil, sevdikleriyle kurduğu etik bağlar üzerinden tanımladığını vurguluyor. Aşk devrimi, bu açıdan hem bireysel özgürlüğün alanını genişletiyor hem de sorumluluk duygusunu derinleştiriyor. Sevginin yarattığı özen ve empati, insanın yalnızca bugününü değil, henüz doğmamış kuşakların geleceğini düşünmesini sağlayan yeni bir etik çerçeve sunuyor.

Yazar, yeni hümanizmin temelinde bireyler arası duygusal ilişkilerin taşıdığı yaratıcı potansiyeli görüyor. Aşk, artık bireysel mutluluğun ötesinde toplumsal değişimin motoru haline geliyor; insanlar dünyayı dönüştürme arzusunu soyut ideolojilerden çok insani bağlar üzerinden kuruyor. Ferry, bu değişimin 21. yüzyılda insanlığın ortak geleceğine dair daha kapsayıcı ve barışçıl bir ütopya ortaya çıkardığını savunuyor. Bu nedenle kitap, aşkı felsefi, etik ve kültürel boyutlarıyla ele alarak günümüz dünyasında anlam ve değer arayışına yeni bir perspektif sunuyor.

  • Künye: Luc Ferry – Sevgi Üzerine: 21. Yüzyıl İçin Felsefe, çeviren: Ozan Kırıcı, Beyaz Baykuş Yayınları, felsefe, 216 sayfa, 2025

Maureen Murdock – Mit Yaratımı (2025)

Maureen Murdock’ın bu çalışması, anı yazımını sadece geçmiş olayların kronolojik bir kaydı olarak değil, aynı zamanda kişisel mitolojimizi inşa etme ve benliğimizi derinlemesine keşfetme aracı olarak ele alıyor. ‘Mit Yaratımı: Hayatını Anlamlandırmak, Mitini Keşfetmekle Başlar’ (‘Mythmaking: Self-Discovery and the Timeless Art of Memoir’), anılarımızı yazarken kullandığımız anlatı yapılarını, arketipsel temaları ve sembolleri inceleyerek, bu sürecin bireysel psikolojik yolculuğumuzla nasıl iç içe geçtiğini ortaya koyuyor. Kitap, anı yazarlarını kendi hayat hikayelerinin kahramanları olarak görmeye ve deneyimlerini evrensel mitolojik motiflerle ilişkilendirmeye teşvik ediyor.

Murdock, Carl Jung’un arketip kavramlarından ve Joseph Campbell’ın kahramanın yolculuğu modelinden ilham alarak, anı yazım sürecinde ortaya çıkan farklı arketipsel figürleri ve temaları analiz ediyor. Gölge benlik, bilge yaşlı, anima/animus gibi arketiplerin kişisel hikayelerimizde nasıl tezahür ettiğini ve bu arketipsel dinamikleri anlamanın kendi benliğimizi daha derinlemesine kavramamıza nasıl yardımcı olabileceğini sunuyor.

Kitap, anı yazarlarını sadece olayları hatırlamaya değil, aynı zamanda bu olayların duygusal ve psikolojik anlamlarını keşfetmeye, travmaları ve zorlukları kişisel büyüme ve dönüşüm fırsatlarına çevirmeye yönlendiriyor.

Murdock, anı yazımının iyileştirici gücünü vurgulayarak, kendi mitolojimizi yaratma sürecinin bizi daha otantik ve bütünleşmiş bir benliğe taşıyabileceğini savunuyor. Kitap, hem anı yazmaya yeni başlayanlar hem de deneyimli yazarlar için ilham verici ve yol gösterici bir kaynak sunuyor.

  • Künye: Maureen Murdock – Mit Yaratımı: Hayatını Anlamlandırmak, Mitini Keşfetmekle Başlar, çeviren: Selnur Güneş, Beyaz Baykuş Yayınları, mitoloji, 208 sayfa, 2025

Mark Bittman – Hayvan, Sebze ve Abur Cubur (2025)

Mark Bittman bu kitabında, insanlığın gıda ile olan ilişkisinin evrimini, avcı-toplayıcı dönemden günümüzün endüstriyel tarımına kadar uzanan geniş bir zaman diliminde inceliyor. Bittman, ‘Hayvan, Sebze Abur Cubur: Sürdürülebilir Olandan Bizi İntihara Sürükleyene Uzanan Bir Gıda Tarihi’ (‘Animal, Vegetable, Junk: A History of Food, from Sustainable to Suicidal’) kitabında, gıdanın sadece beslenme ihtiyacımızı karşılamakla kalmadığını, aynı zamanda kültürümüzü, ekonomimizi ve çevremizi de derinden etkilediğini savunuyor.

Kitap, üç ana bölüme ayrılıyor: “Hayvan”, “Sebze” ve “Abur Cubur”. “Hayvan” bölümünde, avcı-toplayıcı atalarımızın etle olan ilişkisi ve hayvancılığın evrimi ele alınıyor. Bittman, etin insanlık tarihindeki önemini ve günümüzdeki endüstriyel hayvancılığın çevresel ve etik sorunlarını tartışıyor. “Sebze” bölümünde, tarımın ortaya çıkışı, bitki temelli beslenmenin önemi ve endüstriyel tarımın sebze üretimi üzerindeki etkileri inceleniyor. Bittman, geleneksel tarım yöntemlerinin sürdürülebilirliğini ve endüstriyel tarımın zararlarını vurguluyor. “Abur Cubur” bölümünde ise, işlenmiş gıdaların yükselişi, fast food kültürü ve obezite salgını gibi konular ele alınıyor. Bittman, endüstriyel gıda sisteminin insan sağlığı ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerini gözler önüne seriyor.

Bittman, kitabında, gıdanın sadece bir tüketim maddesi olmadığını, aynı zamanda politik bir mesele olduğunu da vurguluyor. Gıda endüstrisinin büyük şirketler tarafından kontrol edildiğini ve bu şirketlerin kâr odaklı politikalarının insan sağlığı ve çevre üzerinde ciddi sonuçlar doğurduğunu belirtiyor. Kitap, okuyucuları bilinçli tüketim yapmaya, yerel ve sürdürülebilir gıda sistemlerini desteklemeye ve gıda politikalarının şekillenmesinde aktif rol almaya teşvik ediyor.

  • Künye: Mark Bittman – Hayvan, Sebze ve Abur Cubur: Sürdürülebilir Olandan Bizi İntihara Sürükleyene Uzanan Bir Gıda Tarihi, çeviren: Cemal Can Tarımcıoğlu, Beyaz Baykuş Yayınları, ekoloji, 392 sayfa, 2025

Donald J. Robertson – Sokrates Gibi Düşünmek (2025)

Donald J. Robertson’ın ‘Sokrates Gibi Düşünmek: Modern Dünyada Bir Yaşam Biçimi Olarak Antik Felsefe’ (‘How to Think Like Socrates: Ancient Philosophy as a Way of Life in the Modern World’) adlı kitabı, Sokrates’in felsefi yaklaşımını ve yaşam tarzını modern okuyuculara aktaran bir eser. Kitap, Sokrates’in düşünce yapısını, değerlerini ve erdemlerini incelerek, günümüz dünyasında nasıl daha anlamlı ve tatmin edici bir yaşam sürebileceğimize dair pratik öneriler sunuyor.

Robertson, Sokrates’in Atina’sını canlı bir şekilde betimliyor ve onun yaşadığı dönemin sosyal, politik ve kültürel atmosferini okuyuculara aktarıyor. Sokrates’in halkla olan etkileşimleri, sorgulayıcı yaklaşımı ve değerlere olan bağlılığı, onun felsefesinin temelini oluşturuyor. Kitap, Sokrates’in “sorgulanmamış bir yaşam yaşanmaya değmez” ilkesini vurgulayarak, okuyucuları kendi değerlerini ve inançlarını sorgulamaya teşvik ediyor.

‘Sokrates Gibi Düşünmek’, sadece felsefi bir inceleme değil, aynı zamanda pratik bir rehberdir. Kitap, Sokrates’in düşünce yapısını ve yöntemlerini kullanarak, modern dünyadaki sorunlara nasıl yaklaşabileceğimizi gösteriyor. Sokrates’in diyalektik yöntemi, eleştirel düşünme becerileri ve ahlaki değerlere odaklanması, günümüz insanı için de önemli dersler içeriyor.

Robertson, Sokrates’in öğretilerini modern psikoloji ve terapi teknikleriyle de ilişkilendiriyor. Sokrates’in duygusal kontrol, öz disiplin ve iç huzur gibi konulara verdiği önem, günümüzdeki psikolojik yaklaşımlarla paralellik gösteriyor. Kitap, Sokrates’in felsefesinin sadece antik bir düşünce sistemi olmadığını, aynı zamanda modern insanın kişisel gelişimine ve iyiliğine katkıda bulunabileceğini savunuyor.

‘Sokrates Gibi Düşünmek’, Sokrates’in yaşamını ve felsefesini anlamak için kapsamlı bir kaynak sunuyor. Kitap, okuyucuları Sokrates’in düşünce dünyasına davet ederek, onlara daha anlamlı ve tatmin edici bir yaşam için ilham veriyor. Sokrates’in erdemleri, değerleri ve sorgulayıcı yaklaşımı, modern dünyada da rehberlik etmeye devam ediyor.

  • Künye: Donald J. Robertson – Sokrates Gibi Düşünmek: Modern Dünyada Bir Yaşam Biçimi Olarak Antik Felsefe, çeviren: Cemal Can Tarımcıoğlu, Beyaz Baykuş Yayınları, felsefe, 344 sayfa, 2025

Victor J. Stenger – Bilim Tanrı’yı Buldu mu? (2025)

Victor J. Stenger’in ‘Bilim Tanrı’yı Buldu mu?: Evrende Amaç Araştırmasında Son Bulgular’ (‘Has Science Found God?: The Latest Results in the Search for Purpose in the Universe’) adlı kitabı, bilimsel kanıtların evrende bir amaç veya Tanrı’nın varlığına işaret edip etmediği sorusunu ele alıyor. Stenger, bilimsel keşiflerin, evrenin doğal süreçlerle açıklanabileceğini ve doğaüstü bir varlığa ihtiyaç olmadığını gösterdiğini savunuyor. Kitap, fizik, kozmoloji, biyoloji ve nöroloji gibi farklı bilim dallarından elde edilen kanıtları inceleyerek, Tanrı’nın varlığına dair iddiaları eleştiriyor.

Stenger, evrenin başlangıcı, yaşamın kökeni, bilincin doğası ve evrenin ince ayarı gibi konuları ele alarak, bu konularda bilimsel açıklamaların doğaüstü açıklamalarla rekabet ettiğini gösteriyor. Ona göre, bilimsel kanıtlar, evrenin ve yaşamın doğal süreçlerle ortaya çıktığını ve bu süreçlerin Tanrı’nın müdahalesine ihtiyaç duymadığını gösteriyor. Stenger, evrenin ince ayarı iddiasını da eleştirerek, evrenin yaşamı desteklemek için özel olarak tasarlanmadığını, aksine yaşamın evrenin koşullarına uyum sağladığını savunuyor.

Kitap, dinin bilimle uyumlu olduğu veya bilimin Tanrı’nın varlığını kanıtladığı iddialarına karşı çıkıyor. Stenger, bilimin, dinin iddialarını test edebileceğini ve bu testlerin genellikle dinin iddialarını desteklemediğini belirtiyor. Ona göre, bilim ve din farklı alanlarda faaliyet gösteriyor ve birbirleriyle çatışmaları gerekmiyor. Ancak, dinin doğaüstü iddiaları, bilimsel kanıtlarla çeliştiğinde, bilimin tercih edilmesi gerektiğini savunuyor. Stenger, bilimin, evrenin ve yaşamın doğal süreçlerle nasıl ortaya çıktığını ve nasıl işlediğini anlamak için en iyi araç olduğunu vurguluyor.

  • Künye: Victor J. Stenger – Bilim Tanrı’yı Buldu mu?: Evrende Amaç Araştırmasında Son Bulgular, çeviren: Orhan Düz, Beyaz Baykuş Yayınları, bilim, 416 sayfa, 2025

Mart Hollingsworth – Medici Ailesi (2024)

Tarihe damgasını vuran Mediciler muazzam güce nasıl ulaştılar ve onu korumak için neler yaptılar?

On beşinci yüzyılda Avrupa’nın en güçlü bankasını kuran Medici ailesi, Floransa’da büyük bir siyasi güç elde ederek şehri kültürel başarının zirvesine çıkardı. Yarattıkları muazzam etki Floransa sanatı ve mimarisinde bir patlamaya neden oldu ve böylece Rönesans dönemine damgasını vurdu. Michelangelo, Donatello, Fra Angelico ve Leonardo Da Vinci himaye ettikleri sanatçılardan sadece birkaçıydı.

Peki vitrinde böylesine güçlü bir mitolojik hikâye anlatılırken arka planda neler olmaktaydı? Bu başarı hikâyesi gerçekte bir kurgu muydu?

300 yıldan fazla hüküm süren ve içinden papalar, siyasetçiler, kraliyet mensupları çıkaran bu hanedanlığın güce ulaşma ve onu koruma macerasının asıl hikâyesi neydi?

Ortaçağ tarihçisi Mary Hollingsworth, İtalyan Rönesansı’nın en güçlü ailesinin tarihine taze ve heyecan verici yeni bir bakış açısı getiriyor.

Hollingsworth, bu efsanevi hanedanlığı çevreleyen mitleri etkili bir şekilde çürütürken Medicilerin yükselişi ve düşüşünün nefes kesici hikâyesini anlatıyor.

  • Künye: Mary Hollingsworth – Medici Ailesi: Medici Hanedanlığının Gizli Tarihi, çeviren: Aslı Perker, Beyaz Baykuş Yayınları, tarih, 416 sayfa, 2024

María Martinón-Torres – Homo Imperfectus (2024)

Hastalıklar ve travmalar zayıflık değildir, insanın direncinin ve dayanışmasının dokunduğu büyüleyici bir hikâyedir.

Hastalıklar, Homo Sapiens tarihinin büyük sessiz kahramanlarıdır.

İnsanlığın biyolojik kusurlarının birçoğu, hayatta kalma stratejimizi eleveren anahtarlardır.

Bu kusurlar sadece ölümün ve yıkımın tarihini anlatmaz bize, aynı zamanda insanın büyüme ve ilişki kurma macerasının büyüleyici bir anlatısıdır.

Kendisini insan evrimi araştırmalarına adamış, yüzlerce bilimsel makaleye imza atmış, sosyal bilimler alanında dünyaca haklı bir üne sahip Dr. María Martinón-Torres, bu kitapta bizleri biyolojimizin en karanlık köşelerini araştırmaya davet ediyor.

Kusur olarak nitelendirdiğimiz şeylerin Homo Sapines’in uyum sağlamadaki başarısının kilit yönlerini sakladığını ortaya koyan Martinón-Torres, insanın evrimsel yolculuğuna bambaşka bir perspektifle bakmamızı sağlıyor.

Kitap, evrim teorisinin ışığında insan türünün kanser, enfeksiyonlar, bağışıklık sistemi bozuklukları, kaygı bozukluğu, kardiyovasküler vakalar, nörodejeneratif bozukluklar, yaşlılık ve ölüm korkusu gibi başlıca hastalıklar eşliğinde verdiği bu hayatta kalma mücadelesini daha iyi kavramak için birebir.

  • Künye: María Martinón-Torres – Homo Imperfectus: Kusurlu İnsan, çeviren: Gaye Solano Amador, Ezgi Şayan, Beyaz Baykuş Yayınları, bilim, 248 sayfa, 2024

Alejandro Cencerrado – Mutsuzluğun Savunması (2024)

Mutsuzluk kaçınılmazdır ama hayat her zaman bundan daha fazlasıdır.

Günlük mutluluk üzerine şimdiye dek yapılmış en uzun bilimsel çalışma.

Mutluluğu ölçmek 
imkânsızdır.

Bu cümle size tanıdık gelebilir ancak Kopenhag’daki Mutluluk Araştırma Enstitüsü’nde yaklaşık
 20 yıldır yapılan bilimsel bir çalışma mutluluğa dair inançlarınızı altüst edecek.

Veri analisti Alejandro Cencerrado, 18 yaşından itibaren kendi mutluluğunu ölçmeye başladı ve
 0’dan 10’a kadar puanlayıp kaydederek gelişmiş istatistiksel cihazlarla analiz etti.

Cencerrado, bu 
zaman diliminde finansal krizlere girip çıktı, üç farklı ülkede yaşadı, Nokia’dan akıllı telefona
 geçti, Corona virüs salgınına şahitlik etti, evlendi ve hamilelik testinde pozitifi gördü…

Peki tüm 
bunlar olurken mutluluğu nasıl bir seyirde ilerledi?

‘Mutsuzluğun Savunması’, psikoloji, sosyoloji, antropoloji gibi çok yönlü disiplinlerin iç içe 
geçtiği, bilimsel analizlerle insanlığın en derin özlemine yeni bir bakış açısı kazandıran şaşırtıcı
 bir kitap.

Amaç size bir mutluluk reçetesi sunmak da değil, aksine ele avuca gelmeyen o 
duygunun aslında nerelerde gizlendiğini göstermek.

  • Künye: Alejandro Cencerrado – Mutsuzluğun Savunması: Bizi Gerçekten Neyin Mutlu Edip Etmeyeceğini Anlamamıza Yardımcı Olacak Bir Düşünme Pratiği, çeviren: Burcu Genç, Beyaz Baykuş Yayınları, psikoloji, 280 sayfa, 2024

Mustafa Hoş – Türk Naziler (2024)

Bu kitaptan kimler rahatsız olacak? Önce Nazilere sonra ABD’ye hizmet eden İslamcılar, milliyetçiler, ulusalcılar:

  • Türkiye’de antiemperyalist soykırımı nasıl ve neden yapıldı?
  • İsmet İnönü ülkesini ateşe atan bir siyasetçi miydi?
  • Hitler’e yalakalık yarışında en önde koşanlar nasıl ödüllendirildi?
  • CHP’ye kendi çocukları nasıl boğduruldu?
  • Köy Enstitüleri’ni öldüren cellat kimdi?
  • Atatürk bir diktatör müydü?
  • 
 Türkiye’de ilk Nazi kontrgerilla birlikleri nasıl kuruldu?
  • 
 Sovyetlere sabotaj eylemine katılan Türk Nazilere ne oldu?
  • 
 Atatürk yaşarken nasıl etkisizleştirildi?
  • Naziler tarikatları nasıl besledi?
  • Hitler’in kitabı Kavgam’ı ayet gibi çeviren imam kimlerle gizli komite kurdu?
  • 
 Atatürk, Hitler’e nasıl bakıyordu?

Tüm bu soruların ve daha yüzlercesinin cevabının verildiği bu gazeteci Mustafa Hoş, karanlıkta kalmış bir dönemi belgeler ve tanıklıklar ışığında aydınlatarak yakın tarihimize yepyeni bir pencere açıyor.

  • Künye: Mustafa Hoş – Türk Naziler: Türkiye Nasıl Nazilere ve ABD/CIA’e Teslim Edildi? (Tarihle Hesaplaşma), Beyaz Baykuş Yayınları, siyaset, 232 sayfa, 2024

E. Tülin Erinç – Bunaltı Çağında Yaşamak (2024)

“Kaygı, var olmamamızın deneyimidir.” – Jacques Lacan

Çağımız birçok açıdan bunaltı çağı.

Yeni ekonomik düzenin getirdiği güvensizlik, geleceğe yönelik belirsizlik, ortalığa saçılmış binlerce seçenekle boğan tüketim kültürü, krizler, savaşlar ve artan adaletsizlik.

Bu çağda birkaç sağlam panik atak geçirmeden hayatta kalmak mümkün mü?

Dünya böyle bir haldeyken kaygı, endişe ve panik atağın bir hastalıktan ziyade, çağımızın biricik duygu durumu haline geldiğini kabul etmek gerek belki de.

Öte yandan her kaygı, bunaltı ya da panik atak yalnızca dışımızdaki keşmekeşten beslenmez.

Bazıları bize dair, bilinçdışımızda oluşan kaosun, karmaşanın ve yanlış yerleştirmelerin bir sonucu olarak doğar.

Bu durumda derinlere dalarak, Lacan’ın dediği gibi, “ötekinin arzusunun (bakışının) sezilmesiyle” doğan böyle bir kaygının bilinçdışı tarihinin ve algılanışının, terapide “yeniden yazılması” gerekir.

Elinizdeki kitap birinci ağızdan ve gözlemlere dayanarak kaygı, endişe, anksiyete, anksiyete bozukluğu, agorafobi gibi gündelik hayatta sık, ancak çoğu zaman yanlış kullandığımız kavramları, bireysel süreçlerden toplumsal süreçlere, patolojik durumlardan olağan durumlara kadar birçok boyutta ve tek tek ele alıyor.

Kitap, bunaltı çağında var olmaya çabalayan herkese rehberlik ve yoldaşlık edecek türden.

  • Künye: E. Tülin Erinç – Bunaltı Çağında Yaşamak: Toplumdan Bireye Kaygı, Endişe ve Anksiyete Bozukluğu, Beyaz Baykuş Yayınları, psikoloji, 160 sayfa, 2024