Mark Koyama, Jared Rubin – Dünya Nasıl Zenginleşti? (2024)

Bugün, atalarımızdan çok daha zenginiz ve bu servetimizin neredeyse tamamını son iki yüzyılda kazandık.

  • Peki, bu zenginliği nasıl elde ettik?
  • Zenginlik bir kader mi yoksa bir dizi etkenin bir araya gelmesinin sonucu mu?
  • Sanayi Devrimi neden 18. yüzyıl Britanyası’nda başladı?
  • Bazı ülkeler neden yenilikleri takip etme ve ekonomik büyüme konusunda geride kaldı?

Tüm bu sorulara onlarca yıldır cevaplar aranmış ve birçok önemli düşünür tarafından teoriler geliştirilmiştir.

Ekonomi tarihi uzmanlarından Jared Rubin ve Mark Koyama, ‘Dünya Nasıl Zenginleşti?’ kitabında bu soruları, bugüne kadar yapılmış araştırmaları ve ortaya konulan tüm teorileri inceleyerek cevaplıyor.

İlk olarak mevcut teorilere değinen yazarlar; coğrafyanın, iklimlerin, siyasi kurumların, kültürlerin, demografik yapının ve sömürgecilik faaliyetlerinin ekonomik büyümedeki rollerini tarihten örnekleriyle ele alıyor.

Dahası ‘Dünya Nasıl Zenginleşti?’ geçmişin, toplumların yoksulluktan nasıl kurtulabileceklerine dair bir rehber olduğunu gözler önüne seriyor.

Bu kitap, dünyadaki ekonomik büyüme ve yoksulluğun geleceğini merak edenler için eşsiz bir kaynak.

  • Künye: Mark Koyama, Jared Rubin – Dünya Nasıl Zenginleşti?, çeviren: Uğur Gülsün, Antre Kitap, ekonomi, 400 sayfa, 2024

Slavoj Žižek – Slavoj Žižek ile Söyleşiler (2024)

Slavoj Žižek, çağımızın en üretken, en ‘yamuk bakan’, en sevilen ve en sevilmeyen felsefecilerinden.

‘Slavoj Žižek ile Söyleşiler: Kültür ve Diğer Suçlar, Can Yakan Kurtuluşlar, Pornografinin Sonu’, Žižek ile farklı zamanlarda ve güncel siyasetten felsefeye, cinsellikten gündelik hayatın eleştirisine uzanan bir dizi konuda yapılan on söyleşiyi ve Matthew Sharpe’ın Žižek’in düşüncesi üzerine kaleme aldığı oldukça kapsamlı ve derinlemesine incelemeyi bir araya getiriyor.

Žižek’in yüzlerce söyleşisi arasından en provokatif fakat okuyanı başka türlü düşünmeye çağıran söyleşilerinin yer aldığı bu derleme, Žižek’in düşüncesine yer yer eğlenceli bir giriş yapma imkânı sunuyor.

  • Künye: Slavoj Žižek – Slavoj Žižek ile Söyleşiler: Kültür ve Diğer Suçlar, Can Yakan Kurtuluşlar, Pornografinin Sonu, derleyen ve çeviren: Soner Torlak, Hayalci Hücre Yayınları, felsefe, 222 sayfa, 2024

Chantal Jaquet – Sınıf-ötesi Bireyler ya da Yeniden-üretmezlik (2024)

Chantal Jaquet, içine doğduğu sınıfın toplumsal çevresinden çıkarak öteki sınıfa geçen bireyin istisnai vakasını felsefi olarak anlamak üzere yepyeni bir kavram ve yöntem geliştiriyor: Toplumsal yeniden-üretimin işlemediği durumlarda etkin olan siyasal, ekonomik, ailevi ve tekil nedenleri, keza bunların sınıf değiştiren bireyin yapısı üzerindeki etkilerini inceleyen filozof, kolektif tarih ile mahrem hikâyenin kesiştiği noktada konumlanarak, bireyin yeni sınıfı içindeki yeri ile bu değişimde cinsel ve ırksal farklılıkların rolünü de belirlemeye yöneliyor.

Disipliner bir çalışmanın yalıtılmışlığına son veren Chantal Jaquet, okuru söz konusu tekilliği felsefe, sosyoloji, sosyal psikoloji ve edebiyatın kavşağında karşılamaya davet ederken, Spinoza, Bourdieu, Éribon ve Hoggart gibi düşünürler kadar Stendhal, Jack London, Annie Ernaux, John Howard Griffin, John Edgar Wideman, Richard Wright gibi yazarların yaşamöykülerinden ve anlatılarından da yola çıkarak toplumsal ve kişisel kimlik kavramlarını yapıbozuma uğratıyor ve öteki sınıfa geçen “sınıf-ötesi birey” figürü üzerinden tüm insanlık haline yeni bir bakış açısı kazandırıyor.

  • Künye: Chantal Jaquet – Sınıf-ötesi Bireyler ya da Yeniden-üretmezlik, çeviren: Aziz Ufuk Kılıç, Sel Yayıncılık, sosyoloji, 176 sayfa, 2024

Adam Sharr – Modern Mimarlık (2024)

1910’la 1970 arasında bir yerlerde mimarlık değişti; ve bir sanat formu olarak mimari, geleceğin geçmişten kurtuluşunu simgeledi.

Bu kitapta modern mimarinin gerçekleşmesi için kültürel ve entelektüel fırsatların önünü açan teknik yenilikleri araştıran Adam Sharr, çelik ve betonarmenin icadının binaları şekillendirme olanaklarını nasıl kökten değiştirdiğini, mimarların hayal edebileceklerini nasıl dönüştürdüğünü, iklimlendirme ve aydınlatma için yeni sistemlerin nasıl kullanıldığını gösteriyor.

Daha büyük kültürel fikirleri de sembolize eden modern binalardan bir seçkiye odaklanan Sharr, modern mimarinin nasıl olduğunu, neden böyle olduğunu ve nasıl hayal edildiğini tartışıyor.

Modern mimarinin şekillenmesine yardımcı olan bazı tarihçi ve eleştirmenlerin çalışmalarını da göz önünde bulundurarak, bu alanın binaları kadar hikâyecilerine de ne kadar çok şey borçlu olduğunu gösteriyor.

Mimarlık tarihinde bir dönüm noktası olan modern mimariye kapsamlı bir giriş için değerli bir kitap.

  • Künye: Adam Sharr – Modern Mimarlık: Mimarlık Tarihinin En Çarpıcı Dönemi, çeviren: İrem Sağlamer, Say Yayınları, mimari, 192 sayfa, 2024

Yves Bossart – Her Şeye Rağmen Gülmek (2024)

Mizah hem içinde yaşadığımız dünyayla hem kendimizle aramıza mesafe koymamızı ve fikirlerimizi sorgulamamızı sağlar.

Fanatizme karşı güçlü bir silah olmakla kalmaz, özgür düşüncenin gelişimi için de vazgeçilmez önkoşuldur.

Felsefeci Yves Bossart ‘Her Şeye Rağmen Gülmek’te okuru mizahın düşünce dünyasında zihin açıcı bir keşif yolculuğuna çıkarıyor.

  • Neden ve neye güleriz?
  • Güldüğümüzde vücudumuzda ve ruhumuzda neler olur?
  • Komiklik zevkten zevke değişir mi?
  • Mizahın etik sınırları var mıdır?
  • Her şeye rağmen gülmek ne demektir?

Bu ve benzeri sorulara cevap arayan yazar, gülmenin hayatımızdaki yerini ve değerini anlamak isteyen okura yol gösterici bir rehber sunuyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Komiklik, şaka ve espri, çoğu zaman ölçüyü kaçırmanın oyuncu halleridir. Sağlıklı zihnin ve terbiyenin kuralları bir anlığına rafa kaldırılır, ki bu rahatlatıcı ve özgürleştiricidir.”

  • Künye: Yves Bossart – Her Şeye Rağmen Gülmek: Mizahın Felsefesi Üzerine, çeviren: Gülsen Yüksel, İletişim Yayınları, mizah, 88 sayfa, 2024

J. B. Mackinnon – Dünyanın Alışverişi Bıraktığı Gün (2024)

Alışveriş yapmayı bırakamayız ancak alışveriş yapmayı bırakmalıyız – işte bu, yaşamlarımızı ve geleceğimizi belirleyen tüketici ikilemidir.

Peki gerçekten de alışveriş yapmayı bıraksaydık ne olurdu?

Gezegeni, iyileşmesi için gereken sürenin neredeyse iki katı hızla tüketiyoruz.

Ekonomilerimizi desteklemek için daha önce hiç alışveriş yapmamış gibi alışveriş yapmamız gerektiği söyleniyor.

Evet, bunu daha sorumlu bir şekilde yapabiliriz ancak mevcut tüketim düzeyimiz gezegenin tahrip olmasındaki en önemli faktör olmaya devam ediyor.

Buna rağmen, ıvır zıvıra olan bağlılığımız artmaya devam ediyor.

  • Ama eğer bir anlığına dursaydık dünyamız nasıl olurdu?
  • Medeniyet yok olur muydu?
  • Gezegenin ekolojisi yeniden mi doğardı?
  • Düşünme, üretim, zaman kullanma, bireyselliğimizi ifade etme şeklimize ne olurdu?
  • Hayat daha mı iyi yoksa daha mı kötü olurdu?

Kendi kişisel tercihlerimiz dünyayı riske atıyor.

Ekonomilerin geçici kapanmalar yaşadığı dönemleri ve küçük esnafların yer aldığı sıfır tüketim topluluklarını ziyaret ederek ve çeşitli uzman görüşlerine yer vererek, bu kitap aslında bu konuya yönelik derinlemesine araştırılmış bir düşünce deneyi, tüketimle olan ilişkimizin tarihi ve geleceğe yönelik bir hikayedir.

‘Dünyanın Alışverişi Bıraktığı Gün’, kim olduğumuz ve ne kullandığımızın esaslı bir incelemesi ve daha sürdürülebilir bir dünya için sunulan bir bakış niteliğinde bir kitap.

  • Künye: J. B. MacKinnon – Dünyanın Alış Verişi Bıraktığı Gün: Tüketimciliğe Son Vermek Çevreyi ve Kendimizi Nasıl Kurtarır?, çeviren: Nezir Kalkan, Scala Yayıncılık, siyaset, 352 sayfa, 2024

Kolektif – Ruhi Su ve Türkiye’de Müzik Kültürleri (2024)

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan müzik serüveninin önemli bir öznesi olan Ruhi Su (1912-1985), Türkiye’de müzik olgusunun her boyutuyla yeniden incelenmesine vesile olacak bir miras bıraktı.

Ruhi Su’dan yola çıkarak Türkiye’de modernleşme, Musiki İnkılabı, protest müzik, popüler müzik, halk müziği, halk oyunları ve müzikolojiye dair pek çok tartışmayı gündeme getiren bu kitap, Ruhi Su anısına yazılmış yazılardan oluşan bir derlemenin ötesine geçerek hem Ruhi Su’nun çalışmalarını hem de bu çalışmaların etkilerini eleştirel açıdan ele alıyor, müzik araştırmalarına yönelik yeni yaklaşımlar sunuyor.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle: Onur Güneş Ayas, Begüm Fulya Adızel, Gökmen Özmenteş, Seyit Yöre, Diler Özer, Kazım Demirer, Boran Mert, Ulaş Özdemir, Faruk Çalışkan, Zeynel Günbek, Mehmet Ali Özdemir, Ferda Ereren.

  • Künye: Kolektif – Ruhi Su ve Türkiye’de Müzik Kültürleri, hazırlayan: Ulaş Özdemir, Belma Oğul, Evrim Hikmet Öğüt, Aras Yayıncılık, müzik, 240 sayfa, 2024

Walter Lipmann – Hayalet Kamu (2024)

Walter Lippmann’ın, ‘Hayalet Kamu’ eseri, “doğrudan demokrasi”nin pek çok aracına ve politikacılara güvenilmeyen çağımızda hâlâ geçerliliğini ve güncelliğini koruyor.

Lippmann, Amerikan demokrasisinin hastalıklarına oldukça eleştirel yaklaşıyor.

Antipopülist tutumdaki bu eser elitizmi, geçmişte önemli etkileri olmuş, ciddi ve farklı bir entellektüel seçenek olarak savunuyor.

Lippmann’ın demokrasi üzerine mitlerden arındırılmış görüşleri günümüzde de yankı bulmaya devam ediyor.

‘Hayalet Kamu’, yalnızca demokrasi konusunda değil reformlar konusunda da “inancını yitirmiş insanı” ele alıyor.

Lippmann’a göre, ortalama seçmen yönetemez.

“Kamu” dediğimiz yalnızca bir “hayalet”tir.

Yazar, politika üreticileri uzmanlar, amatörler olarak değil sürecin içindekiler ve dışındakiler olarak ayırıyor.

Lippmann, ilerlemeci siyasetin temel varsayımı olan karar almanın bütün olarak halkın elinde olması fikrini savunan teorilere meydan okuyor.

  • Künye: Walter Lipmann – Hayalet Kamu, çeviren: Cem Evrim Aslan, Kabalcı Yayınları, siyaset, 128 sayfa, 2024

Noam Chomsky – Direniş Üzerine Notlar (2024)

‘Direniş Üzerine Notlar’, Noam Chomsky ile yapılmış bir dizi röportajı bir araya getiriyor.

Chomsky burada, barışı ve gezegeni bekleyen tehditler, pandemi politikaları, sınıf mücadelesinin aldığı yeni biçimler, ABD’nin emperyalist politikalarının dünyayı nasıl şekillendirdiği gibi konuları tartışıyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Karl Marx, yüzeyin hemen altında yer alan devrimci bir ruh imgesine sahipti. Başladığımız yere, David Hume’a dönecek olursak, iktidar rızaya dayanır. Ancak bu rızanın altında, ‘ben bunu gerçekten istemiyorum’ diyen bir insan akımı vardır. Bir efendi tarafından yönetilmek istemiyorum. Ve bunun kırılması için fazla bir şey gerekmez. Ve bunu başardığında, bir toplumu gerçekten ileriye götürecek türden değişimlere sahip olursunuz. Yani, o eski köstebek orada yuvalanıyor. Ve birçok yöne gidebilir.

Bence Marx’ın eski köstebeği yüzeyin hemen altında. Bunu düşünmek için bir fırsat varsa, bir efendiye tabi olmak zorunda olmadığınızı, kendi hayatınızı yönetebileceğinizi, kendi girişimlerinizi yürütebileceğinizi fark etmek için, bu yüzeye çok yakın olmaya devam ediyor. Ben çocukken büyük buhran sırasında yapılan iş bırakma eylemleri, patronlara ihtiyacımız yok, burayı ele geçirip kendimiz yönetebiliriz demeye yönelik bir adımdı ki bu doğru.

İşte o zaman tutumlar değişti ve New Deal önlemlerine olan destek nüfus genelinde gerçekten arttı. İşte o zaman yüksek mahkeme tüm New Deal önlemlerini engellemeyi bıraktı. Sermaye kesimleri şunu fark ettiğinde, bakın, kendimizi bu yükselen gelişmelere uydurmak zorundayız, yoksa başımız gerçekten belaya girecek. Ve bence bu ortaya çıkmaya devam ediyor. Bahsettiğim yeni ekonomi projesi bu yönde ilerliyor ve kendi işletmelerinizi yönetebileceğinizi söylüyor. Bu işletmenin Çin’e taşınıp taşınmayacağına New York’taki bankacılar karar vermek zorunda değil.”

  • Künye: Noam Chomsky – Direniş Üzerine Notlar, röportajlar: David Barsamian, çeviren: Birsen Altaylı, Zeynep Berkem, Scala Yayıncılık, siyaset, 237 sayfa, 2024

Jonathan Gottschall – Hikâye Paradoksu (2024)

Dünyayı hikâyelerden nasıl kurtarabiliriz?”

Hikâye anlatıcılığı, insan uygarlığını inşa eden kutsal bir gelenek olarak bilinir.

Ancak, öykü bilimi uzmanı Jonathan Gottschall, hikâye anlatımının karanlık bir yüzü olduğunu iddia ediyor.

‘Hikâye Paradoksu’nda, psikologlar, iletişim uzmanları ve edebiyatçılardan oluşan bir konsorsiyumun hikâyelerin, beynimizi nasıl etkilediğini araştırmasını inceliyor.

Gottschall, hikâye anlatımının sadece grupları birleştirmekle kalmayıp aynı zamanda insanları ayıran bir güç olduğunu vurguluyor.

Bu güç, rasyonel düşünceyi atlatarak insanları manipüle etmenin en etkili yolu olabilir.

Kitap, dezenformasyon, komplo teorileri ve yalan haberlerin etkisini artıran teknolojik gelişmelerin gerçeği kurgudan ayırma görevini zorlaştırdığını açıklıyor.

Gottschall, toplumların bu gerilimleri nasıl yönettiklerine bağlı olarak başarılı ya da başarısız olduklarını savunuyor.

Açıklık ve inançla, hikâye anlatımının insanlığın en büyük tehdidi hâline geldiğini ve bu sorunla nasıl başa çıkabileceğimizi ortaya koyuyor.

  • Künye: Jonathan Gottschall – Hikâye Paradoksu: Hikâye Anlatma Sevgimiz Toplumları Nasıl İnşa ve İmha Eder?, çeviren: Dila Balcı, Sander Yayınları, inceleme, 224 sayfa, 2024