Walter Benjamin, Theodor W. Adorno – Pasajlaşmalar (2025)

Bu kitap, Walter Benjamin ve Theodor W. Adorno arasındaki yoğun ve karmaşık entelektüel ilişkiyi belgeleyen bir mektup derlemesidir. Bu mektuplaşmalar, ilk kez Türkçede.

Kitap, Adorno ve Benjamin’in felsefe, edebiyat, sanat, kültür ve siyaset gibi geniş bir yelpazedeki konulara dair görüşlerini ve tartışmalarını ortaya koyuyor. Mektuplar, iki düşünürün birbirlerinin çalışmalarına yaptıkları eleştirileri, yorumları ve önerileri içeriyor. Bu yazışmalar, onların düşünce süreçlerini, entelektüel gelişimlerini ve birbirlerine olan etkilerini anlamak için benzersiz bir kaynak sunuyor.

Kitap, Adorno ve Benjamin’in özellikle önemli yapıtı “Pasajlar Projesi” eserinin minyatür bir modeli olarak tasarlayıp yazdığı “Baudelaire” yazıları oluşturmakta. Mektuplar, bu eserin kavramsal çerçevesinin nasıl şekillendiğini, hangi düşünsel etkileşimlerden beslendiğini ve hangi zorluklarla karşılaşıldığını gösteriyor. Adorno ve Benjamin’in mektupları, sadece entelektüel bir diyalog değil, aynı zamanda kişisel bir ilişkiyi de yansıtıyor. Onların birbirlerine duydukları saygı, hayranlık, eleştiri ve zaman zaman da hayal kırıklığı, mektupların satır aralarında hissediliyor. Kitap, iki düşünürün sürgün yılları, maddi sıkıntıları ve siyasi baskılar altında yaşadıkları zorlukları da gözler önüne seriyor.

Özetle bu kitap, Adorno ve Benjamin’in düşüncelerini ve birbirleriyle olan ilişkilerini anlamak için temel bir kaynak olarak kabul ediliyor. Kitap, 20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden ikisinin entelektüel mirasına dair değerli bir bakış açısı sunuyor.

  • Künye: Walter Benjamin, Theodor W. Adorno – Pasajlaşmalar, çeviren: Suat Kemal Angı, Cem Yayınevi, mektup, 153 sayfa, 2025

Marcel Mauss – Antropoloji ve Sosyoloji 1: Büyü Üzerine Genel Bir Kuram Tasarısı (2024)

 

Büyü, tanımı gereği, bir inanç konusudur.

Kendi ögelerinden daha gerçek olduğu gibi, genellikle büyüye olan inanç da onun ögelerine olan inançtan daha köklüdür.

Genellikle bu inanç, tüm toplumda mekanik biçimde yayılmış durumdadır; doğumdan başlayarak paylaşılır.

Burada büyüye olan inanç, bilimsel inançlardan farklı değil.

Bu alanda araştırma yapan çoğu kuramcı yazarlar, özel konulardaki görüş ayrımları bir yana, büyünün bir tür “bilim öncesi bilim” olduğunda görüş birliği içindedirler.

Büyünün önce arı bir durumda var olduğu, insanın başlangıçta yalnız büyüsel terimlerle düşünebilmekte olduğu varsayılır.

İlkellerin tapınmalarında ve halk kültüründe büyüsel törenlerin başat yer tutması, bu varsayımı doğrulayıcı önemli bir kanıt sayılıyor.

Ayrıca totem törenlerinin tümden büyüsel nitelik taşıdığı söylenen kimi Orta Avusturalya oymaklarından büyünün hâlâ bu durumunu sürdürmekte olduğu belirtiliyor.

Büyü, böylece ilkel insanın hem tüm gizemsel yaşamını hem de tüm bilimsel yaşamını oluşturuyor.

Örneğin; kimi halkbilimciler, Malezyalıların eski tarımsal törenlerini büyü olarak görür.

Dinin, düşünsel ögeleri aracılığıyla, doğa öteselliğe yönelmesine karşın, somut gerçekliğe daha düşkün olarak betimlenen büyü, doğayı tanımaya önem verir.

Bilimlerin bir bölümünün, özellikle ilkel toplumlarda büyücüler tarafından geliştirildiği kesindir.

Eski Yunan’da simyacı büyücüler, yıldız falcısı büyücüler, Hindistan ve başka yerlerde de olduğu gibi, gökbilimin, fiziğin, kimyanın, doğa tarihinin kurucuları ve çalışanları olmuşlardır.

İşte Marcel Mauss bu ufuk açıcı kitabında, büyünün toplumsal ve bilimsel işlevini çok yönlü bir bakışla tartışmaya açıyor.

  • Künye: Marcel Mauss – Antropoloji ve Sosyoloji 1: Büyü Üzerine Genel Bir Kuram Tasarısı, çeviren: Özer Ozankaya, Cem Yayınevi, antropoloji, 188 sayfa, 2024

Necdet Saraç – Alevilerin Siyasal Tarihi (2011)

  • ALEVİLERİN SİYASAL TARİHİ, Necdet Saraç, Cem Yayınevi, tarih, 496 sayfa

Necdet Saraç, iki cilt olarak tasarladığı ‘Alevilerin Siyasal Tarihi’nin elimizdeki ilk kitabında, 1300-1970 arası döneme odaklanıyor. Alevilerle ilgili mevcut çalışmaların “Sünni gölge”den mustarip olduğunu söyleyen Saraç, bu çalışmaların ele aldığı Alevilerin siyasal tarihlerinin, yer yer gerçeklerden uzaklaştığını ve abartıldığını belirtiyor. Resmi tarih ile abartılar ve efsanelerle örülü yaklaşımlarla arasına mesafe koymayı amaçlayan çalışma, Alevilerin devletlerin kuruluş süreçlerinin önemli aktörleriyken, devlet kurumsallaşmaya, merkezi iktidar kurulmaya başlandıktan sonra iktidardan nasıl tasfiye edildiklerini gözler önüne seriyor.

Veysel Dikmen – Kayıp Ruhlar Cenneti (2010)

  • KAYIP RUHLAR CENNETİ, Veysel Dikmen, Cem Yayınevi, roman, 840 sayfa

Hatırlanacağı gibi ‘Büyük Ölüler Meydanı’, Veysel Dikmen’in daha önce yayımlanmış romanlarından biriydi. Yazar söz konusu romanında, Osmanlı tarihinin olduğu kadar, günümüze gelen yansımalarıyla da önemli roller üstlenmiş İttihat ve Terakki partisinin hikâyesini anlatmıştı. Dikmen, son romanı ‘Kayıp Ruhlar Cenneti’nde de, yine benzer bir zamanı, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerini ele alıyor. Yeniçeri kıyımından 1. Dünya Savaşı’na uzanan süreçte geçen roman, dönemin başlıca aktörlerini de kurguya dahil ediyor; iç karışıklıkların ve büyük başarısızlıkların ortadan kaldırdığı bir imparatorluğun trajik hikâyesini okurlarına sunuyor.

Anton Çehov – Bütün Oyunları (2007)

  • BÜTÜN OYUNLARI, Anton Çehov, Çeviren: Mehmet Özgül, Cem Yayınevi, tiyatro, 3 Cilt, 635 sayfa

Anton Çehov’un ‘Bütün Oyunları’, üç ciltten oluşuyor. İlk kitap, Çehov’un 1886-1889 yılları arasında yazdığı, ‘Tütünün Zararları’, ‘Ayı’, ‘Bir Evlenme Teklifi’ adlı tek perdelik oyunlarla, ‘İvanov’ ve ‘Vanya Dayı’ adlı dört perdelik oyunlarına yer veriyor. İkinci kitap, Çehov’un 1889-1896 yılları arasında yazdığı, ‘Anayol Kıyısında’, ‘Yazlıkçı’, ‘Düğün’ ve ‘Jübile’ adlı tek perdelik oyunuyla, ‘Martı’ adlı dört perdelik oyununu barındırıyor. Son kitapta ise, Çehov’un 1901 yılında yazdığı ‘Üç Kızkardeş’ ile 1904’te yazdığı ‘Vişne Bahçesi’ bulunuyor. Kitapta, Levent Yılmaz imzalı, Çehov oyunlarının Türkiye serüvenini kuşatıcı bir bakışla ele alan bir yazının bulunduğunu da belirtelim.