Ewa Solarz, Robert Czajka – Dünyalılar (2025)

Ewa Solarz ile Robert Czajka’nın bu kitabı, Dünya’yı ilk kez gören hayali uzaylıların gözünden yazılmış eğlenceli ama düşündürücü bir keşif anlatısı sunuyor. Bu dış bakış, insanların sıradan saydığı davranışları, alışkanlıkları ve ekosistemle ilişkilerini tuhaf, şaşırtıcı ve bazen de anlaşılmaz görünen olgulara dönüştürüyor. Böylece okur, kendi gezegenine uzaktan bakıyormuş gibi hissederek insan merkezci varsayımlarını sorgulama fırsatı buluyor. Kitap, çevresel bozulma, tüketim alışkanlıkları, türler arası bağımlılık ve gezegenin kırılganlığı gibi konuları sade bir dille görünür kılıyor ve özellikle insanların doğayı hem hayranlıkla sevip hem de hızla tahrip edişini çarpıcı bir karşıtlıkla aktarıyor.

‘Dünyalılar: Uzaylıların Dünya Raporu’ (‘Earthlings: Alien Insights into Earth’s Secrets’), hem çocuklara hem yetişkinlere hitap eden merak uyandırıcı bir üslup benimsiyor. Uzaylıların şaşkınlığı, okuru kendi davranışlarını yeniden düşünmeye çağıran yumuşak bir eleştiriye dönüşüyor. Görsel tasarım, Dünya’nın çeşitliliğini ve canlılar arasındaki görünmez bağları vurgulayarak metnin ekolojik mesajını güçlendiriyor. Kitap, bilimi kuru bir ders gibi sunmak yerine, mizah ve hayal gücüyle harmanlayarak çevre bilinci yaratmayı amaçlıyor. Bu yönüyle ‘Dünyalılar’, gezegene ilişkin farkındalığı artıran, çocuklara ekolojik düşünmeyi öğreten ve yetişkinlere de alışkanlıklarını yeniden değerlendirme imkânı veren yaratıcı bir çevre hikâyesi olarak öne çıkıyor.

  • Künye: Ewa Solarz, Robert Czajka – Dünyalılar: Uzaylıların Dünya Raporu, çeviren: Selen Ak, Domingo Kitap, çizgiroman, 84 sayfa, 2025

Dasha Kiper – Düşlenemez Diyarların Yolcuları (2025)

Dasha Kiper bu eserinde, demansın yalnızca bilişsel bir hastalık olmadığını, kişinin gerçeklik algısını, benlik hissini ve ilişkiler kurma biçimini kökten dönüştüren bir yolculuk olduğunu anlatıyor. Yazar, nörobilimsel verilerle kişisel bakım hikayelerini birleştiriyor ve hastalar ile bakım verenler arasındaki görünmez sınırların nasıl yeniden çiziliyor olduğunu gösteriyor. Demanslı bireylerin davranışlarının iradi bir tercih değil, değişen beyin işlevlerinin doğal sonucu olduğunu vurguluyor.

Kiper, bakım verenlerin sevgi, sabır, öfke ve suçluluk arasında gidip gelen karmaşık bir ruh halinde yaşadığını aktarıyor. Empati kurma çabasının çoğu zaman mantıkla çatışıyor olması, bakım ilişkisini yıpratıyor ve insan zihninin sınırlı duygusal kapasitesini görünür kılıyor. Bu süreçte gerçekliğe uyum sağlama zorunluluğu, bakım verenleri sürekli bir iç sorgulamaya sürüklüyor.

‘Düşlenemez Diyarların Yolcuları: Demans, Bakım Verenler ve İnsan Beyni Hikâyeleri’ (‘Travelers to Unimaginable Lands: Stories of Dementia, the Caregiver, and the Human Brain’), demansla yaşamanın bir kayıp hikayesi değil, dönüşen bir varoluş deneyimi olduğunu söylüyor. Kiper, kabullenmenin teslimiyet değil, yeni bir iletişim biçimi geliştirme çabası olduğunu hissettiriyor. Anlatı, hem bilimsel hem insani bir perspektiften, kırılgan hafızaların içinde anlam arıyor ve okuru derin bir farkındalığa çağırıyor.

Yazar, okuyucuya bakım sürecinde kontrol edemediği durumlarla barışmayı öğretiyor ve mükemmel çözüm arayışının yerini anlayışın alması gerektiğini sezdiriyor. Zamanın parçalanıyor olması, dilin çözülüyor gibi görünmesi ve tanıdık yüzlerin yabancılaşıyor hissi yaratması, anlatının merkezinde yer alıyor. Böylece demans, korkutucu bir bilinmezlik değil, dikkatle izleniyor ve anlamlandırılıyor bir iç hareket olarak kavranıyor. Okur, hafıza kaybının ardındaki insan hikayesini görmeye başlıyor ve bu kırılgan yolculuğa daha şefkatli bakıyor.

  • Künye: Dasha Kiper – Düşlenemez Diyarların Yolcuları: Demans, Bakım Verenler ve İnsan Beyni Hikâyeleri, çeviren: Zeynep Arık Tozar, Domingo Kitap, psikoloji, 240 sayfa, 2025

Bill Gates – Kaynak Kod (2025)

Bill Gates’in bu kitabı, teknoloji dünyasının en tanınan figürlerinden birinin kişisel ve entelektüel serüvenini, erken dönem deneyimleri üzerinden anlatıyor. Gates, çocukluk yıllarından Harvard günlerine, Microsoft’un kuruluşuna uzanan bu süreçte merak, rekabet, öğrenme ve yenilik tutkusunun kendi yaşamındaki belirleyici gücünü yansıtıyor. Kitap, bir başarı hikâyesinden çok, teknolojik dönüşümün insan zihninde ve toplumsal yapıda nasıl kök saldığını gösteren bir bellek çalışması niteliğinde. Gates, kod yazmayı yalnızca teknik bir beceri değil, düşünmenin, yaratmanın ve sorun çözmenin bir biçimi olarak görüyor.

‘Kaynak Kod: Yolun Başı’ (‘Source Code: My Beginnings’), 1960’ların bilgisayar laboratuvarlarından 1980’lerin kişisel bilgisayar devrimine kadar uzanıyor. Gates, dönemin sınırlı donanımlarında yazılım geliştirme sürecinin hem yaratıcılıkla hem sabırla nasıl iç içe geçtiğini hatırlatıyor. Kendi hikâyesini anlatırken, aynı zamanda dijital çağın başlangıcına tanıklık eden bir kuşağın zihinsel atmosferini de canlandırıyor. Arkadaşı Paul Allen’la birlikte Microsoft’u kurarken taşıdığı vizyon, bilgisayarları yalnızca uzmanların değil herkesin kullanabileceği bir araç haline getirmekti. Bu vizyon, teknolojiyi demokratikleştiren büyük bir dönüşümün zeminini hazırlıyor.

Kitap, aynı zamanda Gates’in gençlik dönemindeki başarısızlıklarını, kuşkularını ve öğrenme süreçlerini dürüst bir dille paylaşıyor. Onun hikâyesi, zekânın tek başına yeterli olmadığını; merakın, çalışma disiplininin ve sürekli yeniden denemenin belirleyici rol oynadığını gösteriyor. ‘Kaynak Kod’, yalnızca bir teknoloji kurucusunun değil, dijital çağın ilk mimarlarından birinin zihinsel kaynak kodunu okura açıyor.

  • Künye: Bill Gates – Kaynak Kod: Yolun Başı, çeviren: Ramazan Kılınç, Domingo Kitap, otobiyografi, 320 sayfa, 2025

Ed Yong – Muazzam Dünya (2025)

Ed Yong bu kitabında insan duyularının ötesinde işleyen devasa bir dünyanın kapılarını aralıyor. Hayvanların çevrelerini algılama biçimlerini inceleyen yazar, “Umwelt” kavramı üzerinden her türün kendi duyusal evreninde yaşadığını gösteriyor. İnsan için sıradan olan bir görüntü, bir köpek için koku cümbüşüne, bir yarasa içinse yankıların şekillendirdiği bir haritaya dönüşüyor. Kitap, görme, işitme, koku alma, manyetik alanları algılama ve hatta elektrik sinyallerini hissetme gibi farklı duyusal sistemlerin zengin çeşitliliğini ortaya koyuyor.

Yong, bilimsel araştırmalardan örneklerle okuyucuyu hayvanların deneyim dünyasına davet ediyor. Kuşların gökyüzünü morötesi ışıkla görmesi, fillerle balinaların kilometrelerce ötedeki titreşimleri algılaması, köpekbalıklarının sudaki elektrik sinyallerini hissetmesi bu olağanüstü duyuların sadece bir kısmını oluşturuyor. Bu anlatım, insan merkezci bakışı sorgulamaya yöneltiyor ve doğayı kavrama biçimimizi dönüştürüyor.

‘Muazzam Dünya: Beş Duyunun Ötesine Yolculuk’ (‘An Immense World: How Animal Senses Reveal the Hidden Realms Around Us’), aynı zamanda insanın çevresine verdiği zararın hayvan duyuları üzerindeki etkilerini de gündeme getiriyor. Gürültü ve ışık kirliliği, milyonlarca yılda evrimleşmiş duyusal dengeleri bozuyor. Yong, insanın kendi ihtiyaçlarını merkeze koyarak yarattığı bu dünyada diğer canlıların da var olduğunu hatırlatıyor. Hayvanların duyusal evrenlerini anlamak yalnızca merakımızı gidermiyor, aynı zamanda etik bir sorumluluk da doğuruyor.

Sonuçta eser, okuyucuya insan duyularının sınırlarını aşan yeni bir mercek sunuyor. Doğayı farklı zihinlerle deneyimlemenin ihtimallerini düşündürüyor ve bizi hem hayranlık uyandıran hem de kırılgan olan bu büyük dünyaya karşı daha duyarlı olmaya çağırıyor.

  • Künye: Ed Yong – Muazzam Dünya: Beş Duyunun Ötesine Yolculuk, çeviren: Şiirsel Taş, Domingo Kitap, bilim, 520 sayfa, 2025

David Robson – Beklenti Etkisi (2025)

David Robson’un bu kitabı, zihnimizin beklentilerinin bedenimizi, algılarımızı ve yaşam deneyimimizi nasıl şekillendirdiğini anlatıyor. Robson, nörobilim, psikoloji ve tıp alanındaki araştırmaları bir araya getirerek düşünce gücünün somut biyolojik etkilerini ortaya koyuyor. ‘Beklenti Etkisi: Düşünce Biçimimiz Zihnimizi Nasıl Değiştirir?’ (‘The Expectation Effect’), beklentilerin sadece ruh halimizi değil, bağışıklık sistemimizi, dayanıklılığımızı, performansımızı ve hatta yaşlanma sürecimizi bile etkileyebildiğini gösteriyor. Yazar, placebo ve nocebo etkileri üzerinden beynin beklentilerle bedensel tepkiler arasında kurduğu güçlü bağı açıklıyor.

Robson, bu etkinin olumsuz yönlerine de dikkat çekiyor. Negatif beklentiler, kişilerin sağlık sorunlarını ağırlaştırabiliyor veya başarı potansiyelini sınırlayabiliyor. Kitapta, bu olumsuz döngüleri kırmak için algı yönetimi, olumlu çerçeveleme ve bilinçli düşünce yeniden yapılandırma gibi yöntemler öneriliyor. Yazar, örnekler üzerinden, insanların kendi hayatlarında küçük beklenti değişiklikleri yaparak büyük sonuçlar elde edebileceğini gösteriyor.

Eserde, spor performansından beslenmeye, uykudan ağrı algısına kadar geniş bir yelpazede beklentinin etkileri inceleniyor. Robson, bilimsel kanıtlarla desteklediği anlatımı sayesinde okuyucuya yalnızca teorik bilgi değil, uygulanabilir stratejiler de sunuyor. Sonuçta kitap, zihnimizdeki beklentilerin farkına varmanın ve onları bilinçli olarak şekillendirmenin, yaşam kalitesini köklü biçimde değiştirebilecek güçlü bir araç olduğunu vurguluyor.

  • Künye: David Robson – Beklenti Etkisi: Düşünce Biçimimiz Zihnimizi Nasıl Değiştirir?, çeviren: Gökçe Çakmak, Domingo Kitap, psikoloji, 388 sayfa, 2025

Natalie Haynes – İlahi Kudret (2025)

Natalie Haynes bu kitabında Yunan mitolojisindeki tanrıçaların gücünü ve karmaşık doğasını anlatıyor. Erkek tanrıların gölgesinde kalan tanrıçaların, hem tanrılar hem de insanlar üzerinde nasıl belirleyici roller oynadığını gösteriyor. Hikâyelere yalnızca güzellik, kıskançlık ya da aşk değil, aynı zamanda strateji, intikam, koruma ve yaratım da damgasını vuruyor. Haynes, tanrıçaları sırf duygusal figürler olarak değil, sistem kuran ve bozan güçlü varlıklar olarak ele alıyor.

‘İlahi Kudret: Yunan Mitolojisinde Tanrıçalar’ (‘Divine Might: Goddesses in Greek Myth’), tanrıçaları tek tek inceleyerek ilerliyor. Athena’nın savaş ve bilgelik dengesini kurma biçimi, Hera’nın yalnızca kıskanç bir eş değil, aynı zamanda iktidar sahibi bir kraliçe oluşu dikkat çekiyor. Artemis’in özgürlüğe olan tutkusu ve Apollon’a bile karşı çıkacak kadar bağımsız olması, onun farklı bir kadınlık anlayışını temsil ettiğini gösteriyor. Demeter’in yas tutan bir anne olmasının ötesinde doğa döngülerini yöneten bir güç olması, mitolojik anlatıların çok katmanlı yapısını açığa çıkarıyor.

Haynes, anlatılarına hem mizah hem de öfke katıyor. Tanrıçaların hikâyeleri bugünün kadınlarına da ayna tutuyor. İntikam, koruma, dayanıklılık ve meydan okuma gibi temalar, çağdaş bir bakışla yeniden yorumlanıyor. Yunan mitolojisinin kadim anlatıları, kadın karakterlerin silik figürler değil, dönüştürücü aktörler olduğunu vurguluyor. Haynes’in kalemiyle bu tanrıçalar geçmişten fısıldamıyor, seslerini yükseltiyor.

  • Künye: Natalie Haynes – İlahi Kudret: Yunan Mitolojisinde Tanrıçalar, çeviren: Hilal Dikmen, Domingo Kitap, mitoloji, 316 sayfa, 2025

Thomas Halliday – Öteki Diyarlar (2025)

Thomas Halliday’in bu kitabı, Dünya’nın 4 milyar yıllık jeolojik tarihini, canlıların evrimini ve gezegenimizin geçirdiği dramatik değişimleri ele alan kapsamlı bir eserdir. ‘Öteki Diyarlar: Kayıp Dünyaya Yolculuk’ (‘A World in the Making’), okuyucuları zamanın derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkararak, Dünya’nın oluşumundan günümüze kadar olan süreci canlı ve etkileyici bir şekilde anlatıyor. Kitap, gezegenimizin ilk oluşumundan, tek hücreli organizmaların ortaya çıkışına, dinozorların yükselişine ve yok oluşuna, memelilerin evrimine ve nihayetinde insanın ortaya çıkışına kadar olan önemli dönüm noktalarını detaylandırıyor.

Halliday, fosil kayıtları, jeolojik veriler ve bilimsel araştırmaları ustaca bir araya getirerek, okuyuculara Dünya’nın geçmişine dair zengin bir tablo sunuyor. Kitapta, kıtaların kayması, volkanik patlamalar, buz çağları ve kitlesel yok oluşlar gibi gezegenimizi şekillendiren dramatik olaylar anlatılıyor. Halliday, bu olayların canlıların evrimini nasıl etkilediğini ve gezegenimizin bugünkü halini nasıl aldığını açıklıyor. Ayrıca, farklı canlı türlerinin evrimsel süreçteki rollerini, birbirleriyle olan etkileşimlerini ve gezegenimizin ekosistemine katkılarını da inceliyor.

Kitapta, Dünya’nın geçmişine dair bilimsel keşiflerin yanı sıra, bu keşiflerin ardındaki bilim insanlarının hikâyelerine de yer veriliyor. Halliday, okuyuculara, fosil bilimcilerin, jeologların ve diğer bilim insanlarının çalışmalarını anlatarak, bilimsel araştırmanın heyecanını ve zorluklarını aktarıyor. Ayrıca, bilimsel keşiflerin, Dünya’nın geçmişine dair anlayışımızı nasıl değiştirdiğini ve evrim teorisinin gelişimine nasıl katkı sağladığını da açıklıyor.

‘Öteki Diyarlar’, sadece bilimsel bir eser değil, aynı zamanda edebi bir anlatıya da sahip. Halliday, okuyucuları zamanın derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkarırken, gezegenimizin geçmişine dair canlı ve etkileyici bir tablo çiziyor. Kitap, Dünya’nın tarihine ilgi duyan herkes için okunması gereken bir eser.

  • Künye: Thomas Halliday – Öteki Diyarlar: Kayıp Dünyaya Yolculuk, çeviren: Ramazan Kılınç, Domingo Kitap, bilim, 392 sayfa, 2025

Tali Sharot, Cass R. Sunstein – Bir Daha Bak (2025)

Tali Sharot ve Cass R. Sunstein’ın ‘Bir Daha Bak: Hep Orada Olanı Fark Etmenin Gücü’ (‘Look Again: The Power of Noticing What Was Always There’) adlı eseri, gündelik hayatımızda sıklıkla gözden kaçırdığımız, aslında her zaman mevcut olan şeylere nasıl yeniden dikkat etmeye başlayabileceğimizi araştırıyor. Alışkanlıkların, rutinlerin ve önyargıların dünyayı algılama biçimimizi nasıl etkilediğini ve bu durumun hem olumlu hem de olumsuz sonuçlarını ele alıyor. Kitap, “alışma” olarak adlandırılan psikolojik bir olguya odaklanarak, bu olgunun hayatımızın farklı alanlarındaki etkilerini inceliyor.

Yazarlar, insanların çevrelerindeki değişiklikleri ve fırsatları fark etme yeteneklerinin zamanla nasıl azaldığını açıklıyor. Alışkanlıklar, tanıdık olana karşı duyarlılığımızı azaltırken, yeniliklere ve farklılıklara karşı farkındalığımızı da zayıflatıyor. Bu durum, hem kişisel ilişkilerimizden iş hayatımıza, hem de toplumsal sorunlara yaklaşımımıza kadar pek çok alanda kendini gösteriyor. Kitap, bu olumsuz etkileri aşmanın yollarını ve “tekrar bakma”nın önemini vurguluyor.j

Sharot ve Sunstein, “tekrar bakma”nın sadece bireysel bir çaba olmadığını, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk olduğunu da belirtiyorlar. Medya, eğitim ve politika gibi alanlarda, insanların farklı perspektifleri görmesini ve eleştirel düşünmesini teşvik edecek mekanizmaların oluşturulması gerektiğini savunuyorlar. Kitap, alışkanlıkların ve önyargıların yarattığı körlüğü aşmak için, bilinçli bir çaba, merak duygusu ve farklılıklara açıklık gibi değerlerin önemini vurguluyor.

‘Bir Daha Bak’, sadece bir sorun tespiti yapmakla kalmıyor, aynı zamanda çözüm önerileri de sunuyor. Yazarlar, insanların çevrelerindeki güzellikleri ve fırsatları yeniden keşfetmeleri için pratik adımlar öneriyorlar. Bu adımlar arasında, rutinleri kırmak, farklı bakış açılarını deneyimlemek, merak duygusunu canlı tutmak ve eleştirel düşünme becerilerini geliştirmek yer alıyor. Kitap, okuyucuları daha bilinçli, farkında ve katılımcı bir yaşama davet ediyor.

Sonuç olarak, ‘Bir Daha Bak’, alışkanlıkların ve önyargıların dünyayı algılama biçimimizi nasıl etkilediğini ve bu durumun sonuçlarını anlamak için önemli bir eser. Kitap, “tekrar bakma”nın önemini vurgulayarak, okuyuculara daha bilinçli, farkında ve katılımcı bir yaşam için ilham veriyor.

  • Künye: Tali Sharot, Cass R. Sunstein – Bir Daha Bak: Hep Orada Olanı Fark Etmenin Gücü, çeviren: Ezgi Başer Akgürgen, Domingo Kitap, psikoloji, 252 sayfa, 2025

Patrick Radden Keefe – Acı İmparatorluğu (2024)

‘Acı İmparatorluğu: Sackler Hanedanı’nın Gizli Tarihi’ adlı eser, Sackler ailesinin servetini ilaç endüstrisinde, özellikle de OxyContin adlı güçlü bir ağrı kesiciyi üreten Purdue Pharma şirketinde elde ettiğini anlatıyor.

Kitap, ailenin bu ilaçla ilgili gerçekleri gizlemek ve bağımlılık yapıcı özelliğini vurgulamak yerine, doktorlara ve hastalara yanlış bilgiler vererek büyük bir kâr elde ettiğini ortaya koyuyor.

Aile, başlangıçta küçük bir ilaç şirketine yatırım yaparak büyük bir servet elde etti.

OxyContin’i piyasaya sürerken, ilacın bağımlılık yapıcı özelliğini gizleyerek doktorları ve hastaları yanıltmaya çalıştılar.

OxyContin’in yaygın kullanımıyla birlikte Amerika Birleşik Devletleri’nde büyük bir opioid krizi yaşandı.

Milyonlarca insan bağımlılığa yakalandı ve yüz binlerce kişi hayatını kaybetti.

Kitap, Sackler ailesinin bu krizdeki sorumluluğunu vurguluyor ve ailenin servetini yaparken insan sağlığını nasıl tehlikeye attığını gözler önüne seriyor.

Aile, elde ettiği servetin bir kısmını hayır işlerine bağışlayarak olumlu bir imaj yaratmaya çalıştı.

Ancak kitap, bu bağışların aslında kötü imajlarını düzeltmek için yapıldığını ortaya koyuyor.

Sonuç olarak, kitap, büyük bir şirketin ve ailenin insan sağlığına verdiği zararı ve bu zararı gizlemek için yaptıkları manipülasyonları gözler önüne seren çarpıcı bir inceleme.

Kitap, aynı zamanda ilaç endüstrisindeki etik sorunları ve düzenlemelerin yetersizliğini de gündeme getiriyor.

Bu kitap, acılara kayıtsız kalarak acı üzerine imparatorluk kurmuş bir hanedanın yükseliş ve düşüşünün öyküsü.

Dizginlenemeyen kapitalizm, dizginlenemeyen lobicilik ve paramparça olmuş bir sağlık sistemi arasındaki ölümcül ittifakın ve açgözlülüğün ete kemiğe bürünmüş hali.

  • Künye: Patrick Radden Keefe – Acı İmparatorluğu: Sackler Hanedanı’nın Gizli Tarihi, çeviren: Ezgi Başer Akgürgen, Domingo Kitap, inceleme, 632 sayfa, 2024

Chris van Tulleken – Ultra İşlenmiş İnsanlar (2024)

Lezzet ve kıvam artırıcılar, modifiye nişastalar, hidrolize proteinler, guar zamkı, emülgatörler…

İnsanlık bir “yeni gıda çağı”na girdi.

Tarihte ilk kez aldığımız kalorilerin büyük kısmı yeni bir kaynaktan geliyor: ultra işlenmiş gıdalardan.

Aklınıza hemen abur cuburlar da gelmesin. Mesele daha fazlası: Ultra işlenmiş gıdalar, kendilerini masum, cazip –hatta faydalı– gösteren ustalıklı etiketleriyle, her gün tabaklarımızda daha çok yer kaplıyor.

Ve çok azımızın, paketlere küçücük harflerle eklenmiş onca tuhaf isimli şeyi neden yediğimiz ve sağlığımızın bundan nasıl etkilendiği hakkında bir fikri var.

Doktor ve biliminsanı Chris van Tulleken, dünyada büyük ses getiren kitabı ‘Ultra İşlenmiş İnsanlar’da, çok sayıda araştırmaya dayanarak –ve kendisinin bizzat katıldığı deneyden de faydalanarak– besleyici olmaktansa aşırı yemeyi teşvik etmek için tasarlanmış bu yeni tip yiyeceklerin beynimizi nasıl manipüle ettiğini, çocuk yaştan bağımlılık yaratıp vücudumuzu yıkıcı bir şekilde etkilediğini, nasıl sorumsuzca ve serbestçe pazarlandığını ortaya koyuyor.

Onları iyice tanıyıp, yeme davranışımız ve sağlığımız üzerindeki kontrolü yeniden ele alabilmemiz için bize yol gösteriyor.

Bu kitap haklarımızla ilgili.

Ne yediğimizi, bedenimize ne yaptığını bilme hakkı… ve iyi gıdaya erişebilme hakkı.

  • Künye: Chris van Tulleken – Ultra İşlenmiş İnsanlar: Neden Gıda Olmayan Şeyler Yiyoruz ve Neden Vazgeçemiyoruz?, çeviren: Gökçe Çakmak, Domingo Kitap, beslenme, 432 sayfa, 2024