Bin Xu – Demokrasi Kültürü (2025)

Bin Xu, bu kitabında demokrasinin sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda toplumsal bir kültür olduğunu savunuyor. Ona göre demokrasi, hukuki kurumlarla sınırlı kalmıyor; bireylerin, toplulukların ve sivil örgütlerin gündelik pratiklerinde şekilleniyor. Xu, kavramı anlamak için kültür, değerler ve toplumsal etkileşimlerin rolünü merkeze alıyor. Böylece demokrasiyi salt kurumsal bir sistem olmaktan çıkarıp, toplumsal bir yaşam biçimi olarak konumlandırıyor.

‘Demokrasi Kültürü’ (‘The Culture of Democracy: A Sociological Approach to Civil Society’), sivil toplumun bu süreçteki önemini vurguluyor. Xu, sivil toplumun yalnızca devletle birey arasında bir tampon değil, demokratik değerlerin üretildiği ve yeniden üretildiği bir alan olduğunu öne sürüyor. Sivil toplum örgütleri, gönüllü birliktelikler ve yerel inisiyatifler aracılığıyla vatandaşlık bilinci güçleniyor. Bu pratikler, demokratik kültürün temelini oluşturuyor.

Xu, demokrasinin sadece seçimler ve yasalarla işlemediğini, insanların birbirine nasıl davrandığı, farklılıklara nasıl tepki verdiği ve kamusal tartışmalara nasıl katıldığıyla da yakından ilgili olduğunu belirtiyor. Kültürel bağlamın, demokratik değerlerin içselleştirilmesinde belirleyici bir rol oynadığını gösteriyor. Bu yaklaşım, demokrasiyi kırılgan bir yapıdan çıkarıp, kültürel ve sosyal pratiklerle güçlenen bir ekosistem olarak görmemizi sağlıyor. Kitap, demokrasiye yalnızca politik değil, sosyolojik bir pencereden bakmak isteyenler için kapsamlı ve ufuk açıcı bir çalışma sunuyor.

  • Künye: Bin Xu – Demokrasi Kültürü, çeviren: Hamza Eren Sarıçam, Lejand Yayınları, siyaset, 270 sayfa, 2025

Cees J. Hamelink – İletişim ve İnsan Hakları (2025)

Cees J. Hamelink’in bu çalışması, iletişim ve insan hakları arasındaki derin bağı inceler. Yazar, bu iki kavramı birbirinden ayrı düşünülemeyecek kadar iç içe geçmiş olduğunu vurgular. İnsan hakları, ihlalleri ortaya çıkarmak ve diyalogları geliştirmek için iletişime; iletişim ise ifade özgürlüğü ve mahremiyet gibi temel insan haklarını gerçekleştirmek için insan haklarına ihtiyaç duyar.

Hamelink, kitabında iletişim ve insan haklarının tarihsel gelişimini izler. İletişim hakkı ve ifade özgürlüğü gibi konuların yanı sıra, çevre krizi ve dijital teknolojilerin ortaya çıkardığı yeni zorlukları da ele alır. Yazar, uluslararası insan hakları sisteminin iletişimin farklı biçimlerine uygulanmasında “iletişimsel adalet”in nihai hedef olduğunu savunur. Bu hedefe ulaşmak için ise mevcut zayıf liberal insan hakları anlayışından, güçlü evrensel bir insan hakları anlayışına geçilmesi gerektiğini belirtir.

Kitap, iletişim ve insan hakları alanında çalışan akademisyenler, araştırmacılar, uygulayıcılar ve bu konuya ilgi duyan herkes için önemli bir kaynak niteliğindedir. Hamelink, karmaşık bir konuyu anlaşılır bir dille aktarırken, aynı zamanda derinlemesine bir analiz sunar. Kitap, günümüzde iletişimin ve insan haklarının karşı karşıya olduğu zorlukları ve bu zorlukların üstesinden gelmek için neler yapılabileceğini göstermesi açısından da oldukça önemlidir.

  • Künye: Cees J. Hamelink – İletişim ve İnsan Hakları: İletişimsel Adalete Doğru, çeviren: Hamza Eren Sarıçam, Lejand Yayınları, siyaset, 308 sayfa, 2025

Mark Edmundson – Linç Çağı (2024)

Sosyal medyanın etkisini giderek arttırdığı günümüzde, bireylerin üzerindeki baskılar ve bu baskıların kaynakları daha da karmaşıklaşıyor.

Mark Edmundson, ‘Linç Çağı: Sosyal Medyada Süper Ego’ adlı eserinde, özellikle Freud’un süper ego kavramı üzerinde durarak, modern toplumun bireyleri nasıl kontrol ettiğini ve şekillendirdiğini gözler önüne seriyor.

Süper ego, yalnızca bireysel vicdanın değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel normların da bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.

Nietzsche ve Arendt gibi düşünürlerin görüşleriyle harmanlanan eserde, süper egonun tarihi ve geleceği hakkında kapsamlı bir analiz yapılıyor.

Kitap, sosyal medyanın süper egoyu nasıl güçlendirdiğini irdeleyerek, dijital çağın getirdiği yeni baskıları açığa vuruyor.

Sürekli performans sergileme ve onay arayışı içinde olan bireylerin, bu dijital dünyada kendilerini nasıl kaybettiklerini örnekleriyle anlatıyor.

Edmundson, sosyal medyanın bir sonucu olarak süper ego gibi hareket eden “sosyal adalet savaşçıları”yla mücadele etmenin imkânlarını da araştırarak, okuyucularına yol gösteriyor.

‘Linç Çağı: Sosyal Medyada Süper Ego’, dijital çağın ruhunu anlamak ve bu çağın getirdiği zorluklarla başa çıkmak için rehber niteliğinde bir eser.

Sosyal medyanın ve süper egonun birey üzerindeki etkilerini merak eden herkes için vazgeçilmez bir kaynak.

  • Künye: Mark Edmundson – Linç Çağı: Sosyal Medyada Süper Ego, çeviren: Hamza Eren Sarıçam, Lejand Yayınları, psikoloji, 198 sayfa, 2024

Clarence Darrow – Neden Ceza Veriyoruz? (2023)

Daha önce Türkçeye kazandırılmayan ‘Crime: Its Cause and Treatment’ eserinden bahsederken “herkes için ceza hukuku” demek abesle iştigal olmaz.

Darrow da kitabında buna vurgu yapıyor.

Kendisi kitabın yazıldığı dönemdeki son gelişmeler ışığında yaptığı tespitlerin mutlakdoğru veya bir Cesare Lombroso’nun kriminoloji çalışmaları gibi ceza hukuku doktrininde doğrudan mihenk taşı olmasından ziyade temel kavramları anlatıyor.

“Suç nedir?” sorusundan başlayarak bir insanın nasıl suça sürüklendiğini, suçlu tipolojisinden ceza vermekteki motivasyon ve ceza türlerine kadar bu alana ilgi duyanların dışında her insanın bilmesi gereken cinsten tespitler yapıyor.

Elbette tespitlerin dönem açısından sağlıklı olmayacağı düşünülebilir fakat Darrow, böyle bir sorunun olabilme ihtimaline karşı adeta önceden önlem almış, mümkün olduğunca geniş tespitler yaparak eserini zamandan ve hatta Amerikan toplumundan ayrık olarak kaleme almış.

  • Künye: Clarence Darrow – Neden Ceza Veriyoruz?, çeviren: Hamza Eren Sarıçam, Fabrik Kitap, hukuk, 240 sayfa, 2023