Menderes Kurt – Osmanlı’da Yahudi Hekimler (2025)

‘Osmanlı’da Yahudi Hekimler (15–18. Yüzyıl)’, Menderes Kurt’un Osmanlı tıp tarihinin arka planda kalmış bir damarını gün yüzüne çıkardığı kapsamlı bir inceleme. Kurt, Yahudi toplumunun sürgünlerden göçlere uzanan tarihsel yolculuğunun, hekimlik mesleğiyle kurduğu güçlü bağları Osmanlı bağlamında yeniden değerlendiriyor. Daha önce çoğunlukla siyaset ve ekonomi merkezli tartışmaların gölgesinde kalan bu konu, kitapta ilk kez doğrudan tıp mesleği üzerinden ele alınıyor ve böylece hem toplumsal hem entelektüel bir tarih yeniden inşa ediliyor.

Fatih döneminde mühtedi Yakub Paşa’yla başlayan hikâye, Kanuni’nin başhekimi Musa Hamon, Sanchi, Ben Yahya gibi köklü ailelerin yükselişiyle geniş bir çerçeveye yayılıyor. Kurt, bu hekimlerin yalnızca saray hekimi olmadıklarını; diplomasi, kültür aktarımı ve Doğu–Batı tıbbi gelenekleri arasında aracılık yaparak imparatorluğun entelektüel dokusunu şekillendirdiklerini gösteriyor.

Kitap, Yahudi hekimlerin statüsünün sabit olmadığını da vurguluyor. 17. yüzyılın siyasal ve toplumsal kriz ortamı, bu hekimlerin konumlarını yeniden tanımlamalarına yol açmış; ihtida eden Hayatizade Mustafa Feyzi Efendi ile Amatus Lusitanus ve Tobias Cohen gibi Avrupa kökenli figürler bu dönüşümün temsilcileri hâline gelmişti. Kurt, arşiv belgeleri ve biyografik kaynaklardan yararlanarak bu değişimi çok katmanlı bir perspektifle sunuyor.

Sonuç olarak eser, yalnızca bir meslek grubunun hikâyesini değil; Osmanlı’da bilgi dolaşımını, kimlik ilişkilerini ve iktidarın tıbbi uzmanlıkla kurduğu bağı anlamaya yönelik özgün bir katkı sağlıyor.

  • Künye: Menderes Kurt – Osmanlı’da Yahudi Hekimler (15-18. Yüzyıl), Selenge Yayınları, tarih, 240 sayfa, 2025

Kolektif – Cambridge Modern Avrupa’nın Düşünce Tarihi, 1. Cilt (2025)

Warren Breckman ve Peter E. Gordon’un editörlüğünü yaptığı ‘The Cambridge History of Modern European Thought Search Volume 1’ (‘Cambridge Modern Avrupa’nın Düşünce Tarihi, 1. Cilt), 19. yüzyıl Avrupa düşüncesinin kapsamlı ve çok yönlü bir incelemesini sunar. Kitap, bu dönemin yalnızca felsefi tartışmalarla sınırlı olmadığını, aynı zamanda bilim, siyaset, ekonomi, din ve kültür gibi alanlarla iç içe geçtiğini vurgular. Aydınlanma’nın mirası üzerine inşa edilen 19. yüzyıl düşüncesi, bir yandan rasyonalizmi ve ilerleme fikrini sürdürürken, diğer yandan bu fikirlerin sınırlarını sorgulayan eleştirel yaklaşımlar geliştirmiştir.

Kitapta Immanuel Kant’ın etkisiyle şekillenen Alman idealizminin, özellikle Hegel düşüncesinin, dönemin entelektüel zeminini nasıl etkilediği ayrıntılı şekilde ele alınır. Aynı zamanda Marx ve Engels’in tarihsel materyalizmi, sınıf mücadelesi ve kapitalizm eleştirisi üzerinden modern toplumun yapısal analizine getirdiği radikal bakış açısı da önemli bir yer tutar.

Bilimsel ilerleme, Darwin’in evrim kuramı gibi teorilerle düşünce dünyasını dönüştürürken, pozitivizm akımı bilgiye deneysel yollarla ulaşmayı savunmuştur. Bu süreçte felsefe ile bilim arasındaki sınırlar yeniden çizilmiştir. Liberalizm, sosyalizm ve milliyetçilik gibi siyasi ideolojilerin gelişimi de düşünsel çerçevenin ayrılmaz bir parçasıdır.

Nietzsche gibi düşünürler ise hem metafiziği hem de modern değerleri radikal biçimde sorgulamış, birey, ahlak ve güç kavramlarını yeniden yorumlamıştır. Kitap, aynı zamanda kadın hakları, sömürgecilik, ırk teorileri ve doğa anlayışı gibi konuların da felsefi ve entelektüel tartışmalarla nasıl ilişkili olduğunu göstererek, 19. yüzyıl düşüncesinin hem çeşitliliğini hem de çelişkilerini ortaya koyar.

Genel olarak bu cilt, modern Avrupa düşüncesinin dönüştürücü yüzyılı olarak görülen 19. yüzyılı, fikirlerin çatışması ve etkileşimi içinde değerlendirerek, dönemin entelektüel mirasını anlamaya yönelik derinlikli bir kaynak sunar.

  • Künye: Kolektif – Cambridge Modern Avrupa’nın Düşünce Tarihi, 1. Cilt: 19. Yüzyıl, editör: Warren Breckman, Peter E. Gordon, çeviren: Halil İbrahim Binici, Selenge Yayınları, tarih, 500 sayfa, 2025

Marinos Sariyannis, E. Ekin Tuşalp Atiyas – Osmanlı Siyasal Düşünce Tarihi (2025)

Marinos Sariyannis’in bu kitabı, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan 19. yüzyılın başlarına kadar geçen süredeki siyasi düşünceyi kapsamlı bir şekilde ele alan önemli bir çalışmadır. ‘Başlangıcından On Dokuzuncu Yüzyılın Başına Kadar Osmanlı Siyasal Düşünce Tarihi’ (‘A History of Ottoman Political Thought up to the Early Nineteenth Century’), bu dönemdeki Osmanlı siyasi düşüncesinin sadece İslam hukuku ve gelenekleriyle sınırlı olmadığını, aynı zamanda Bizans, İran ve Avrupa gibi farklı kültürlerden de etkilendiğini ortaya koyuyor. Kitap, Osmanlı siyasi düşüncesinin gelişimini kronolojik bir sırayla izleyerek, farklı dönemlerdeki düşünürlerin ve eserlerin siyasi düşünceye katkılarını inceler.

Öte yandan E. Ekin Tuşalp Atiyas’ın da bir bölümle katkıda bulunduğu eserde, Osmanlı siyasi düşüncesinin temel kavramları, kurumları ve tartışmaları detaylı bir şekilde ele alınır. Sariyannis, adalet, meşruiyet, egemenlik, hukuk, devlet ve toplum gibi kavramların Osmanlı düşünürleri tarafından nasıl yorumlandığını ve kullanıldığını analiz eder. Ayrıca, Osmanlı siyasi kurumlarının (örneğin, padişahlık, divan, ulema) işleyişi ve bu kurumların siyasi düşünceyle ilişkisi de incelenir. Kitapta, Osmanlı siyasi düşüncesinin farklı dönemlerdeki değişimleri ve dönüşümleri de ele alınır. Özellikle, 18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun karşılaştığı zorluklar ve bu zorluklara verilen siyasi cevaplar üzerinde durulur. Sariyannis, bu dönemin Osmanlı siyasi düşüncesi için bir dönüm noktası olduğunu ve modernleşme çabalarının başladığını vurgular.

‘Osmanlı Siyasal Düşüncesi’, Osmanlı siyasi düşüncesinin zenginliğini ve çeşitliliğini ortaya koyan önemli bir çalışma. Sariyannis, Osmanlı siyasi düşüncesinin sadece İslam dünyasıyla sınırlı olmadığını, aynı zamanda farklı kültürlerle etkileşim içinde olduğunu gösterir. Bu eser, Osmanlı tarihine ve siyasi düşüncesine ilgi duyan herkes için değerli bir kaynak.

  • Künye: Marinos Sariyannis, E. Ekin Tuşalp Atiyas – Başlangıcından On Dokuzuncu Yüzyılın Başına Kadar Osmanlı Siyasal Düşünce Tarihi, çeviren: Çağda Türkmen, Selenge Yayınları, tarih, 552 sayfa, 2025

Miltiadis Pappas – Rumca Kaynaklarda Türk Müziği (2025)

Miltiadis Pappas’ın ‘Rumca Kaynaklarda Türk Müziği’ adlı çalışması, Türk müziği tarihine yepyeni bir bakış açısı sunuyor.

Yazar, 19. yüzyılda Yunan alfabesiyle yazılmış ve Bizans nota sistemiyle kaydedilmiş Türk müziği eserlerini titizlikle inceleyerek, müzik mirasımızın daha önce bilinmeyen bir katmanını gün yüzüne çıkarıyor.

Pappas’ın araştırması, Türk müziğinin kökenleri ve gelişim süreci hakkındaki anlayışımızı derinleştiriyor. Sadece Türkçe kaynaklara odaklanmanın ötesine geçerek, çok kültürlü Osmanlı coğrafyasında farklı dil ve notasyon sistemlerinin bir arada kullanıldığını gösteriyor. Bu durum, Türk müziğinin zengin ve karmaşık bir yapıda olduğunu ve farklı kültürlerle olan etkileşimler sonucu şekillendiğini ortaya koyuyor.

Kitapta incelenen eserler, Türk müziği repertuvarının kökenlerini daha da geriye taşıyor ve bazı eserlerin bugünkü halinden farklı, daha özgün biçimlerinin var olduğunu kanıtlıyor. Pappas, bu eserleri günümüz nota sistemine aktararak hem müzik tarihçileri hem de müzisyenler için değerli bir kaynak oluşturuyor.

Pappas’ın çalışmasının en önemli özelliklerinden biri, sadece teorik bir araştırma olmaması. Kitapta yer alan karekodlar sayesinde, yazarın kendi yorumlarıyla seslendirdiği eserleri dinlemek mümkün. Bu sayede okuyucular, sadece notaları değil, aynı zamanda dönemin müzikal estetiğini de deneyimleme fırsatı buluyorlar.

Türk Müziği Tarihinin Yeniden Yazılması: Pappas’ın çalışması, Türk müziği tarihini yeniden yazmak için önemli bir adım. Daha önce gözden kaçırılan kaynaklar sayesinde, müziğimizin kökenleri ve gelişim süreci hakkında daha doğru ve kapsamlı bir bilgiye ulaşabiliyoruz.

Kültürel Mirasın Korunması: Unutulmuş eserlerin gün yüzüne çıkarılması, Türk kültür mirasının korunması açısından büyük önem taşıyor. Bu eserler, gelecek nesillere aktarılması gereken değerli bir hazine.

Müzik Eğitimi ve Araştırmalar: Pappas’ın çalışması, müzik eğitimi ve araştırmalar için yeni ufuklar açıyor. Müzikologlar ve müzisyenler, bu eserleri inceleyerek, Türk müziği üzerine daha derinlemesine çalışmalar yapabilirler.

Sonuç olarak, Miltiadis Pappas’ın ‘Rumca Kaynaklarda Türk Müziği’ adlı kitabı, Türk müziği araştırmalarında çok önemli bir eser. Kitap, sadece müzik tarihçileri için değil, aynı zamanda Türk müziğiyle ilgilenen herkes için önemli bir kaynak niteliğinde.

  • Künye: Miltiadis Pappas – Rumca Kaynaklarda Türk Müziği: 1830-1908 Bizans Nota Sistemiyle Yazılmış Türk Müziği Eserleri, Selenge Yayınları, müzik, 392 sayfa, 2025

Zehra Aslan – Türkiye’de Modern Tiyatronun Gelişimi ve Türk Devlet Tiyatrosu (2024)

Türkiye’de tiyatro, özellikle II. Mahmut dönemiyle birlikte batılı anlamda bir sanat dalı olarak hayatımıza girdi.

Darülbedayi’nin kurulmasıyla da bu alanda önemli bir adım atıldı.

Cumhuriyet döneminde ise tiyatro, devletin kültür politikalarının merkezine oturdu.

Atatürk’ün de büyük önem verdiği tiyatro, halkı aydınlatmak ve milli birlik ve beraberliği sağlamak amacıyla kullanıldı.

Türk Devlet Tiyatrosu, bu dönemde kuruldu ve Türk tiyatrosunun lokomotifi haline geldi.

Devletin desteğiyle büyüyerek, Türk edebiyatından, tarihinden ve dünya klasiklerinden seçilen eserlerle geniş bir repertuvar oluşturdu.

Ancak, siyasi olaylar, özellikle askeri darbeler ve siyasi istikrarsızlıklar, tiyatronun özgürce ifade edilmesini engelledi.

Zehra Aslan’ın ‘Türkiye’de Modern Tiyatronun Gelişimi ve Türk Devlet Tiyatrosu’ adlı kitabı, bu süreçte tiyatronun yaşadığı değişimleri ve dönüşümleri detaylı bir şekilde inceliyor.

Kitap vesilesiyle, Türkiye’de modern tiyatronun doğuşu ve gelişmesinde atılan adımlardan başlanarak, tiyatroya dair ilkleri ve kuruluşundan günümüze faaliyetleri, iç düzeni, siyaset-yönetim ilişkisi, darbe ve olağanüstü dönemlerin yansımaları, siyasi müdahaleleri, içinden dışarıya yansıyan sorunları, yasal düzenlemeleriyle Cumhuriyet’in en büyük sanat kurumu olan Türk Devlet Tiyatrosunun tarihî yolculuğu izlenebilir.

  • Künye: Zehra Aslan – Türkiye’de Modern Tiyatronun Gelişimi ve Türk Devlet Tiyatrosu, Selenge Yayınları, tiyatro, 208 sayfa, 2024

Walter Pohl – Avarlar (2024)

Walter Pohl’un bu önemli çalışması, Orta Avrupa tarih sahnesinde önemli bir yer tutan ancak yeterince incelenmemiş bir halk olan Avarlar hakkında kapsamlı bir inceleme sunuyor.

Kitap, 6. yüzyılın ortalarında Orta Asya bozkırlarından Avrupa’ya göç eden Avarların yükselişi, zirvesi ve düşüşünü detaylı bir şekilde anlatıyor.

Pohl, Avarların Orta Asya bozkırlarından geldiklerini ve 6. yüzyılda Avrupa’ya göç ettiklerini belirtiyor. Bu göçün nedenleri ve Avarların Avrupa’daki ilk yerleşimleri hakkında detaylı bilgiler sunuyor.

Avarlar, Avrupa’ya geldikten sonra kısa sürede güçlü bir imparatorluk kurmuşlar ve bölgedeki diğer halklar üzerinde egemenlik kurmuşlardır. Kitap, Avar İmparatorluğu’nun siyasi, ekonomik ve sosyal yapısını inceliyor.

Avarlar, Bizans İmparatorluğu ile uzun süreli ve karmaşık bir ilişki içinde olmuşlardır. Kitap, bu iki büyük güç arasındaki savaşları ve ittifakları detaylı bir şekilde anlatıyor. Ayrıca, Avarların Slav halklarıyla olan ilişkileri ve Slavların Avrupa’daki yayılmasındaki rolü üzerinde duruyor.

Avar İmparatorluğu, Frankların yükselişiyle birlikte zayıflamaya başlamış ve 9. yüzyılın başlarında tamamen çökmüştür. Kitap, Avar İmparatorluğu’nun düşüşünün nedenlerini ve sonuçlarını analiz ediyor.

Pohl, Avarlar hakkında mevcut olan sınırlı kaynakları titizlikle inceleyerek, bu halkın tarihini yeniden yazdı.

Kitap, Orta Avrupa’nın erken orta çağ tarihinde Avarların oynadığı önemli rolü vurguluyor ve bu döneme dair yeni bir perspektif sunuyor.

Avarlar gibi göçebe halkların tarihini anlamak için önemli bir kaynak niteliği taşıyor.

  • Künye: Walter Pohl – Avarlar: Orta Avrupa’da Bir Bozkır Halkı (567-822), çeviren: Hakan Aydın, Selenge Yayınları, tarih, 616 sayfa, 2024

 

Gustave Bloch – Roma Cumhuriyeti (2024)

Gustave Bloch’un ‘Roma Cumhuriyeti’ adlı eseri, Roma Cumhuriyeti’nin siyasi ve sosyal yapısını derinlemesine inceleyen önemli bir tarih çalışmasıdır.

Bloch, bu eserinde Roma Cumhuriyeti’nin kuruluşundan düşüşüne kadar geçen süreci, özellikle de cumhuriyet dönemindeki siyasi mücadeleleri ve toplumsal dönüşümleri detaylı bir şekilde analiz etmektedir.

Bloch, Roma Cumhuriyeti’nin kuruluşunu mitolojik anlatılardan ziyade tarihsel bir perspektifle ele alır. Roma’nın ilk dönemlerindeki siyasi yapı, sosyal sınıflar ve hukuk sistemi gibi konuları detaylı bir şekilde inceler.

Roma Cumhuriyeti’nin tarih boyunca süregelen patriciler (aristokratlar) ve plebler (halk) arasındaki sınıf mücadelesini, bu çatışmanın siyasi kurumlar üzerindeki etkilerini ve sonunda varılan uzlaşmaları inceler.

Senato, konsüllük, tribünlük gibi Roma Cumhuriyeti’nin önemli siyasi kurumlarının nasıl oluştuğu, güç dengeleri ve zaman içindeki değişimleri üzerinde durur.

Roma’nın İtalya’yı fethetmesi, Pön Savaşları ve diğer dış savaşlar gibi önemli dönemleri ele alarak, bu süreçlerin Roma Cumhuriyeti’nin siyasi ve sosyal yapısı üzerindeki etkilerini analiz eder.

Roma Cumhuriyeti’nin iç savaşlar ve siyasi istikrarsızlıklar sonucu çöküşünü ve imparatorluğun doğuşunu detaylı bir şekilde inceler.

Bloch, Roma Cumhuriyeti’ni sadece siyasi bir kurum olarak değil, aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve kültürel bir yapı olarak ele alır. Tarihsel kaynakları titizlikle inceleyerek, Roma toplumunun karmaşık yapısını ve değişimi ortaya koyar. Özellikle Roma hukuku ve siyasi düşünce üzerine yaptığı analizler, eserin en önemli özelliklerinden biridir.

Bloch’un eseri, Roma Cumhuriyeti üzerine yazılmış en kapsamlı ve etkili çalışmalardan biri olarak kabul edilir. Klasik antik çağ tarihçiliği alanında önemli bir referans kaynağıdır.

Roma Cumhuriyeti’nin siyasi ve sosyal yapısını derinlemesine analiz ederek, modern siyaset teorilerine de önemli katkılar sunar.

Bloch, tarihsel kaynakları ele alış biçimi ve analiz yöntemi ile tarihçilik alanında önemli bir örnek teşkil eder.

  • Künye: Gustave Bloch – Roma Cumhuriyeti: Politik ve Sosyal Çatışmalar, çeviren: Dicle Ezgi Gözoğlu, Selenge Yayınları, tarih, 240 sayfa, 2024

Frederick W. Frey – Türk Siyasal Eliti (2024)

Türkiye 1920’den sonra geçen on dört yılda hemen hemen tekdüze bir siyasi gidişat sergiledi.

Büyük Güçlerin müdahalesine karşı milliyetçi bir devrim yaşadı.

İstiklâlini eline aldıktan sonra, büyük bir karizmatik liderin yönettiği vesayetçi bir tek parti rejimi altında müşfik bir dikta idaresine geçti.

Kısa sürede pek çok önemli reform gerçekleştirdi ve diğer ülkelerin de sık sık yapmaya çalıştığı bir model oluşturdu.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye benzersiz bir şekilde, barışçıl yöntemlerle ve gönüllü olarak tek partili sistemden çok partili sisteme geçti.

Bunu, çok kısa bir süre içinde keskin partizanlık çatışmalarına, tek parti kontrolüne dönüşe ve nihayet kararlı bir askeri darbeye yol açan birkaç yıl süren etkili çok partili faaliyetler izledi.

Böylece, Birinci Türk Cumhuriyeti’nin bu kritik yıllarında Türkiye, gelişen ülkelerin karşı karşıya kaldığı hayati siyasi meselelerin birçoğuyla karşılaştı. Türkiye, siyasi gelişim yolunda diğer birçok gelişmekte olan ülkeden daha fazla yol kat etti.

Dolayısıyla, izlediği yol özellikle önemlidir.

Frederick Frey bu kitapta, Türk millî iradesinin tecelligâhı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1920’deki kuruluşundan 1957’ye kadar görev yapan 2210 milletvekilinin hepsinin mensup olduğu toplumsal kökenleri, belirli ölçülerde genişletilmiş olarak Birinci Cumhuriyet’in sona erdiği 1960 yılına kadarki dönemi kapsayacak şekilde ele alıyor.

Bu araştırma, bu tarihi olaylar ile üst düzey siyasi kadrolara yapılan alımlar arasındaki ilişkilerin de peşinden gidiyor.

“Modernleşmenin” siyasi elitin yapısını nasıl etkilediği, sistemin resmen demokratikleşmesiyle birlikte hukukçunun yaşadığı ani yükseliş, artan oy rekabetine eşlik eden “yerelciliğin” yaygınlaşması, grupların iktidarın zirvesine giden yollardaki modeller, milletvekillerinin Türk toplumunu nasıl temsil ettiği, bu ve benzeri konular araştırmanın ana hatlarını oluşturuyor.

Frey’in Türk eliti incelemesi, gerek Türkiye’de gerekse uluslararası siyasetin başat aktörleri arasında iktidarın pay edilişi ve şekillenişini etkileyen siyasal değişimlerin paha biçilmez bir özetidir.

  • Künye: Frederick W. Frey – Türk Siyasal Eliti, çeviren: Fatih Santur, Selenge Yayınları, tarih, 480 sayfa, 2024

Michael Rostovtzeff – Hellenistik Dünyanın Sosyal ve Ekonomik Tarihi (2024)

İskender’in Doğu’yu fethinin ortaya çıkardığı durum, daha yakın tarihte Amerika’nın keşfinden kaynaklanan durumla sık sık karşılaştırılır.

Yani eskinin ekonomik kuruluşuna yeni bir dünya açıldığı söylenir.

Bu kapsamlı ifade bir dereceye kadar yanıltıcıdır.

Köklü bir uygarlık ve son derece gelişmiş bir ekonomik eylem dünyası olan Doğu’nun, en azından beşinci ve dördüncü yüzyıllar kadar erken bir tarihte Yunanistan tarafından iyi bilindiğini unutmamalıyız.

İskender aslında ne şimdiye kadar bilinmeyen bir dünyayı keşfetmişti, ne de sahipsiz toprakları Yunanlara açarak ya da umutsuz bir direnişe rağmen barbar sakinleri daha sonra yavaş yavaş yok edilecek bir ülkeyi işgal etmişti.

İskender’in başarıları olağanüstüydü ancak Columbus ve ardıllarının başarılarından oldukça farklıydı.

İskender, bir Yunan-Doğu imparatorluğu yarattı ve böylece yüzyıllardır Pers krallarının hayalini, yani medeni Akdeniz dünyasının tüm doğu kesimini tek bir yönetim altında birleştirmeyi başardı.

Siyasal birlik İskender’in temel amacı olmamakla birlikte esas başarısıydı.

Birleşmiş bu dünyanın hedefi yalnızca Makedonlar ve Yunanlar tarafından yönetilmek değildi.

Fatihler, egemenliği Doğu’nun eski yöneticileri İranlılarla paylaşırken diğer yerli halklar da imparatorlukta uygun bir konuma sahip olacaklardı.

Dolayısıyla Doğu’nun fethi, politik, sosyal ve ekonomik sonuçları bakımından Amerika’nın keşfinden oldukça farklıydı.

Yirminci yüzyılın en büyük tarihçilerinden Michael Rostovtzeff’in; Hellenistik krallıkların güçlenmeleri, ekonomik ve sosyal durumları, uluslararası ticaret ve para sistemleri, toplumsal ve iktisadi politikaları gibi meselelere yoğunlaşıyor.

  • Künye: Michael Rostovtzeff – Hellenistik Dünyanın Sosyal ve Ekonomik Tarihi, Birinci Cilt, çeviren: Uzay Can Ardal, Selenge Yayınları, tarih, 504 sayfa, 2024

Cecil Roth – Doña Gracia (2024)

Tarih, her dönemde dikkate değer isimlerle işlenir.

Bu isimlerden biri de, döneminde oldukça meşhur olmasına rağmen zaman içinde unutulan sıra dışı bir kadın, Kanuni Sultan Süleyman’ın bankerliğini de yapmış Doña Gracia Nasi’dir.

O, sadece bir banker değil, aynı zamanda diplomat, hayırsever ve Yahudi kültürün öncüsü olarak çağdaşları tarafından saygıyla anılmıştır.

Osmanlı himayesindeki Nakşa Dükü Yosef Nasi’nin teyzesi olan Beatrice de Luna olarak bilinen Gracia, yeğeni için rol model, hami ve daima ilham kaynağı olmuştu.

Gençliğindeki maceralı seyahati, Engizisyonu durdurma ve Marranoların İber Yarımadası’ndan kaçışını organize etme çabaları, önce Alçak Ülkeler’de ve sonra İtalya’da kamusal ve toplumsal ilişkilerde oynadığı önemli rol ile dikkat çeker.

Gracia, sadece ticaret dünyasında değil, aynı zamanda dünya çapındaki zulüm karşısında gösterdiği maskülen tavır ile de tanınmıştı.

1556’da Ancona’daki facia sırasında sergilediği kararlılık, onu sadece kendi zamanının değil, aynı zamanda tüm zamanların seçkin isimlerinden biri haline getirdi.

Yeğeninin hayatı boyunca yaptıkları, neredeyse tamamen ondan mülhem ve onun himayesi sayesindedir.

Zaten kendi kişiliği, onun ölümünden sonra ancak tam anlamıyla meydana çıktı.

Tarihçi Cecil Roth, özgürlük için hayatlarını tehlikeye atan, Rönesans Avrupası’nın saray ve siyasi mahfillerinde yüksek risklerle mücadele eden sıra dışı kişilerin hikâyesiyle birlikte, bu kitapta Doña Gracia’nın ilk uzun biyografisini sunuyor.

  • Künye: Cecil Roth – Doña Gracia: Osmanlı’ya Hizmet Eden Yahudi Nasi Ailesi, çeviren: Saadet Firdevs Aparı, Selenge Yayınları, tarih, 176 sayfa, 2024