Kentin periferisinde yaşayan, yoksul başörtülü kadınların ötekileştirilme deneyimleri neler?
Tuğba Metin Açer’in çalışması, yoksul başörtülü kadınların hikâyelerine odaklanmasıyla çok önemli.
1990’lı yıllardan itibaren İslami kimlik politikasında Müslüman kadın kimliğinin en önemli simgesi ve İslami giyim tarzının en önemli unsuru olan türban, siyasi ve toplumsal tartışmaların ana odağı oldu.
Türbanlı kadınların kamusal alanda yaşadıkları ötekileştirilme deneyimleri ise akademik camiada birçok çalışmada ele alındı.
Peki, kamusal alana çıkmayan, çıkamayan yahut çıkmayı tercih etmeyen, eğitim düzeyi düşük, kentin periferisinde yaşayan, yoksul başörtülü kadınların ötekileştirilme deneyimleri hakkında neler biliyoruz?
Örneğin, onların “öteki”leri kimler?
1980’lerden itibaren Siyasal İslam’ın artan gücü, egemenlerin değişmesi ve ekonomik politikalar sayesinde ekonomik konumlarını güçlendirmeleri, sınıfsal konumların farklılaşması anlamını taşıyor.
Öte yandan geçmişte maduniyet ve yaşadıkları mağduriyetleri ile gerek toplumsal gündemde gerekse akademik tartışmaların merkezindeki türbanlı kadınlar, günümüzde lüks tüketimin sınıfsal ayrımları daha belirgin hale getirmesiyle birlikte eleştirilerin odağı haline geldi.
Bu durum, Türkiye’de “Müslüman kadın” kategorisinin heterojenliğine işaret eden önemli bir durum.
Açer’in çalışması ise, “Müslüman kadın” kategorisinin homojen olmadığı varsayımından hareketle, yoksulluk ve yoksunluk sarmalındaki başörtülü kadınların hikâyelerine odaklanarak, farklı eşitsizliklerin kesişimselliğinde “ötekileştirilme” ve “ötekileştirme”yi ele alan özgün bir inceleme.
- Künye: Tuğba Metin Açer – Başörtülü Yoksul Kadınların Ötekileri, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, sosyoloji, 220 sayfa, 2021

