Jonathan Parry – Vaat Edilmiş Topraklar (2025)

Jonathan Parry’nin bu çalışması, 19. yüzyılın ilk yarısında Britanya’nın Osmanlı topraklarındaki etkisini jeopolitik, dini ve kültürel açılardan inceliyor. Parry, İngiltere’nin Ortadoğu’ya yönelik ilgisinin yalnızca stratejik değil, aynı zamanda inanç ve kimlik temelli bir arayışın ürünü olduğunu vurguluyor. Napolyon’un Mısır seferinden Kırım Savaşı’na kadar uzanan dönemde Britanya’nın Osmanlı’yla ilişkileri, hem dostane diplomasi hem de örtülü rekabet üzerinden şekilleniyor. Bu süreçte İngiliz siyasetinde Hindistan yolunun güvenliği, Kızıldeniz hattı ve Süveyş gibi bölgeler ön plana çıkıyor.

‘Vaat Edilmiş Topraklar: İngiltere ve Osmanlı Ortadoğu’su’ (‘Promised Lands: The British and the Ottoman Middle East’), İngilizlerin Osmanlı’nın zayıflayan yapısını fırsata çevirmek istediğini, ancak bu zayıflığı tamamen çöküşe götürmeden yönetmeyi amaçladığını belirtiyor. Osmanlı’nın toprak bütünlüğü korunurken, İngiltere bölgesel nüfuzunu artıracak ittifaklar kuruyor. Bu ittifaklar yalnızca devlet düzeyinde değil, Arap, Kürt ve Hristiyan topluluklarla da geliştiriliyor. Misyoner faaliyetleri, gezginlerin raporları ve dini söylemler, İngiliz kamuoyunun Doğu algısını güçlendiriyor.

Parry, bu dönemde İngiliz dış politikasının tek sesli olmadığını, Londra’daki yöneticilerle Hindistan’daki çıkar çevreleri arasında sık sık çelişkiler yaşandığını gösteriyor. Kitap, Osmanlı’nın son yüzyılında İngiltere’nin Ortadoğu üzerindeki kalıcı etkisinin temellerini sergiliyor. Parry’ye göre, bu etki yalnızca siyasi sınırları değil, bölgenin kimlik, inanç ve güç ilişkilerini de kalıcı biçimde dönüştürüyor.

  • Künye: Jonathan Parry – Vaat Edilmiş Topraklar: İngiltere ve Osmanlı Ortadoğu’su, çeviren: Dara Elhüseyni, Fol Kitap, tarih, 712 sayfa, 2025

Chris Gratien – Dağlar Bizimdir (2025)

Chris Gratien’in bu çalışması, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, özellikle 19. yüzyılda, Çukurova bölgesinin çevre tarihini inceliyor. ‘Dağlar Bizimdir: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Çukurova’nın Çevre Tarihi’ (‘The Unsettled Plain: An Environmental History of the Late Ottoman Frontier’), bu bölgenin sadece siyasi ve sosyal değişimlere değil, aynı zamanda derin çevresel dönüşümlere de sahne olduğunu gösteriyor. Kitap, Osmanlı Devleti’nin modernleşme çabaları, artan merkezi kontrol arzusu, yeni tarım politikaları ve teknolojik gelişmelerin bu sınır bölgesinin ekolojisi üzerindeki etkilerini detaylı bir şekilde analiz ediyor. Gratien, bu dönemde uygulanan toprak reformları, sulama projeleri ve yerleşik hayata geçirme politikalarının, bölgenin doğal kaynakları, bitki örtüsü ve yerel toplulukların yaşam biçimleri üzerinde kalıcı ve çoğu zaman olumsuz sonuçlar yarattığını gösteriyor.

Kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nun Çukurova’yı ekonomik ve siyasi olarak bütünleştirme çabalarının, bölgenin kırılgan ekosistemini nasıl etkilediğini ve yerel Türkmen ve Arap aşiretlerinin geleneksel yaşam tarzlarını nasıl dönüştürdüğünü inceliyor. Gratien, bu süreçte ortaya çıkan çatışmaları, kaynak rekabetini ve çevresel bozulmayı, arşiv belgeleri, seyahatnameler ve dönemin diğer görsel ve yazılı kaynakları aracılığıyla zengin bir şekilde ortaya koyuyor. Yazar, sadece devlet politikalarının değil, aynı zamanda demografik değişimlerin, yeni tarım tekniklerinin ve uluslararası ticaretin de bölgenin çevresel tarihinde önemli bir rol oynadığını vurguluyor. Çalışma, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerindeki sınır bölgelerinin çevre tarihine odaklanarak, modernleşme ve merkeziyetçilik süreçlerinin çevresel sonuçlarını anlamak için önemli bir perspektif sunuyor. Kitap, Türkiye tarihi, çevre tarihi ve Osmanlı çalışmaları alanlarına ilgi duyan herkes için değerli bir kaynak.

  • Künye: Chris Gratien – Dağlar Bizimdir: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Çukurova’nın Çevre Tarihi, çeviren: Dara Elhüseyni, Fol Kitap, tarih, 424 sayfa, 2025

Necati Alkan – Osmanlı’da Gayrisünni Müslümanlar (2024)

Gayrisünni azınlıkları “modernleştirmek” hem Osmanlı’nın hem Batılıların ortak gayesiydi.

Peki hem Osmanlı Devleti’nin hem de Batılı misyonerlerin aynı anda sarıldığı bu gaye, en nihayetinde kime hizmet ediyordu?

On dokuzuncu yüzyıldan bu yana bölgesel hâkimiyet kurmanın söylemi hâline gelen “modernleştirici/uygarlaştırıcı” misyon hem bireyler hem de etnik azınlık olarak Nusrayrilerin kaderini satranç tahtasına dönüştürdü.

Nusrayrilerin gayrisünni olarak varlık mücadelesini ele alan bu eser, Ortadoğu’daki güç mücadelelerini gözler önüne sermesinin yanı sıra Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine ilişkin genellemeleri yeniden düşünmeye davet ediyor.

Alkan’ın çalışması, geç dönem Osmanlı tarihini ve Osmanlı İmparatorluğu’nun kendi etnik ve dinî çeşitliliğini nasıl ele aldığını daha derinlemesine ve incelikli biçimde anlamak isteyen herkese şiddetle tavsiye edilir.

Bu kitapta Alkan, Protestan misyonerlik faaliyetlerinin, Ortadoğu’nun toplumsal tarihi üzerindeki etkisine ve 19. yüzyılda Nusayri topluluğunu yeniden şekillendiren dinamiklere dair yeni ve aydınlatıcı bilgiler sunuyor.

Şimdiye kadar yeterince çalışılmamış Osmanlı arşiv kaynaklarını inceleyerek, Nusayrileri daha geniş çaplı jeopolitik gelişmelerin içine yerleştiriyor ve böylece bu topluluğun çağdaş tarihinin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunuyor.

  • Künye: Necati Alkan – Osmanlı’da Gayrisünni Müslümanlar: Nusayrilere Yönelik Misyoner ve Devlet Algıları, çeviren: Dara Elhüseyni, Fol Kitap, tarih, 384 sayfa, 2024

Marinos Sariyannis – Osmanlı’nın Üç Harflileri (2023)

Bir mezarlığın yanından geçerken içimizi saran bir ürperti duyarız veya uykunun en derin yerinde bu dünyadan göçüp gidenler rüyalarımıza girmek ister.

Adını anınca musallat olmalarından korkup üç harfliler deriz.

Bunların oluş nedenleri farklı zamanlarda farklı biçimlerde yorumlanmış. Osmanlılar, bazen üç harflinin dinine göre yanıt vermiş, bazen de düzeni bozmayacak önlemler almışlar.

Evliya Çelebi’nin anlatılanlarında mezarda dirilenler obur, Cinânî’de cin veya Bîcan’da cadu adıyla Osmanlı tarihinin aca’ib ve garaib yaratıkları olarak sosyal hayatın içinde kendilerine yer bulur.

Marinos Sariyannis, Osmanlı dünya görüşünde bu yaratıkların ne anlama geldiğini, dinî teoloji ile halk inanışlarının kesişimlerini anlatıyor.

Devlet aklının, bugün olağanüstü hatta doğaüstü olarak adlandırdığımız sıradan olayları nasıl gördüğünü zengin kaynaklarla ele alıyor.

Böylelikle, dönemin üç harflilere ilişkin anlatılarından hareketle Osmanlıların dünya görüşünü anlamımız için farklı perspektifler sunuyor.

  • Künye: Marinos Sariyannis – Osmanlı’nın Üç Harflileri: Hortlaklar, Hayaletler, Cinler Arasında, çeviren: Dara Elhüseyni, Fol Kitap, tarih, 96 sayfa, 2023

Melis Hafez – Tembelliğin İcadı (2023)

Çalışkanlığın yüceltildiği bir dönemde tembel olmak bir ahlak zafiyeti miydi, yoksa değişen kültürel hayatın ritimlerinden biri miydi?

Melis Hafez’in, Osmanlı vatandaşlarının verimliliğinin artırılması için yapılan çağrıları aydınlatan bu parlak değerlendirmesi, modern devleti, kapitalizmi ve burjuva entelektüel seçkinler topluluğunu ilgilendiren, daha büyük çaplı bir küresel dönüşümle ilişkilendiriyor.

‘Tembelliğin İcadı’, bu bakımdan hem Osmanlı araştırmalarında hem de daha geniş kapsamlı olan Avrupa araştırmalarında gelecek nesiller için standartları belirleyen, aydınlatıcı bir çalışma.

Çalışma, tembelliği toplumun ciddi bir hastalığı olarak gören geç dönem Osmanlı söylemlerini, kaygılarını ve Osmanlıları ileriyi düşünen, üretken yurttaşlara dönüştürme ihtiyacını ele alıyor.

Geniş bir Osmanlıca metin ve kaynak topluluğundan yararlanarak bunların çoğunu ilk defa ele alan Hafez, bu yeni üretkenlik kültürünü çözümleyip onun entelektüel ve İslami kaynakları, gelişimi ve sonuçları hakkında incelikli, çok katmanlı ve ikna edici bir tartışma sunuyor.

Hafez’in bu özgün ve esaslı çalışması, ulus projesi bakımından hayati önem taşıyan bir Osmanlı üretkenlik kültürünün hangi yollarla geliştirildiğini ve teşvik edildiğini ele alıyor.

Yeni bir Osmanlı ulusu için İslam’ın oynadığı rolü savunan ve onun taşıdığı önemi vurgulayan İslamcı yazarların bu esnada üretkenlik dilini nasıl kullandıklarını ortaya koyuyor.

  • Künye: Melis Hafez – Tembelliğin İcadı: Geç Osmanlı’da Verimlilik Kültürü, çeviren: Dara Elhüseyni, Fol Kitap, tarih, 384 sayfa, 2023

Ryan Gingeras – İmparatorluk Vârisi Mustafa Kemal Atatürk (2023)

Bu eser, modern Türkiye’nin kurucusunu anlamlı bir tarihsel perspektife yerleştiriyor ve onun temel fikirlerinin aynı ölçüde derinlikli bir analizini sunuyor.

Osmanlı İmparatorluğu sona yaklaştıkça pek çok Osmanlı askeri vatanı kurtarmak için liderlik vasfına soyundu.

Birinci Dünya Savaşı yalnızca Osmanlı topraklarının çözülmesine değil, öne çıkan bu liderlerin de farklı fikirler ortaya atmasına yol açtı.

Enver, Talat ve Cemal Paşa troyka yönetimi ile birlikte İttihat ve Terakki Cemiyeti de siyaset sahnesinden silinirken Selanik’ten yeni bir lider çıktı.

Hem dönemin bütün hizipleriyle irtibatta olan hem de onlardan ayrı bir yola çıkan Mustafa Kemal, İmparatorluk’tan kalan mirasla bir Cumhuriyet kurdu.

İtilaf Devletleri’ni hem savaş meydanında hem de masada mağlup ettikten sonra devraldığı mirası tüm dünyanın gözleri önünde ileriye taşıdı.

Bu mirasın içinden alınanlar ile geçmişe terk edilenler modern Cumhuriyet’in yapılarını oluşturdu.

İmparatorluğun kaderiyle oynamaya aday Selanikli bir gençten, asker Mustafa Kemal’e oradan devlet kurucusu Atatürk’e yolculuğu ele alan bu kitap, hem geç dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun hem de erken Cumhuriyet’in sancılı yıllarının da özlü bir anlatımını sunuyor.

  • Künye: Ryan Gingeras – İmparatorluk Vârisi Mustafa Kemal Atatürk, çeviren: Dara Elhüseyni, Fol Kitap, biyografi, 2023

Kristin Fabbe – Devletin Müritleri (2023)

İmparatorluklar çağından ulus-devletler çağına geçişte pek çok yeni devlet kuruldu.

Peki, imparatorluk mirasını ulus-devlete taşıyan dinî kurum ve seçkinler nasıl var oldu?

Ulus-devletin seküler kurucuları ile geleneksel dinî seçkinler arasında egemenlik farklı biçimlerde tezahür etti.

Kimi zaman dinî kurum ve seçkinler devlet tarafından içerildi kimi zamansa ikili yapılar biçimde özerkliğini korudu.

Din ile devletin birbirini dışlamadan kurduğu bu karmaşık iktidar ilişkisi, sekülerleşme denilen çift başlılığın tarihini anlatır.

Kristin Fabbe, aynı imparatorluk mirasına sahip Türkiye, Yunanistan ve Mısır’ın farklı coğrafi ve tarihsel yapılar üzerinden sekülerleşme sürecini inceliyor.

Bunu yaparken tarihsel ortaklıklara rağmen dinî kurum ve seçkinlerin devletin müridi mi, yoksa devletin ortağı mı sorusuna yanıt arıyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Türkiye anayasasındaki laiklik ilkesi sebebiyle resmî açıdan seküler olmasına rağmen, Türk devleti dine karşı hiçbir zaman tarafsız olmadığı gibi, hiçbir şekilde bir “İslam devleti” de olmadı.

“Türkiye’de çoğu zaman yanlış anlaşılan din ve devlet arasındaki iktidar düzenlemesi, dinin merkezî bir bürokrasi aracılığıyla devlet tarafından yönetilmesini ve dinî ve ulusal olanın, düşünsel ve idari bir sentez şeklinde kaynaştırılmasını içerir.”

  • Künye: Kristin Fabbe – Devletin Müritleri: Osmanlı Dünyasında Din ve Devlet İnşası, çeviren: Dara Elhüseyni, Fol Kitap, tarih, 456 sayfa, 2023

Christine M. Philliou – Türkiye: Tarihe Muhalif Bir Geçmiş (2022)

Resmî tarih tezine göre, 1910’lu yılların İttihatçı hükümetleri ile Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Kemalist rejim arasında kayda değer bir kopuş yaşandı.

1980’li yıllara kadar modern Türkiye tarihi üzerine çalışan Batılı akademisyenler, özellikle Birinci Dünya Savaşı’nda alınan yenilgiden sonra, Anadolu’da yaşayan ve çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu nüfusun kurtarıcısı olarak Mustafa Kemal’in başarılarını vurgulamak amacıyla bu anlatının temel iddiasını destekledi.

Bu Cumhuriyetçi temel anlatıya karşı geliştirilen muhalefet ise çoğu durumda İslamcılıkla özdeşleştirilmişti.

Rejim muhaliflerini dindar ve modern gericiler olarak sunmaya hevesli olan ve kendilerini Batı yanlısı olarak tanımlayan Türk seçkinlerinin yaygınlık kazandırdığı başlıca klişe buydu.

Her ne kadar bilim insanları ve Türk aydınları hâkim konumdaki bu anlatıyı sorgulamış olsalar da, bugüne kadar imparatorluktan cumhuriyete geçişi konu edinen alternatif anlatıları ortaya koyma amacındaki hiçbir mikro çalışma ortaya çıkmadı.

Christine Philliou imparatorluktan ulusa geçiş sürecine ilişkin tarihyazımına bağlı sorunları araştırmak amacıyla, yazdığı öykü ve romanlar modern Türkiye’de yaşayan insanların birçoğu tarafından bugün bile okunan etkileyici ve parlak bir yazar olarak Refik Halid Karay’ın özyaşam öyküsüne odaklanmayı seçiyor.

Ondokuzuncu yüzyıldan yirminci yüzyıla uzanan siyasi ve toplumsal çatlakların izini muhalif Refik Halid Karay üzerinden okumaya davet eden Philliou, resmî tarihin dışarıda bıraktıklarını bize yeniden hatırlatıyor.

İcat edilmiş tarihe rağmen orada duran geçmişe bakan bu kitap, Türkiye’nin siyasi kültürünü anlamak için yeni patikalar sunuyor.

  • Künye: Christine M. Philliou – Türkiye: Tarihe Muhalif Bir Geçmiş, çeviren: Dara Elhüseyni, Fol Kitap, tarih, 384 sayfa, 2022