Kolektif – Şiddetsiz Birey, Aile ve Toplum (2024)

Şiddetin küresel ölçekte ve Türkiye’de yaygın bir insan hakkı ihlali olduğu bir çağda, ruh sağlığı çalışanları bu şiddetin bireylerin, ailelerin ve toplumun üzerindeki derin etkisiyle sıkça karşılaşıyor.

Bu bağlamda bu kitap, ruh sağlığı çalışanları olarak şiddetle mücadele ve şiddetsizliğin tesisi konusunda birlikte düşünme ihtiyacının bir ürünü olarak ortaya çıktı.

Kitabın birinci kısmı, psikoterapi bağlamında şiddeti ele alıyor.

Seans odalarında şiddeti ve şiddetsizliği psikodinamik, zihinselleştirme odaklı ve gelişimsel perspektiflerden inceliyor.

Ayrıca, feminist ve kesişimsellik odaklı yaklaşımların yanı sıra, psikoterapistlerin yasal sorumluluklarına dair bilgiler de içeriyor.

Kitabın ikinci kısmı, şiddeti önleme konusunda yol gösterici uygulama örnekleri sunuyor.

Ebeveyn eğitimi ve destek çalışmaları, genç yetişkinlere yönelik eğitim programları, şiddetsizliğin inşasında yaratıcı yaklaşımlar ve kurumlarda şiddetsizlik kültürü gibi konuları ele alıyor.

Bu kitabın ruh sağlığı alanlarında çalışanlar olarak hepimize hem yol gösterici bir başlangıç noktası olmasını hem de bu yolda yalnız olmadığımızı hissettirmesini umuyoruz.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise söyle: Alev Çavdar, Anıl Özge Üstünel, Begüm Efeoğlu, Buket Kılıçer, Büşra Yalçınöz Uçan, Çimen Günay-Erkol, Elif Akdağ Göçek, Fatma Arıcı-Şahin, Gülden Sayılan, İdil Işık, Nurseli Yeşim Sünbüloğlu, Oğuz Can Ok, Özlem Bugur Özdemir, Rüştü Emre Aksoy, Şafak Ebru Toksoy, Selin Akyüz, Sibel Halfon, Tuğçe Çetin Ertekin, Yudum Söylemez, Zeynep Maçkalı.

  • Künye: Kolektif – Şiddetsiz Birey, Aile ve Toplum: Ruh Sağlığı Alanında Şiddetsizlik Odaklı Yaklaşım ve Uygulamalar, derleyen: Alev Çavdar, Anıl Özge Üstünel, Zeynep Maçkalı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, psikoloji, 324 sayfa, 2024

Ahmet Denker – Klasik Çağın Kaybolan Harikası: Artemis Tapınağı (2024)

Gizemi ve erişilmezlikle örtülmüş cazibesiyle dünya genelinde çok az tapınak insanlığı Efes’teki Artemis Tapınağı (Efes Artemisionu) kadar derinden etkilemiş ve meşgul etmiştir.

Öyle ki, Klasik Çağ’ın yazarları onu “Dünyanın Yedi Harikası”ndan biri olarak seçmişlerdi.

Hatta tapınak, onları görenlere göre yedi harikanın en muhteşemiydi.

Artemision yedi kez yıkıma uğramasına rağmen Efes’in ebedi sembolü olarak kalmaya devam etmiş, her yıkılıştan sonra Efesliler onu yeniden inşa etmek gibi zorlu bir görevi tekrar üstlenmiş ve her yeniden inşa bir öncekini hem büyüklük hem de ihtişam açısından geride bırakmıştı.

Sekizinci ve son yıkılışından sonra dünyanın bu harikası, ardında hiçbir iz bırakmadan bir hayalet gibi ortadan kaybolmuştu.

Klasik Çağ’ın tüm tapınakları arasında Artemision bu şekilde yok olan tek tapınaktı; bu nedenle eğer bulunamasaydı gerçekte hiç var olmadığına, bir hayal ürünü olduğuna hükmedilecekti.

1869 yılının son gününde, yüzyıllardır aranan ama bir türlü bulunamayan, varlığı şüpheyle karşılanan ve keşif ümitleri zaman içinde tükenmiş olan kayıp tapınak bir mucize eseri bulundu.

Yıllarca limanı dolduran Küçük Menderes’in taşıdığı alüvyonların altında gömülü kalmıştı.

Üç yıl daha devam eden 10 yıllık kazı macerası, tapınağın parçalarının 1873’te Britanya Müzesi’ne nakledilmesiyle sona erdi.

Tapınak bir daha asla yerinde görülmeyecekti.

Bugün Artemision’u görmek için Efes’e gidenleri, yeşil bir su birikintisinin yanında tek başına duran bir sütun karşılamaktadır.

Günümüz ziyaretçisinin tapınağın esas ihtişamını tasavvur edebileceği hiçbir şey kalmamıştır.

Ahmet Denker, ‘Çölün Gelini Palmira’dan sonra bu kitapta da önemli bir kültürel miras sorununa cevap arıyor: Artemis Tapınağı’nı, coğrafyasında başka hiçbir yapının görkemini geçemediği en parlak döneminde olduğu gibi dijital alanda görünür kılmak.

Yazar, tapınağın şimdiye kadar keşfedilmiş neredeyse tüm önemli parçalarını içeren Britanya Müzesi’nde uzun yıllar süren çalışmalarını açık, sanal ortamların yaratılması imkânı ve zamanda geriye yolculuk olanağına yol açan teknolojilerle harmanlayarak, okuru Artemis Tapınağı’yla sanal olarak buluşturuyor.

‘Klasik Çağın Harikası: Artemis Tapınağı’, bu yapının 2. yüzyılda Efeslilerin gözünden nasıl göründüğünü canlandırıyor.

Okur, tapınağın tarihine ve onun geçmişteki görkemli haline doğru bir yolculuğa çıkarılıyor.

  • Künye: Ahmet Denker – Klasik Çağın Kaybolan Harikası: Artemis Tapınağı (Tarihçesi, Mimarisi ve Dijital Rekonstrüksiyonu), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, arkeoloji, 242 sayfa, 2024

Loïc Wacquant – Bourdieu Şehirde (2024)

Sanayi sonrası metropolde marjinallik, etnisite ve ceza sistemi üzerine otuz yıllık karşılaştırmalı araştırmalarına dayanan Loïc Wacquant, Pierre Bourdieu’nün kent kuramcısı olarak yeni bir yorumunu sunuyor.

Simgesel uzam (dünyayı algıladığımız ve düzenlediğimiz zihinsel kategoriler), toplumsal uzam (sermayenin farklı biçimlerdeki dağılımı) ve fiziksel uzam (yapılı çevre) arasında kurduğu triyalektik yoluyla bizi kenti keşfetmeye davet ediyor.

Bu okumaya göre, Bourdieu’nün topolojik sosyolojisi bize sadece enerji vermek için değil, aynı zamanda kent çalışmaları kanonuna meydan okumak ve teorik ufkunu yeniden çizmek için araçlar sunuyor.

Wacquant, “kenti” sermayelerin (çoğul olarak) birikim, çeşitlenme ve çekişme sahası ve tarihsel mücadelelerin merkezi ve paydası haline getiren alacalı habitusların bir araya gelme ve çarpışma zemini olarak yeniden düşünmeyi öneriyor.

Kentin Bourdieu’nün sosyolojisinin kalbinde paradoksal bir eksiklik olduğunu ve düşüncesini “kentleştirmenin” onun alanlar teorisini güçlendirdiğini ancak eylem açıklamasını sarstığını da gösteriyor.

Wacquant, simgesel iktidar ve devletin rolünü ön plana çıkaran metropolün toplumsal incelemesine yönelik yeni-Bourdieucü programının formülasyonundaki her adımda, argümanlarının disipliner ve ulusal sınırların ötesinde uyandırdığı itirazlarla yüzleşir ve eleştirilere yanıt verir.

Bu da, okuyucularının Bourdieu’yü anlama ve metropolü görme biçimlerini değiştirmeyi amaçlayan kitaba alışılmadık bir güç ve özel bir netlik kazandırmaktadır.

Özlü ve keskin bir dille yazılmış olan ‘Bourdieu Şehirde’, sosyoloji, antropoloji, coğrafya, kent çalışmaları, kent planlaması ve toplumsal teori sahalarındaki öğrenci ve akademisyenlerin yanı sıra Bourdieu’nün çalışmalarına ve kendi çalışmalarıyla olan bağlantısına ilgi duyan, toplumsal ve beşeri bilimler alanlarında çalışan herkesin ilgisini çekecektir.

  • Künye: Loïc Wacquant – Bourdieu Şehirde: Kentsel Teoriye Meydan Okumak, çeviren: Tuğba Zeynep Şen, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, sosyoloji, 272 sayfa, 2024

Öner Günçavdı – Nasıl Büyüdük? (2024)

Öner Günçavdı bu çalışmasında, 2017 yılına kadar olan zaman zarfında AKP iktidarının uyguladığı ekonomik büyümenin teorik temellerini inceliyor.

Bu dönemden sonra ekonominin maruz kaldığı dışsal şokların etkisiyle ortaya çıkan kurumsal dönüşümün ekonomide yol açtığı sonuçlar, bu kitaba dahil edilmemiş.

Kuralların yerine daha çok durumsal yönetimin öne çıktığı bugünün Türkiyesi’nde herhangi bir büyüme pratiğinin tutarlı teorik bir çerçeve içinde ele alınması neredeyse imkânsız.

Bu kitapta, bir dönem başarılı bulunan ekonomik uygulamaların, aslında bugünkü sorunlarımızın kaynağını oluşturduğu analitik bir çerçevede anlatılıyor.

O günlerde amaçlanan yüksek büyümenin büyük ölçüde dışarıdan borçlanılan mali kaynaklarla, yapılan harcama tercihlerinin ve uygulanan para politikasının kurumsal çerçevesinin de sonucu olduğu gösteriliyor.

Ayrıca ‘Nasıl Büyüdük?’ ekonomi öğrencileri ile ekonomiye ilgi duyan ve AKP’nin ilk yıllarındaki ekonomik büyümenin nedenlerini ve doğurduğu sonuçları anlamak isteyenler için kaynak niteliğinde.

Kitap, Türkiye’nin 21. yüzyılda ekonomik performansını alışılagelenden farklı bir gözle değerlendiren, beraberinde kullandığı teorik araçları da okuyucuya tanıtan özgün, kapsamlı ve öğretici bir çalışma.

Özellikle ülkenin iki ezeli (ve ebedi) sorunu, yani enflasyon ve dış açıkla büyüme dinamikleri arasındaki karşılıklı karmaşık ilişkiler üzerine önemli gözlem ve analizler sunuyor.

Türkiye ekonomisi son yirmi yılda bir yandan büyürken öte yandan da önemli yapısal sorunlar biriktirdi.

Günçavdı ayrıntılı ve özgün araştırmalarıyla bu gelişmeleri en yakından izleyen iktisatçılardan biri.

Bu çalışmasında son dönemde derinleşen iktisadi sorunların uzun dönemli nedenlerini inceliyor, izlenen politikaların, yapılan siyasi ve iktisadi tercihlerin sonuçlarını gözler önüne seriyor.

Hem bugünkü Türkiye ekonomisini daha iyi anlayabilmek hem de yaşadığımız sorunların nedenlerini doğru teşhis edebilmek ve bunların nasıl aşılabileceği konusunda daha sağlıklı düşünebilmek için okunması gereken önemli bir kitap.

  • Künye: Öner Günçavdı – Nasıl Büyüdük?: 2001 Sonrası Ekonomik Büyümenin Analitik Bir İncelemesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, iktisat, 298 sayfa, 2024

Danielle Quinodoz – Baş Dönmesi (2024)

 

Tıpkı yaşayan kişilerce tarifinde güçlük çekilen baş dönmesi ya da sersemlik hissi gibi belirtileri klinisyenin çeşitli sorularla tanıma, ayırt etme ve anlamlandırmaya çalışmasında olduğu gibi bu kitap da sözün ve sözcüklerin kısıtlı olduğu karmaşık ve sınırları belirsiz bir konuyu artık hacim ve doku içeren temsil edilebilir bir alana dönüştürüyor.

Kitabın en büyük meziyetlerinden biri, bizi son derece zengin bir klinik pratikten yola çıkarak baş dönmesinin ruhsallıktaki temel işlevi üzerine düşünmeye ve bu deneyimin, ruhsal hayata içkin haz ilkesinin en muhtelif alanlarındaki çeşitli dönüşümleri üzerine yazarla birlikte hayal kurmaya davet edişi.

Kitaptan bir alıntı:

“Bunlar baş dönmesi hissinin eşlik ettiği, paniğe kapıldığı ve kontrolünü kaybettiği ani düşüşlerdi; mesleki ve ailevi hayatına zarar veriyorlardı. Bu son dışavurumlar, bölünmelerin varlığını gözler önüne seriyordu. Fakat öylesine iyi bölünmüşlerdi ki onları nispeten az fark etmiştim. Gerçekten de Luc bunlardan havadan sudan söz edermişçesine, sanki ona ait değillermişçesine kopuk bir biçimde bahsediyordu. Sanki bana kendinden başka birini, bana kendisiymiş gibi tanıttığı “iyi uyum sağlamış” kişi ile pek alakası olmayan birini tasvir ediyordu. Oysa, Luc ilk psikanaliz seansında divana uzanır uzanmaz bölünme var gücüyle kendini belli etti ve kaygıdan kıvranan, titremelerle sarsılan vücudu divana yapışmış, sessizliğini sadece devamını getiremediği kelimelerle bozan bir analizan görünce irkildim. Luc’ün sezebildiğimden çok daha gerilemiş, bölünmüş parçası tüm odayı kaplamıştı. Korkmasına korkmuştum fakat kendimi hastanın bana sunduğu malzeme ile bir analitik maceranın içinde buluvermiştim. Söz konusu malzeme yalnızca ön görüşmelerin neredeyse tamamını dolduran nispeten iyi uyum sağlamış tarafı değil, Luc’ün bütünüydü. Luc’ün seansın ardından günlük hayatına nasıl devam edebileceğini soruyordum kendime. Ama seansın sonunda yeni bir şok yaşamıştım: Luc bir anda benliğinin ‘uyum sağlamış’ yönünü geri kazanmış ve kendinde var olan gerilemeci tarafı hiçe sayarmışçasına enerjik adımlarla yürüyüp gitmişti. Luc’ün anlam veremediği tarafının ciddi şekilde bölünmesi pahasına da olsa mesleki ve toplumsal rolünü oynaması gerektiğinin farkına varıyordum.”

  • Künye: Danielle Quinodoz – Baş Dönmesi: Kaygı ile Haz Arasında, çeviren: Gizem Şakar, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, psikanaliz, 248 sayfa, 2024

John Horgan – Terörizm Psikolojisi (2024)

  • İnsanlar terör örgütlerine neden ve nasıl katılır?
  • Terör eylemlerini hangi psikososyal süreçlerden geçerek gerçekleştirir?
  • İntihar saldırılarının failleri nasıl yaşantılar eşliğinde bu eylemleri yapmayı kabul eder?

John Horgan’ın kaleme aldığı bu kitap, terörizmin psikolojisine ilişkin mevcut bilgi ve anlayışımızın ötesine geçerek psikoloji biliminin kavramsal çerçevesi içinde terör davranışlarının eleştirel bir çözümlemesine girişiyor.

Terörizmi “patolojik” olarak nitelendiren pek çok araştırmaya rağmen ‘Terörizm Psikolojisi’, bu bireylerde tanımlanabilir herhangi bir psikopatolojinin bulunmadığını göstermekle kalmayıp terörist faaliyetlerde bulunanların neredeyse korkutucu derecede “normal” ve “sıradan” olduğuna dikkat çekiyor.

Horgan, farklı ülkelerde yapılmış araştırmalardan hareketle kitapta, bir teröristin yaşamına dair “İlişkilenme-Katılma-Ayrılma” modelini öne sürüyor ve bu yaklaşımı geliştiriyor.

El Kaide’den radikal solcu örgütlere geniş bir yelpazede çeşitli siyasal şiddet olaylarına karışmış farklı kişilerle yapılan görüşmelerden, eski teröristlerin yaşamöykülerinden ve yakın dönemde gerçekleşen terör saldırılarına dair çalışmalardan yararlanan ‘Terörizm Psikolojisi’, gerek ulusal/uluslararası güvenlik ve siyasal şiddetle mücadele üzerine çalışanlar, gerekse bu konuya merak duyan diğer okurlar için yetkin bir kaynak.

  • Künye: John Horgan – Terörizm Psikolojisi, çeviren: Hilal Akekmekçi Tunalı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, psikoloji, 256 sayfa, 2024

Kolektif – Mazoşizm (2024)

Uluslararası Psikanaliz Yıllığı 2023 “Mazoşizm” başlığını taşıyor.

Yıllığın 15. sayısı, Freud’dan günümüze mazoşizm kavramında ortaya çıkan kuramsal farklılıkları ve bunların kliniğe yansımalarına dair çağdaş makaleleri içeriyor.

Seçkide ayrıca tekrarlama ve çöküş kavramlarına dair bir Freud-Winnicott karşılaştırması, Vamık Volkan’ın “neden savaş” sorusuna büyük grup psikolojisi odaklı yanıtı, Baranger’lerin psikanalize katkıları, analistin bastırılmamış bilinçdışına yaklaşma uğraşının birincil aracı olarak sezgi kavramı ve ebeveyn-bebek terapisinden esinlenen erişkin analizinde analistin metafor nitelikli işlevine üzerine metinler de yer alıyor.

Psikanaliz alanının bugün dünya çapında en köklü ve en kapsamlı hakemli bilimsel dergisi olan The International Journal of Psychoanalysis (IJP) 1920’de Sigmund Freud’un teşvikiyle Ernest Jones tarafından kuruldu.

IJP’nin geçmiş bir yıl içinde çıkmış makalelerinden derlenen Uluslararası Psikanaliz Yıllığı uluslararası psikanaliz camiasında yürütülen güncel tartışmaları, çağdaş klinik deneyimi, kuramsal ve teknik birikimi okurlara Türkçe olarak ulaştırıyor.

Uluslararası Psikanaliz Yıllığı, psikanalist Melis Tanık Sivri editörlüğünde, Psike İstanbul üyesi psikanalistlerden oluşan yayın kurulu tarafından hazırlanıyor.

  • Künye: Avner Bergstein, Bjorn Salomonsson, Catalina Bronstein, Claudia Frank, Denys Ribas, Dominique Bourdin, Jack Novick, Johannes Picht, Jorge Luis Maldonado, Kerry Kelly Novick, Melis Tanık Sivri, Vamık D. Volkan – Mazoşizm (Uluslararası Psikanaliz Yıllığı 2023), çeviren: Aslı Day, Aslı Kuruoğlu, Aylin Erbahar, Bella Habip, Cemile Serin Gürdal, Dicle Gençer Eren, Ebru Salman, Gizem Köksal, Melis Tanık Sivri, Nilgün Taşkıntuna, Şeyda Postacı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, psikanaliz, 272 sayfa, 2024

Henri Bergson – Zaman İdesinin Tarihi (2024)

Bergson’un 20. yüzyılın başlangıcına damgasını vuracak olan şöhretinin hem tanığı hem de kaynağı olma ayrıcalığına sahip bu derslerin kayıtları bize göstermektedir ki, daha o tarihte, düşüncesinin belkemiğini oluşturan “zamanı süre cinsinden açma” fikri, zihninde ilmek ilmek dokunmuştu.

Zira Charles Péguy’un profesyonel stenografları tarafından kelimesi kelimesine kaydedilmek suretiyle Bergson’un neredeyse canlı sözüne eşdeğer olarak günümüze aktarılan bu dersler, 1907 yılında yayımlayacağı ‘Yaratıcı Tekâmül’ kitabının dördüncü bölümünde kendi bakış açısıyla irdeleyeceği felsefe –ya da daha doğru bir ifadeyle felsefi sistemler– tarihinin bir eskizi niteliğinde olup Batı felsefe ve bilim tarihine kendi süre düşüncesi içerisinden Bergson’un panoramik ve eleştirel bakışına dair bir ilk sunum olma özelliğini de taşıyor.

Elealı Zenon’un sofizmiyle başlayıp Platon diyaloglarına ayırdığı titiz bir incelemenin ve Aristoteles’te zaman mefhumuna ilişkin detaylı bir değerlendirmenin ardından yer verdiği Plotinos’la Yunan düşünce tarihini kapatan Bergson, buradan Rönesans Platoncularına geçiş yapar; Giordano Bruno ve Cusalı Nicholas’a uğrar; Benedetti’den Galileo, Roberval, Barrow ve Newton’a metafizik tarihiyle bilimler tarihinin nasıl birbiri içine geçtiğini ortaya koyarak Descartes ve Leibniz’in ardından Kant’a kadar gelir.

Bergson’a göre düşünce için esas olan “kendimizi sezgisel bir gayret göstermek suretiyle düşünmek istediğimiz şeyin içinde konumlandırmak, o şey hakkında dışarıdan edindiğimiz görüşler yerine, o şeyle entelektüel bir sempati kurmak”tır.

  • Peki bu mümkün müdür?

Bergson’un bu soruya bu ders kapsamında verdiği cevabı şöyledir: “Varlıklar ve şeylerin birbirlerine göründüğünden çok daha az dışsal olduğu gösterilebilirse mümkün olacaktır.”

Bu önerme, Newton’un deterministik evreninin ve her ne kadar Newton’a karşı görünse de onunla uyum içinde olan Einstein’ın genel görelilik kuramının yanlışlığını ortaya koyan kuantum mekaniğine göz kırpar niteliğiyle güncelliğini koruyor.

Nihan Çetinkaya’nın bu titiz çevirisine Oğuz Haşlakoğlu’nun Türkçe baskı için kaleme aldığı önsöz eşlik ediyor.

‘Zaman İdesinin Tarihi’ felsefe tarihine önemli bir katkı.

  • Künye: Henri Bergson – Zaman İdesinin Tarihi: Collège de France Dersleri 1902-1903, çeviren: Nihan Çetinkaya, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, felsefe, 358 sayfa, 2024

Loïc Wacquant – Şehirdeki Şeytan (2024)

Yirminci yüzyıl kapanırken Amerikalı sosyal bilimciler, siyasa araştırmacıları, hayırseverler ve siyasetçiler gettoyu kasıp kavurduğu söylenen korkunç ve gizemli görünen yeni bir grubu takıntı haline getirdi: Kentsel “underclass”.

Çok geçmeden bu öcüler kategorisi ve şeytanlaştırılmış imgesi Birleşik Krallık’a ve Kıta Avrupası’na ihraç edildi ve sanayi sonrası metropollerindeki toplumsal dışlanmaya ilişkin uluslararası çalışmaları kışkırttı.

Düşünce tarihini, katılımcı gözlemi ve kavramsal çözümlemeyi bir araya getirdiği bu çarpıcı kitabında Wacquant, İsveçli iktisatçı Gunnar Myrdal’ın yapısal anlayışından başlayarak Washington’daki düşünce kuruluşu uzmanlarının davranışsal mefhumuna ve sosyolog William Julius Wilson’ın yeni çevresel formülasyonuna kadar bu ırksallaştırılmış halk şeytanının icadının ve geçirdiği başkalaşımların izini sürüyor.

Amerika’da kentlerde ırksal eşitsizlik, gettolaşma, ve kapatılma arasındaki ilişkiler üzerinde hem antropolojik hem de makrososyolojik yöntemlerle çalışan Wacquant, kamusal tartışmalarda “Underclass”ın ani baskınının, hızlanan dolaşımının ve ansızın buharlaşıp yok oluşunun kaynaklarını ortaya çıkartıyor ve bunların kentsel marjinalliğin toplumsal epistemolojisi üzerindeki etkilerine kafa yoruyor.

  • Irk ve yoksulluk üzerine çalışan bir kuşak akademisyeni bilimsel bir uçurumdan aşağı sürükleyen sürü etkisini açıklayan nedir?
  • “Kavramsal spekülatif balonlar”ın oluşması ve patlaması için gerekli koşullar nelerdir?
  • Toplumsal araştırmacılara “anahtar teslim sorunsallar” dayatılmasında düşünce kuruluşlarının, gazeteciliğin ve siyasetin rolü nedir?
  • Mülksüzleştirilen ve itibarsızlaştırılan nüfusların bilimsel söylemde adlandırılmasının ortaya çıkardığı özel açmazlar nelerdir ve bu tür sorunlardan kaçınmak için “ırk” meselesini nasıl yeniden formüle edebiliriz?

Bu soruları yanıtlamak Bachelard, Canguilhem ve Bourdieu geleneğinde epistemik düşünümsellik üzerine titiz bir çalışma teşkil ediyor.

Ve sosyal bilimcilerin kendi entelektüel özerkliğini ister devlet yetkilileri ister medya ister düşünce kuruluşları ya da hayır kurumları olsun, haricî güçlerin tasallutuna karşı savunmaları için bir çağrı niteliği taşıyor.

    • Künye: Loïc Wacquant – Şehirdeki Şeytan: “Underclass” Kavramının İcadı, çeviren: Oğuz Gürerk, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, sosyoloji, 224 sayfa, 2024

Gülhan Erkaya Balsoy – Kahraman Doktor İhtiyar Acuzeye Karşı (2024)

On dokuzuncu yüzyıl tarihçiliği nitelik ve nicelik açısından son derece gelişmiş olmakla birlikte bu dönemin, kadınlar ve toplumsal cinsiyet açısından hâlâ araştırılıp tartışılacak pek çok yönü var.

Geç on dokuzuncu yüzyıl, politik bir alan olarak kadın bedeni söz konusu olduğunda nasıl bir bakış açısıyla okunabilir?

‘Kahraman Doktor İhtiyar Acuzeye Karşı’, dönemin, toplumsal cinsiyet hiyerarşileri açısından yeniden okuyor.

Gülhan Erkaya Balsoy, bu çalışmada feminizm ve toplumsal cinsiyet çalışmalarının kavram dağarcığından ve analitik yaklaşımından hareketle, Osmanlı doğum politikalarını üç ana damar üzerinden inceliyor: doğumun tıbbileştirilerek ebeliğin profesyonelleşmesi; kürtajın yasaklanması ve hamileliğin tıbbileştirilip kadın bedeninin disipline edilmesi.

Bu doğrultuda yazar, ebelik mesleğinin dönüşümü, kürtajın yasaklanması, doğum pratiklerindeki değişim, hamilelik ve kısırlık konularını ele alırken Osmanlı doğum politikalarının tıbbi, yasal ve söylemsel düzeylerde ne şekilde kurgulandığını inceliyor.

Bu bakımdan eser, tıp tarihi ile nüfus politikaları tarihinin kesiştiği bir alana denk düşerken daha geniş anlamda geç Osmanlı toplumsal cinsiyet tarihine ışık tutuyor.

‘Kahraman Doktor İhtiyar Acuzeye Karşı’, özel alanın politik olduğunu geç on dokuzuncu yüzyıl Osmanlı toplumu üzerinden bir kez daha gözler önüne seriyor.

  • Künye: Gülhan Erkaya Balsoy – Kahraman Doktor İhtiyar Acuzeye Karşı: Geç Osmanlı Doğum Politikaları, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, tarih, 208 sayfa, 2024