Jacqueline Rose – Veba (2025)

Jacqueline Rose’un bu kitabı, modern çağın krizlerini, özellikle pandemi deneyimini merkeze alarak siyaset, şiddet, eşitsizlik ve ölüm kavramları üzerinden sorgular. ‘Veba: Çağımızda Ölümü Yaşamak’ (‘The Plague: Living Death in Our Times’), bu kitabında yalnızca biyolojik bir salgını değil, toplumsal yapının içindeki “yaşayan ölümü” inceliyor.

Rose, ölümün ve acının yalnızca bireysel değil, kolektif boyutlarını da vurgular. COVID-19 pandemisinin, yalnızca bir sağlık sorunu değil; aynı zamanda ırkçılık, yoksulluk, cinsiyet eşitsizliği ve devlet şiddeti gibi yapısal sorunları da açığa çıkardığını savunuyor. Ayrıca, Ukrayna’nın işgali gibi yakın dönemde meydana gelen felaketlerin yarattığı ruh durumlarını mercek altına alıyor. Bu krizlerin, özellikle marjinalleştirilmiş gruplar üzerinde nasıl yıkıcı etkiler bıraktığını analiz ediyor.

Kitapta psikanaliz, edebiyat ve siyaset teorisi iç içe geçirilir. Rose, Susan Sontag’dan Freud’a, Arendt’ten Fanon’a kadar birçok düşünür ve yazarın izinden giderek, çağımızın bastırdığı korkularla yüzleşme yollarını arıyor.

‘Veba’, yalnızca bir kriz zamanının tanıklığı değil, aynı zamanda bu çağda insan olmanın etik sorumluluklarını da hatırlatıyor. Rose, kitlesel kayıplar ve bastırılmış acılar karşısında sessiz kalmamak gerektiğini; düşünmenin ve empati kurmanın direnişin bir biçimi olabileceğini güçlü bir dille ifade ediyor.

  • Künye: Jacqueline Rose – Veba: Çağımızda Ölümü Yaşamak, çeviren: Burcu Tümkaya, Yapı Kredi Yayınları, inceleme, 128 sayfa, 2025

Jacqueline Rose – Anneler (2022)

Jacqueline Rose giriş niteliğindeki bu eserde Batı kültüründe anneliği irdeliyor.

“Miras aldığım bedensel veya zihinsel her tür derdin, hatta miras aldığım hemen her şeyin annemden geldiğini varsaymıştım,” diyen yazar, annelerin kişisel ve politik tüm başarısızlıkların sorumlusu tutulduğuna dikkat çekiyor.

Rose edebiyattan, haberlerden ve geçmişten günümüze yaşam öykülerinden destek alarak Antik Yunan’a dönüyor, daha sonra 1950’lerin feminizmini selamlayarak günümüzde Elena Ferrante’nin “annelerinde” duruyor.

Annelere mal edilen imkânsızlığın ağır yükünün boyutlarını inceliyor: Mülteci anneler suçlu ilan edilir, fakir anneler bencildir; savaşın sembolü yas tutan annedir, ama savaşı protesto eden annelerin sesi kısılır; anneler tüm benliklerini çocuklarına adamalıdır ancak bedenen veya ruhen bundan çok fazla keyif almamalı ya da kamusal alanda sevgi taşkınlıkları göstermemelidir.

Rose çevremizi saran sistematik adaletsizlikten kaçmak için anneleri nasıl günah keçisi ilan ettiğimizi, tüm umut ve arzularımızı onlara yükleyip, aynı zamanda tüm hayal kırıklıklarımız ve başarısızlıklarımızdan da nasıl onları sorumlu tuttuğumuzu ve yine bunları düzeltme görevini nasıl onlardan beklediğimizi gösteriyor.

  • Künye: Jacqueline Rose – Anneler: Sevgi ve Zulüm Üzerine Bir Deneme, çeviren: Ilgın Yıldız, Alfa Yayınları, 208 sayfa, 2022