Jean Bottéro – Dünyanın En Eski Mutfağı (2023)

 

Mutfak ve sofra kültürü bir uygarlığı anlamanın en etkili yollarından biri.

Dünyaca ünlü Fransız Asurbilimci, Kutsal Kitap ve kadim Ortadoğu dinleri uzmanı, tarihçi Jean Bottéro, yaklaşık MÖ 1700’lere tarihlenen ve kırka yakın yemek tarifini içeren üç kil tablet üzerinden antik Babil’in yemek kültürünü inceliyor.

Pişirme teknikleri, şölen yemekleri, ölüm ve yaşamın sofraya yansıması, içecek kullanımı gibi çeşitli konu başlıkları, “uygarlıkların beşiği” olarak anılan Mezopotamya’dan günümüz kültürüne ışık tutuyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Bu kitabı yazarken niyetim Mezopotamyalı muhterem atalarımızın ‘yeme-içme’ kültürü hakkında akademik ve kapsayıcı bir çalışma ortaya koymak değildi, çünkü bu (samimi okuyucuya ulaşamama pahasına) akademisyenlere yönelik sıkıcı ve kuru bir çalışma olurdu (…)

“Acilen tatmin edilmek istenen damak zevkine gelince, eski Mezopotamyalılarla beraber yemek yeme imkânımız olmadığına göre bu mutfağın lezzetlerini, elimizin altında bulunan Türk-Arap veya Lübnan ya da Yakındoğu (kim nasıl isterse öyle adlandırsın) mutfağında tadamaz mıyız? Çünkü tarihsel olarak bu mutfaklar Mezopotamya’nın kaybolmuş ‘Yeme-İçme’, ‘Mutfak ve Sofra’ tekniklerinin devamı ve ulaşabileceğimiz tek çağdaş temsilcisi.”

  • Künye: Jean Bottéro – Dünyanın En Eski Mutfağı, çeviren: Nur Çiğdem Tezel, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 136 sayfa, 2023

Sula Bozis – İstanbullu Rumlar (2023)

Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis’i kısmen kuşatan Haliç’in doğu yakası, “şehir ötesi” anlamına gelen Peran veya Perea adıyla anılıyordu.

Pera’da Bizans döneminden beri Cenevizli ve Venedikli unsurlar mevcuttu. İstanbul’un fethinden sonra 1535’te Fransız elçisine Galata Kulesi dışında, “Pera bağlarında” oturma izni verilmesiyle elçilik oraya taşınmış, bunu diğer yabancı elçilikler, on yedinci yüzyıldan itibaren de Rum tüccar aileleri izlemişti. Sonraki yüzyıllarda çeşitli amaçlarla Osmanlı İmparatorluğu’na gelen Avrupalılarla diğer gayrimüslimlerin semte yerleşmesi sonucu ortaya çıkan kentsoylu Pera mozaiği, özellikle son devir Osmanlı siyasi, kültürel ve toplumsal tarihinde son derece büyük bir rol oynadı.

Bu mozaiğin en önemli unsuru, 1804’te Galatasaray’da Panayia Kilisesi’nin açılmasıyla Pera-Stavrodromi Rum Cemaati adını alan Rum toplumuydu.

Tarih boyunca Pera, İstanbul’un Fener’den sonra en büyük Rum nüfusunu barındıran semti olmuştu.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması ve 20. yüzyıl boyunca Türk-Yunan ilişkilerinin inişli çıkışlı seyrinden olumsuz etkilenen Rum Cemaati, özellikle 6-7 Eylül 1955 saldırılarından sonra hızla küçülmüştü.

Sula Bozis’in yazmalar, diplomalar, okul kayıtları, fotoğraf albümleri gibi çok çeşitli yazılı kaynakların yanı sıra sözlü tarih araştırmalarına da dayanarak hazırladığı ‘İstanbullu Rumlar’ adlı çalışmasının bu genişletilmiş yeni baskısı, Rum cemaatinin tarihini derli toplu bir şekilde günümüz okuruna sunarken, dolaylı olarak bugünkü Türkiye’nin kültür ve şehirleşme tarihine de ışık tutuyor.

  • Künye: Sula Bozis – İstanbullu Rumlar, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 296 sayfa, 2023

Kolektif – Oidipus–Psikomitoloji (2023)

  • Psikomitoloji neyi, nasıl yordar?
  • Psikanaliz nedir, nasıl çalışır?
  • Tragedya nedir, neyi irdeler?

Sophokles’in Oidipus odaklı tragedyaları bu sorulara yanıt vermek için başvurulacak örnek metinlerdir.

Sigmund Freud’un “Oidipus Karmaşası” kavramsallaştırması Oidipus’u modern bireyin ruhsallığına dair yorumların merkezi imgelerinden biri haline getirmiş, çeşitli disiplinlerden katkılarla “Oidipus” figürü çok boyutlu bir imge ve simgeye dönüşmüştür.

‘Oidipus – Psikomitoloji: Psikanalitik ve Klinik Yorumlar’, modern bireyin psikososyal gelişim sürecine ilişkin çalışmaların merkezi imgelerinden Oidipus’u psikanalitik kuram ve uygulama açısından yorumlayan metinlerden oluşuyor.

Oidipus mitinin psikanalitik kuram ve uygulama çalışmalarındaki serüveni ile bu mitin sosyokültürel yansıma ve uyarlamalarını irdeleyen kitap, Oidipus kavramsallaştırmasına dair değerli bir başvuru kaynağı niteliğinde.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle: Mehmet Bilgin Saydam, İlker Özyıldırım, Joseph Triest, Hakan Kızıltan, Ceylin Özcan, Türkay Demir, Yavuz Erten, Tevfika İkiz, Raşit Tükel, Doğan Şahin, Oya Çelik Aypak, Ejder Akgün Yıldırım ve Hakan Gürvit.

  • Künye: Kolektif – Oidipus–Psikomitoloji: Psikanalitik ve Klinik Yorumlar, hazırlayan: Mehmet Bilgin Saydam, Yapı Kredi Yayınları, psikanaliz, 328 sayfa, 2023

Catherine Nixey – Kasvetli Çağ (2023)

‘Kasvetli Çağ’, farklı kültürlere ve inançlara karşı hoşgörülü olan kadim Roma İmparatorluğu’nun Hıristiyanlığın gelişiyle başlayan karanlık tarihini anlatıyor.

Greko-Romen dünyada insan avları, kitap yakmalar, sürgün edilen filozoflar, yağmacı keşiş çeteleri, tapınakların yerle bir edilmesi, heykel ve tasvirlerin tahribatı gibi pek çok hadisenin yaşandığı bu dönem, Klasik Antikçağ’ın mirasını ortadan kaldırmış ve “klasik dünya”yı büyük bir yıkıma uğratmıştı.

Catherine Nixey gazeteci olmanın yazınsal imkânlarını sonuna kadar kullanarak sürükleyici bir tarih kitabı sunuyor.

‘Kasvetli Çağ’ yayımlandığı tarihte yılın en iyi kitaplarından biri kabul edilmiş, özgünlüğü ve üslubu dolayısıyla akademik olsun olmasın pek çok övgüye değer görülmüştü.

Kitap, Hıristiyanlık galip geldiğinde nelerin kaybedildiğini açığa çıkan yıkım ve çaresizliği gözler önüne seriyor.

  • Künye: Catherine Nixey – Kasvetli Çağ: Klasik Dünyanın Hıristiyanlar Tarafından Yıkılışı, çeviren: Arzu Akgün, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 256 sayfa, 2023

Antonino Ferro – Afacan Bir Psikanalistin Düşünceleri (2023)

Genç bir analist ile büyük analist Antonino Ferro arasında çağdaş psikanaliz üzerine hem rehber nitelikte, hem afacan hem de ufuk açıcı bir söyleşi.

Genç psikanalist Luca Nicoli soruyor, çağımızın en önemli psikanalistlerinden Antonino Ferro yanıtlıyor.

Yanıtlarını verirken hem teorisyen kimliğini kuşanıyor Ferro hem de divana uzanmak istemeyen hastası bir seansta onun koltuğuna oturunca divana uzanıp seanslara öyle devam eden oyunbaz kimliğini.

Psikanalizin kurucularına duyduğu minneti de elden bırakmadan bilinenlerin kirli ışığının bilinmeyeni görmeyi engellememesi için neler yapılabileceğini anlatıyor.

Kâh çerçeve, teori gibi günümüz psikanalizinin önemli alanlarını açıklıyor, kâh hastaya bir sonraki seansa gelmesi için geçerli bir sebep vermek için onunla nasıl bir oyun kurmak gerektiğini.

Bir yandan deneyimi ve bilgisiyle genç psikanalistlere rehber olurken bir yandan da meraklıları için psikanalizin ulaşılmaz görünen sınırlarını nüktedan ve kışkırtıcı diliyle aralıyor.

Antonino Ferro 2 Mart 1947’de doğdu.

2013-2017 yılları arasında başkanlığını da yaptığı İtalyan Psikanaliz Kurumu’nun ve Uluslararası Psikanaliz Birliği’nin üyelerindendir.

Avrupa, Kuzey Amerika, Güney Amerika ve Avustralya’da pek çok kurumda misafir profesör olarak çalıştı.

Çalışmalarıyla psikanalizin gelişimine katkısı nedeniyle 2007’de Sigourney Ödülü’nü aldı.

Günümüz psikanalizinin en önemli isimlerinden biri olan Ferro hem yetişkinlerle hem çocuklarla çalışıyor.

Psikanaliz aslında basit bir şey, uzun zamandır onu olabildiğince karmaşık ve anlaşılmaz hale sokan biz psikanalistleriz, sanırsınız ki Orpheus ile Pisagor’un gizemlerinden bahsediyoruz.

Oysa psikanaliz feci basit bir işlemdir: Bir araya geldiğimizde gerçekliğin vahşetini nasıl özümleyebildiğimizi anlatır.

  • Her çalışmanın başında Freud’dan alıntı yapmalı mı?
  • Ya da genç analistler vakitlerinin çoğunu Freud okuyarak mı geçirmeli?
  • Analiz süresi ne kadar olmalı?
  • Analist yansızlığının sınırları nelerdir?
  • Psikanaliz deyince hemen herkesin aklında canlanan divan gerçekten gerekli mi?

Kitap, bu ve bunun gibi önemli sorulara doyurucu yanıtlar vermesiyle önemli.

  • Künye: Antonino Ferro – Afacan Bir Psikanalistin Düşünceleri: Meraklı Analist ve Hastalar İçin Küçük Bir Yaşamda Kalma Rehberi, hazırlayan: Luca Nicoli, çeviren: Zeynep Baransel, Yapı Kredi Yayınları, psikanaliz, 152 sayfa, 2023

Claude Hagège – Dilbilimci ve Diller (2023)

Fransız dilbilimcisi Claude Hagège özellikle Sami dilleri, Afrika dilleri, Amerika Yerli dilleri, Avustronezya dilleri ve Çin-Tibet dilleri üstüne yaptığı çalışmalarla “alan dilbilimi”nin önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilir.

Bilimsel araştırmaları ve kuramsal katkıları nedeniyle Altın Madalya ile ödüllendirildiği Bilimsel Araştırma Ulusal Merkezi’nde (CNRS, Fransa) yaptığı konuşmanın yer aldığı bu kitabında Claude Hagège yetişme çizgisini, alan dilbilimine yönelişini, benimsediği deneyimsel-tümevarımlı yaklaşımı, kuramsal katkılarını, dil ile dünya görüşü arasındaki bağıntıyı, dillerin evrimini ve dil ile yazı arasındaki ilişkiyi ele alıyor.

Elli dolayındaki dil üstüne araştırmaları bulunan Hagège, aynı zamanda on iki dili kullanabiliyor.

  • Künye: Claude Hagège – Dilbilimci ve Diller, çeviren: Mehmet Rifat ve Sema Rifat, Yapı Kredi Yayınları, dilbilim, 64 sayfa, 2023

Kolektif – İonialılar (2022)

Ege’nin Anadolu kıyılarında yaşayan İonialılar kuzeyde Phokaia’dan güneyde Miletos’a kadar uzanan bölgede ve hemen karşısındaki Samos ve Khios adalarında 12 kent kurmuşlardı.

Bugün artık böyle söylemekten imtina etsek de İonialıların uzun zaman literatürde neden “Doğu Yunanlar” olarak adlandırıldıklarını açıklamak mümkün.

Öncelikle İonia antik Yunan kültürel coğrafyasının çekirdeğinde değil de çeperinde sayılmasına karşın bugün Klasik Yunan uygarlığı olarak tanımladığımız kültürü şekillendiren pek çok önemli tarihi olay bu bölgede gerçekleşmiş, çok sayıda önemli tarihi kişilik bu topraklarda doğup yaşamış.

Batı felsefesinin Arkaik temelini oluşturan doğa felsefesi İonialıların yaşadıkları çevreyi nasıl algıladıklarını ve gözlemlediklerini bize gösterir.

Miletoslu Thales ve Anaksimandros, Ephesoslu Herakleitos, Klazomenailı Anaksagoras, Kolophonlu Ksenophanes İonia felsefe okulunun öncüleridir.

Yine Batı edebiyatının temel taşı sayılan ‘İlyada’ ve ‘Odysseia’nın ozanı Homeros Smyrna’da veya Khios’ta doğmuş ve yaşamıştır.

Yasalar karşısında eşitlik yani isonomia ilkesine dayalı olduğu iddia edilen kent planlamacılığına adını veren Hippodamos da Miletosludur.

Batı Anadolu sahilindeki bu küçük bölgenin Batı uygarlığının temel taşı sayılan antik Yunan kültürü üzerindeki yadsınamaz etkisi İonia ve İonialılar hakkında düşünmeyi her daim değerli kılıyor.

  • Künye: Kolektif – İonialılar: Ege Kıyılarının Bilge Sakinleri, hazırlayan: Yaşar Ersoy ve Elif Koparal, çeviren: Yiğit Adam, Hilal Gültekin, Sera Yelözer ve G. Bike Yazıcıoğlu, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 560 sayfa, 2022

Ekrem Işın – İstanbul’da Gündelik Hayat (2023)

İnsanlığın varoluş haritasında İstanbul, imparatorluklar dönemi boyunca hep yönetici gücün merkezini temsil etti.

Roma, Bizans ve Osmanlı, bu merkezin etrafında şekillenen birer medeniyet dairesi olarak tarihte yerlerini aldılar.

Tarihe bu açıdan bakmak ve onun sayfalarında insanlığın macerasını okumak demek, bir bakıma Anadolu, Balkanlar ve Akdeniz’in göğünde parlayan bu göz kamaştırıcı yıldızı her defasında yeniden keşfetmek demekti.

İnsanlık İstanbul’u keşfettikçe, kendi geçmişine uzanan yolun da tutkulu bir yolcusu olduğunu far ketti.

Bugün İstanbul, kaybettiğimiz bütün değerleri itinayla saklayan bir hazinedir.

Yönünü şaşıran toplumsal kimliğimiz için bir pusula, çürüyen estetik zevkimiz için bir mihenk taşı ve bozulan adalet duygumuz için güvenilebilir bir terazi olma işlevini üstlenen bu şehir, kendisine sorulacak her türlü soruya cevap niteliği taşıyabilecek insan tecrübesini ve bilgi birikimini bize cömertçe sunuyor.

‘İstanbul’da Gündelik Hayat’ toplumsal kimliğimizin kökenlerine doğru çıkılan bir yolculuğun çarpıcı görüntülerinden ibaret.

İnsan, Kültür ve Mekân ilişkileri düzleminde bir imparatorluk şehrinin tarihini kuşatan çalışma, sosyal disiplinler arasındaki dengeyi başarıyla kuran yeni tarih yazımının da dikkate değer bir örneği.

Siyasetten kültüre, mimariden edebiyata uzanan çok boyutlu bir zemin üzerinde gerçekleştirilmiş kurgusu ve kendine has üslûbuyla aynı zamanda, günümüz tarihçisinin de İstanbul’a sunduğu bir armağan.

  • Künye: Ekrem Işın – İstanbul’da Gündelik Hayat, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 368 sayfa, 2023

Arsen Yarman – Osmanlı Döneminde Mücevher ve Ermeni Kuyumcular (2022)

Çağlar boyunca ihtişamın ve zenginliğin sembolü olarak görülen mücevherlerin tarihin ve somut insan emeğinin bir ürünü olduğunu düşünmek kolay değil.

Oysa tozun, toprağın içinden çıkarak usta ellerde mücevhere dönüşen değerli cevherler, bir saraya ya da malikâneye ulaşana dek pek çok insanın elinden geçer.

Arsen Yarman’ın ‘Osmanlı Döneminde Mücevher ve Ermeni Kuyumcular’ kitabı, hem kapsadığı uzun zaman süreci (14.-20. yüzyıl) hem de kullandığı arşiv ve kaynakların zenginliği sayesinde tozun toprağın içinden çıkan elmas ve altın gibi değerli cevherlerin sarraf ve kuyumcuların elinden geçerek Osmanlı sarayına, zenginlerin köşklerine kadar takip ettiği uzun yolu aydınlatıyor.

Osmanlı mücevhercilik-kuyumculuğunu tarihi bir bütünlükte ele alan kitap, Osmanlı arşiv belgeleriyle görsel malzemeleri bu çerçeve içinde bütünleştiriyor. Bu sayede Osmanlı’nın kendine özgü mücevhercilik-kuyumculuk üslubunun şekillenmesinde Ermenilerin oynadıkları önemli rolü arşiv belgeleri aracılığıyla takip edebilmeyi mümkün kılan çalışma, kuyumculuk zanaatının icra edilme koşullarını ayrıntılarıyla ele alıyor.

Kitabını meşakkatli bir süreç sonunda hazırladığını vurgulayan Yarman, şunları söylüyor:

“Bu kitapla cevherin nereden geldiği, nerede işlendiği, mücevherin kimin tarafından ve nerede tasarlandığı, kimlerin bu tasarımları uyguladığı, ortaya çıkan mücevheri sarayda ve saray dışında kimlerin taktığı gibi konuları incelemeye çalıştık.”

‘Osmanlı Döneminde Mücevher ve Ermeni Kuyumcular’ kitabı, 2.500 fotoğraf, belge vb. görsel malzemeyi (mücevher fotoğrafları, mücevher çizimleri, kuyumcu mühür ve imzaları) içeriyor.

Sonunda Türkçe ve Ermenice birkaç farklı kaynaktan derlenen kuyumcu listelerine de yer verilen kitap, aynı zamanda bir kaynak niteliğinde.

  • Künye: Arsen Yarman – Osmanlı Döneminde Mücevher ve Ermeni Kuyumcular, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 2 Cilt, 1432 sayfa, 2022

Charles Darwin – Majestelerinin Gemisi Beagle Günlüğü (2022)

 

Beş yıl sürmüş olağanüstü bir doğa yolculuğunun sadık ve içten anlatısı.

Evrim teorisi deyince akla hiç kuşkusuz Darwin kadar onun Beagle seyahati ve Galapagos Adaları gelir.

Bilim tarihinde popüler kültüre de mal olmuş böyle pek az hikâye vardır.

Bu Günlük, Aralık 1831’de başlayarak beş yıl kadar süren olağanüstü bir doğa yolculuğunun antropolojik gözlemler de içeren sadık ve içten anlatısı olmanın yanı sıra bilimsel bilginin üretimine ve Evrim düşüncesinin adım adım ortaya çıkışına tanıklık etmesi bakımından da benzersizdir.

Darwin’in seyahatteyken Britanya’ya yolladığı mektuplar, fosil örnekleri ve hayvan numuneleri, eski öğretmeni Henslow aracılığıyla İngiliz doğabilimcilerine aktarılıyor, Darwin’in ünü bu sayede gittikçe yayılıyordu.

Beagle 2 Ekim 1836’da Britanya’ya döndüğünde saygın bir doğabilimci olarak tanınmıştı.

Kalan hayatını İngiltere dışına yolculuk etmeden, üretken ve saygın bir doğa bilimci olarak geçirecek, temelini Beagle seyahati boyunca attığı Evrim teorisini geliştirecekti.

  • Künye: Charles Darwin – Majestelerinin Gemisi Beagle Günlüğü (1831-1836), hazırlayan: Richard Darwin Keynes, çeviren: Ömer Bozkurt, Yapı Kredi Yayınları, bilim, 584 sayfa, 2022