Hakan Olgun – Konut Politikası (2022)

İktidarların konut sorununa yaklaşımı, o ülkedeki demokratik işleyişin niteliğiyle birebir alakalıdır.

Bu çalışma, konut sorununun daha ziyade piyasanın çözümüne havale edildiği ‘liberal’ refah sistemi, kamunun sektöre bundan daha fazla müdahalesini öngören ‘korporatist/muhafazakâr’ refah sistemi, konutun meta olmaktan büyük ölçüde çıkarıldığı ‘sosyal demokrat’ refah sistemi ve sektörde devletin kayda değer bir yerinin olmadığı ‘rudimenter’ refah sistemine dâhil dört farklı ülkede uygulanan konut politikalarını ele alıyor.

Dâhil oldukları refah sisteminin iyi birer temsilcisi olduğu düşünülen bu ülkeler, sırasıyla Britanya, Fransa, İsveç ve Türkiye’dir.

Söz konusu ülkelerdeki konut politikalarını geniş bir tarihî perspektiften ele alan çalışma, ülkelerin bu süreçte hangi politika güzergâhlarını takip ettiklerini, konut sorununa hangi politika araçlarıyla yaklaştıklarını, uyguladıkları politikaların kimi kesişme ve ayrışma noktalarını ve nihayet politika tercihlerindeki değişimlerin, ülkelerin ait oldukları refah kategorisinde herhangi bir değişime sebep olup olmadığını ana hatlarıyla ortaya koyuyor.

  • Künye: Hakan Olgun – Konut Politikası: Ülke Deneyimleri, İdealKent Yayınları, siyaset, 353 sayfa, 2022

Kolektif – İonialılar (2022)

Ege’nin Anadolu kıyılarında yaşayan İonialılar kuzeyde Phokaia’dan güneyde Miletos’a kadar uzanan bölgede ve hemen karşısındaki Samos ve Khios adalarında 12 kent kurmuşlardı.

Bugün artık böyle söylemekten imtina etsek de İonialıların uzun zaman literatürde neden “Doğu Yunanlar” olarak adlandırıldıklarını açıklamak mümkün.

Öncelikle İonia antik Yunan kültürel coğrafyasının çekirdeğinde değil de çeperinde sayılmasına karşın bugün Klasik Yunan uygarlığı olarak tanımladığımız kültürü şekillendiren pek çok önemli tarihi olay bu bölgede gerçekleşmiş, çok sayıda önemli tarihi kişilik bu topraklarda doğup yaşamış.

Batı felsefesinin Arkaik temelini oluşturan doğa felsefesi İonialıların yaşadıkları çevreyi nasıl algıladıklarını ve gözlemlediklerini bize gösterir.

Miletoslu Thales ve Anaksimandros, Ephesoslu Herakleitos, Klazomenailı Anaksagoras, Kolophonlu Ksenophanes İonia felsefe okulunun öncüleridir.

Yine Batı edebiyatının temel taşı sayılan ‘İlyada’ ve ‘Odysseia’nın ozanı Homeros Smyrna’da veya Khios’ta doğmuş ve yaşamıştır.

Yasalar karşısında eşitlik yani isonomia ilkesine dayalı olduğu iddia edilen kent planlamacılığına adını veren Hippodamos da Miletosludur.

Batı Anadolu sahilindeki bu küçük bölgenin Batı uygarlığının temel taşı sayılan antik Yunan kültürü üzerindeki yadsınamaz etkisi İonia ve İonialılar hakkında düşünmeyi her daim değerli kılıyor.

  • Künye: Kolektif – İonialılar: Ege Kıyılarının Bilge Sakinleri, hazırlayan: Yaşar Ersoy ve Elif Koparal, çeviren: Yiğit Adam, Hilal Gültekin, Sera Yelözer ve G. Bike Yazıcıoğlu, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 560 sayfa, 2022

Angela Saini – Alttakiler (2022)

  • Toplumsal cinsiyetimiz aslında ister istemez biyolojimizin belirlediği bir şey midir?
  • Kadınların en önemli kariyeri çocuk doğurmak mıdır örneğin?
  • Ya da tekeşlilik kadının doğası gereğiyken, çokeşlilik erkeğin elinin kiri midir?

Yüzlerce hatta binlerce yıl boyunca toplum ve kültür bize kadınların ikinci cinsiyet olduğunu, erkekten aşağıda yer aldığını söyledi.

Kadınların bedenleri güçsüz, zihinsel kapasiteleri yetersizdi, toplumda oynayacakları roller de hizmetkârlık ve itaatkârlıkla sınırlıydı.

Hatta Charles Darwin gibi bir bilim insanı bile kadınların, evrim sürecinin alt seviyelerinde olduğunu iddia edecekti.

Bilim bize öteden beri erkeklerle kadınların temel olarak birbirlerinden farklı olduğunu söylemeye devam ediyor.

Biyologlar kadınların çocuk büyütme, evi çekip çevirme gibi aile içi görevlere daha uygun olduğunu veya daha kibar bir dille, daha “empatik” olduğunu iddia ediyorlar.

Erkeklerinse mantık, uzamsal akıl yürütme ve motor beceri gerektiren işlerde üstün yeteneklere sahip oldukları söyleniyor hâlâ.

Bilim gazeteciliğinin önemli isimlerinden Saini, biyoloji, psikoloji ve antropolojideki toplumsal cinsiyet savaşlarını inceleyerek, hem toplumsal stereotipleri destekleyen eski çalışmaları hem de kadınların beyinlerine, bedenlerine ve insan evrimindeki rollerine dair büyüleyici bir portre çizen yakın tarihli bilimsel araştırmaları gözler önüne seriyor.

En son bilimsel verilerden, diğer herkes kadar güçlü, stratejik ve akıllı bir kadın ortaya çıkıyor.

  • Künye: Angela Saini – Alttakiler: Bilim, Kadınları Nasıl Yanlış Anladı?, çeviren: Seza Özdemir, Minotor Kitap, bilim, 320 sayfa, 2022

Antonio Negri – Yıkıcı Politika (2022)

Antonio Negri’nin hapislik ve sonrasındaki sürgün yıllarında kaleme aldığı ‘Yıkıcı Politika’, yirmi birinci yüzyıla yöneltilmiş bir işaret fişeği.

Bugünden bakıldığında, geçmişteki geleceği gözler önüne seren ve ‘İmparatorluk’ ile ‘Çokluk’ eserlerinin temellerinin atıldığı bir eser olmanın çok ötesindeki öngörüleriyle de bir başyapıt.

İtalyan işçici geleneğinin (operaismo) emeğin kurucu ve otonom gücüne vurgusu devam ettirilmekle birlikte, yüzyılın sonunda toplumsal mücadelelerde cisimleşen toplumsal işçinin doğuşu üretimin ve ekolojinin değişen niteliğinde aranır.

Negri’ye göre toplumun her sathına yayılmış bu kurucu özne, entelektüel emeğin baskın üretim biçimi olduğu toplumsal fabrika koşullarının her fırsatta altını oyar.

Bu yıkıcı uğrağın en belirgin özelliği ise, adeta Gezi ve benzeri birçok direnişin ortak öğesi, kolektif neşede ifadesini bulan proleter entelektüel öznelliklerdir.

Negri, 68’in mirasçısı olduğunu düşündüğü 86 öğrenci olaylarından hareketle devrimci teorisini hareketin içerisinde ve ötesindeki öngörüleriyle doğrular.

Bu anlamda günümüzde hemen her ülkede rastladığımız faşizan ve otoriter pratiklerin kökleri nükleer devlet kavramsallaştırmasıyla ifade edilirken, ekolojik yıkımın nedenleri de yine sermayenin gerçek boyunduruk evresinin kaçınılmaz bir sonucu olarak değerlendirilir.

Gerçek boyunduruk evresinde değerin ölçülemez boyutlara varan üretkenliği, Negri’ye göre, ancak ve ancak enflasyonist saldırılarla yeniden boyunduruk altına alınmaya çalışılır.

Kapitalizmin son yüzyılda geçtiği evrelerin titizlikle ele alındığı çalışmanın asıl derdi, yine ve her zaman olduğu gibi, politik olanın otonomisinin nasıl kurulacağı, yani örgütlenmedir.

Negri, tam da bu noktada, farklı siyasi geleneklerle hesaplaşmaya girerek, yıkıcı kuruculuğun temeli olarak barış mücadelesine çubuk büker.

Devrimci bir teorisyenin hücresinden yirminci birinci yüzyılın ayak sesleri yankılanmaktadır .

Çevirisi tekrardan gözden geçirilip Negri’nin yeni önsözüyle genişletilmiş olan bu baskı, sadece geçmişin bir muhasebesi olarak değil, aynı zamanda bugünü anlamak için önemli bir rehber.

  • Künye: Antonio Negri – Yıkıcı Politika: 21. Yüzyıl İçin Bir Manifesto, çeviren: Akın Sarı, Sümer Yayıncılık, siyaset, 256 sayfa, 2022

Atahan Demirkol – Kentlerde Yer Duygusu (2022)

 

Kolektif hafıza ve yer duygusunun yeniden üretimi üzerine ufuk açıcı bir eser.

Atahan Demirkol, Ereğli’de yaşamın neredeyse her noktasına dokunan Erdemir’in, Ereğli’deki kolektif hafıza ve yer duygusunun üretilmesinde temel aktör olarak nasıl ön plana çıktığını irdeliyor.

Demirkol, bu etkinin Erdemir’in yükseliş döneminde toplumsal yaşamın en ücra köşelerine sızmasıyla sınırlı kalmadığını, toplumsal hücrelerde derin biçimde hissedildiğini gösteriyor.

  • Künye: Atahan Demirkol – Kentlerde Yer Duygusu: Karadeniz Ereğli ve Özelleştirmenin Yerel Etkileri, İdealKent Yayınları, kent çalışmaları, 182 sayfa, 2022

Bruno Taut – Şehrin Tacı (2022)

Bruno Taut imzalı ‘Şehrin Tacı’, 20. yüzyıl mimarlık yazınının önemli kitapları arasında yer alıyor.

Bir “mimarlık ütopyası” olarak tanımlanabilecek olan ‘Şehrin Tacı’nda, Paul Scheerbart, Adolf Behne ve Erich Baron’un metinleri de bulunuyor.

Kitabın önemli bir özelliği ise, anlatımda pek çok görsele yer verilmesi.

Bu Türkçe basımda, ‘Mimarlık Öğretisi’nde olduğu gibi, tüm görseller yenilenmiş.

Yenileme süreci bir bölümünün özgün kopyalarına ulaşılmasıyla, bir bölümünün ise tümüyle yenilenmesiyle gerçekleşmiş.

‘Şehrin Tacı’, tüm mimarlık ütopyaları içinde ayrı bir yerde duruyor.

Onu ayrı kılan, önerilen modelin sunumundan ibaret olmaması, kavramsal açılımın da ağırlık taşıması.

Bu yüzden mimarlık ütopyalarından çok, toplumsal ya da yazınsal ütopyalara daha yakın olduğu bile söylenebilir.

Yine aynı nedenle, ütopik modelin temsiline, farklı zamanlardan ve farklı coğrafyalardan seçilmiş yapıların görselleri eşlik ediyor.

Taut’un kitapta metinlerine yer verdiği yazarların daha çok mimarlık dışı disiplinlerden gelmesi de aynı nedene bağlı.

Daha mükemmel bir dünya özlemindeki bu yazarlar Paul Scheerbart, Adolf Behne ve Erich Baron.

‘Şehrin Tacı’nın yayım tarihi 1919.

Taut, 20. yüzyıl başlarında, Almanya’nın gölgede kalmış mimarlarından biriydi; ‘Şehrin Tacı’, Taut’un, I. Dünya Savaşı’ndan sonra yayımladığı ilk kitabı.

‘Şehrin Tacı’, Taut’un ütopyacı dönemine ait çalışmaları içinde tek değil; 1919 tarihli ‘Alp Mimarlığı’ da yine bu dönemin çalışmalarından biri.

Bu yıllarda Taut’un beslenme kaynakları arasında, Ebenezer Howard’ın 1897 tarihli Yarının Bahçe Kentleri’ni ve Nietzsche’nin metinlerini sayabiliriz.

Taut’un, yeni bir toplumun inşasında mimara yüce bir görev yüklemesinde bu düşüncelerin etkili olduğunu söylemek yanlış olmaz.

‘Şehrin Tacı’ da yine bu beklentinin belirli bir bağlamda dile getirilmesi olarak okunmalı.

‘Şehrin Tacı’nın, görselleri iyileştirilmiş ve yenilenmiş bu biçimiyle, bugüne dek tüm dillerde yapılmış basımlar içinde en özenlilerden biri olduğunu söyleyebiliriz.

  • Künye: Bruno Taut – Şehrin Tacı, çeviren: Hüseyin Tüzün, Arketon Yayıncılık, mimari, 140 sayfa, 2022

Hacer Foggo – Askıda Hayatlar (2022)

Yokluğun öyküsü, yok oluşun, bitişin, her gün yeniden tükenişin öyküsüdür.

Hacer Foggo bu çarpıcı çalışmasında, yokluğa ve yoksulluğa kilitlenen, yokluk ve varlık arasında görünmeyenlerin öykülerini anlatıyor.

Yıllardır yoksulların, kentsel dönüşümle yerlerinden edilenlerin yanında yer alan Foggo, ‘Askıda Hayatlar’da Türkiye’nin görünmeyen yüzünü gösteriyor, duyulmayan sesini duyuruyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Derin yoksulluk aynı zamanda bir sosyal dışlanma sorunu. Susan Sontag’ın ‘Başkalarının Acısına Bakmak’ adlı kitabında söylediği gibi, ‘gerçekliğin, seyirlik bir manzaraya dönüşmesi’ hali bütün bu yaşananlar. Patates, soğan kuyruğu, ekmek kuyruğu ve sonunda da yokluk/yoksunluk, sizi ‘Askıda ne var?’ arayışına kadar götürüyor.

Askıda geçen hayatların karşısında bir çözüm, bir politika üretmesini beklediklerimiz, duymak istediğimiz politikalar yerine, derinleşen yoksulluğun bir ‘güvenlik’, bir ‘vatan savunması’ sorunu olduğunu söyleyerek ve herkesin de böyle düşünmesini isteyerek yoksullar üzerinde baskı kuruyorlar. Hatta o kadar ileri gidiliyor ki kendileri yoksulluk yaşamasa da yoksulluk içinde yaşayanlar için ‘menüler’, ‘küçük porsiyonlar’, ‘yarım simitler’ öneriyorlar. Bütün bunlar işe yaramadığında da ‘İş beğenmiyorlar’ diye suçluyorlar.”

  • Künye: Hacer Foggo – Askıda Hayatlar: Yoksulluk Günlükleri, Doğan Kitap, inceleme, 216 sayfa, 2022

Kolektif – Mekâna ve İnsana Dair (2022)

 

Mekânı temel alarak “olana”, “yapılana”, “değişene” ve “dönüşene” odaklanan bu kitap Melis Oğuz’un Medyascope’ta yaptığı ‘Mekan ve İnsan’ programının 33 bölümünün metne dönüşmüş, evrilmiş ve büyük bir oranda da geliştirilmiş halini içeriyor.

Mekânsal çalışmaların nabzını tutan bir derleme olmakla birlikte, aynı zamanda belli bir zaman serisinde gerçekleştirilen program dolayısıyla bir serüvenin de özeti niteliğinde.

Bütün kentsel eylemlerin ya da eylemsizliklerin nesnesi gibi duran mekân en nihayetinde her türlü kentsel ve insani varoluşun öznesi durumundadır.

Bu bağlam içinde düşünüldüğünde mekânın sonsuz sayıda versiyonu, zamana ve onun içini dolduran insana göre değişen sonsuz sayıda biçimi söz konusudur.

Bu açıdan bakıldığında kitap, kent ve insan için çok dinamik bir olgu halini alan mekân üzerine düşünmek isteyenler için heyecan verici bir çalışma.

44 yazarın katkı koyduğu kitap, (a) Kentsel Hafıza, Katmanlar ve Toplumsal Bellek, (b) Kentsel Adalet ve Mekânda Dönüşüm, (c) Kentsel Eşikler ve Tasarım, (d) Kentsel Hareketlilik ve Sınırlar, (e) Kentsel Planlamada Bilgi, İletişim ve Teknoloji, (f) Alternatif Yaklaşımlar ve Planlamada Eleştiri ve (g) Kırsal Planlama ve Planlamada Yeni Arayışlar başlıklı yedi bölümden oluşuyor.

  • Künye: Kolektif – Mekâna ve İnsana Dair, derleyen: Melis Oğuz, İdealKent Yayınları, kent çalışmaları, 526 sayfa, 2022

Stefan Klein – Dünyayı Nasıl Değiştirdik? (2022)

Yaratıcı düşüncenin tarihi uzun; ilk taş aletlerden, bugünün vazgeçilmezi akıllı telefonlara dek uzanıyor.

Alet, yontu, resim, yazı, yapı, aygıt…

Zihin her adımda dünyayı değiştiriyor, yeniden inşa ediyor.

Ama bu tek yönlü değil: Dünya algılarımızı, algılarımız da dünyayı dönüştürüyor.

  • Peki, bunu nasıl yapıyor?

Cro-Magnon ressamlardan Leonardo da Vinci’ye, Arşimet’ten AlphaZero’ya hep aynı şeye tanık oluyoruz: Yenilik ve ilerlemeler tek bir dâhinin tek bir fikir üretmesiyle olmuyor; zihinlerin etkileşimiyle ortaya çıkıyorlar.

Yaratıcılık, fantezi ve yenilik bireysel yetenekler değil, tersine insanlar arasındaki temasların meyvesi. Her değişim yeni fikirlerin buluşmasıyla başlıyor.

  • Dünya yaşadığımız dünyaya nasıl dönüştü?
  • Biz insanlar bugünkü halimize nasıl geldik?
  • Ve bu değişim nasıl devam edecek?

Çok satılan kitapların yazarı Stefan Klein bu sorulara doyurucu yanıtlar veriyor.

  • Künye: Stefan Klein – Dünyayı Nasıl Değiştirdik?: İnsan Aklının Kısa Bir Tarihi, çeviren: Sema Özgün, Say Yayınları, bilim, 272 sayfa, 2022

Uğur Tuztaşı ve Pınar Koç – Bir Anadolu Kentinin Modernleşmesi: Sivas’ta Cumhuriyetin Mekânları (2022)

Sivas’taki modernleşme pratiğinin kentsel mekândaki deneylerini deşifre eden önemli bir çalışma.

Uğur Tuztaşı ve Pınar Koç, Sivas’ta 20. yüzyıl mimarlık mirasını ortaya koyan ve modernleşme pratiğinin kent dokusundaki izleklerinin takip eden önemli bir çalışmaya imza atmış.

Kitap, salt bir katalog olmaktan ziyade modern-yerel arasındaki karşılaşmayı ve diyaloğu Sivas ölçeğinde kavramasıyla dikkat çekiyor.

İlk iki bölüm, kentin yıkım-yeniden inşa süreçlerine en fazla maruz kalan bölgesi olan kentsel alanı ele alıyor, kamusal görünürlüğün yeni tanımı olan kentsel mekândaki yeşil dokunun izini sürüyor.

‘Yıkılan Yapılar’ bölümü ise 1930-1980 zaman aralığında inşa edilen ve çeşitli sebeplerden dolayı yıkılan Sivas’ın yapılarını resmediyor.

Kitabın dördüncü bölümünde, kentsel mekândaki ‘Kamu Yerleşkeleri’ konu ediliyor.

Devlet Demiryolları Yerleşkesi, Cer Atölyesi Yerleşkesi, Çimento Fabrikası ve Yerleşkesi gibi önemli kamu iktisadi teşebbüsleri, Sivas’ta Erken Cumhuriyet döneminin modernleştirici araçları olarak ortaya çıkarken, 1950 sonrasında kamu kurumlarının taşra teşkilatları olarak organize edilen Karayolları ve Devlet Su İşleri gibi bölge müdürlükleri de kentsel mekâna büyük parçalar halinde nakledilmişti.

‘Kamusal Yapılar’ adlı kitabın beşinci bölümü, kentsel mekânda kamu yapılarının etkinliği üzerine yoğunlaşmış ve 20. yüzyılda kentte kamusallığın anlamını değiştiren bankalar, iş hanları, okullar ve hastaneler gibi öne çıkan yapı tiplerini sunuyor.

Kitabın son bölümünde ise kentteki modern ‘Konutlar’ yine kronolojik bir izlekle aktarılıyor.

Bu içerikte kira apartmanlarından kooperatif girişimlerine kadar genişleyen bir çeşitlilik yer alıyor.

  • Künye: Uğur Tuztaşı ve Pınar Koç – Bir Anadolu Kentinin Modernleşmesi: Sivas’ta Cumhuriyetin Mekânları, 1930-1980, YEM Yayın, mimari, 320 sayfa, 2022