Toby E. Huff – Erken Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi (2022)

 

Modern bilimin neden Doğu’da değil de Batı’da ortaya çıktığını anlamak için bilimsel düşüncenin teknik taraflarının yanı sıra din, yasa ve kurumlar gibi faktörlerin de hesaba katılması gerektiğini tartışan bu eser, modern bilimsel düşüncenin yuvasını tespit edebilmek için izlenmesi gereken esas metodun karşılaştırmalı yaklaşım olduğunun en iyi örneklerinden biri.

Çünkü Toby E. Huff, uzun yıllardır tartışılagelen bu meseleye oldukça zengin örneklerle ışık tutmaya çalışıyor.

  • On ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda üniversite kurumunun Batı’daki yeri ve işlevi hakkında neler söylenebilir?
  • Aynı yüzyıllarda İslâm dünyasında ve Çin’de durum nasıldı?
  • Din ile bilim arasındaki ilişki Batı’da, İslâm dünyasında ve Çin’de ne gibi farklılıklar gösteriyordu?
  • Bu farklılıklar neticede bilimin gelişimini nasıl etkiledi?
  • Tercüme faaliyetlerinin ve tabii ki söz konusu medeniyetler arasındaki bilgi aktarımının bu tartışmadaki yeri…

Bu soruların tamamına ve daha fazlasına bu kitapta örnekler ışığında cevap aranıyor.

‘Erken Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi: İslâm Dünyası, Çin ve Batı’; tezleri her ne kadar bugün geniş çevrelerce tartışılsa da disiplinlerarası tavrıyla her açıdan öğretici olmaya devam edecek bir eser.

  • Künye: Toby E. Huff – Erken Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi: İslam Dünyası, Çin ve Batı, çeviren: Melek Dosay Gökdoğan, Runik Kitap, bilim, 461 sayfa, 2022

Laurie Manchester – Kutsal Babalar Seküler Oğullar (2022)

Bu kitap, geleneğin körüklediği bir kültür devrimini konu ediniyor.

Papazların çocukları olan Popoviçler, kast sistemine benzeyen ruhban zümresinden saparak 19. yüzyıl Rusyası’nda neredeyse her mesleğe ve siyasi harekete dâhil oldular.

Kimliklerini Batı’dan mülhem fikirlerle medeni veya kültürlü olmak üzerine inşa eden akranlarının aksine Popoviçler, meşruiyetlerinin kaynağını “Rusluk”larında ve ahlâklarında görürler.

Popoviçlerin amacı, kolektif iyiye hizmet ederek şahsi menfaatlere, kapitalist teşebbüslere ve nihayet aristokrasiye karşı durarak milleti kurtarmaktır.

Uzlaşmadan uzak bu topluluğun inancı, Rusya’nın kurtarılmasından başka bir şey değildi.

İçinde bulundukları durum ve parçası oldukları hareket, 1917 Ekim Devrimi’nin de yolunu açan son derece önemli bir kültürel gelişmeydi.

‘Kutsal Babalar Seküler Oğullar’, Ortodoks din adamlarının Rus toplumuna katkılarını ele alan ilk çalışma.

Laurie Manchester, iki yüzün üzerinde papaz çocuğunun otobiyografileri de dâhil olmak üzere, daha önce hiç kullanılmamış çok sayıda arşiv ve kaynak kullanarak, söz konusu papaz çocukluklarının eğitimlerinin ve yetişkinlik dönemlerinin bileşik bir biyografisini yekpareleştiriyor.

Oldukça özgün bir üslupla papaz çocuklarının siyasi, profesyonel ve şahsi hayatlarını yapılandırmak için rahip aile imajını nasıl kullandıklarını araştırıyor.

Manchester’ın çalışması din, özel hayat ve hafıza tarihlerine, dahası sekülerleşme, modernite ve devrim üzerine tartışmalara katkıda bulunurken, son derece önemli fakat az bilinen Rus eğitim ve kültür dünyasına da ışık tutuyor.

  • Künye: Laurie Manchester – Kutsal Babalar Seküler Oğullar: Devrim Rusyası’nda Ruhbaniyet, Entelijansiya ve Modern Benlik, çeviren: Fatih Santur, Runik Kitap, inceleme, 387 sayfa, 2022

Vincent Delecroix – Kaybetmeyi Öğrenmek (2022)

10 Ekim gibi onlarca katliama tanık olmuş bir toplumuz.

Peki, bütün bu süreçlerde tam olarak neler yaşadık, neye dönüştük?

Vincent Delecroix katliam, yas, yoksulluk ve bireysel kaybın antropolojik temellerini irdeliyor.

Hepimiz hayatımızın bir döneminde şahsi veya kitlesel olarak kaybı deneyimliyoruz: Katliamlar ve toplumsal yas; kültürel, ulusal veya bölgesel kimliklerin kaybına yönelik hayalî korkular; nörodejeneratif hastalıklarda bireysel kimlik kaybı, prekarite ve sosyal statünün veya maddi yaşam koşullarının kaybı, aynı zamanda mülkiyet eleştirisi ve mülksüzleştirme istenci…

Bu deneyimlerin tümü, varlık ve hiçlik arasında süzülen olağandışı bir kategoriyi, kaybedileni ortaya çıkarır.

Önemsiz kalıntı olarak kaybedilen, duygulanımların varlığından siyaset alanına ve etiğe (varlığın kendisini tehdit etmeden kaybedilemeyecek olan) uzanan ekonomik bir yapının temel unsurudur.

Bu özgün deneme, çoklu kayıp deneyimlerinden (yas, yoksulluk, unutuş, nostalji, feda etme), onların gün ışığına çıkardığı ve günümüzde kültürlerin ve bireylerin antropolojik temellerini oluşturan yapılara (ekonomi, oyun, tarih) giden yolun izini sürüyor.

Bu yolda, Freud, Derrida, Rilke, Agamben, François d’Assise, Benjamin, Hegel, Ricoeur, Bataille, Kundera, Beckett, Canetti gibi yazarlara rastlıyoruz…

  • Künye: Vincent Delecroix – Kaybetmeyi Öğrenmek, çeviren: Catherine Colette Kebapçıoğlu ve Yağmur Alev, Runik Kitap, antropoloji, 188 sayfa, 2022

Richard J. Evans – Eric Hobsbawm (2022)

Eric Hobsbawm’ın ortaya koyduğu eserler, nesiller boyunca hem tarih meraklılarının hem öğrencilerin hem de akademisyenlerin etkilendiği kitaplar arasına girdi.

O derece ki tarihçiliğin pratiği dahi onun yazdıklarıyla yeniden şekillendi. Mısır’ın İskenderiye şehrinde, Levanten bir İngiliz ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Hobsbawm, 1931 senesinde, henüz on dört yaşındayken yetim kaldı.

Berlin’de amcasıyla yaşadığı yıllarda Büyük Buhran’a tanık oldu ve Nazizm ve Komünizm arasında sallanan Almanya’da kendi yolunu çizdi.

O yıllarda meylettiği komünizme hayatı boyunca sadık kalan Hobsbawm, kendi dünya tahayyülünün de izlerini taşıyan ‘Devrim Çağı’, ‘Sermaye Çağı’ ve ‘İmparatorluk Çağı’ üçlemesiyle “Uzun 19. asır” denen dönemin Avrupa’sına dair tüm tarihsel yaklaşımları altüst etti.

Milyonlarca kopya satan bu kitaplar dünyanın dört bir yanında tarihyazımına yön verdi.

Hobsbawm üzerine günümüze değin yazılan en kapsamlı biyografiyi kaleme alan Richard Evans, elinizdeki bu kitapta hem 20. yüzyılın en büyük entelektüellerinden birinin canlı portresini sunuyor hem de onun hayatı kavrayışına yeni yorumlar getiriyor.

Bu zamana kadar hiç yayımlanmamış materyallere de ulaşan Evans, Hobsbawm’ın yazılarındaki tarihsel ve politik bağlamları gözler önüne seriyor.

‘Eric Hobsbawm: Tarihe Adanmış Bir Hayat’ başlığını taşıyan bu abidevi eser, 20. yüzyılın en mühim entelektüelinin sıra dışı hayatını ortaya koymakla kalmıyor, geçtiğimiz yüzyılın entelektüel dünyasını da resmediyor.

  • Künye: Richard J. Evans – Eric Hobsbawm: Tarihe Adanmış Bir Hayat, çeviren: Deniz Türker, Runik Kitap, biyografi, 584 sayfa, 2022

Manfred Krebernik – Eski Doğu’da Tanrılar ve Mitler (2022)

Manfred Krebernik bu kitapta, Eski Doğu’nun tanrılar dünyasına ve Mezopotamya halklarının kendi tanrıları hakkında anlattığı mitlere değinerek tek tanrılı dinlerin ortaya çıkmasından çok önceki bir döneme ışık tutuyor.

Şehir tanrılarından savaş tanrılarına, Tufan’dan müthiş aşk şiirlerine kadar oldukça geniş bir konu yelpazesi olan kitap, tanrılar ve insanlar arasındaki ilişkiyi gerek ritüeller gerekse de kil tabletlere yazılan mitler, efsaneler ve diğer edebi eserlerle açıklığa kavuşturuyor.

Ana hatlarıyla tanrıların ve mitlerin ortaya çıktığı kültürel ortamın bir panoramasını çizen yazar, mitler ve tanrılar hakkında bilgi veren kaynakları yorumlayarak tanrıçaları ve tanrıları tanıtıyor, sorumluluk alanlarına işaret ediyor ve yüceltme biçimlerinin, kült davranışlarının, ritüellerin, duaların, büyü uygulamalarının ve kehanet tekniklerinin temellerini etraflıca ele alıyor.

  • Künye: Manfred Krebernik – Eski Doğu’da Tanrılar ve Mitler, çeviren: Nurettin Demir, Runik Kitap, tarih, 136 sayfa, 2022

Karl-Wilhelm Welwei – Eski Yunan Erken Dönemi (2022)

Eski Yunan sanatı ve mimarisi, Avrupa’nın en erken ve en gelişkin kültürünü barındıran Yunanistan’a her yıl ayak basan sayısız ziyaretçiyi büyülemeye devam ediyor.

Heraklion ve Atina milli müzelerinde sergilenen Homeros öncesine ait eşsiz eserler, Yunanların erken dönemine ait Minos ve Miken (Myken) kültürünün sessiz tanıklarıdır.

Minos Çağı ile başlayan bu kitap, okuyucuyu sırasıyla Miken dünyasına, Miken Krallığı’nın yıkılmasıyla başlayan “Karanlık Çağ”a ve daha sonra, eski bir heroik kültüre ait koskoca saraylardan arta kalan taş mirası çağdaşları için dizeleriyle canlandırmaya çalışan Homeros’un dünyasına götürüyor.

Kitap, Yunanistan’da MÖ 800 civarında başlayan Arkaik Çağ’ın toplumsal yapısıyla ekonomik sisteminin inşası kadar dönemin sanat ve kültürünü ele alıyor ve kent devletlerinin ortaya çıktığı evreyi de kapsıyor.

Yunan toplumundaki uyuşmazlıklar, yönetimin aristokratlarca ele geçirilmesi, Atina ve Sparta arasındaki rekabetin başlangıcı ve aynı zamanda Yunanistan ile Pers Krallığı arasında baş gösteren çekişmeler de kitabın konuları arasında.

  • Künye: Karl-Wilhelm Welwei – Eski Yunan Erken Dönemi (MÖ 2000-500), çeviren: Zeynep Yılmaz, Runik Kitap, tarih, 128 sayfa, 2022

Ray Monk – Wittgenstein’ı Nasıl Okumalıyız? (2022)

Wittgenstein, en zor anlaşılan filozoflardandır.

Güzel haber ise şu: kapsamlı Wittgenstein biyografisiyle bildiğimiz Ray Monk, filozofun sistemini daha iyi kavramamızı sağlayacak harika bir Wittgenstein okuma kılavuzuyla karşımızda.

Biz okurları “Nasıl okumalıyız?” sorusunu sormaya mecbur bırakan isimlerin başında Wittgenstein geliyor belki de.

Wittgenstein uzmanı Profesör Ray Monk’un yazdığı ‘Wittgenstein’ı Nasıl Okumalıyız?’ tam da bu soruyla cebelleşiyor.

Monk’a göre, Wittgenstein felsefesinin temelinde, çağımızın “bilimselci” karakterine karşı direnmek,  “bilimsel-olmayan”ın dürüstlüğü ve bağımsızlığında ısrarcı olmak yatıyor.

Bu sebeple, felsefe aracılığıyla ulaşmaya çalışmamız gereken kavrayış, bir insanda, bir müzik eserinde, dahası bir şiirde aradığımız kavrayışa benzemelidir.

Nitekim Wittgenstein, Ludwig Uhland’ın “Count Eberhard’s Hawthorn” şiirini okuduğunda son derece etkilenmiş, şöyle demişti: “Gördün mü? Söylenemeyecek olanı söylemeyi denemediğinde hiçbir şey yitmemiş olur. Söylenemeyen, söylenende –söylenemeyecek şekilde– kapsanır!”

‘Wittgenstein’ı Nasıl Okumalıyız?’, kısa ama dolu dolu bir iş.

Monk, her bölümün başında Wittgenstein’dan alıntı yapıp bölüm boyunca o alıntıyı didik didik etmek suretiyle adeta elimizden tutup Wittgenstein’la tanıştırıyor bizi.

  • Künye: Ray Monk – Wittgenstein’ı Nasıl Okumalıyız?, çeviren: Barış Şannan, Runik Kitap, felsefe, 104 sayfa, 2022

Keith Ansell Pearson – Nietzsche’yi Nasıl Okumalıyız? (2022)

‘Nietzsche’yi Nasıl Okumalıyız?’, büyük filozof Nietzsche’nin düşünce sistemine vakıf olmamızı sağlayacak, kısa ama etkileyici bir giriş.

Keith Ansell Pearson, Nietzsche’nin çok bilinen aforizmalarını da özgün bir bakışla yeniden yorumluyor.

Nietzsche’nin düşünce dünyası, yeni ve çarpıcı bir insanlık tanımının etrafında döner: Tanrı’nın ölümünü kabullenen, yaşamak sanatını ve bilimini deneyimleyen, metafizik ve ahlakî mutlak ihtiyacından azade bir insanlık.

  • Peki bu durumda nasıl yaşayacağız?
  • Neyi sevecek, neye tutunacağız?

Pearson, Nietzsche’nin ayrıksı felsefî üslubuna ve düşünce dünyasının gelişim evrelerine giriş yapıyor.

Nietzsche’nin en çok bilinen aforizmalarını yakından okuyarak onun sık sık referans verilen ve fakat sürekli yanlış yorumlanan fikirlerine ışık tutuyor.

‘Nietzsche’yi Nasıl Okumalıyız?’, felsefe tarihinin bu en tartışmalı ismini yalın bir üslupla ve sınırları belli, derli toplu bir yapı içinde sunuyor.

Nietzsche’ye göre, hayat tecrübelerimizi özümsemek için gerekli zamanı bulmakta zorlanıyoruz, düpedüz söylemek gerekirse yüreğimiz (ve kulaklarımız) ondan içre değil.

Aklımız bir karış havada yaşıyoruz, gün ortasında saatin on ikiyi vurmasıyla sıçrayarak hayretle uyanıp “Saat kaç?” diyen, kendi düşüncelerinin derinliklerine dalmış insanlar gibiyiz.

Daha sonra, zaman geçince başımızı kaşıyıp şaşkınlık ve kafa karışıklığıyla şöyle soruyoruz: “Peki o hâlde az önce yaşadığım da neydi?” ve “Ben aslında kimim?”.

İster istemez kendimize yabancıyız.

Aslında bilgiyi eve, yani aşina olduğumuz zamana ve yere geri getirmeye çalışıyoruz.

Arzumuz, yaşantılarımızda ve eylemlerimizde daima kendi yansımamızı görmek.

Aşinası olduğumuz ve omzumuza zamanın taleplerini yüklemeyecek bilgiler istiyoruz.

  • Künye: Keith Ansell Pearson – Nietzsche’yi Nasıl Okumalıyız?, çeviren: Celal Sabancı, Runik Kitap, felsefe, 127 sayfa, 2022

Helwig Schmidt Glintzer – Eski Çin (2022)

Bugünkü Çin’in dinamiklerini daha iyi kavramak isteyen okurlara bu kitabı öneriyoruz.

Helwig Schmidt Glintzer, Antik dönemlerden 19. yüzyıla uzanarak yüzyıllar boyu “izole olmuş” ülkenin siyasi, ekonomik ve toplumsal tarihi hakkında önemli bilgiler veriyor.

Kitap, her şeyden önce Çin’in bugünkü dinamiklerini anlaşılır kılan belli başlı gelişmeleri göstermesiyle önemli bir boşluğu dolduruyor.

Yüzyıllar boyu Çin, gerek yakın komşularıyla gerekse de uzak komşularıyla yaşadığı birtakım problemlerle gündeme gelmiş ancak kendi içindeki sorunlar genel anlamda dünyayı ilgilendirmediğinden pek itibar görmemişti.

Oysa Çin, asırlardır kültürü, tarihi ve coğrafyasıyla birçok araştırmanın odak noktası olmuştur.

Günümüzde hammadde ve üretim dendiğinde akla ilk gelen ülke olan Çin, kuşkusuz dev bir ekonomi olmanın çok ötesinde, birçok halkı ve kültürü bünyesinde barındırarak bir medeniyet olma özelliğini de hâlihazırda devam ettiriyor.

Bu itibarla, bu “izole olmuş” medeniyete kısa bir bakış atmak, dahası belli başlı özelliklerini bilmek, şüphesiz küreselleşen dünyada okuyucuya bir avantaj sağlayacaktır.

  • Künye: Helwig Schmidt Glintzer – Eski Çin: Başlangıçlardan 19. Yüzyıla Kadar, çeviren: İclal Cankorel, Runik Kitap, tarih, 129 sayfa, 2022

Oliver Leaman – İbn Rüşd ve Felsefesi (2022)

İbn Rüşd felsefesi, yaşadığımız dönemin sorunlarına yanıt verebilir mi?

İbn Rüşd’ün felsefesini zengin bir perspektifle yorumlayan Oliver Leaman, İbn Rüşd’ün modern ve hatta post-modern dünya için uygun bir düşünür olduğunu savunuyor.

İbn Rüşd, eserleriyle modern Avrupa düşüncesini beslemiş, Batı felsefesinin modernizme ulaşmasında mühim bir menzil görevi görmüştür.

O, kendi teorize ettiği fikirler bir kenara, Antik Yunan filozoflarını da yeniden inşa etmiş, Avrupa’da kilise duvarlarına tasviri işlenecek kadar başat bir filozof hâline gelmişti.

İbn Rüşd, her ne kadar felsefe tarihinde büyük bir yekûn tutsa da çalışmaları, içinde bulunduğumuz çağda bile tam manasıyla anlaşılmamaktadır.

İslâm felsefesi hususunda çalışmalarıyla tanınan Profesör Leaman’ın ‘İbn Rüşd ve Felsefesi’ adlı kitabı da bu problemden yola çıkarak onun ihmal edilen yönüne ışık tutuyor.

“İbn Rüşd, Aristoteles ve Yunan felsefesinin genel olarak İslâm’a tamamen uygun olduğunu iddia eder ve onları dinin doğru anlaşılarak aktarılması için belirgin analitik araçlar olarak gösterir.” diyen Leaman, İbn Rüşd’ün düşünsel iddialarının felsefe tarihi için olduğu kadar felsefenin bizzat kendisi için de önemli olduğunu iddia ediyor.

Yazara göre İbn Rüşd, modern ve hatta post-modern dünya için uygun bir düşünürdür.

  • Künye: Oliver Leaman – İbn Rüşd ve Felsefesi, çeviren: Elif Özdem, Runik Kitap, felsefe, 236 sayfa, 2022