Hasan Malay – Antik Çağ’da Kölelik (2025)

Hasan Malay’ın ‘Antik Çağ’da Kölelik’ adlı eseri, insanın insan üzerindeki tahakkümünü tarihsel sürekliliği içinde inceleyen kapsamlı bir araştırma. Yazar, köleliği yalnızca ekonomik bir kurum olarak değil, insanlık tarihinin en köklü toplumsal düzen mekanizmalarından biri olarak ele alıyor. Antik Yunan ve Roma dünyasında köleliğin nasıl hem üretimin temeli hem de siyasal iktidarın aracı haline geldiğini ayrıntılı biçimde gösteriyor. Efendi–köle ilişkisi burada yalnızca bir sahiplik bağı değil, insan öznesinin nesneleştirildiği bir varoluş biçimi olarak karşımıza çıkıyor.

Malay, köleliğin devletlerin idari yapısından şehirlerin gündelik yaşamına, savaş ekonomisinden ticaret ağlarına kadar uzanan çok katmanlı etkilerini epigrafik belgeler, yasal metinler ve antik yazarların tanıklıklarıyla örüyor. Aristoteles, Seneca ve Plutarkhos gibi düşünürlerin metinlerinden hareketle, kölelik sisteminin dönemin ahlak, felsefe ve siyaset anlayışlarını nasıl biçimlendirdiğini inceliyor. Böylece kitap, Antik Çağ’daki köleliğin yalnızca tarihsel bir olgu değil, toplumsal düşüncenin kurucu zemini olduğunu ortaya koyuyor.

Eserde dikkat çeken bir diğer yön, köleliğin zamanla biçim değiştirerek modern dünyaya sızdığına dair örtük vurgulardır. Malay, Antik Çağ’ı incelerken bugüne uzanan soruları da canlı tutar: Mülkiyet, emek ve özgürlük ilişkisi gerçekten ne kadar değişti? İnsan kendi kurduğu sistemlerde hâlâ başka bir biçimde köleleştirilmiyor mu?

‘Antik Çağ’da Kölelik’, akademik derinliğiyle olduğu kadar düşünsel ufkuyla da öne çıkan bir çalışma. Antik dünyanın toplumsal gölgelerini aydınlatırken, modern çağın görünmez zincirlerini fark etmek için güçlü bir aynaya dönüşüyor.

  • Künye: Hasan Malay – Antik Çağ’da Kölelik, Sakin Kitap, tarih, 275 sayfa, 2025

Erkan Serçe, Akın Erdoğan – İzmir’de Bira ve Birahaneler (2025)

Kentlerin kimliği, sokaklarında yankılanan sesler ve paylaşılan lezzetlerle şekillenir. İzmir’de biranın hikâyesi de ithal bir keyiften şehrin ortak ritmine dönüşen bir kültürel yolculuğu anlatıyor.

Bu kitap, biranın 1820’lerde fıçılarla kente ayak basmasından günümüze uzanan serüvenini takip ediyor. Zamanla Prokopp gibi yerel üreticilerin eliyle bir sosyalleşme aracına dönüşen bira, çok kültürlü bu liman kentinin meydanlarında ve birahanelerinde kendine kalıcı bir yer buluyor.

İzmirli için iş çıkışı yorgunluk atmak, sahilin tadını çıkarırken güneşi bir kadehle batırmak ya da sıcak bir günde serin bir mola vermek; artık yalnızca bir içecek molası değil, şehrin ruhuna sinmiş, kuşaktan kuşağa aktarılan gündelik bir alışkanlık.

‘İzmir’de Bira ve Birahaneler’, bu köklü kültürel pratiğin izini sürerken, okuruna biranın damakta bıraktığı tatla birlikte İzmir’in geçmişine ve kültürel belleğine dair zengin bir okuma vadediyor.

  • Künye: Erkan Serçe, Akın Erdoğan – İzmir’de Bira ve Birahaneler, Sakin Kitap, inceleme, 144 sayfa, 2025

Hafize Alkurt Orbay, Aynur Civelek – Antik Roma Dünyasında Beslenme (2024)

Bu çalışma, Roma İmparatorluğu döneminde yemeğin hayatın merkezinde yer aldığını ve toplumun tüm kesimleri için önemli bir sosyal ve kültürel faaliyet olduğunu gözler önüne seriyor.

Kitap, sadece yemek tarifleriyle sınırlı kalmayıp, Roma mutfağının tarihsel gelişimini, farklı bölgelerdeki mutfak kültürlerini ve beslenmenin sosyal statü ile olan ilişkisini de kapsamlı bir şekilde ele alıyor.

Antik Yazarların Gözünden Yemek: Kitap, dönemin ünlü yazarlarının yemek hakkındaki gözlemlerini ve tariflerini bir araya getirerek, Romalıların sofralarına dair canlı bir tablo çiziyor.

Gündelik Hayatta Yemek: Romalıların günlük yaşamlarında yemeklerin ne kadar önemli bir yer tuttuğu, sofra adabı, yemek saatleri ve özel günlerde hazırlanan yemekler gibi konular detaylı bir şekilde inceleniyor.

Mutfak ve Mutfak Ekipmanları: Roma mutfaklarının yapısı, kullanılan malzemeler ve yemek hazırlama teknikleri hakkında detaylı bilgiler veriliyor. Amforalar, değirmenler, ocaklar gibi mutfak araç gereçleri ve bunların kullanımı hakkında görsel materyallerle desteklenmiş bilgiler sunuluyor.

Beslenme ve Sosyal Statü: Yemeğin Roma toplumundaki sosyal statüyle olan ilişkisi, farklı sosyal sınıflardaki insanların beslenme alışkanlıkları ve sofralarındaki farklılıklar inceleniyor.

Besin Çeşitliliği ve Tarifler: Kitapta, Romalıların tükettiği çeşitli besinler, içecekler ve yemek tarifleri yer alıyor. Bu tarifler, günümüzde de deneyebileceğiniz lezzetli ve tarihi değeri olan yemekler sunuyor.

Arkeolojik Kanıtlar: Kitapta, Roma’da ve özellikle Anadolu’da yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bulgulara yer veriliyor. Bu bulgular, Roma mutfağı hakkında önemli bilgiler sunarken, aynı zamanda görsel bir şölen de sunuyor.

  • Künye: Hafize Alkurt Orbay, Aynur Civelek – Antik Roma Dünyasında Beslenme: Mutfak, Sofra, Depolama ve Ekipman, Sakin Kitap, tarih, 264 sayfa, 2025

Lale Doğer, Ceylan Borstlap – Kutsal Bal (2024)

Arı ve bal, dini sanatın tarihi boyunca tanrı ve tanrıçalarla ikonografik bir ilişki içinde oldu.

Balı keşfeden nymphe Melissa, Bebek Zeus’u beslemiş; Musalar arı şekline girerek Atinalıları İonia’ya getirmişlerdi.

Ephesos kent sikkeleri arı imgeleriyle basılmıştır.

Ephesos Artemision rahibeleri arı-hanımlar ile İon dilinde lider-arı anlamına gelen erkek hizmetliler kentin koruyucusu kraliçe-arısı Ephesia Artemisia’ya hizmet vermiş, hatta bazı arılar da Apollon’a adanan bir tapınak inşa etmişlerdi.

Tanrının açıkça işaret ettiği üzere, Kutsal Kitap’ta vadedilen bereketli topraklar için Eski Ahit’te en az 50 kez bahsi geçen bal, şifa ve bolluk sembolüdür.

Yeni Ahit’te Vaftizci Yahya’nın yiyeceğidir.

Kur’ân ise cennetteki safi süzme bal akan ırmaklardan bahseder.

Ortaçağın en ünlü Bizans ilahisi, Theotokos Meryem’i bal ve süt akan toprağa benzetir.

Hagiografide arıcılık ile uğraşan ve köylüleri kovan arıcılığına teşvik eden azizler bulunur.

Bal şifa dağıtır, cennette ağaçlardan damlar, yeryüzüne çiğ tanesi olarak düşer ve onu tadan ölümsüzlüğe kavuşur.

Tarihin hafızası, ikonografi ile sergilenen görsel tasvirlerin bilgece gizlenmiş dilini topluluktan topluluğa aktarırken elbette eklemelerle zenginleştirmiştir; birtakım değişimler geçirilmişse de özünde bal daima kaynağı göksel nitelikte, ilahi gücün kendinden olanı ifade eden mucizevi bir yiyecektir.

Ortaçağda tadı, ağızdan Tanrı adına çıkan güzel sözler ile; koruyucu özelliği ölümden sonra hayat ve yeniden doğuşla özdeşleşir. Arılar ise Hıristiyan sanatında müjdeli haberler taşıyan küçük, sadık hizmetliler olarak balın ikonografisi dahilinde görevlerine devam eder.

İşte bu çalışma, dini sanatı etkileyen metinlerin ve Erken Bizans sanatında karşılaşılan ikonografinin ne ölçüde Ortaçağa aktarıldığını görmek için bal ve arının izini sürüyor.

  • Künye: Lale Doğer, Ceylan Borstlap – Kutsal Bal (İkonografisi ile Bizans Sanatında Arı ve Bal), Sakin Kitap, sanat tarihi, 104 sayfa, 2024

Ahmet Semih Tulay – Antikçağ Çoban Sözlüğü (2023)

Yeryüzünde insanın ilk varsıllığı hayvancılıktı ve beslenen hayvanlar ticari yaşamda büyük rol oynuyorlardı.

MÖ 4000’de canlı koyun-keçinin değiş tokuş aracı olarak kullanıldığını biliyoruz.

Hatta ilk sikkelere Latince Pecus “hayvan” sözcüğünden üreyen Pecunia adı verildi.

Zamanla hayvanlar güç ve zenginlik göstergesi durumuna gelerek, kimi insanların zenginliklerinin ölçüsü oldu.

Evcil hayvanların sürü biçiminde yetiştirilmesi yanında güdülmesi de yeni bir iş kolu olan çobanlığı ortaya çıkardı.

İnsanlık tarihinde en eski iş kollarından birisi hatta ilki çobanlıktır.

Krallar ve onların çocukları soylu işi olarak çobanlık yapmışlardı.

Tüm kutsal kitaplarda ve ulusların mitolojilerinde, yazınlarında, atasözlerinde hayvanlar yanında kesinlikle çobanlardan söz edilir.

Bu bir tanrı, bir peygamber, eren, kral, doğaüstü bir yaratık olabilir.

Tüm bu çoban kişilikler mitolojiye, yazına, yontu ve resim sanatına esin kaynağı oldular.

İşte bu derli toplu çalışma, Antik Çağ’da çobanlıkla ilgili en çok kullanılan kavramları, kelimeleri açıklıyor.

  • Künye: Ahmet Semih Tulay – Antikçağ Çoban Sözlüğü, Sakin Kitap, sözlük, 204 sayfa, 2023

Töre Sivrioğlu, Sidar Gündüzalp – Sovyet Arkeolojisi Üzerine Denemeler 1 (2023)

Soğuk Savaş koşulları yüzünden Dünya, Sovyetler Birliği’nde arkeolojinin gelişimi hakkında bilgi sahibi olamadı.

Sovyet arkeolojisine dönük ön yargılar, Sovyetlerde bilim değil ideoloji üretildiği, tartışma ortamı ve farklı ekollerin bulunmadığı gibi algıların oluşmasına sebep oldu.

Oysa Sovyetlerde farklı arkeolojik yaklaşımlar sürekli rekabet halinde olduğu gibi arkeoloji alanında büyük teknik sıçramalar yaşanıyordu.

Arkeolojinin define avcılığından ayrılıp, antik çağların toplumsal yapısını anlamaya yönelik bir çabaya dönüşmesinde Sovyet arkeolojisinin öncü bir rolü vardı ve bu rol G. Childe ekolü sayesinde Batı arkeolojisinde de etkili olmuştu.

Tarihte ilk kez Sovyet arkeologları kral mezarları, saraylar ve anıtsal yapıların yanı sıra halk tabakalarının, köylülerin, göçebelerin, kölelerin nasıl yaşadıklarını da ortaya çıkarmaya çalışan yeni bir kazı anlayışı geliştirmişlerdi.

Ören yerlerinin havadan fotoğraflanması, arkeolojik nesnelerin korunması veya tarihlendirilmesi için kimya, fizik gibi disiplinlere başvurulması, arkeologların farklı disiplinlerden bilim insanlarıyla ilk kez birlikte çalışmaya başlamaları Sovyet arkeolojisinin bilim dünyasına getirdiği yeniliklerden bazılarıdır.

Seri olarak yayınlanması planlanan bu çalışmada, Sovyet arkeolojisinin arkeoloji, paleografi, epigrafi ve Eski Çağ tarihçiliği gibi disiplinlere katkıları, artıları eksikleriyle Türkiye’de ilk olarak masaya yatırılmaktadır.

  • Künye: Töre Sivrioğlu, Sidar Gündüzalp – Sovyet Arkeolojisi Üzerine Denemeler 1, Sakin Kitap, arkeoloji, 160 sayfa, 2023

Ersin Doğer – Antik Çağ’da Bağ ve Şarap (2023)

‘İlyada’ destanında Akhilleus’un kalkanın üzerindeki sahneler içinde bağın ve bağbozumunun canlı bir tasviri vardır: “Tanrı kalkana koca salkımlar yüklü bir bağ kodu, altından güzel bir bağdı bu, kara kara üzümler sarkıyordu, salkımlar gümüş sırıklara yaslıydı boydan boya. Göktaşından bir hendek çizilmişti, kalaydan bir çit çizilmişti çepeçevre. Bir tek dar yol vardı bağın içinde, bağ bozumunda oradan geçilir yürünürdü, kızlar, delikanlılar, çocuklar gibi şen, bal gibi tatlı yemişler taşıyorlardı sepet sepet.”

Roma ordusunda komutanlar köleleri sopayla, özgür askerleri ise ancak asma dalı ile dövebilirlerdi.

Asmayı ve onun meyvelerini övmeyen yazar ve şair çok azdır.

Cicero’ya göre “Bağcılık kültürü doğuşu ve gelişimi ile mucize doludur.”

Kitab-ı Mukaddes’te bağdan, üzümden ve şaraptan söz etmeyen çok az mesel ve öykü vardır.

Yahova’nın İbranilere vaat ettiği kutsal topraklarda “asmaların gölgesinde” barış içinde yaşayacaklarını bildirir.

Üzüm Cennet’in meyvesi, şarap İsa’nın kanı olarak kabul edilir.

‘Antik Çağ’da Bağ ve Şarap’, antik dönem hikâyesini efsaneler, gerçekler ve kaynaklar vasıtayla araştırırken bir yandan da şarabın Anadolu’daki ilk dönemiyle ilgili bilgiler sunuyor.

  • Künye: Ersin Doğer – Antik Çağ’da Bağ ve Şarap, Sakin Kitap, tarih, 236 sayfa, 2023

Töre Sivrioğlu – Zerdüşt ve Avesta’nın İzinde (2023)

  • Zerdüşt kimdi?
  • Avesta ne zaman derlendi?
  • Persler, Parthlar ve Sasaniler Zerdüşti miydi?
  • Avesta hangi dilde yazılmıştı?
  • Bu dilin yaşayan akrabaları var mı?
  • Zerdüştilik, Mecusilik, Mazdaizm gibi terimler ne anlama geliyor?
  • Aralarındaki farklar nelerdir?
  • İslam dini ile Zerdüştlük arasında nasıl bir bağ var?
  • Mazda dininin kutsal simgeleri, nesneleri nelerdir?

Bu kitapta bu sorulara cevap aranıyor.

Kitabın yazımı aşamasında antik dillerde yazılmış belgeler, arkeolojik buluntular taranmış.

Yazar aynı zamanda bir zamanlar Zerdüşt dininin egemen olduğu İran ve Afganistan gibi ülkelerde, bizzat sahada Mazda inancının maddi ve manevi mirasının izini de sürmüş.

Bu çalışma Zerdüşt’ün, Mazda dininin ve Avesta’nın izindeki yolculuğa başlamak için ilk adımları atmak isteyenler için, gelecek zamanlarda bu yolculuğu çok daha ileri noktalara taşıyacak belki de tamamlayacak olan genç araştırmacılar ve meraklılar için yazıldı.

  • Künye: Töre Sivrioğlu – Zerdüşt ve Avesta’nın İzinde: Mazdaizm Tarihine Giriş, Sakin Kitap, inceleme, 144 sayfa, 2023