Ozan Erözden – Geçmişle Yüzleşme ve Ceza Adaleti: Yugoslavya Deneyimi (2017)

Yugoslavya, yirmi yılı bulan kanlı bir iç savaş sonunda yedi ayrı ülkeye bölündü.

Fakat bu yirmi yıllık süreçte deneyimlenenler, binlerce yıldır bu bölgede yaşayan halkların zihninde ve ruhunda bugün de etkileri devam eden büyük travmalara neden oldu.

İşte Ozan Erözden de bu değerli çalışmasında, otoriter veya totaliter rejimlerde yaşanan şiddetin toplumsal dokuda ne gibi tahribatlar yarattığını ve bu tahribatların nasıl giderilebileceğini inceliyor.

Erözden, Yugoslavya örneği üzerinden hareket ederek, çatışma veya insanlığa karşı işlenen suçların hedefi olmuş toplumların hangi aşamalardan geçerek geçmişleriyle yüzleştiğini, bu yüzleşmeye sağlayan siyasi, hukuki ve kültürel araçların ne olduğunu ve geçmişle yüzleşmenin daha sağlıklı bir gelecek inşa etmede neden gerekli ve hatta vazgeçilmez olduğunu tartışıyor.

  • Künye: Ozan Erözden – Geçmişle Yüzleşme ve Ceza Adaleti: Yugoslavya Deneyimi, Dost Kitabevi, siyaset, 263 sayfa, 2017

T. M. McNally – Keçi Köprüsü (2008)

M. McNally, ‘Keçi Köprüsü’ isimli bu romanında, başkahramanı Stephen Brings’in gözünden, Yugoslavya iç savaşını anlatıyor.

Kötü giden bir ilişki yaşayan ve oğlu kaçırılan Amerikalı fotoğrafçı Brings, her şeyi ardında bırakarak Yugoslavya’ya gider.

Bosna’da yaşanan savaşa tanık olan Brings’in kişisel acısıyla, bu coğrafyadaki halkın büyük acısı iç içe geçer.

Zira burası, Brings’e acılarını sorgulaması için de fırsat olur.

McNally’nin kurgusu, Bosna’daki insanlık ayıbını ve bu travmaya tanık olan Brings’in acısıyla yüzleşmesini, yetkin bir anlatımla veriyor.

  • Künyroman, 398 sayfa

Téa Obreht – Kaplanın Karısı (2011)

  • KAPLANIN KARISI, Téa Obreht, çeviren: Merve Sevtap Ilgın, Siren Yayınları, roman, 355 sayfa

 

Téa Obreht, prestijli edebiyat ödülü Orange’ı kazanan en genç isim olarak, yakın bir süre önce haberlere konu olmuştu. 1985 doğumlu Obreht, kendisine söz konusu ödülü kazandıran elimizdeki romanında, Natalia isimli başkahramanının yaşadıkları yoluyla, doğup büyüdüğü Balkanlar’ın trajik tarihini konu ediniyor. Savaşın paramparça ettiği Balkanlar’da yaşayan doktor Natalia, çok bağlandığı büyükbabasını kaybetmiştir. Genç kadın, ücra bir köyde ölen büyükbabasına ait eşyaları almak için yola koyulur. Yolculuğunda Natalia, büyükbabasının hayatı ile bununla iç içe geçmiş kendi hayatı üzerinden, ülkesinin yakıcı gerçekleriyle yüzleşecektir.