Tarihsel romanın ortaya çıkışının toplumsal ve tarihsel koşulları üzerine eşsiz bir çalışma.
Lukács 1937-38 arası tefrika ettiği ‘Tarihsel Roman’da Walter Scott’ın açtığı çığırda yeni bir edebiyat türünün doğuşuna ve bunun Napolyon sonrası Avrupa’nın devrimci dinamikleriyle etkileşimine ışık tutuyor.
Edebiyat tarihi metodolojisi ve Marksist eleştirinin en önemli klasiklerinden olan bu eserde burjuva düzeninin tesisi ve buna paralel olarak gerçekleşen arkaik toplumsal formların tasfiyesi çağında tarihsel bilincin yaşadığı dönüşümler merkezdedir.
Manzoni, Tolstoy, Balzac, Stendhal ve birçok klasik yazarın katıldığı “halk”ların bu yeni edebi canlandırımının anlamlarını ve siyasetini bilhassa Fransız-Alman edebiyatı ve tarihi üzerinden okur.
Kitaptan bir alıntı:
“Tarihsel romanın büyük görevi, tam da halkın iç hayatını, içerisinde vuku bulan önemli akımları canlı şekilde temsil eden halk karakterlerini sanatsal olarak icat etmektir. Tarihyazımının –ki genellikle egemen sınıfların bilimidir– halk hayatının bu unsurlarını çoğunlukla bilinçli olarak ihmal etmesi, görmezden gelmesi, sıklıkla suçlayıcı şekilde çarpıtması kendiliğinden anlaşılır bir durumdur. İnsanlığın ilerlemesinin savunulmasının kuvvetli bir silahı olan tarihsel roman, insanlık tarihinin bu sahici itici kuvvetlerini gerçek yerine yerleştirme, şimdiki çağ için canlandırma gibi büyük bir görev üstlenmiştir.”
- Künye: György Lukács – Tarihsel Roman, çeviren: İsmail Doğan, Telemak Kitap, 508 sayfa, 2022