David Boratav – Beyoğlu’nda Fısıltılar (2010)

David Boratav ‘Beyoğlu’nda Fısıltılar’da, başkahramanının, babasının ölümünün ardından köklerine dönüşünü; Türkiye’ye, Beyoğlu’na yaptığı yolculuğu hikâye ediyor.

Roman, amansız bir hastalığın pençesine düşmüş babanın trajedisiyle açılır.

Babanın ölümü, oğlunu büyük bir anlamsızlık girdabına sürükler.

Genç adam şimdi, biraz tereddütleri olmakla birlikte, yaşadığı şoku atlatabilmek amacıyla, köklerine doğru bir yolculuğa çıkacak, soluğu Beyoğlu’nda alacaktır.

Boratav elimizdeki romanıyla, Fransa’da yazarların ilk romanlarına verilen Gironde ödülünü kazanmıştı.

  • Künye: David Boratav – Beyoğlu’nda Fısıltılar, çeviren: Aysel Bora, Can Yayınları, roman, 344 sayfa

Marc Levy – Korkudan Güçlü Bir Duygu (2015)

Gerçek bir olaydan yola çıkılarak yazılmış, vatana ihanetle suçlanan ailesini aklamaya çalışan Suzie Baker ile onu hedef almış Amerikan gizli servisleri arasındaki gerilim dolu kovalamacanın hikâyesi.

Baker bu esnada, New York Times’ın ünlü araştırmacı gazetecisi Andrew Stilman’dan yardım isteyecektir.

  • Künye: Marc Levy – Korkudan Güçlü Bir Duygu, çeviren: Aysel Bora, Can Yayınları

Julia Kristeva ve Philippe Sollers – Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Evlilik (2018)

Julia Kristeva ile Philippe Sollers’in yolları 1966 yılında Paris’te kesişti.

İkili bir yıl sonra, 1967’de evlendi ve bu evlilik, bugün de devam ediyor.

İşte bu kitap da, hayatlarını sanat, edebiyat ve felsefeye adamış bu iki ismin bir anlamda sanat gibi icra ettikleri evliliklerinin hikâyesini anlatıyor.

İkili ile yapılan birebir görüşmelere dayanan kitap, evlilik konusunda düşünmek isteyen ve bu konuda kendinden emin olanlar kadar kafası karışık olanların da aydınlanacağı bir çalışma olarak önerilir.

Kristeva ve Sollers’in, “Aşkı nasıl tarif edersiniz?” sorusuna verdikleri yanıtlar şöyle:

Philippe Sollers: Bu kelimenin her türlü modern duygusal meta sosuna bulanmış öyle kafa karıştırıcı bir kullanımı var ki, insan utanarak ya da reddederek tepki verebiliyor, Céline’in şu tepkisi mesela: “Aşk dediğin şey, sonsuzluğun kanişlerin ulaşabileceği bir düzeye çekilmesidir.” Ama öte yandan bu ciddi bir soru ve cevabı hak ediyor. Sevmediğim bir kelime var, “çift” kelimesi: Hiçbir zaman dayanamamışımdır. Nefret ettiğim bir edebiyatı hatırlatıyor. Julia ile ben, biz evliyiz, tamam ama her birimizin kendi kişiliği, adı, etkinlikleri, özgürlüğü var. Aşk, ötekini bir öteki olarak tam anlamıyla kabul etmek demektir. Eğer bu öteki size çok yakınsa, ki durum budur, bana göre esas olan farklılıkta uyuma dayanmaktadır. Kadın ile erkek arasındaki fark yok edilemez, bir karışım mümkün değildir. O halde söz konusu olan, bir çelişkiyi sevmektir ve güzel olan da budur. Hölderlin’in şu sözlerini düşünüyorum: “Dünyadaki uyumsuzluklar sevgililerin kavgalarına benzer. Barışma çatışmanın ortasındadır ve ayrı olan her şey birbirine kavuşur. Kalpte damarlar birbirinden ayrılır ve yeniden buluşur ve her şey hayattır, tek, sonsuz, ateşli bir hayat.”

Julia Kristeva: Aşkta birbirinden ayrılmaz iki bileşen vardır: Kafa denkliği ve istikrar ihtiyacı ile arzunun insanı sadakatsizliğe götürebilen dramatik gerekliliği. Aşk ilişkisi sadakat ve sadakatsizliğin bu incelikli karışımıdır. Edebiyattaki aşk ilişkileri çok çeşitlilik gösterir: Kibar saray aşkları ve romantik bakış açısından modern dönemin fazla açık ve yoğun keşiflerine kadar. Cinsel ve duygusal düşünceleri bakımından uygarlığımızı tanımlayan her şeyin temelinde sadakat-sadakatsizlik ikilisi yatar.

Künye: Julia Kristeva ve Philippe Sollers – Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Evlilik, çeviren: Aysel Bora, Yapı Kredi Yayınları, anlatı, 104 sayfa, 2018

Georges Simenon – Hollanda’da Bir Cinayet (2008)

Georges Simenon, ‘Hollanda’da Bir Cinayet’te, bir öğretmenin ölümü üzerine Hollanda’ya giden başkahramanı dedektif Maigret’nin başından geçenleri anlatıyor.

Nancy Üniversitesi’nde profesör Jean Duclos, kuzey ülkelerinde bir konferans turundadır.

Fakat tam o sırada, Duclus’yu Hollanda’da misafir eden Delfzijl Denizcilik Okulu’nda öğretmen Mösyö Popinga, bir cinayete kurban gider.

Hollanda polisi ise cinayeti profesörün işlediğinden şüphelenir.

Bu esnada Hollanda’ya gitmesi kararlaştırılan Maigret, cinayetin ardındaki sır perdesini aralamaya çalışacak, fakat hiç hesapta olmayan olaylarla karşılaşacaktır.

  • Künye: Georges Simenon – Hollanda’da Bir Cinayet, çeviren: Aysel Bora, Kabalcı Yayınları, roman, 159 sayfa