Walter Benjamin – Teknik Olarak Yeniden Üretilebilirlik Çağında Sanat Eseri (2023)

Walter Benjamin’in Paris’te sürgünde olduğu dönemde yazdığı ‘Teknik Olarak Yeniden Üretilebilirlik Çağında Sanat Eseri’ ilk olarak 1936’da kısaltılmış Fransızca çevirisiyle yayımlandı.

Benjamin’in “materyalizmin adına layık ilk sanat kuramı” olarak tanımladığı bu metin, 60’lı ve 70’li yıllarda yeniden keşfedildi.

80’lerden beri de modern kültür ve medya teorilerinin temel metinlerinden biri olarak kabul ediliyor.

Benjamin bu denemesinde, sanatın ve sanatın alımlanışının, özellikle fotoğraf ve filmin gelişimiyle kaçınılmaz olarak dönüşüm geçirdiğini, kitlesel yeniden üretim olanaklarının artmasıyla sanat eserinin “aura”sını, özgünlüğünü ve kültürel otoritesini yitirdiğini savunuyor.

Yeniden üretilebilirlik sayesinde oluşan kolektif estetik, bir yandan toplumsal özgürleşme yolunda gelişim olanağı sunarken diğer yandan faşizmin yükselişinden de anlaşılacağı gibi siyasetin güdümüne girme tehlikesini de içinde barındırıyor.

  • Künye: Walter Benjamin – Teknik Olarak Yeniden Üretilebilirlik Çağında Sanat Eseri, çeviren: Ogün Duman, Can Yayınları, sanat, 48 sayfa, 2023

Sigmund Freud – Kitle Psikolojisi ve Benlik Analizi (2023)

Kitlelerin popülist ve demagojik duyarlılıkları ne tür mekanizmalara dayanır?

Sigmund Freud’un ilk kez 1921’de yayımlanan ‘Kitle Psikolojisi ve Benlik Analizi’ 20. yüzyıl başında etki gücü giderek artan toplumsal bir fenomeni, siyasi kitlenin mekanizmalarını irdeleyen, alanında öncü bir çalışma.

Kitleler neden karizmatik liderlerin hipnotik baştan çıkarmalarına duyarlıdır? Kitleler neden bilinçdışı, mantıksız ve şiddet içeren davranışlara eğilim gösterirler?

Demagojinin kökeni neye dayanır, işleyişi nasıldır?

Freud bu ve benzeri soruları psikanaliz aracılığıyla yanıtlama yollarını araştırırken disiplinlerarası bir hatta ilerleyerek antropoloji, siyasal psikoloji ve kültürel kuramın yanı sıra evrimsel ve toplumsal perspektiflerden; Friedrich Nietzsche, Karl Marx, William McDougall veya Gustave Le Bon gibi seleflerinin gözlem ve bulgularından da faydalanarak kalabalıkların mevcut psikolojik yorumlarını temel bir psikolojik sisteme dahil ediyor.

İki dünya savaşı arasında kaleme alınan, daha sonra Frankfurt Okulu’nun ampirik toplumsal araştırmalarına da yol gösterecek olan ‘Kitle Psikolojisi ve Benlik Analizi’, Avrupa’da ayak sesleri giderek yükselen faşizmin kitle psikolojisine ışık tutması ve kitlenin barındırdığı tehlikelere dikkat çekmesiyle literatürde önemli bir yere sahip.

  • Künye: Sigmund Freud – Kitle Psikolojisi ve Benlik Analizi, çeviren: Saffet Emrem, Can Yayınları, psikanaliz, 104 sayfa, 2023

Tilmann Lahme – Thomas Mann ve Ailesi (2022)

Bir ailenin sekiz ferdi, sekiz farklı bakış açısı.

Avrupa edebiyatının en köklü ve sıra dışı ailelerinden biri olan Mann ailesinin hikâyesi hiç bu şekilde anlatılmadı.

Thomas Mann’ın devasa gölgesini rakipleri kadar ailesindekiler de hisseder. Her daim yanında olan eşi Katia, onu çocuklarından korur: babası gibi ünlü bir yazar olmak isteyen oğlu Klaus; tutkuyla seven ve tutkuyla nefret eden büyük kızları Erika; mutluluğu ailesinden uzaklarda arayan çekingen Golo; müzisyen olmak isteyen ve ailenin beklentilerine karşı koyan Michael; hayvanlarla konuşmak ve dünyayı kurtarmak isteyen, babasının gözbebeği Elisabeth ve herkesin alay ettiği Monika.

Hayatı uçlarda yaşayan, anne babasının servetini yok eden, hepsi Hitler’e düşman olacak çocuklar.

Hayat onları nereye savuracak?

Tilmann Lahme’nin belgesel romanı, Mann ailesinin sevgiyle, tarihsel sınavlarla ve ihanetle dolu destansı öyküsünü anlatıyor.

  • Künye: Tilmann Lahme – Thomas Mann ve Ailesi, çeviren: Kasım Eğit ve Yadigar Eğit, Can Yayınları, roman, 504 sayfa, 2022

Nastassja Martin – Vahşi Hayvanlara İnanmak (2022)

‘Vahşi Hayvanlara İnanmak’, insan ile insandışının diyalog kurduğu çarpıcı bir metin.

Yüzünü paramparça eden bir ayının saldırısından kurtulduktan sonra geçirdiği dönüşümü bizimle paylaşıyor.

Antropolojik bir araştırma için ormanın derinliklerinde, doğayla mümkün olduğunca iç içe yaşayan anlatıcı, 25 Ağustos 2015’te, Rusya’nın Kamçatka bölgesinde bir ayıyla karşı karşıya gelir ve iki dünya arasındaki sınırlar çöker.

Bu karşılaşma ondan yüzünün yarısını almakla kalmaz, efsane gerçekle, geçmiş şimdiki zamanla buluşur.

Bölge halkı için o artık bir “miedka”, yani iki dünya arasında yaşayan yarı insan yarı ayıdır.

Kuzey Kutbu halkları konusunda uzman bir antropolog olan Nastassja Martin, yüzünü paramparça eden ayının saldırısından kurtulduktan sonra geçirdiği dönüşümü anlattığı bu sıra dışı kitapta, hayvanda ötekilik gören natüralizmden son derece uzak, farklı bir yüzleşme deneyimi sunuyor.

  • Künye: Nastassja Martin – Vahşi Hayvanlara İnanmak, çeviren: Gülce Bacalan, Can Yayınları, anlatı, 120 sayfa, 2022

Jean-Jacques Rousseau – Dillerin Kökeni Üzerine Deneme (2022)

Sesler nasıl dile dönüşür?

‘Dillerin Kökeni Üzerine Deneme’, Aydınlanma düşüncesinin en önemli figürlerinden Rousseau’nun dilin doğuşu ve gelişimini ele aldığı, dil ve iletişim kavramları üzerine temel ve ölümsüz bir inceleme.

  • Neden konuşmaya ihtiyaç duyarız?
  • İnsan nasıl toplumlaşmıştır ve dil bu değişimin neresinde durur?
  • Noktalama işaretlerine neden ihtiyaç duyuldu?
  • Anlaşmak için konuşmak gereklilik midir, yoksa insan yalnızca beden diliyle de anlaşılabilir mi?
  • Peki konuşma nasıl şarkıya dönüşmüştür?

Tüm bu sorulara yanıtlar aradığı denemesinde Rousseau, yalnızca dille sınırlı kalmaz, birer dil olarak müzik ve resmi de tıpkı cümleyi öğelerine ayırırcasına bileşenlerine ayırır, tüm bu kavramları medeniyet ve toplumlaşma bağlamında da değerlendirir.

Kitaptan bir alıntı:

“Söz, insanı hayvanlardan ayırır: Dil, ulusları kendi içlerinde ayırır; bir insanın nereli olduğunu ancak o konuştuktan sonra anlarız. Kullanım ve ihtiyaç, herkese ülkesinin dilini öğretir; ama bu dili başka bir ülkenin değil de, kendi ülkesinin dili yapan nedir?”

  • Künye: Jean-Jacques Rousseau – Dillerin Kökeni Üzerine Deneme: Melodi ve Müziksel Taklitle İlişki İçinde, çeviren: İnci Malak Uysal, Can Yayınları, deneme, 80 sayfa, 2022

Süleyman Velioğlu ve Kâzım Dağyolu – Bir Şizofren Hastanın Sanat Ürünleri (2022)

Sanat ve akıl hastalığı arasındaki ilişki üzerine bizi derin derin düşünmeye sevk edecek türden bir çalışma.

Süleyman Velioğlu ve Kâzım Dağyolu, ilk olarak 1962’de yayımlanan ‘Bir Şizofren Hastanın Sanat Ürünleri’nde, genç bir hastanın resimlerinden hareketle sanatın psikopatolojiyle ilişkisini analiz ediyor.

Velioğlu ve Dağyolu, 1957’de İstanbul Üniversitesi Psikiyatri Kliniği bünyesinde kurdukları Psikopatolojik Sanat Laboratuvarı’nda hastalarla yaptıkları çalışmaların ürünlerini 1960’lardan itibaren kamuyla paylaşmaya başladılar.

1960 ile 1962 arasında kurumdaki hastaların ürünlerinin teşhis ve tedavi amacıyla nasıl kullanıldığını anlatan ve sanatın psikopatolojiyle ilişkisini o dönemin bütün teorik birikimini de seferber ederek analiz eden üç kitap yayımladılar.

Ayrıca hastaların eserlerinden oluşan, önce İstanbul’da sonra da Ankara’da açılan iki sergi 350 binden fazla kişi tarafından ziyaret edildi.

1962’de yayımlanan ‘Bir Şizofren Hastanın Sanat Ürünleri’nde tek bir hastanın ürünleri yer alıyor: “35 yaşında erkek. Beden yapısı astenik, bakışları canlı, giyimi itinasız. Nazik, bazen teatral jestlerle konuşuyor,” diye tanımlanan ve “entelektüel, aristokrat, pederşahi, mistik ve müreffeh” bir aile çevresinden gelen bu hastanın kitapta geniş yer verilen resimleri, şiirleri, bir piyesi, fıkraları ve bir “beste”si etrafında psikopatolojik sanatın nitelikleri ayrıntılı olarak tartışılıyor.

Bu öncü niteliğindeki kitaba ayrıca kendisi de çok başarılı bir ressam olan Velioğlu’nun akıl hastalarıyla sanatçıların eserleri arasındaki benzerlik ve ayrımların mantığını daha sistematik olarak analiz eden ‘Akıl Hastası ve Sanatçı’ (1978) adlı eserinden aynı başlıklı bölüm de eklendi. Bu yazıda ilk kitaptaki hasta ile bir başka hastanın eserleri, bir aşamada kendilerini özdeşleştirdikleri Van Gogh’un eserleriyle kıyaslanarak tartışılıyor.

Saffet Murat Tura kitaba yazdığı sunuşta nöroloji ve nöropsikiyatri alanındaki yeni çalışmalardan yola çıkarak sanat ve akıl hastalığı ilişkisi konusunda kendi görüşünü aktarıyor, Velioğlu düşüncesinin beslendiği düşünür ve düşünce akımlarını tartışıyor ve Velioğlu’yla aralarındaki hoca-öğrenci ilişkisinin sıcaklığını ve sahiciliğini biz okurların da hissetmesini sağlıyor.

  • Künye: Süleyman Velioğlu ve Kâzım Dağyolu – Bir Şizofren Hastanın Sanat Ürünleri, hazırlayan: Tuncay Birkan, Can Yayınları, psikoloji, 272 sayfa, 2022

Ksenophanes – Fragmanlar (2022)

Ksenophanes, Sokrates öncesi Yunan felsefesinin devlerindendir.

Bu enfes kitap da, Ksenophanes’in teoloji, metafizik ve epistemoloji alanındaki fragmanlarının Eski Yunanca ve Latinceden yapılmış çevirisini ve analizini içeriyor.

Ksenophanes şair ve filozof kimliğiyle 21. yüzyılın insanını sadece evrenin ve insanın varoluşunu düşünmeye ve sorgulamaya değil, aynı zamanda bizzat toplumun içinde yanlış bildiğimizi yüksek sesle eleştirmeye de çağırıyor.

Hiç kuşku yok ki bu, bugünün yanlış inanç ve âdetlerinden sıyrılacak olan yarınki kuşaklarda da yankı bulacak bir çağrıdır.

Bu çalışma MÖ 6. yüzyılda yaşayan Ksenophanes’in hayatı ve düşünceleriyle ilgili antik literatürdeki en eski kaynaklar olan fragmanlarının Eski Yunanca ve Latinceden yapılmış çevirisini ve analizini içeriyor.

Bu fragmanlar, eserleri günümüze ulaşmayan Ksenophanes’i anlamanın en güvenilir araçlarıdır.

  • Künye: Ksenophanes – Fragmanlar: Bir veya Tanrı Üzerine, çeviren: C. Cengiz Çevik, Can Yayınları, 2022

Jean-Paul Sartre – Yöntem Araştırmaları (2022)

‘Yöntem Araştırmaları’, varoluşçuluk felsefesi ile Marksizmi uzlaştırmaya girişen sıkı bir metin.

Varoluşçuluğun Marksizmi desteklediğini düşünen Jean-Paul Sartre, insanı Marksizm içinde yeniden tasavvur ediyor.

Savaş sonrası Avrupa düşünce dünyasında devrim yaratan Sartre’ın 1957 tarihli bu uzun denemesi, varoluşçuluk felsefesini Marksizmle uzlaştırma olasılıklarını sorguluyor.

Varoluşçuluğun, yaşadığı çağın egemen felsefesi olarak gördüğü Marksizmi destekleyen, bu düşüncenin pratik izdüşümlerinin kısıtladığı bireysel özgürlüklere tepki olarak gelişen bir ideoloji olduğunu belirten Sartre, tüm aykırılıklara rağmen bu iki düşünce biçiminin tutarlı ve uyumlu olduğunu öne sürüyor.

Daha sonra ‘Diyalektik Aklın Eleştirisi’ne öndeyiş olarak eklenecek bu deneme, Sartre’ın bir şekilde sunacağı Varoluşçu Marksizm düşüncesinin köşe taşı rolünü üstleniyor.

‘Yöntem Araştırmaları’, yirminci yüzyıl düşüncesinde kurulan önemli bir köprünün ilk ayağı.

Kitaptan bir alıntı:

“Bize göre mesele, sık sık ileri sürüldüğü gibi, “usdışı olana payını vermek” değil, tam tersine belirsizliği ve bilmemeyi en aza indirmek; Marksizmi üçüncü bir yol ya da idealist bir hümanizm adına yadsımak değil, insanı Marksizm içinde yeniden ortaya çıkarmaktır.”

  • Künye: Jean-Paul Sartre – Yöntem Araştırmaları, çeviren: Serdar Rifat Kırkoğlu, Can Yayınları, felsefe, 176 sayfa, 2022

Raymond Carver – Yazmak Üzerine (2022)

Amerikan öykücülüğünün devlerinden Raymond Carver, yazmak üzerine düşüncelerini bizimle paylaşıyor.

Bir yazarın nasıl ve neden yazdığını merak eden her okurun muhakkak okuması gereken bir kitap.

“Tıpkı yaşarken olduğu gibi, yazarken de özensiz olmaktan vazgeçin.”

Yazmayı konuştuğumuzda ne konuşuruz?

‘Yazmak Üzerine’, adı modern öyküyle eşanlamlı hale gelen Carver’ın yazın hayatını denemelerinin izinden sürüyor.

Carver, kendisine sade bir dille gerçekçi öyküler yazmayı öğreten öğretmenini hatırlıyor, öykülerin aklında şekillendiği ilk anlardan söz ediyor, kendi yapıtları ve farklı yazarların kitapları hakkındaki görüşlerini her zamanki açık sözlülüğüyle dile getiriyor.

Bir yazarın nasıl ve neden yazdığını, hatta bazen nelere rağmen yazdığını ve dilini nasıl oluşturduğunu kendi hayatından örneklerle anlamaya ve anlatmaya çalışırken, okurları da benzer soruları aynı dürüstlükle düşünmeye davet ediyor.

‘Yazmak Üzerine’, Carver’ın dünyasına ve yazarlık felsefesine dair bir tanıklık, neyin söylemeye değer olduğuna ve en samimi şekilde nasıl söyleneceğine dair düşünceleri bir araya getiren dolu dolu bir seçki, öykünün ustasından bir dizi yazarlık dersi.

  • Künye: Raymond Carver – Yazmak Üzerine, çeviren: Ayça Sabuncuoğlu, Can Yayınları, edebiyat kuramı, 192 sayfa, 2022

Rita Guibert – Yedi Ses (2021)

Harika haber:

Rita Guilbert’in Latin Amerika edebiyatının yedi dev yazar ve şairiyle yaptığı enfes söyleşiler, Celâl Üster çevirisiyle Türkçede.

Pablo Neruda, Julio Cortázar, Gabriel García Márquez, Jorge Luis Borges, Miguel Angel Asturias, Octavio Paz ve Guillermo Cabrera Infante, ‘Yedi Ses’te arz-ı endam ediyor.

Çalışma, bu büyük yazar ve şairin, en sakınmasız düşünceleri, eleştirileri, itirafları ve suçlamalarına yer veriyor ve yalnızca yaşama, dünyaya, insanlığa, edebiyata, dönemin edebî tartışmalarına değil, sosyalizme, kapitalizme, dönemin siyasal olaylarına da yedi ayrı bakış sunuyor.

Guibert, kendi deyişiyle bir bıkkınlıktan, “bir kıtanın bıkkınlığı”ndan doğan ‘Yedi Ses’te, edebiyatı köklü bir dönüşüme uğratan Latin Amerika’nın çıkardığı yedi büyük yazarla söyleşilerine yer veriyor.

Miguel Angel Asturias’ın Fransız meslektaşları üzerinden dünyaya seslendiği, “Artık siz bir oturun bakalım, şimdi biz size bir şeyler anlatacağız,” sözünden yola çıkan kitapta yedi ustanın yazarlığa, edebiyata ve dünyaya dair düşünceleri, bu büyük kıtanın tek bir renkten ibaret olmadığını ortaya koyuyor ve yazarları kişisel olarak besleyen iklimleri, kültürleri ve olayları da portrelerine detay olarak ekliyor.

‘Yedi Ses’, her bir kelimesini dinlemek isteyeceğiniz bir edebiyat şöleni.

  • Künye: Rita Guibert – Yedi Ses: Latin Amerikalı Yedi Yazarla Söyleşiler, çeviren: Celâl Üster, Can Yayınları, söyleşi, 560 sayfa, 2021