Noam Chomsky ve André Vltchek – Batı Terörizmi (2014)

Noam Chomsky’le yapılmış uzun soluklu ve aydınlatıcı söyleşiler.

Batı’nın çıkar temelli siyaseti, Batı’nın bizzat savunduğu değerlerle çelişen tavırları…

Chomsky ve Vitchek, Batı’nın ilk sömürgecilik deneyiminden “terörle mücadele” adı altında yürütülen modern propaganda faaliyetlerine kadar ilham verici birçok konuyu tartışıyor.

  • Künye: Noam Chomsky ve André Vltchek – Batı Terörizmi, çeviren: Aysel Yıldırım, Bgst Yayınları

Joan Wallach Scott – Feminist Tarihin Peşinde (2013)

  • FEMİNİST TARİHİN PEŞİNDE, Joan Wallach Scott, derleyen: Fahriye Dinçer ve Özlem Aslan, bgst Yayınları, feminizm, 253 sayfa

 FEMINIST

Tarihsel veri, tarihsel deneyim ve tarihyazımında anlatının rolü gibi meseleler üzerinden geleneksel tarihçiliği eleştiren Joan Wallach Scott’ın yakın dönem araştırmaları, toplumsal cinsiyet ve demokratik siyaset arasındaki çatışmalı ilişkiye odaklanır. Bu kitap da, Scott’ın feminist tarih meselesini farklı boyutlarıyla ele aldığı makalelerinden oluşuyor. Toplumsal cinsiyeti basit bir şekilde kadınlar ve erkekler arasındaki sabit farklılıklar olarak ele almaktan ziyade, bu kavramı cinsiyet kimlikleri arasında kurulan hiyerarşileri anlamaya yarayacak bir kavram olarak ele alan Scott, bir feminst tarihyazımı kuramı sunuyor.

Marshall Sahlins – Batı’nın İnsan Doğası Yanılsaması (2012)

  • BATI’NIN İNSAN DOĞASI YANILSAMASI, Marshall Sahlins, çeviren: Emine Ayhan ve Zeynep Demirsü, Bgst Yayınları, antropoloji, 133 sayfa

 

Antropolog Marshall Sahlins ‘Batı’nın İnsan Doğası Yanılsaması’nda, her türden kültürel biçimi, doğuştan gelen rekabetçi eğilimle açıklayan ve şimdilerde Amerika’da çok rağbet gören genetik belirlenimcilikle hesaplaşıyor. Yazar esas olarak, Eski Yunan’dan modern çağa kadar süregelen Batı’nın “insan doğası” anlayışını sorguluyor. Sahlins, insanı menfaati için her şeyi yapabilecek, ihtiraslı bir varlık olarak tanımlayan Batılı anlamda “insan doğası”nı, ilkel toplumun insana bakışıyla karşılaştırıyor ve Batı toplumları dışında hiçbir toplumun böyle bir “insan doğası” anlayışına sahip olmadığını gözler önüne seriyor.