Ferhat Jak İçöz – Anlam, Cesaret, Ölüm, Hiçlik (2025)

Ferhat Jak İçöz’ün ‘Anlam, Cesaret, Ölüm, Hiçlik’ adlı kitabı, varoluşçu psikoterapinin temel kavramlarını Türkiye’nin kültürel ve toplumsal gerçekliği içinde yeniden düşünmeye davet eden bütünlüklü bir çalışma sunuyor. Varoluşçu yaklaşımın insanın anlam arayışı, özgürlükle gelen sorumluluk, ölüm ve hiçlik gibi sınır deneyimleri üzerine kurulu yapısını yalnızca kuramsal bir çerçeve olarak değil, terapötik ilişkide canlı biçimde işleyen bir süreç olarak ele alıyor.

Kitap, felsefi arka planı sade bir dille anlatırken, bu kavramların seans odasında nasıl somutlaştığını — danışanın deneyimini fenomenolojik olarak takip etmekten terapötik diyaloğun nasıl kurulduğuna, zorlayıcı duygularla çalışmaktan vaka formülasyonu oluşturmaya kadar — uygulamaya dönük araçlarla gösteriyor. Böylece varoluşçu düşüncenin soyut kavramları, klinik pratikte elle tutulur bir karşılık kazanıyor.

İçöz’ün çalışması, Türkiye’deki ruh sağlığı alanının hızla çeşitlenen ihtiyaçlarına yanıt veren bir rehber niteliğinde. Hem terapistler hem psikoloji öğrencileri hem de varoluşsal sorularla ilgilenen okurlar için, insanın dünyaya “atılmışlığı”, ilişkilerdeki kırılganlığı, seçimlerin ağırlığı ve anlam üretme çabasını birlikte düşünmeye imkân veren kapsamlı bir kaynak.

‘Anlam, Cesaret, Ölüm, Hiçlik’, varoluşçu psikoterapiyi ülkemiz bağlamında erişilebilir kılmasıyla, Türkiye’deki psikoterapi literatürüne önemli bir katkı olarak öne çıkıyor.

  • Künye: Ferhat Jak İçöz – Anlam, Cesaret, Ölüm, Hiçlik, Epsilon Yayıncılık, psikoloji, 464 sayfa, 2025

David Quammen – Bulaşma Eşiği (2025)

David Quammen’ın ‘Bulaşma Eşiği: Hayvan Hastalıkları ve Bir Sonraki Pandemi’ (‘Spillover: Animal Infections and the Next Human Pandemic’) adlı bu kitabı, hayvanlardan insanlara geçen zoonotik hastalıkların (spillover) kökenlerini, yayılış mekanizmalarını ve gelecekteki pandemiler için oluşturdukları potansiyel tehdidi derinlemesine inceleyen kapsamlı bir çalışma. Quammen, bu kitabında, Ebola, SARS, MERS ve kuş gribi gibi son yıllarda ortaya çıkan ve büyük küresel sağlık sorunlarına yol açan zoonotik virüslerin izini sürerek, bu virüslerin doğal konakçılarını, türler arası geçiş süreçlerini ve insan popülasyonlarına nasıl yayıldıklarını detaylı bir şekilde anlatıyor. Yazar, bilim insanları, saha araştırmacıları ve salgınlarla mücadele eden doktorlarla yaptığı röportajlar ve kendi araştırmaları aracılığıyla, bu tehlikeli patojenlerin ekolojik ve evrimsel dinamiklerini anlaşılır bir dilde okuyucuya aktarıyor.

Kitap, insan faaliyetlerinin, özellikle ormanların tahrip edilmesi, vahşi hayvan ticaretinin artması ve tarım uygulamalarındaki değişikliklerin, hayvanlarla insanlar arasındaki etkileşimi artırarak zoonotik hastalıkların ortaya çıkışını ve yayılışını nasıl kolaylaştırdığını vurguluyor. Quammen, gelecekte daha ölümcül ve yaygın pandemilere yol açabilecek potansiyel virüslerin varlığına dikkat çekerek, bu tür salgınlara karşı küresel düzeyde hazırlıklı olunmasının hayati önem taşıdığını belirtiyor. Yazar, bilimsel araştırmaların, erken uyarı sistemlerinin ve uluslararası iş birliğinin, gelecekteki pandemilerin önlenmesi ve kontrol altına alınmasında kritik rol oynayacağını savunuyor.

‘Bulaşma Eşiği’, sadece mevcut zoonotik tehditleri anlamak için değil, aynı zamanda gelecekteki sağlık krizlerine karşı daha bilinçli ve hazırlıklı olmak için de okunması gereken önemli bir eserdir. Quammen, bilimsel bilgiyi sürükleyici bir anlatımla birleştirerek, insan sağlığı ve ekosistem arasındaki hassas dengeye dikkat çekmekte ve zoonotik hastalıkların küresel toplum için oluşturduğu ciddi riskleri açıkça ortaya koyuyor. Kitap, doğayla olan ilişkimizi yeniden gözden geçirmemiz ve gelecekteki pandemileri önlemek için sürdürülebilir politikalar geliştirmemiz gerektiği konusunda güçlü bir mesaj veriyor.

  • Künye: David Quammen – Bulaşma Eşiği: Hayvan Hastalıkları ve Bir Sonraki Pandemi, çeviren: Yeşim Öksüzoğlu, Epsilon Yayıncılık, sağlık, 624 sayfa, 2025

Brian Greene – Zamanın Sonu (2025)

Brian Greene’in bu çalışması, evrenin başlangıcından sonuna kadar olan yolculuğunu, insan bilincinin evrendeki yerini ve anlam arayışımızı bilimsel bir bakış açısıyla ele alan kapsamlı bir çalışma. ‘Zamanın Sonu: Zihin, Madde ve Kozmik Evrimde Anlam’ (‘Until the End of Time: Mind, Matter, and Our Search for Meaning in an Evolving Universe’), evrenin fiziksel yasalarını, zamanın doğasını, bilincin kökenlerini ve evrenin olası sonunu okuyucuya anlaşılır bir dille aktarıyor. Kitap, kozmoloji, astrofizik, nörobilim, termodinamik ve kuantum mekaniği gibi çeşitli bilim dallarından elde edilen bulguları bir araya getirerek, evrenin ve insan varoluşunun derinliklerine iniyor.

Greene, evrenin Büyük Patlama’dan başlayarak galaksilerin, yıldızların ve gezegenlerin oluşumunu, yaşamın ortaya çıkışını ve bilincin evrimini inceliyor. Zamanın akışını, entropi yasasını ve evrenin genişlemesini açıklayarak, evrenin kaçınılmaz sonuna doğru ilerleyişini gözler önüne seriyor. Yazar, bilincin evrendeki yerini ve anlamını araştırırken, insan zihninin karmaşıklığını, algı ve düşünce süreçlerini, kültür ve sanatın evrendeki rolünü tartışıyor. Greene, evrenin sonsuzluğu ve karmaşıklığı karşısında insanlığın anlam arayışını, bilimsel bir merak ve felsefi bir derinlikle ele alıyor.

‘Zamanın Sonu’, evrenin ve insan varoluşunun temel sorularına bilimsel bir çerçevede cevap arayan bir eser. Greene, okuyucuyu evrenin büyüleyici yolculuğuna çıkarırken, insan bilincinin ve anlam arayışının evrendeki yerini sorgulamaya davet ediyor. Kitap, bilimin evren ve insanlık hakkındaki en güncel bilgilerini sunarken, felsefi ve varoluşsal soruları da ele alarak okuyucuyu derin bir düşünce yolculuğuna çıkarıyor. Greene, evrenin ve insanlığın geleceğine dair farklı senaryoları değerlendirirken, bilimsel bilginin ve insanlığın anlam arayışının önemini vurguluyor.

  • Künye: Brian Greene – Zamanın Sonu: Zihin, Madde ve Kozmik Evrimde Anlam, çeviren: Murat Karlıdağ, Epsilon Yayıncılık, bilim, 512 sayfa, 2025

Linda Colley – Silah, Gemi ve Kalem (2025)

Linda Colley’nin ‘Silah, Gemi ve Kalem’ adlı eseri, modern dünyanın oluşumunda silah, gemi ve kalem gibi üç temel unsurun oynadığı kritik rolü derinlemesine inceliyor.

Colley, bu çalışmasında, savaşın, anayasaların ve fikirlerin bir araya gelerek modern dünyayı nasıl şekillendirdiğini gösteriyor. Silahın, devletlerin güçlenmesinde ve sınırlarının çizilmesinde oynadığı rolü vurgularken, geminin küreselleşme ve sömürgecilikteki etkisini de gözler önüne seriyor. Kalem ise bu süreçte ideolojilerin, düşüncelerin ve anayasaların yayılmasında önemli bir araç olarak öne çıkıyor.

Yazar, dünyanın farklı bölgelerindeki örneklerle, savaşın anayasa yazımını nasıl tetiklediğini gösteriyor. Örneğin, Korsika’da Pasquale Paoli’nin bir anayasa taslağı hazırlaması veya Haiti’de siyah bir yönetimin ilk anayasasını oluşturması gibi olaylar, savaşın siyasi sistemlerin yeniden şekillenmesindeki rolünü vurguluyor.

Colley, aynı zamanda, anayasaların sadece devrimlerin bir ürünü olmadığını, aynı zamanda savaşın doğurduğu ihtiyaçlara cevap olarak da ortaya çıktığını savunuyor. Savaşın, devletlerin daha güçlü ve merkezi bir yönetime ihtiyaç duymasına yol açtığı ve bu nedenle anayasa yazımının hızlandığını belirtiyor.

Kitap, modern dünyanın oluşumunu sadece Avrupa merkezli bir perspektifle değil, dünya genelindeki gelişmeleri de dikkate alarak ele alıyor. Colley, Japonya’nın Meiji Anayasası gibi örneklerle, Batı dışındaki ülkelerde de benzer süreçlerin yaşandığını gösteriyor.

‘Silah, Gemi ve Kalem’, modern dünyanın karmaşık yapısını daha iyi anlamak isteyenler için önemli bir kaynak. Kitap, tarihsel süreçleri farklı bir bakış açısıyla ele alarak, okuyucuya yeni bir perspektif sunuyor.

  • Künye: Linda Colley – Silah, Gemi ve Kalem: Savaşlar, Anayasalar ve Modern Dünyanın İnşası, çeviren: Elif Kayurtar, Epsilon Yayıncılık, tarih, 448 sayfa, 2025

Tim Marshall – Coğrafyanın Gücü (2024)

Tim Marshall’ın dünya çapında çoksatan kitabı ‘Coğrafya Mahkûmları’ dağlar, nehirler ve denizlerin bir ülkenin kaderini nasıl şekillendirdiğini gösterdi.

O zamandan beri coğrafya değişmedi ama dünyamız değişti.

Marshall yeni kitabı ‘Coğrafyanın Gücü: Dünyamızın Geleceğini Gösteren On Harita’ ile bizi küresel siyaseti ve gücü elinde tutan ülkelere doğru bir yolculuğa çıkarıyor.

  • Neden dünya atmosferi bir sonraki savaş alanı olacak?
  • Pasifik için mücadele daha yeni mi başladı?
  • Avrupa bir sonraki mülteci krizine neden düşünülenden daha yakın?

Avustralya, Sahel, Yunanistan, Türkiye, Birleşik Krallık, İran, Etiyopya, Suudi Arabistan, İspanya ve Uzay’ı kapsayan bu on bölümlük kitap, küresel dünyamızı anlamada yol gösterici bir rehber olma özelliği taşıyor.

Marshall’ın kendine özgü zekâsı ve içgörüsüyle kaleme aldığı bu eser, coğrafyanın insanlığın geçmişini, bugününü ve geleceğini şekillendirme gücüne dair anlaşılır ve sürükleyici bir keşif.

  • Künye: Tim Marshall – Coğrafyanın Gücü: Dünyanın Geleceğini Gösteren On Harita, çeviren: Gökçen Keçici, Epsilon Yayıncılık, coğrafya, 370 sayfa, 2024

David Graeber, David Wengrow – Her Şeyin Şafağı (2024)

Tarımın ve şehirlerin gelişiminden devletin, demokrasinin ve eşitsizliğin kökenlerine kadar sosyal evrim hakkındaki en temel varsayımlarımıza meydan okuyan ve insani özgürleşme için yeni olasılıklar ortaya koyan, insanlık tarihine dair yepyeni bir yaklaşım…

Nesiller boyu uzak atalarımız ya özgür masumlar ya da haydut savaşçılar olarak ilkel açıdan nitelendirildi.

Bize uygarlığın ancak başlangıçtaki bu özgürlüklerimizden vazgeçerek ya da temel içgüdülerimizi kontrol altına alarak elde edilebileceği söylendi.

David Graeber ve David Wengrow, bu tür teorilerin ilk olarak 18. yüzyılda, yerli gözlemciler ve entelektüeller tarafından Avrupa toplumuna yöneltilen eleştirilere karşı muhafazakâr tepkilerin nasıl ortaya çıktığını gösteriyor.

Bu tartışmanın yeniden ele alınması tarımın, mülkiyetin, kentlerin, demokrasinin, köleliğin ve uygarlığın kökenleri de dahil olmak üzere, bugün insanlık tarihini nasıl anlamlandırdığımız konusunda çarpıcı sonuçlar doğurmaktadır.

Eğer insanlar evrimsel geçmişlerini küçük avcı-toplayıcı gruplar hâlinde geçirmedilerse bunca zaman ne yapıyorlardı?

Tarım ve şehirleşme hiyerarşi ve tahakkümün pençesine düşmek anlamına gelmiyorsa ne tür sosyal ve ekonomik örgütlenmelere yol açtı?

Arkeoloji ve antropolojide çığır açan araştırmalara başvuran yazarlar, kavram zincirlerimizi bir kenara bırakıp gerçekten olan biteni algılamayı öğrendiğimizde tarihin nasıl çok daha ilginç bir hâl aldığını göstererek insanlık tarihinin seyrinin sanıldığından daha belirsiz, daha eğlenceli ve umut dolu olasılıklarla dolu olabileceğini ortaya koyuyor.

‘Her Şeyin Şafağı’, insanlık tarihine dair anlayışımızı kökten değiştirerek yeni özgürlük biçimlerini, toplumsal örgütlenmenin yeni yollarını hayal etmeye giden bir yol çiziyor.

  • Künye: David Graeber, David Wengrow – Her Şeyin Şafağı: İnsanlığın Yeni Tarihi, çeviren: Kerim Kartal, Epsilon Yayıncılık, inceleme, 848 sayfa, 2024

David Abulafia – Büyük Deniz (2024)

Avrupa, Asya ve Afrika’yı birbirine bağlayan Akdeniz, binlerce yıldır farklı dinlerin, yönetim şekillerinin, kültür ve ekonomilerin buluştuğu, çatıştığı, birbirini etkilediği bir yer oldu.

Akdeniz tarihi profesörü David Abulafia, tarihöncesinden 21. yüzyıla uzanarak Akdeniz’in imparatorlukların yükseliş ve çöküş dönemlerindeki önemine, denizin ulaşım ve beslenme için pratikliğine, denizin tehlikeli sularını aşan denizci, korsan, göçmen gibi kişilere odaklanarak detaylı bir Akdeniz tarihi çalışmasını okurlarla buluşturuyor.

Kitaptan bir alıntı:

“‘Akdeniz tarihi’ birçok anlama gelebilir. Bu kitap Akdeniz çevresindeki toprakların değil, Akdeniz’in tarihidir; daha doğrusu bu denizi geçen ve adalarında ya da liman kentlerinde yaşayan insanların tarihi. Kitabın teması Akdeniz’in ticari, kültürel ve hatta –Romalılar döneminde– siyasi olarak tek bir bölgeye, farklı derecelerde entegre olma süreci ve bu entegrasyon dönemlerinin bazen nasıl, savaş ya da veba nedeniyle, şiddetli bir parçalanmayla sona erdiğidir.”

  • Künye: David Abulafia – Büyük Deniz: Akdeniz’de İnsanlık Tarihi, çeviren: Özgür Ümit Hoşafçı, Epsilon Yayıncılık, tarih, 942 sayfa, 2024

Adam Higginbotham – Çernobil’de Gece Yarısı (2024)

1986 yılının Nisan ayında, Ukrayna’nın kuzeyinde bulunan Pripyat kasabası, insanlığın görüp görebileceği en korkunç gecelerden birine tanıklık etti.

Sovyetler Birliği’nin en büyük nükleer santrali Çernobil’de meydana gelen patlama, dünyanın kaderini sonsuza dek değiştirecek bir felaketti.

Ancak bu trajedinin ardında yatan gerçek, daha önce hiç bu kadar çarpıcı ve insani bir şekilde anlatılmamıştı…

Ta ki şimdiye kadar.

Çernobil sadece bir nükleer kaza değil; aynı zamanda insanlığın doğa üzerindeki egemenlik arayışının acı bir hatırası.

Bu felaket, radyasyonun korkunç etkilerinin yanı sıra insanın kendi yarattığı teknolojik canavarla baş etme çabasının hikâyesidir.

Bu trajik olay gizlilik politikalarıyla, propagandalarla ve yanlış bilgilerle dolu bir perdenin ardında uzun süre kapalı bir kutu olarak kaldı.

Ancak şimdi, Higginbotham’ın kalemiyle gerçeğe bir adım daha yaklaşıyoruz.

İnsanlık tarihinin yüzleştiği en büyük felaketlerden biri olan Çernobil’in ardındaki sır perdesi aralanıyor…

  • Künye: Adam Higginbotham – Çernobil’de Gece Yarısı: Dünyanın En Büyük Nükleer Faciasının Anlatılmayan Hikâyesi, çeviren: Selim Sezer, Epsilon Yayıncılık, tarih, 600 sayfa, 2024

Celil Sadık – Batı Resim Sanatında Korku (2024)

Yaptığımız kötülüklerin bir sebebi olabileceğine dair inancımızdı Şeytan…

En güçlü kavramlardan biri olan vicdanın panzehriydi.

Ve insanların birbirilerinin yüzüne bakabilmesi için ona ihtiyacı vardı.

Bu kitabın ilk bölümü, sizi Şeytan’la yüz yüze getirerek insanlığın içindeki grotesk dışavurumları görmenizde rehber oluyor.

Bu anlatının nesilden nesle, mitolojiden dine nasıl evrildiğini, içimize attığımız bütün çirkin arzuların Rönesans, Barok ve daha nice dönemle akıma nasıl yansıdığını anlatabilmek için.

İkinci bölümdeyse dini kaygılarla yaratılmış bir başka savaşa, cadılığa yakından bakılıyor; doğayla bir bütün hâlinde yaşayan insanların, kötüler ve sapkınlar tarafından nasıl avlandığının hikâyesine.

Özellikle Barok ve Rönesans resminde sanatçıların bu tip konuları nasıl ele aldığı veya nasıl hicvettikleri birlikte araştırılıyor, insanlık tarihinin en karanlık uygulamalarından biri olan Engizisyon Mahkemeleri de yine bu bağlamda inceleniyor.

  • Künye: Celil Sadık – Batı Resim Sanatında Korku: Şeytanlar ve Cadılar, Epsilon Yayıncılık, sanat tarihi, 220 sayfa, 2024

Carl Benedikt Frey – Teknoloji Tuzağı (2024)

Geleceğin kapılarını aralarken, geçmişin izinden sapmadan ilerlemek mümkün mü?

Carl Benedikt Frey, kitabında bu soruya derinlemesine bir bakış sunarken Sanayi Devrimi’nden günümüze, teknolojik ilerlemenin getirdiği değişimlerin yankılarını inceliyor ve geleceğin tarihini yazıyor.

Yapay zekâ, robotik, makine görüsü, sensör teknolojisi…

Bu alanlardaki ilerlemeler, bilgisayarların insanlar tarafından yapılan görevleri üstlenmesine olanak tanıdı.

Frey, geçmişin tecrübelerinde ders çıkararak, şu an yaşadığımız otomasyon çağının, Sanayi Devrimi’nde yaşanan değişimlere benzer etkiler yarattığını savunuyor.

Kitap, geçmişteki Luddistlerden günümüzdeki teknolojiyle mücadele edenlerin hikâyesine uzanıyor.

Eskiye özlem duyanlar, gelecekteki belirsizliklerle baş etmeye çalışanlar ve teknolojinin gücü karşısında direnmeye kararlı olanlar…

Frey, bu karmaşık dokuda insanlık tarihini ve geleceğini anlamaya çalışıyor.

Ünlü ekonomist, teknolojinin toplumları nasıl şekillendirdiğini, gelir eşitsizliği ve işsizlik gibi zorlukların nasıl ortaya çıktığını incelerken teknoloji tuzağına düşmemek için geçmişte yapılan hatalardan ders çıkarmamız gerektiğini vurguluyor.

Ancak bu kez, kararların nasıl alındığına ve teknolojinin kimin lehine işlediğine dair bir bilinçle.

‘Teknoloji Tuzağı: Otomasyon Çağında Sermaye, İşgücü ve İktidar’, tarihsel bir perspektifle bugünün sorunlarına ışık tutan, geleceği şekillendirecek olan kararlarımızı sorgulatan bir eser.

  • Künye: Carl Benedikt Frey – Teknoloji Tuzağı: Otomasyon Çağında Sermaye, İşgücü ve İktidar, çeviren: Elif Kayurtar, Epsilon Yayıncılık, ekonomi, 564 sayfa, 2024