James Attlee – İstasyonlar Arasında (2023)

‘İstasyonlar Arasında’ isimli kitabında James Attlee, 19. yüzyılda Londra ile Bristol arasında döşenen ve ülkeyi bıçak gibi ortadan ikiye bölerek iki büyük şehri birbirine bağlayan Great Western Hattı’nı takip ediyor.

Çığır açan tasarımları ve dâhice yapılarıyla Sanayi Devrimi’nin önemli isimlerinden Isambard Kingdom Brunel’in inşa ettiği demiryolu hattında tarihsel ve kültürel bir keşfe çıkıyor.

Londra, Paddington İstasyonu’ndan başlayarak batıya, Bristol’e ilerleyişini “Konumlar”, “Sapmalar” ve “Ara Sözler” başlıkları altında kaydeden yazar, hâlâ her gün binlerce kişinin seyahat ettiği hat boyunca Oscar Wilde, Diana Dors, T.E. Lawrence, Eddie Cochran, Haile Selassie ve elbette Isambard Kingdom Brunel’in izini sürerek okuru merak uyandırıcı bir seyahate davet ediyor.

‘İstasyonlar Arasında’, benzersiz bir demiryolu seyahati kaydı – kısmen kişisel bir yolculuk, kısmen tarih, kısmen mimarlık rehberi, kısmen seyahatin doğasına dair bir tefekkür, kısmen ulusal benliğin soruşturması…

  • Künye: James Attlee – İstasyonlar Arasında: Great Western Hattında Hikâye Arayışı, çeviren: Çağla Konuk, Everest Yayınları, deneme, 264 sayfa, 2023

John Cheever – John Cheever’ın Mektupları (2023)

Pulitzer Ödülü sahibi roman ve öykü yazarı John Cheever’ın, oğlu Benjamin Cheever tarafından derlenen mektupları, bizi bu büyük yazarın ruhsal ve yazınsal dünyasına davet ediyor.

Aralarında Philip Roth, John Updike ve Saul Bellow’un da yer aldığı arkadaşlarına ve çevresine haftada otuz mektup yazan Cheever, “Bir mektubu saklamak, bir öpücüğü saklamaya benzer” düşüncesiyle yazıştığı insanlardan mektupları yok etmelerini isterdi.

Buna rağmen günümüze ulaşabilen ve özenle derlenen mektupları, “Amerika’nın Çehov’u” John Cheever’ın karmaşık karakterini; bastırılmış cinselliğinin, alkolikliğinin ve hırslarının yanı sıra kendine has mizahını da yansıtıyor.

Benjamin Cheever’ın sözleriyle, “Sevdiğimiz insanların hatıralarında ölümsüzlüğün yakalanması mümkünse, o zaman babam bugün de 27 Mayıs 1912’de ciyak ciyak ağlayarak dünyaya geldiği günkü kadar canlı.”

  • Künye: John Cheever – John Cheever’ın Mektupları, derleyen: Benjamin Cheever, çeviren: Can Sezer, Everest Yayınları, mektup, 504 sayfa, 2023

Simone de Beauvoir – J. P. Sartre ile Söyleşiler (2023)

Simone de Beauvoir soruyor, Jean-Paul Sartre cevaplıyor.

Bu kitap, hareketli ve canlı bir dönemin düşünce dünyasından pek çok ayrıntı sunduğu gibi, bu efsanevi çiftin kendilerine ve çevrelerine dair ne düşündükleri hakkında önemli ipuçları veriyor.

Kitaptaki söyleşiler 1974 yazında Roma’da, sonbaharda Paris’te gerçekleştirilmiş.

Simone de Beauvoir, bu söyleşilerle ilgili şunları söylüyor:

“Sartre zaman zaman yorgun oluyor, bana düzgün yanıt veremiyordu; kimi zamansa ben esin bulamayarak sudan sorular soruyordum.

Gözüme gereksiz görünen konuşmaları metinden çıkardım.

Geri kalanını ise kronolojik sıraya az çok uygun kalmaya çalışarak temalara göre sınıflandırdım ve kolay okunabilir hale getirmeye uğraştım.

Bilindiği üzere, bir kayıt cihazının sakladığı sözler düzgün biçimde yazılmış bir anlatıya pek yaklaşamıyor.

Ancak konuştuklarımızı yazı diline uygun şekilde baştan yazmak da istemedim, doğallığını korumayı tercih ettim.”

  • Künye: Simone de Beauvoir – J. P. Sartre ile Söyleşiler: Ağustos-Eylül 1974, çeviren: Hasan Can Utku, Everest Yayınları, söyleşi, 472 sayfa, 2023

Orhan Koçak – Modern ve Ötesi (2023)

1950’lerden bu yana sanatın geçirdiği tarihsel dönüşümleri kayda alan ‘Modern Ötesi’, konuyla ilgilenen herkesin kitaplığında bulunmalı.

Orhan Koçak’ın üslubu, ele aldığı sanatçıların eserlerine okurun da eleştirel bir gözle bakmasına olanak sağlıyor.

Eleştirmen Orhan Koçak’ın güçlü kavrayışı ve zarif üslubuyla kaleme aldığı ‘Modern ve Ötesi: Elli Yılın Sanatına Kenar Notları’, yirminci yüzyılın ortasından bugüne modern sanat üzerine düşünmek için nadide bir kılavuz.

Sanatçıların benzeri görülmemiş bir özgüven kazandığı, yepyeni bir özgürlük ve deney hissiyle ürettiği 1950’lerden başlattığı bu kitabında Koçak, konuların, tekniklerin ve üslupların ötesinde, kronolojik bir sıra içinde sanatın hareketini, tarihsel dönüşümlerini mercek altına alıyor.

Bu kuşatıcı çözümlemesiyle, ele aldığı sanatçıların eserlerine tarihsel bağlamları içinde başka ve eleştirel bir gözle bakmamızı da mümkün kılıyor.

Eskinin içinden hep yeninin doğduğu ‘organik’ bir süreç değildir sanatın tarihi.

Bazen de yeni eskiyi ‘doğurur’, bir kez daha doğmasına yol açar.

Üstelik yaşlı bir sanatçının gençlere bakarak kendi sanatını onlara uydurmasından ibaret de değildir bu: Yeninin ortaya çıkışı şüphesiz eskiyi uyarıyor, kamçılıyor, ama bu uyarım eskinin düpedüz değişmesini değil de yine kendi tarzına, kendi ustalığına bağlı kalarak daha da yetkinleşmesini, keskinleşmesini, parıldamasını sağlıyordur.

  • Künye: Orhan Koçak – Modern ve Ötesi: Elli Yılın Sanatına Kenar Notları, Everest Yayınları, sanat, 254 sayfa, 2023

Tiphaine Samoyault – Roland Barthes (2022)

Edebiyat teorisyeni, filozof, dilbilimci, eleştirmen ve göstergebilimci Roland Barthes (1915-1980), döneminin düşünce dünyasına damgasını vurmuş isimlerden biri.

Kendi “anti-otobiyografi”sini kaleme almış, “yazarın ölümü” tezini ortaya atmış Barthes’ın biyografisini yazmak hiç şüphesiz kolay değil.

Tiphaine Samoyault bu zorlu işi üstlenerek, kapsamlı bir araştırmanın sonucunda çoğu daha önce yayımlanmamış devasa boyuttaki fiş dizini, ajandalar, not defterleri, mektuplar ve tanıklıklardan yararlanarak Barthes’ın varoluşsal, entelektüel ve edebi kariyerinin hikâyesini anlatıyor.

Kitaptan bir alıntı: “Barthes ya da belirsizlikleri: Hayattayken neredeydi? Öldüğünde nerede olacak? Ölüm, seçilen ve teşhir edilen bir yaşamın artık saklamadığı, boşluk ve eksikliklerle dolu alanlarını ortaya çıkarır. Bir vücut arayışında olan bu ses, bundan böyle nasıl yankılanacaktır?”

  • Künye: Tiphaine Samoyault – Roland Barthes, çeviren: Alper Bakım, Everest Yayınları, biyografi, 772 sayfa, 2022

Giorgio Van Straten – Kayıp Kitapların İzinde (2022)

Kayıp kitaplar, yazarının tamamlayamamış da olsa yazdığı; birilerinin gördüğü hatta okuduğu fakat sonradan yok edilen veya ardında neredeyse hiç iz bırakmadan yok olan kitaplardır.

Giorgio van Straten, onları okumamış olanlara onları hayal etme, haklarında hikâyeler anlatma ve yeniden yazma imkânı sunan bu kitapların peşine düşüyor ve bize tarihin farklı dönemlerinden sekiz vaka sunuyor.

Aralarında Lord Byron, Ernest Hemingway, Bruno Schulz, Nikolay Gogol, Walter Benjamin ve Sylvia Plath gibi yazar, şair ve düşünürlerin olduğu sekiz ismin kayıp eserlerine odaklanan kitap, adeta polisiye bir roman gibi okunabilir.

  • Künye: Giorgio Van Straten – Kayıp Kitapların İzinde, çeviren: Merve Yalçın Pelit, Everest Yayınları, inceleme, 84 sayfa, 2022

Pierre Bayard – Tolstoyevski Muamması (2022)

Büyük Rus yazar Leon Fyodor Tolstoyevski’nin adını herkes biliyor, değil mi?

Ama aynı kişi nasıl ‘Anna Karenina’ ve ‘Karamazov Kardeşler’ kadar farklı eserler yazmış olabilir?

‘Okumadığımız Kitaplar Hakkında Nasıl Konuşuruz?’, ‘Önceden İntihal’ ve ‘Peki, Ya Eserler Yazar Değiştirseydi?’ kitaplarının yazarı psikanalist, akademisyen ve denemeci Pierre Bayard’ın yaklaşık yirmi yıllık çalışmasının ürünü olan ‘Tolstoyevski Muamması’, iki büyük Rus yazarı tek isimde bütünleştirip eserleri arasında özgün bir bağ kuruyor.

Edebi tarzını “teorik kurmaca” olarak tanımlayan Bayard, Freud’un çabasını devam ettirerek büyük Rus edebiyatının psikanalizini yapıyor.

Çoklu kişilikler teorisinden yola çıkan Bayard, okuyucuya “Ben neden birçok kişiyim?” sorusunu yöneltiyor.

‘Tolstoyevski Muamması’, hem ciddi bir şaka hem de zekice yazılmış grotesk bir deneme.

Edebiyata, özellikle de 19. yüzyıl Rus yazınına özgün bir perspektifle, bir kez daha bakmak isteyenler için!

  • Künye: Pierre Bayard – Tolstoyevski Muamması, çeviren: Ani Haddeler, Everest Yayınları, deneme, 168 sayfa, 2022

Simone de Beauvoir – Sartre’a Mektuplar 1 (2022)

Simone de Beauvoir, 1983’te Jean-Paul Sartre’ın ona göndermiş olduğu mektupları yayımlatmış, fakat kendisinin ona yazdıklarını gün ışığına çıkarmaya niyeti olmadığını belli etmişti.

Soran dostlarına, bunların ancak ölümünden sonra, bulunursa belki basılabileceğini söylemişti.

Söz konusu mektupları kızı Sylvie Le Bon de Beauvoir, onun vefatının hemen ardından, Kasım 1986’da bir dolabın dibinde buldu.

Bu kitapta, “Mösyö Sartre”a hitaben yazılmış, çoğu zarfların içinde katlanmış halde bekleyen mektuplardan 1930-1939 yıllarına ait yüz kırkı bir araya geliyor.

Simone de Beauvoir, en eski hayallerinden birinin, tüm varlığının devasa bir kayıt cihazıyla kaydedilip bir yerlerde saklanması olduğunu sık sık söylerdi.

Onun sesini, en kırılgan ve en güçlü tonlamalarıyla duymamızı sağlayan ‘Sartre’a Mektuplar’, Simone de Beauvoir’ın iç dünyasını tüm çıplaklığıyla ortaya koyarken, hiçbir konuda konuşmaktan çekinmeyen büyük bir 20. yüzyıl entelektüelinin sesini ve düşünsel evrenini de bugüne taşıyor.

  • Künye: Simone de Beauvoir – Sartre’a Mektuplar 1: 1930-1939, çeviren: Damla Kellecioğlu, Everest Yayınları, mektup, 452 sayfa, 2022

 

Hanns Zischler – Kafka Sinemaya Gidiyor (2022)

Franz Kafka, günlüklerinden de anlaşıldığı üzere tutkulu bir sinemaseverdi, anlatı tarzında sinemadan da çokça esinlenmişti.

Ayrıntıların peşinden dur durak bilmeden koşan azimli yazar Hanns Zischler, Kafka’nın metinlerini yıllarca inceledi, yerli ve yabancı pek çok arşivi taradı, kütüphanelerde araştırmalar yaptı, dönemin gazetelerini didik didik etti, fotoğraflar, program broşürleri, film ilanları, posterler topladı, Kafka’nın gittiği sinemaların, seyrettiği filmlerin, hayranlık duyduğu sahnelerin ve etkilendiği oyuncuların izini sürüyor.

Tüm bu çabalarının sonucunda ortaya çıkan ve Kafka araştırmalarına önemli bir temel oluşturan bu eşsiz eser, ele aldığı sessiz filmler ve yaratıcı sanatçılarla da sinemanın ilk zamanlarına büyülü bir keşif gezisi.

  • Künye: Hanns Zischler – Kafka Sinemaya Gidiyor, çeviren: Esen Akyel, Everest Yayınları, sinema, 208 sayfa, 2022

Carl Seelig – Robert Walser ile Yürüyüşlerimiz (2022)

Carl Seelig’in Robert Walser ile yürüyüşlerine dair kayıtları, gerek bu iki yazarın bir parçası olduğu İsviçre edebiyatında, gerek dünya edebiyatında benzersizdir.

Walser, ellinci doğum gününden sonra yazmayı bırakmış ve yaşamını bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde sürdürmüştü.

Ona ve eserlerine destek olmak isteyen Seelig, Walser’i hastanede sık sık ziyaret eder, böylece “birlikte yürümek” alınyazıları haline gelir.

1936’dan 1956’ya dek çıktıkları yürüyüşlerdeki hayat, edebiyat ve siyaset üzerine konuşmalarından süzülen notlar, dünyaya sırt çevirecek kadar “hassas” ve “suskun” bir yazarın portresini çizer.

Bu notlardan hareketle Percy Adlon’un yazıp yönettiği Der Vormund und sein Dichter filmi de büyük ilgi toplamış, 1979’da iki Adolf Grimme Ödülü’ne layık görülmüştü.

  • Künye: Carl Seelig – Robert Walser ile Yürüyüşlerimiz, çeviren: Aysin Önen, Everest Yayınları, anı, 148 sayfa, 2022