Max Horkheimer – Alacakaranlık (2025)

Max Horkheimer’ın bu kitabı, 1926-1931 Almanya’sına dair kısa notlardan, kısa öykü ve denemelerden oluşuyor. ‘Alacakaranlık: Almanya’dan Notlar, 1926-1931’ (Dämmerung. Notizen in Deutschland’), Weimar döneminin çalkantısı, yükselen milliyetçilik, antisemitizm ve toplumsal huzursuzluk yansıtılıyor.

Horkheimer, keskin gözlemleriyle dönemin ideolojik kaymalarını ve siyasi kutuplaşmayı çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Notlar, faşist rejimlerin yükselişine zemin hazırlayan psikolojik dinamiklere dair ipuçları sunuyor. Aforizma benzeri yoğun ifadelerle aydınların rolü, kitle manipülasyonu ve özgürlüklerin kısıtlanması gibi temalar işleniyor. Eleştirel düşüncenin önemi vurgulanıyor.

Kitap, gelecekteki felaketlerin habercisi gibi okunabilir. Horkheimer’ın eleştirel teorisinin erken izlerini taşıyan bu notlar, toplumsal adaletsizliklere karşı duyulan kaygıyı gösteriyor. Weimar dönemi Almanya’sına dair çarpıcı bir portre sunarken, günümüz tehlikelerine karşı da düşündürüyor.

Bu kitap, en çok da burjuva demokrasisi ile faşizm arasındaki mesafenin varsaydığımızdan çok daha küçük olduğunu gözler önüne sermesiyle önemli.

  • Künye: Max Horkheimer – Alacakaranlık: Almanya’dan Notlar, 1926-1931, çeviren: Haluk Barışcan, Metis Yayınları, anlatı, 168 sayfa, 2025

Erich Auerbach – Yabanın Tuzlu Ekmeği (2010)

‘Yabanın Tuzlu Ekmeği’ seçkisi, İstanbul’da on bir yıl yaşamış olan Alman filozof Erich Auerbach’ın on dört yazısını ve bazı mektuplarını bir araya getiriyor.

Kitabın sunuş yazısını kaleme alan Martin Vialon, Auerbach’ın İstanbul bağlamında bir biyografisini sunuyor; ayrıca düşünürün felsefi yolculuğunun dönüm noktalarını ortaya koyuyor.

Auerbach ise seçkide yer alan yazılarında,

  • 16. yüzyılda Avrupa’da milli dillerin oluşumu,
  • Dante, Flaubert ve Proust gibi isimlerin edebiyatta neyi temsil ettikleri,
  • Montaigne’in yazarlığı,
  • 17. yüzyıldaki Fransız kamusu,
  • Pascal’ın politik kuramı,
  • Montesquieu’nün özgürlük fikri,
  • 19. yüzyılda Avrupa’da gerçekçilik,
  • Voltaire bağlamında burjuva zihniyeti,
  • Rousseau’nun tarihsel konumu,
  • Romantizm ve gerçekçilik gibi ilgi çekici konuları tartışıyor.

Künye: Erich Auerbach – Yabanın Tuzlu Ekmeği, hazırlayan: Martin Vialon, çeviren: Sezgi Durgun, Haluk Barışcan, Cevdet Perin ve Fikret Elpe, Metis Yayınları, felsefe, 319 sayfa

Byung-Chul Han – Psikopolitika (2019)

“Kendini özgür sanan performans öznesi aslında bir köledir. Efendisi olmaksızın kendini gönüllü olarak sömürmesi ölçüsünde mutlak köledir. Karşısında onu çalışmaya zorlayan bir efendi yoktur. Salt yaşamı mutlaklaştırarak çalışır.”

Byung-Chul Han, liberal kapitalizmin çağımızda değişen ve oldukça incelikli işleyen yeni iktidar tekniklerini irdeliyor.

Han’a göre, liberal kapitalizm, birebir baskı araçlarını kullanmak yerine, insanın bizzat kendisini baskı altına almasına aracılık eden baştan çıkarıcı, akıllıca yöntemlerle tahakküm kurar.

Han bunu yaparken, Jeremy Bentham’ın “Panopticon”, Walter Benjamin’in “Optik Bilinçdışı” ve Foucault’nun “Disiplin toplumu” kavramları üzerine düşünüyor.

Bu kavramları bir adım ileriye taşıyan düşünüre göre, Psikopolitik dünya bir nevi dijital bir Büyük Birader gibi işlemekte, bireylerin gönüllü olarak verdikleri verileri kullanarak onların davranışlarını yönlendirmektedir.

Han, bu akıllıca tasarlanmış gücün, kolektif bilinçaltının davranış biçimlerinin sınırsız şekilde kontrol altına alınmasına neden olduğunu söylüyor.

Han’ın kitabını, modern kapitalizmin şu anki işleyiş biçimine yakından bakmak isteyenlere öneririz.

Kitaptan birkaç alıntı:

“Neoliberal rejimin iktidar tekniği incelikli, kaygan, akıllı bir biçime bürünmüş olup hiçbir şekilde görünür değildir. Bu rejimde tabi durumdaki özne tabiyetinin farkında bile değildir. Egemenlik ilişkileri tümüyle görüş alanı dışındadır. Bu yüzden de kendini özgür sanır.”

“Yapabilme özgürlüğü, emir ve yasaklar dile getiren yapmalısından daha fazla zorlama üretiyor hatta. Yapmalısının bir sınırı vardır. Yapabilme ise sınır tanımaz.”

“Neoliberalizm bizzat özgürlüğü sömürmeye yarayan çok verimli, hatta zekice bir sistemdir. Heyecan, oyun ve iletişim gibi özgürlüğün pratiğine ve dışavurum biçimlerine ait ne varsa sömürülür. İnsanı iradesine karşı sömürmek verimli olmaz. Yabancı bir gücün sömürüsü fazla kazanç sağlamaz. Ancak özgürlüğün sömürülüşü sayesinde maksimum kazanca ulaşılır.”

“İnsan kendini ancak iyi bir ilişkide, diğer insanlarla mutlu bir birliktelik içinde gerçekten özgür hisseder. Neoliberal rejimin yönelmiş olduğu tümden tekilleşme bizi gerçekten özgür kılmaz. Böylelikle bugün sorulacak soru, kendisini zorlamaya dönüştüren uğursuz diyalektiğinden kurtulabilmek için özgürlüğü yeniden tanımlamamızın, yeniden icat etmemizin gerekip gerekmediğidir.”

“İktidar sadece o en olumsuz biçimlerinde, iradeleri kıran ve özgürlüğe karşı hayır diyen bir güç olarak belirir. Günümüzde iktidar giderek müsamahacı bir biçim almaktadır. Müsamahakârlığı, hatta dostluğu ile olumsuzluğundan sıyrılır ve kendisini özgürlük olarak sunar.”

“Güç kullanarak insanlara emir ve yasaklardan oluşan bir korse giydirmek için büyük çaba harcayan disiplinci iktidar verimsizdir. İnsanların kendiliğinden egemenlik ilişkilerine boyun eğmelerini sağlayan iktidar tekniğiyse çok daha verimli. Engellemek ya da baskılamak yerine harekete geçirecek, motive edecek, optimizasyon sağlayacaktır. Kendine has verimliliği, yasak ve yoksun bırakma yerine hoşnutluk ve tatmin sağlamasından kaynaklanır. İnsanlara boyun eğdirmek yerine, onlarda bağımlılık yaratmayı amaçlar.”

“Akıllı ve dost iktidar kendisine tabi öznelerin iradelerine karşı cepheden iş görmez, onların iradelerini onların çıkarları doğrultusunda yönlendirir. ‘Hayır’dansa ‘evet’ der, baskılayıcı olmaktan ziyade ayartıcıdır. Olumlu duygular uyandırıp bunları sömürmeye çalışır.”

“Bizi teşvik eden ve ayartan özgürlükçü, dost çehreli iktidar, talimat ve emir veren, tehdit eden iktidardan daha etkilidir. Mührü ‘Like/Beğendim’ simgesidir. Tüketerek, iletişimde bulunarak, hatta Like’ı tıklayarak tabi oluruz tahakküm ilişkilerine. Neoliberalizm ‘Beğendim’ kapitalizmidir. Bu kapitalizm disipline etmeyi amaçlayan zorlama ve yasaklarla iş gören 19. yüzyıl kapitalizminden tümüyle farklıdır.”

  • Künye: Byung-Chul Han – Psikopolitika: Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikleri, çeviren: Haluk Barışcan, Metis Yayınları, siyaset, 104 sayfa, 2019

Byung-Chul Han – Şeffaflık Toplumu (2017)

Şeffaflık ötekiyi, yabancıyı devre dışı bırakarak sisteme istikrar ve hız kazandıran toplumsal süreçleri kapsayan ve onları köklü bir değişikliğe uğratan sistemik bir zorlama mıdır?

Güney Koreli yazar ve kültür kuramcısı Byung-Chan Han, günümüzde toplumsal sistemin bütün süreçlerini şeffaflığa zorladığını ve bu zorlamanın neticesinde toplumun, hizaya getirilmiş bir toplum olduğunu belirtiyor.

Bunun, şeffaflığın totaliter yanı olarak ele alıp tartışan Han, hayatı hayat yapan kendiliğindenliğin, olay doluluğun ve özgürlüğün, özünde şeffaflığa izin vermediğini ve bugünkü haliyle şeffaflığın da, pornografik bir hal aldığını düşünüyor.

Zira Han’a göre görüntüler, her tür dramaturjiyi, yorumbilgisel derinliği ve hatta anlamı yitirerek pornografik hale geldiklerinde şeffaflaşırlar.

Yazar bu alanda fikir yürütürken Wilhelm von Humboldt’tan Jean Baudrillard’a, Georg Simmel’den Sigmund Freud’a ve Ulrich Schacht’a pek çok ismin fikirlerine uzanıyor.

Han, geçen yıl Türkçeye çevrilen ‘Şiddetin Topolojisi’ kitabıyla da hatırlanacaktır.

  • Künye: Byung-Chul Han – Şeffaflık Toplumu, çeviren: Haluk Barışcan, Metis Yayınları, felsefe, 84 sayfa