O kadar ağzımıza düşkünüz ki, cennetten bile iştahımız yüzünden kovulduk.
İsmail Gezgin, atalarımızın nasıl beslendiğini incelerken et yemenin beden üzerine etkilerini, toplumsal ataerkil yapıya etkilerini ve eril şiddetin et yemekle bağlantısını tartışıyor.
Kitapta,
- Atalarımızın ilk besinlerini ilk kez ne zaman pişirdikleri,
- İçinde bulunduğumuz uygarlığın bir buğday yoksa ekmek uygarlığı olup olmadığı,
- Yaşamın ne zamandan bu yana ekmek kavgasına dönüştüğü,
- Antikçağın sofralarında neler olduğu,
- Ve zenginin şöleninden fakirin ekmeğine kadar sınıfsal sofra savaşlarının tarihte nasıl seyrettiği gibi pek çok ilgi çekici konu ele alınıyor.
İlerlemeci bilim uzun yıllar insanın tarihsel yolculuğunun, karnını doyurmakta güçlük çeken akılsız hayvandan, modern, akıllı, tok bir varlığa doğru olduğu öyküsünü anlattı.
Avcı-toplayıcıları, tüm gün karınlarını doyurma peşindeki yarı-aç ilkeller olarak betimleyen bu bilimsel söylem, elde edilen arkeolojik veriler ışığında nihayet terk edilmeye başlandı.
Yiyecek bulmak için özel bir zamana dahi gereksinim duymayan, günlük hareketliliği içerisinde karşısına çıkan yiyeceklerle karnını doyuran avcı-toplayıcı insana kıyasla modern insanın yaşamı, yemek üzerine kuruludur.
Bu “yemek” uygarlaşma süreci boyunca öylesine bir dönüşüm geçirir ki, insanı doğadan ve birlikte evrimleştiği diğer tüm canlılardan ayırır.
Evcilleşip, kentcilleşmiş insanın midesi bedeninden taşar.
Yemek artık sınıfsal bir ayraçtır ve bu yolda iştah da uygarlaşmıştır.
Gezgin’in milyonlarca yıllık insan-besin ilişkisi üzerine düşündüğü çalışmasında, atalarımızın ne yediğinden başlayarak buğday uygarlığına, ilk evcil tohumlardan hayvan yemeye, antikçağın ataerkil şölenlerinden lezzet tüccarlarına, yemeğin iktidarla doğrudan bağına, farklı çağlardan geçerek ve türlü türlü sofralara konuk olarak tanıklık ediyoruz.
- Künye: İsmail Gezgin – Uygarlaşan İştah: Atalarımız Nasıl Besleniyordu? (Karnını Doyuran Canlıdan Gözü Doymayan İnsana), Redingot Kitap, arkeoloji, 408 sayfa, 2021