Nan Sloane – Durdurulamayan Kadınlar (2024)

‘Durdurulamayan Kadınlar’, 1789’da Fransız Devrimi’nin patlak vermesiyle 1832’de Büyük Reform Yasası’nın yürürlüğe girmesi arasındaki radikal, reformist ve devrimci kadınların öyküsüdür.

Bugün onların çok azı tanınıyor; bazıları kendi günlerinde bile bilinmiyordu.

Hepsi şu anda yaşadığımız dünyaya bir şeyler kattı.

Kadınların siyaseti erkeklere bırakması gerektiği konuşuldu, yazıldı, karşı çıkıldı.

Zor sorular soruldu, iktidar yapılarına meydan okundu.

Bazen konuşanlar mahkûm edildi, hatta bazıları bu uğurda öldü.

Tarih, bu aktivist kadınlara genellikle iyi davranmadı ve sıklıkla bir kenara ya da dipnotlara itildiler, göz ardı edildiler.

Bu kadınlar, bu kitapta hem kendilerinin hem de başkalarının hikâyelerinde merkezde yer alıyorlar ve bunu yaparken dönemin bilinen anlatımlarına farklı sesler getiriyorlar.

Bu kadınlar ve daha birçokları, bugün bildiğimiz siyasi fikirlerin ve özgürlüklerin geliştirilmesinde önemli rol oynadılar ve bazıları hâlâ kazanılması gereken savaşlarda yer aldı ya da hâlâ çözülmemiş sorunları gündeme getirdi.

Okumakta olduğunuz bu kitap, tam olarak onların nefes kesici hikâyeleridir.

  • Künye: Nan Sloane – Durdurulamayan Kadınlar: Radikaller, Reformcular, Devrimciler, çeviren: Defne Yazıcıoğlu, Sander Yayınları, kadın, 320 sayfa, 2024

Meri Çevik Simyonidis – Taverna İstanbul (2024)

Taverna bizzat şehirdir.

Yüzyılların imbiğinde damıtılmış rafine bir lezzettir.

Tadı-tuzu zarafeti vardır.

Meyi dozunda, dansı kıvamındadır.

Geceleri zarafetle aydınlatır.

Her dilden müziği, ahengini daima şehrin semalarına asar.

Bahar yürekli bir görgüdür.

İşte eldeki kitap, tam da bu hikâyeyi anlatıyor.

Rumlar’ın İstanbul’un yemek kültürünü zenginleştiren büyük katkıları inkâr edilemez.

Rumlar gerçekten İstanbul’un tuzu biberiydi.

Meri Çevik Simyonidis, bu toplumun varlığını ve kent yaşamına katkısını yeni nesillere hatırlatıyor, tanıtıyor.

Osmanlı’da Müslümanlar’ın yapması yasak olan içkili lokanta, meyhane, braseri, pastahane, taverna ve eğlence yerlerinin işletmecisi Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Bulgarlar oldu.

Cumhuriyet ile bu yasak kalktı.

Simyonidis, tarihe ışık tutan bu eseriyle bizleri aydınlatıyor.

  • Künye: Meri Çevik Simyonidis – Taverna İstanbul: Çok Kültürlü İstanbul’un Çok Renkli Geceleri (Geçmişten Günümüze Eski & Yeni Nesil İstanbul Tavernaları), Sander Yayınları, kültür, 336 sayfa, 2024

Jonathan Gottschall – Hikâye Paradoksu (2024)

Dünyayı hikâyelerden nasıl kurtarabiliriz?”

Hikâye anlatıcılığı, insan uygarlığını inşa eden kutsal bir gelenek olarak bilinir.

Ancak, öykü bilimi uzmanı Jonathan Gottschall, hikâye anlatımının karanlık bir yüzü olduğunu iddia ediyor.

‘Hikâye Paradoksu’nda, psikologlar, iletişim uzmanları ve edebiyatçılardan oluşan bir konsorsiyumun hikâyelerin, beynimizi nasıl etkilediğini araştırmasını inceliyor.

Gottschall, hikâye anlatımının sadece grupları birleştirmekle kalmayıp aynı zamanda insanları ayıran bir güç olduğunu vurguluyor.

Bu güç, rasyonel düşünceyi atlatarak insanları manipüle etmenin en etkili yolu olabilir.

Kitap, dezenformasyon, komplo teorileri ve yalan haberlerin etkisini artıran teknolojik gelişmelerin gerçeği kurgudan ayırma görevini zorlaştırdığını açıklıyor.

Gottschall, toplumların bu gerilimleri nasıl yönettiklerine bağlı olarak başarılı ya da başarısız olduklarını savunuyor.

Açıklık ve inançla, hikâye anlatımının insanlığın en büyük tehdidi hâline geldiğini ve bu sorunla nasıl başa çıkabileceğimizi ortaya koyuyor.

  • Künye: Jonathan Gottschall – Hikâye Paradoksu: Hikâye Anlatma Sevgimiz Toplumları Nasıl İnşa ve İmha Eder?, çeviren: Dila Balcı, Sander Yayınları, inceleme, 224 sayfa, 2024

Douglas Murray – Batı’nın Savaşı (2024)

‘Batı’nın Savaşı’, düşüncelerin muazzam bir savaş alanında yankı bulduğu, fikirlerin gök gürültüsü gibi yankılandığı kültür meydanının içine doğru bir yolculuk.

Bu zihinsel arenada, değişim rüzgârlarının şiddetle estiği bir manzara içinde Douglas Murray, bizi elimizden tutup paradokslar ve tutarsızlıklarla dolu bir peyzajın içinden geçirir.

İyi niyetli pek çok insanın ikiyüzlü ve tutarsız Batı karşıtı söylemlerle nasıl kandırıldığını anlatır.

Sonuçta, Kant, Hume ve Mill’in fikirlerini; ırk konusundaki görüşleri nedeniyle bir kenara atmamız gerekiyorsa, çalışmaları ırkçı hakaretler ve Yahudi karşıtlığıyla dolu olan Marx’ı da bir kenara atmamız gerekmez mi?

Amerika’da ırkçılığın közleri hâlâ söndürülmeyi bekliyor, peki ya Orta Doğu ve Asya’daki azgın ırkçı cehennem ne olacak?

Murray’ın sözleri, bir piyanonun zarif notaları gibi yankılanır, egemen anlatıya meydan okuyan bir melodi örer.

O, ikiyüzlülüğün capcanlı olduğu bir gösteride, iyi niyetli bireylerin, sahnede rollerini oynayan aktörler gibi, ikiyüzlülüğün kaprislerince yazılmış bir dramada nasıl yer aldığını gösteriyor.

Sahne hazır ve ışık, anti-Batı duygularını savunanların takındığı maskeleri ortaya çıkaracak!

  • Künye: Douglas Murray – Batı’nın Savaşı, çeviren: Eren Kanat, Sander Yayınları, siyaset, 312 sayfa, 2024

Frans de Waal – Ataerkil Düzene Hapsolan Yalnızca Biz miyiz? (2022)

Gücü, muhtemelen başkalarına çekici gelebilen ama kesinlikle bize öyle gelmeyen bir şeymiş gibi tartışıyoruz.

Güç, bir tabu konusu olmayı sürdürüyor ve biz bu bağlamda diğer türlerle ne kadar benzer olduğumuzu kesinlikle duymak istemiyoruz.

Primatolog Frans de Waal, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet konusunda dilsel bir kafa karışıklığı yaşandığını; birincisinin biyolojik, ikincisinin kültürel cinsiyet olduğunu ancak farklı anlamlarına rağmen bu iki terimin özünde birleşmiş olduğunu ve birini diğeri olmadan tartışamayacağımızı ifade ediyor.

Genç erkek ve dişi primatların cinsiyet rollerini birbirlerine benzer şekilde geliştirdiğini düşünüyor.

Nasıl davranılacağını öğrenmek için kendi cinsiyetlerinden yetişkinleri gözlemlediğini söylüyor.

Primatların davranışsal ve biyolojik farklılıklarını aydınlatırken insan davranışıyla karşılaştırmaktan da geri durmuyor.

‘Ataerkil Düzene Hapsolan Yalnızca Biz miyiz?’, klasik konuşma tarzı ve alaycı gözlemlerle dolu anlatımıyla cinsiyet kimliği, toplumsal cinsiyet rolleri, cinsellik, eşcinsellik, arkadaşlık ve yetiştirme gibi konuları ele alıyor.

  • Künye: Frans de Waal – Ataerkil Düzene Hapsolan Yalnızca Biz miyiz?: Bir Primatoloğun Gözünden Cinsiyet Kavramı, çeviren: İrem Sağlamer, Sander Yayınları, bilim, 336 sayfa, 2022

Muteber Yılmazcan Simonetti – AZ (2022)

Türkiye’nin kadim etnik grupları üzerine çok önemli bir çalışma.

Sırasıyla Rum, Ermeni, Yahudi ve Süryani olmak üzere dört farklı azınlık grubundan seçilen Cemaat Vakıfları Temsilcisi ile çalışan Simonetti, yıllar içinde sahip olduğu birikimini azınlık cemaatlerince tanınmış otuz farklı isimle yaptığı yirmi yedi röportaj aracılığıyla okuyucularla buluşturuyor.

Türkiye topraklarında AZ kalmış nüfuslarıyla bugün hala varlıklarını koruyan kadim Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani, Keldani, Bulgar, Gürcü, Karayim ve Arap dilli Ortodoks toplumlarının tarihlerini, yaşadıkları trajik olayları, verdikleri göçleri ve güncel meselelerini Laki Vingas, Toros Alcan, Moris Levi, Andon Parizyanos, Yorgo Papalyaris, Bedros Şirinoğlu, Sait Susin, Yusuf Basmacıoğlu, Bernard Sarıbay, Zeki Basatemir, Vasil Liaze, Kirkor Ağabaloğlu, Avram Sevinti, Paul Zazadze, Mihail Örme, İdil Karayeğen, Teoman Önder, S. Can Ustabaşı, Fadi Hurigil, Kuryakos Ergün, Yılmaz Hiçbezmez, Murat Özberk, Şaul Cenudioğlu, Cem Çapar, Cem Altıniş, Ferit Özaltun, Faruk Uğurgel, Münir Balıkçıoğlu, İbrahim Çilingir, Hanriyet Yıldız ile yapılan sohbetlerde buluyoruz.

  • Künye: Muteber Yılmazcan Simonetti – AZ: Türkiye Otokton Azınlık Toplumlarıyla Söyleşiler, Sander Yayınları, söyleşi, 384 sayfa, 2022

Douglas Murray – Kalabalıkların Çılgınlığı (2022)

Son yılların pek çok iç karartıcı yönü arasında, belki de en rahatsız edici olanı ırkın bir sorun olarak geri dönme kolaylığıdır.

Bilginin akış hızındaki inanılmaz yükseliş nedeniyle muhtemelen daha önce hiç görülmemiş bir çılgınlık zamanında yaşıyoruz.

Douglas Murray, toplumların neden artık çatışma kültürüyle karakterize edildiğini nedenleriyle birlikte açıklamaya çalışıyor.

“İnsanlar hem çevrimiçi hem de çevrimdışı, kamusal ve özel alanlarda giderek ölçüsüz, çatışmacı, sürü hâlinde ve kötücül davranıyorlar. Günlük haber döngüsü sonuçlardan ibaret. Nedenler toplumsal yaşamın her alanında açıkça ortadayken, neden sadece sonuçlar görülüyor?”

‘Kalabalıkların Çılgınlığı’, 21. yüzyılın en bölücü konularını inceliyor: Cinsiyet, kimlik ve ırk.

İşyerlerimizde, okullarımızda ve evlerimizde yaşanan şaşırtıcı yeni kültür savaşlarını sosyal adalet, kimlik siyaseti ve sınıf-cinsiyet ilişkisi ekseninde ortaya koyuyor.

Yirminci yüzyılın sonunda ideolojilerin gerilemesi, doldurulmayı bekleyen bir anlam boşluğu yarattı.

Bu, bir dizi eleştirel, kültürel teorinin doğuşuyla aynı zamana denk geldi ve toplumsal cinsiyet, ırk ve cinsel kimlik çalışmaları için alan oluşturdu.

Murray için hepsinden daha zarar verici olanı, farklı baskı mekanizmalarının (özellikle ırksal ve ataerkil) birbirini etkileme ve güçlendirme eğiliminde olduğunu varsayan feminizm kuramının yükselişiydi.

Murray açısından acı ironi, bu yeni baskıcı kuramların insanlık tarihinde gerçek ırkçılık ve cinsiyetçiliğin buharlaşıp başladığı bir dönemde ortaya çıkmasıdır.

Yaygın görüşe karşı çıkmaya ve toplumumuzdaki dramatik değişiklikleri sorgulamaya cesaret eden az sayıdaki yazardan biri olan Murray, bu kitabında değişen dünyanın yeni sorunlarına ışık tutuyor.

  • Künye: Douglas Murray – Kalabalıkların Çılgınlığı: Cinsiyet, Irk ve Kimlik, çeviren: Nural İdrisoğlu, Sander Yayınları, sosyoloji, 352 sayfa, 2022

Ashton Applewhite – Büyükler Yıkılıyor (2022)

‘Büyükler Yıkılıyor’, hafıza kaybı, zayıf fiziksel yetenek ve genel olarak çekicilik ve yeterlilik eksikliği de dahil olmak üzere yaşlanmayla ilgili birçok yaygın varsayımı çürütüyor.

Yazar ve aktivist Ashton Applewhite, engelli hakları, eşcinsel hakları ve trans hakları dünyada pek çok engeli aşmışken; yaş ayrımcılığını toplumsal olarak onaylanmış son önyargı olarak görüyor.

Applewhite, birine gerçekte olduğundan daha genç göründüğünü söylemenin bir iltifat olduğu ölçüde, toplumlarda temel olan fiziksel güzellik ve cinsel çekiciliğe ilişkin gençlere yönelik klişeleri hedefliyor.

Daha genç biri tarafından, “Yaşına göre harika görünüyorsun!” denildiğinde, iyi bir yanıtın, “Yaşına göre sen de harika görünüyorsun!” olduğunu öne sürüyor.

‘Büyükler Yıkılıyor’, tüm yaşlara uygun bir dünyanın nasıl görüneceğini anlatarak harekete geçme çağrısıyla sona eriyor.

Yaş eşitliğine dayalı bir dünya düzeni yaratma zamanının geldiğini vurguluyor.

  • Künye: Ashton Applewhite – Büyükler Yıkılıyor: Yaş Ayrımcılığına Karşı Bir Manifesto, çeviren: Nural İdrisoğlu, Sander Yayınları, inceleme, 352 sayfa, 2022

Alan Jacobs – Okumanın Hazzı (2022)

‘Okumanın Hazzı’, kitaplarla ilişkimiz üzerine enfes bir inceleme.

Alan Jacobs, dijital bir çağda kitabın anlamı üzerine derinlemesine düşünmekle yetinmiyor, aynı zamanda yeni teknolojileri okuma zevkimizi artırmak için nasıl kullanacağımızı da tartışıyor.

  • Kitaplarla ve özellikle edebiyatla olan ilişkimizi yeniden gözden geçirmenin zamanı gelmedi mi?
  • Okumak erdemli bir faaliyet midir?
  • Karakterimizi güçlendirir ya da yüceltir mi?

‘Okumanın Hazzı’, mevcut kültürel ve teknolojik iklimin ‘okuma’ zerindeki olumsuz etkisini gösterirken, dijital dünyanın sunmuş olduğu avantajlarla bu durumu lehimize çevirmenin yollarını araştırıyor.

Jacobs, okumanın mecburiyetten değil, öncelikle zevk almak amaçlı bir aktivite olması gerektiğini savunuyor. “Ne okuduğumuzu, ne kadar okuduğumuzu ve ne okumadığımızı saplantı hâline getirmeyi bırakırsak daha mutlu, daha iyi okuyucular oluruz. Ancak en güçlü okuma deneyimini yaşamak için, kişinin çoğu zaman ‘alışkanlığın keskinleştirdiği irade gücü’yle yaratılması gereken ‘derin bir yalnızlığa’ sahip olması gerekir.”

Elbette okuma zevkine yönelik en büyük tehdit, boş zamanlarımızın giderek daha fazlasını tüketen, çoğunluğu dijital olan dikkat dağıtıcıların saldırısıdır.

Ancak Jacobs, gündelik hayatımızın önemli bir parçası olan son teknolojik cihazları “okumanın düşmanı” olarak görmenin mantıksız olduğunu savunuyor, çünkü bu sayede günümüz dünyasında kitaplara ulaşmak hiç olmadığı kadar kolay.

  • Künye: Alan Jacobs – Dikkat Dağıtıcı Bir Çağda Okumanın Hazzı, çeviren: Nural İdrisoğlu, Sander Yayınları, inceleme, 176 sayfa, 2022

Martha C. Nussbaum – Her Şey Çıkar İçin mi? (2022)

Ekonomik büyüme odak noktası hâline geldiğinde demokrasi, insan ve toplum ahlakı tehlikeye girer.

Martha C. Nussbaum, yetkin demokratik vatandaşlar yaratmak için insan bilimleri ve eğitimin neden vazgeçilmez olduğunu gözler önüne seriyor.

‘Her Şey Çıkar İçin mi?’, günümüzün önde gelen entelektüellerinden olan Nussbaum’dan sanatın ve insan bilimlerinin tutkulu bir savunusu olarak okunmalı.

Sanat ve insan bilimleri için güçlü bir temel oluşturma fikrinin, hem birey hem de içinde yaşadığı toplum adına büyük bir iyilik olduğu iddiasından daha açık ve savunulmaya ihtiyaç duyan ne olabilir?

Nussbaum’un idealleri dinamiktir.

Ekonomik büyüme eğitimin odak noktası hâline geldiğinde demokrasi, insan ve toplum ahlakı tehlikeye girer.

Tarih boyunca yetkin demokratik vatandaşlar yaratmak için insan bilimleri eğitim sisteminin merkezinde yer aldı.

Nussbaum keskin bir şekilde dünya çapındaki yükseköğretimin, öğrencileri “dünya vatandaşları” olmaları için hazırlamaya yeniden öncelik vermesi gerektiğinin altını çiziyor.

Bu etkili manifesto, günümüzde eğitimin giderek faydacı, pazar odaklı ve kariyer amaçlı hâle geldiğini, sanata ve insan bilimlerine olan ilginin zayıfladığını savunuyor.

Kârlı becerilere yönelik bu dar görüşlü odaklanma, otoriteyi eleştirme yeteneğimizi aşındırdı, marjinal ve farklı olanlara sempatimizi azalttı ve karmaşık küresel sorunlarla başa çıkma yetkinliğimizi zedeledi.

Bu da demokrasilerin sağlığını ve “daha yaşanılabilir bir dünya” umudunu tehlikeye attı.

Nussbaum’un kitabı, küresel demokrasinin ve demokratik eğitimin geleceğinin tehlikede olduğu bugün için uyarı niteliğinde.

  • Künye: Martha C. Nussbaum – Her Şey Çıkar İçin mi?: Demokrasi Neden İnsanlığa İhtiyaç Duyuyor?, çeviren: İrem Sağlamer, Sander Yayınları, siyaset, 184 sayfa, 2022