Jon Krakauer – Everest Günlüğü (2025)

‘Everest Günlüğü’ (‘Into Thin Air’), Jon Krakauer’in 1996 Everest Felaketi’ni hem kişisel tanıklık hem de analitik bir sorgulamayla aktardığı çarpıcı bir anlatı. Krakauer, Outside dergisi için ticari Everest tırmanışlarını araştırmak üzere Rob Hall’un Adventure Consultants ekibine katıldığında, yalnızca bir gazeteci değil, giderek sınırları zorlayan bir dağcının içine düştüğü etik ve fiziksel bir krizin tanığı hâline geldi.

10 Mayıs 1996’da yaşanan felaketin temeli, ticari dağcılığın Everest üzerinde yarattığı yapısal sorunlarda yatıyor: deneyimsiz müşteriler, zirve gününde sabit hatların zamanında kurulmamış olması, dar geçitlerde yığılmalar ve tehlikeli gecikmeler. Krakauer ve ekibi zirveye ulaşsa da dönüş yoluna fırtına yaklaşırken çıkmaları ölümcül sonuçların ilk işareti oluyor.

Öğleden sonra başlayan şiddetli kar fırtınası, Ek III ile zirve arasındaki bölgeyi bir ölüm koridoruna çeviriyor. Görüş sıfıra inerken birçok tırmanıcı yönünü kaybediyor; bazıları çöküp donmaya başlıyor. Krakauer büyük bir tükenmişlikle de olsa Kamp IV’e ulaşmayı başarıyor, fakat dağın üst kesimlerinde kalanların kaderi hızla kararıyor. Rehberler Rob Hall ve Andy Harris, dağcılar Doug Hansen ve Yasuko Namba da dahil olmak üzere sekiz kişi Everest’te hayatını kaybediyor. Krakauer, özellikle Andy Harris’i sağ kaldığını sanarak yanlış yönde değerlendirme yapmasının kendisinde ömür boyu taşıdığı ağır bir suçluluk duygusu yarattığını açıkça anlatıyor.

Krakauer, kitabında sadece olayların fiziksel akışını değil, kararların nasıl alındığını, yetkin rehberliğin sınırlarını ve ticari dağcılığın etik sorunlarını da mercek altına alıyor. Everest’in “ana tanrıça” olarak anılmasının ardında yatan hem çekicilik hem de ölümcül cazibe, onun anlatısında insan hırsı, kırılganlık ve doğa karşısındaki çaresizlikle birleşiyor. ‘Everest Günlüğü’, bir felaketi belgelemekten çok daha fazlası: modern maceracılığın karanlık yüzüne, bireysel sorumluluğa ve sınır deneyimlerinin insan ruhunda açtığı yaralara dair sarsıcı bir hesaplaşma.

  • Künye: Jon Krakauer – Everest Günlüğü, çeviren: Pelin Sertoğlu Hız, Siren Yayınları, anı, 328 sayfa, 2025

Rebecca Solnit – Tüm Soruların Anası (2022)

Yazar ve aktivist Rebecca Solnit’ten kadınların temel meselelerine geniş açıyla bakan bir kitap: ‘Tüm Soruların Anası’.

‘Tüm Soruların Anası’, Solnit’in mizojiniye dair makalelerini bir araya getiriyor.

Kadınları üreme yetisi üzerinden tanımlamakta direten toplumsal dinamikleri ele alan Solnit, edebiyat kanonunu şekillendiren eril saplantıdan tecavüz şakalarına uzanıyor ve hayatın her köşesinde maruz kaldığımız kadın düşmanlığını hedefe koyarak günümüzde kadınlık durumunu masaya yatırıyor.

İroni yüklü bu makaleler, tarih boyunca kadınları susturmaya yönelik pratiklerle dayatılagelmiş sessizliğe vurgu yapıyor ve sessizliği bozma, anlatma ve dinleme edimlerinin kazanımlarını öne çıkarıyor.

  • Künye: Rebecca Solnit – Tüm Soruların Anası, çeviren: Elif Ersavcı, Siren Yayınları, kadın, 199 sayfa, 2022

Jack Kerouac – Paris’te Satori (2016)

Jack Kerouac, 1965’te, ölümünden dört yıl önce ailesinin kökenlerini araştırma amacıyla Paris’e gider.

Bu kısa roman, söz konusu seyahatin belgesi olsa da, bir seyahat izleniminden çok, otobiyografik ve doğrudan yönleri bulunan, “Nasıl yaşamalı?” sorusunun yanıtını arayan devinim halinde bir metin olarak okunabilir.

  • Künye: Jack Kerouac – Paris’te Satori, çeviren: Zeynep Akkuş, Siren Yayınları

Jess Walter – Körler Ülkesi (2010)

Amerikalı edebiyatçı Jesse Walter, kendi hayatını yaşamayı kabullenemeyen bir adamın öyküsünü anlattığı ‘Sıfır’ adlı romanıyla hatırlanacaktır.

Walter, özgün romanı ‘Körler Ülkesi’nde ise, bilinenin dışında bir suç hikâyesiyle okurun karşısına çıkıyor.

Romanın başkahramanı, otuzlu yaşlarının ortalarında, kendine ve hayata karşı inancını yitirmiş dedektif Caroline Mabry’dir.

Günün birinde Mabry, kendisine itirafta bulunmak isteyen bir adamla karşı karşıya gelir.

“Suç”unu itiraf etmeye koyulan ve “Bizi yetişkin yapan şey kendimizi kandırma yeteneğimizdir.” diyen bu adam, dedektif Mabry ile birlikte, kendi hayatları, zaafları ve hayalleri üzerine düşünmeye koyulacaklardır.

Hikâye buradan yola çıkarak okurunu, bir gözü eksik bir adam, cesedin bulunmadığı bir cinayet, nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan bir itiraf ve iç içe geçen hayatlara davet ediyor.

  • Künye: Jess Walter – Körler Ülkesi, çeviren: Seçil Kıvrak, Siren Yayınları, roman, 366 sayfa

Joyce Carol Oates – Güzel Bir Kız (2010)

Joyce Carol Oates ‘Güzel Bir Kız’da, on altı yaşındaki bir kızla altmış yedi yaşındaki bir erkek arasında yaşanan sıra dışı aşkı hikâye ediyor.

Modern bir peri masalı olarak düşünülebilecek hikâye, günümüz kadın-erkek ilişkilerine yönelttiği sıkı eleştirilerle dikkat çekiyor.

Romanın bir yanında, hayatı şansa bırakarak yaşamaya meyilli genç kız Katya; diğer yanında da, kadere ve masallara inanan eski kuşağı temsil eden yaşlı ve zengin Marcus Kidder yer alır.

Oates, iki karakterinin çelişkilerini, onları buluşturan sıra dışı bir aşkla sınavdan geçiriyor.

Roman, insani değerlerin yozlaştığı zor bir dünyada, okurunu aşkın olabilirliği ve sınırları üzerine düşünmeye davet ediyor.

  • Künye: Joyce Carol Oates – Güzel Bir Kız, çeviren: Merve Sevtap Ilgın, Siren Yayınları, roman, 194 sayfa

Tim O’Brien – Taşıdıkları Şeyler (2010)

Savaşa dair yetkin eserlerden biri olarak kabul edilen ‘Paris Yolunda’, Tim O’Brien’ın Türkçede daha önce yayımlanmış eserlerinden.

O’Brien ‘Taşıdıkları Şeyler’de de, savaşın yarattığı duygusal hasarı anlatmaya devam ediyor.

Metnini, kurgu ve gerçeklik arasında bulanık bir çizgide konumlandırmayı tercih eden yazar, savaşan tarafları bir kenara bırakarak, eylemin kendisini irdelemesi ve insanoğlunun yarattığı medeniyetin şiddetle örülü temellerini sorgulamasıyla dikkat çekici bir metne imza atmış.

Kendisi de Vietnam’da savaşmış O’Brien, insan doğasının sertliğini, yaşama uğraşının imkânsızlığını; yazma ve hazırlama eylemlerinin travmatik yönlerini ustaca tasvir ediyor.

Kitabın ilk baskısındaki kapağı da çok beğendik, o da şöyle:

  • Künye: Tim O’Brien – Taşıdıkları Şeyler, çeviren: Avi Pardo, Siren Yayınları, roman, 222 sayfa

Irvine Welsh – Trainspotting (2010)

Danny Boyle tarafından sinemaya da uyarlanan, Irvine Welsh’in ‘Trainspotting’i, yeraltı edebiyatının en önemli eserlerinden biri olarak kabul ediliyor.

Roman, vaat edilenlerin hiçbir zaman yerine getirilmediği bir dünyada, hayatlarını dayanılabilir kılmaya çalışan gençlerin öyküsünü anlatıyor.

İskoçya’nın gettolarında işsizlik ve yoksulluğun pençesinde kıvranan gençler, Leith Merkez İstasyonu’na giren trenlerin numaraları üzerine, birasına bahse girerler.

İlk etapta masum görünen bu oyun, gerçekte onları mahvedecek büyük bir kumardır.

Dibe vurmuş, her daim kafası güzel gençler, ancak arabalarıyla son sürat hiçliğe giderken yaşadıklarını hissedebilmektedir.

  • Künye: Irvine Welsh – Trainspotting, çeviren: Avi Pardo, Siren Yayınları, roman, 349 sayfa

Dave Eggers – Müthiş Dâhiden Hazin Bir Eser (2009)

Amerikalı edebiyatçı ve dergici Dave Eggers, ‘Müthiş Dâhiden Hazin Bir Eser’de, popüler kültürün putlarıyla kıyasıya alay ediyor.

Yazarın hayatından izler taşıyan roman, annesi ve babasını kaybetmiş ve 7 yaşındaki kardeşinin sorumluluğunu üstlenen bir gencin ikilemini anlatıyor.

Gencin üstüne yüklenen sorumluluk, onun kendi hayallerinin peşinden gitmesinin, kendi dünyasını kurma çabasının da önüne geçmez.

Eggers, hayallerinden sorumlulukları için vazgeçmek istemeyen gencin, yaşadığı dünyaya karşı sonu gelmez muhalefetini hikâye ediyor.

  • Künye: Dave Eggers – Müthiş Dâhiden Hazin Bir Eser, çeviren: Duygu Günkut, Siren Yayınları, roman, 542 sayfa

Joshua Ferris – Makul Bir Saatte Yeniden Uyansam (2015)

Diş hekimi Paul O’Rourke, sanal âlemde adına açılan hesaplar olduğunu fark eder.

Bu hesapların peşinden giden kahramanımız, kadim bir dine mensup olduğunu öğrenecek ve daha da önemlisi kendini, Tanrı ile karşılaşma fırsatını sunan bir dünyada bulacaktır.

Günümüz bireyini acımasızca hicveden, trajikomik bir varoluş öyküsü.

Romanın 2014 Dylan Thomas Ödülü’nü kazandığını da belirtelim.

  • Künye: Joshua Ferris – Makul Bir Saatte Yeniden Uyansam, çeviren: Begüm Kovulmaz, Siren Yayınları

Etgar Keret ve Samir El-Youssef – Gazze Blues (2009)

İsrailli Etgar Keret, dünya edebiyatının genç yıldızlarından biri olarak kabul ediliyor.

Türkiyeli okurlar onu ilk kez, ‘Nimrod Çıldırışları’ isimli öykü kitabıyla tanımıştı.

Bir Filistin mülteci kampında büyüyen Samir El-Youssef’in ise, doksanlı yıllardan beri pek çok Arap ülkesinde yazıları yayımlanıyor.

İşte bu iki ismin ortak çalışması ‘Gazze Blues’, İsrail ve Filistin arasındaki siyasi ve kültürel sınırlamaları reddeden, bireyi ve onun karmaşalarını ele alan öykülerden oluşuyor.

Savaş, savaşla beraber gelen iç sıkıntısı, ümitsizlik, sancılı insanlık tecrübesi, iki yazarın kimi zaman hüzünlü kimi zaman esprili metinlerinde okurun karşısına çıkıyor.

  • Künye: Etgar Keret ve Samir El-Youssef – Gazze Blues, çeviren: Avi Pardo, Siren Yayınları, öykü, 110 sayfa