Ziyad Marar – Mutluluk Paradoksu (2022)

Bugün milyonlarca terapist ve gurunun bulunması, bizim mutluluk saplantımızın en büyük göstergesi.

Ziyad Marar, bu modern saplantının kökenlerini açıklıyor ve mutluluğu aramaya ayırdığımız enerjinin neden boşa harcandığını gözler önüne seriyor.

Mutlu bir yaşam hayali, Platon’dan beri düşünürleri meşgul etti ve modern zamanlarda bu konu, çağımızın en önemli konularından biri haline geldi.

Terapistlerin ve guruların yükselişi, mutluluk arayışının kültürümüzde ne kadar yayıldığını ortaya koymaktadır.

‘Mutluluk Paradoksu’, bu modern saplantının nasıl geliştiğini inceliyor.

Marar, aradığımız ruh halini bulmanın nasıl son derece zor olduğunu ve mutluluğu aramaya ayrılan enerjinin büyük kısmının boşa harcandığını gösteriyor.

Yazar, mutluluğun aldatıcı derecede basit bir fikir olduğunu ama her zaman anlaşılması zor olduğunu, çünkü bir paradoksa dayandığını iddia ediyor.

Bu paradoks, kuralları çiğneme, macera veya kendini ifade etme arzusu ile toplumun onayını kazanma ihtiyacı arasındaki çatışma.

Psikoloji, felsefe, tarih, popüler romanlar, televizyon ve filmlerden oluşan geniş bir kaynak yelpazesinden yararlanırken özgürlük, onaylanma ya da meşruiyet gibi kavramları sorgulayan ‘Mutluluk Paradoksu’, yaşamında anlam arayan herkese daha cesur bir yol öneren bir başucu kitabı.

  • Künye: Ziyad Marar – Mutluluk Paradoksu, çeviren: Derman Gülmez Aydın, The Kitap Yayınları, psikoloji, 216 sayfa, 2022

Susan Orlean – Hayvanlar Üzerine (2022)

‘Kütüphanelerin Bilinmeyen Dünyası’nın yazarı Susan Orlean’ın bu kitabında kolektif varlığımıza anlam katan ve onu zenginleştiren türler arasındaki bağlantıları keşfedeceksiniz.

Hayvanlarla nasıl etkileşime girdiğimiz meselesi, çağlar boyunca filozofların, şairlerin ve doğa bilimcilerinin zihnini kurcaladı.

Orlean ise altı yaşındayken bir güvercinle ilgili yazıp resimlediği kitaptan beri hayvanların bizimle nasıl yaşadığına ve bize nasıl uyum sağladığına dair her türlü hikâyenin büyüsüne kapıldı.

Maceralarını kariyeri boyunca denemeler yazarak sorgulayan Orlean’ın bu kitabında neler yok ki?

New Jersey’de bahçesinde yirmi üç evcil kaplan besleyen bir kadın, İzlanda’nın buzla kaplı sahillerinde serbest kalmamak için direnen bir balina, Fas’taki çalışkan eşekler, gösteri köpeği Biff’in yoğun programı, tavukların popülerliği, kuşların yol bulmadaki ustalıkları, Afganistan’da savaşın ağır şartlarını yüklenen katırlar, Küba’da değer kazanan öküzler…

Her bir hikâyeyi okurken hem şaşıracak hem de gezegenimizdeki komşularımıza bir adım daha yaklaşacaksınız.

  • Künye: Susan Orlean – Hayvanlar Üzerine, çeviren: Berke Kılıç, The Kitap Yayınları, hayvanlar, 240 sayfa, 2022

Russell Blackford – Görüş Zorbalığı ve Linç Kültürü (2022)

Linç kültürü, zorbalık, utandırma, dışlama ve tacizle nasıl mücadele edebiliriz?

Russell Blackford, düşünce ve konuşma özgürlüğü üzerine derinlemesine bir tartışma yürütüyor ve linçe karşı okura kimi direniş stratejileri öneriyor.

İdeoloji, propaganda ve kabilecilik çağındayız.

Politik uyumluluk ve John Stuart Mill’in “hâkim kanaat ve duygunun zorbalığı” dediği sosyal kontrol her geçen gün daha fazla dayatılmakta.

Liberal veya sol görüşlü insanlar genellikle birbirlerinden, muhafazakâr veya sağcı rakiplerinin birbirlerinden korktuğundan daha çok korkuyorlar.

Sosyal medya ve linç kültürü uyumsuzları adlandırmayı, utandırmayı, dışlamayı, dahası taciz etmeyi kolaylaştırarak kariyerleri ve yaşamları mahvediyor.

  • Peki bununla mücadele edebilir miyiz?
  • Birey olarak kendimize dair algımızı ve özgürlüğümüzü yeniden kazanabilir miyiz?

‘Görüş Zorbalığı ve Linç Kültürü’, sorunu ortaya koyarken okura direniş stratejileri öneriyor.

Düşünce ve konuşma özgürlüğü, aklımızdan geçeni söylemenin sınırları, kimlik politikası ve kimlik kurbanları gibi başlıklarda derinlemesine bir inceleme sunan Blackford bu kitabıyla bireysel özgürlük, özgür araştırma, dürüst tartışma gibi temel liberal değerlere yeniden bağlılık çağrısında bulunuyor.

  • Künye: Russell Blackford – Görüş Zorbalığı ve Linç Kültürü, çeviren: Birol Akmeriç, The Kitap Yayınları, inceleme, 312 sayfa, 2022

Pamela Thurschwell – Sigmund Freud (2022)

Freud’un hayatı ve temel kavramları hakkında iyi bir giriş arayanlara bu çalışmayı öneriyoruz.

Pamela Thurschwell, eleştirel bir bakışla, Freud’un ana fikirlerini ortaya çıktıkları bağlamları da ihmal etmeden açıklıyor.

İnsana bakışımız Freud’dan sonra asla eskisi gibi olmadı.

Freud’un teorisi olan psikanaliz, pek çok şeyle birlikte, aşkı, nefreti, çocukluğu, aile ilişkilerini, uygarlığı, dini, cinselliği, fanteziyi ve günlük yaşamımızı saran çatışmalı duyguları anlamanın yeni yollarını gösterdi.

Bugün hepimiz Freud’un yenilikçi ve tartışmalı kavramlarının gölgesi altında yaşıyoruz.

Freud’un hayatını, teorilerini, anahtar kavramlarını, etkilerini ve kültürel tesirlerini ele alan ‘Sigmund Freud’, düşünürün çağdaş kültür ve eleştirel teori üzerindeki süregelen etkileriyle ilgilenen okurlara rehberlik ediyor.

Freud’un ana fikirlerini ortaya çıktıkları bağlamlarla birlikte sunan Thurschwell, aynı zamanda eleştirel bir okur olarak, Freud’un dehasını rüyalarla, semptomlarla, dil sürçmeleriyle, mitlerle, arzuyla ve kültürle ön plana çıkarıyor.

Bu yaklaşımla Freud’un çağdaş edebi ve kültürel teori üzerindeki etkisinin anlaşılır bir incelemesini gözler önüne seriyor.

Thurschwell’in ‘Sigmund Freud’u, Freud’u anlamak için önemli bir kaynak.

  • Künye: Pamela Thurschwell – Sigmund Freud, çeviren: Sena Yılmazkarasu, The Kitap Yayınları, psikanaliz, 200 sayfa, 2022

Wolfgang Kaleck – Adaletin İktidarla Mücadelesi: İnsan Hakları (2022)

Çağımız işkenceciler ve onların savunucuları kadar, insan hakları mücadelesi veren cesur insanlarla da dolu.

Wolfgang Kaleck, adalet arayışında güce ve iktidara karşı direniş ve cesaret gösterenlerin sesini duyuruyor.

Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen 11 Eylül gibi felaketler hâlâ gündemimizdeyken, dünyanın dört bir yanında işlenen insanlık suçlarını çok daha hızlı unutuyoruz.

Avrupa Anayasa ve İnsan Hakları Merkezi’nin kurucusu Wolfgang Kaleck bizlere etkisi Batı merkezli olmayan insan hakkı ihlallerini hatırlatmakla kalmayıp, bu ihlallerin hafızalarda kalmasının onlara karşı direnmek için gerekli gücü oluşturduğunu hatırlatıyor.

Kaleck canlı ve etkili hikayelerle global adalet arayışında güce ve iktidara karşı direniş ve cesaret gösterenlerin sesini duyuruyor.

‘Adaletin İktidarla Mücadelesi: İnsan Hakları’, dünyanın yalnızca kötülükle değil direniş ve adalet umuduyla da dolu olduğunu gözler önüne seriyor.

Büyük Britanya’nın Kenya’da yaptıkları, ABD’nin Vietnam’da yaptıkları, Fransa’nın Cezayir’de yaptıkları ve daha birçok insanlık suçu…

İnsan haklarının en önemli savunucularından biri olan dünyaca ünlü avukat Kaleck; adaletin, yasaların ve insan haklarının her zaman ve herkes için geçerli olması için mücadele ediyor.

Kaleck bu kitapta, acı dolu hatıralarını dinlediği insanlardan, iç savaşın yakıp yıktığı ülkelerden ve işkencelere maruz kalarak hayatını kaybeden insanların ailelerinden bahsediyor.

Unutmanın cezasızlık kültürünü genişlettiğini düşündüğü için bu acıları, adaletsizlikleri ve kötülükleri her zaman hatırlamanın önemini vurguluyor.

İktidarın, kendi çıkarlarına göre işlettiği hukuki dinamiklere şiddetle karşı çıkan Kaleck; her ülkenin, en güçlü ülkelerin bile hesap vermesi gerektiğini söylüyor.

Amerika’ya, Mercedes-Benz’e ve daha birçok güçlü ülkeye, oluşuma veya şirkete davalar açan Kaleck, iktidar karşısında âciz duruma düşmüş olan adaleti yeniden yeşertmenin yollarını arıyor.

  • Künye: Wolfgang Kaleck – Adaletin İktidarla Mücadelesi: İnsan Hakları, çeviren: Ufuk Tonka, The Kitap Yayınları, siyaset, 208 sayfa, 2022

Robert P. Crease – Bilim Devrimcileri (2021)

Siyasi olarak da toplumsal olarak da bilim karşıtı düşüncelerin tavan yaptığı günümüzde özellikle okunması gereken bir çalışma.

Robert Crease, tarih boyunca halkın bilim algısını ve bilimin “otorite” olarak rolünü şekillendiren önemli düşünürleri mercek altına alıyor.

  • Bilimsel bir keşif ne zaman kabul edilen bir gerçeğe dönüştü?
  • Bilimsel gerçekleri inkâr etmek neden kolaylaştı?
  • Ve biz bu konuda neler yapabiliriz?

Filozof ve bilim tarihçisi Crease ‘Bilim Devrimcileri’nde bu soruları, bilimsel altyapının kökenlerini ve dünyanın önemli on düşünürünün bilimsel aklı şekillendirmedeki rollerini bir bir tanımlayarak yanıtlıyor.

‘Bilim Devrimcileri’ kitabında günümüz politikacıları ve hükümet yetkilileri; bilim insanlarını bilim dışı yorumlarıyla eleştirirken, bu güvensizlik düzeyine nasıl geldiğimizi ve bundan nasıl kurtulabileceğimizi örnekleriyle ortaya koyuyor.

Eserde tarih boyunca gözlerini kırpmadan hayatlarını da tehlikeye atarak bilimsel aklı üstün kılmaya çalışan on düşünür ve bilim devrimcisine yer veriliyor.

Bilimin cehaletinin ve yanlış kullanımının insan yaşamına ve kültüre yönelik en büyük tehdidi nasıl oluşturduğu inceleniyor.

Bilimi ortak yarar için uygulamanın ne anlama geldiğine ve bilimden bağımsız siyasi eylemin tehlikesine dair güncel ve önemli bir araştırma olan ‘Bilim Devrimcileri’, hem mevcut bilim karşıtı söylemin kökenlerini hem de modern dünyanın dağılmasını önlemek için neler yapılabileceğini anlamamıza yardımcı oluyor.

Kitapta fikirleri ele alınan isimler şöyle: Mustafa Kemal Atatürk, Francis Bacon, Galileo Galilei, René Descartes, Giambattista Vico, Mary Shelley, Auguste Comte, Max Weber, Edmund Husserl, Hannah Arendt.

  • Künye: Robert P. Crease – Bilim Devrimcileri, çeviren: Özlem Özarpacı, The Kitap Yayınları, bilim, 328 sayfa, 2021

Aristoteles – Retorik Sanatı (2021)

Aristoteles’in ‘Retorik Sanatı’, iki bin yıldan uzun süredir retorik üzerine en iyi eserlerden biri olmaya devam ediyor.

Kitabın bu baskısının özgünlüğü ise, Robert Bartlett’in açıklayıcı yorumu ve notlarıyla yayımlanması.

‘Retorik Sanatı’, retoriğin, yani ikna etme amaçlı konuşmanın teorisini, uygulamasını hatta iletişim fakültelerini şekillendiriyor.

Bu çalışmada Aristoteles retoriğin ne olduğunu, türlerini, ikna yöntemini, biçemi, yani söyleyiş tarzını ve başarılı bir konuşmanın inceliklerini açıklıyor.

İki bin yıl önce Aristoteles, insanları ikna etmenin üç temel yolu olduğunu anlattı: Ethos, Pathos, Logos.

Düşünce tarihinin en önemli filozoflarından biri olan Aristoteles’in yıllara meydan okuyan eseri ‘Retorik Sanatı’, Robert Bartlett’in açıklayıcı yorumu ve notlarıyla yeniden yayımlanıyor.

Kitap boyunca Aristoteles, retoriğin bir sanat olduğunu ve politika için önem arz ettiğini savunsa da yanlış ellerde kullanıldığında insanları kandırma ve yanlış yola sevk etme potansiyeli olduğunun da altını çiziyor.

Boston College’tan Bartlett, ‘Retorik Sanatı’nın okuması kolay yeni bir çevirisini sunduğu gibi, aynı zamanda el yazmalarındaki önemli noktaları da dikkate alarak tarihi, edebi ve orijinal metinde yer alan göndermeleri yorumluyor.

  • Künye: Aristoteles – Retorik Sanatı, çeviren: Ayşe Öztürk, The Kitap Yayınları, felsefe, 344 sayfa, 2021

Milton Mayer – Özgür Olduklarını Sanıyorlardı (2021)

Alman halkı, Nazilerin kendileri için en iyi seçenek olduğunu düşünüyordu.

Sonuç, kötülüğün kitlesel yükselişiydi.

Milton Mayer, savaş sonrasında bazı Almanlarla birebir görüşerek onları Nazi yapan etkenlerin neler olduğunu araştırdığı şahane bir kitapla karşımızda.

Frankfurt Üniversitesi’nde araştırma profesörü olan Mayer, Kronenberg adındaki küçük bir kasabada yaşadığı sırada, on Alman ve onların 1933-1945 yıllarındaki hayatları üzerine bir çalışma yapar.

Mayer bu insanları Nazi yapan şeyin ne olduğunu merak etti ve bu kişilerle yaptığı savaş sonrası röportajları temel alan bu kitabı yazdı.

Onlarla Nazilik, Nazi Almanya’sının güç kazanması, kötülüğün kitlesel yükselişi üzerine yaptığı söyleşiler ‘Özgür Olduklarını Sanıyorlardı’ çalışmasının temelini oluşturuyor.

İlk kez 1955’te basılan ‘Özgür Olduklarını Sanıyorlardı’, değişimin yavaş bir şekilde kendini hissettirmesini, kötülüğün sessiz yükselişini, ahlaki otoritenin ortadan kalkmasını basit ama açıklayıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Nazi denen bu korkunç canavar ruhlu adamı hep görmek istedim. Onunla konuşmak ve onu dinlemek istedim. Onu anlamaya çalışmak istedim. İkimiz de insandık neticede.”

  • Künye: Milton Mayer – Özgür Olduklarını Sanıyorlardı, çeviren: Murat Demirtekin, The Kitap Yayınları, siyaset, 376 sayfa, 2021

Isabel Wilkerson – Caste: Toplumda Kast Sistemi (2021)

Amerika’daki ırkçılığın korkunç toplumsal boyutları üzerine benzersiz bir inceleme.

Pulitzer ödüllü gazeteci ve yazar Isabel Wilkerson, Amerika’daki ırkçılığın tıpkı Hindistan ve Nazi Almanyası’ndaki gibi bir kast sistemi olduğunu ortaya koyuyor.

Bunu yaparken ırkçılığın kökenlerini derinlemesine irdeleyen Wilkerson, kast sisteminin sekiz dayanağını teker teker açıklayıp kastın hangi temeller üzerine inşa edildiğini inceliyor.

Wilkerson bunu yaparken de, Hindistan ve Nazi Almanya’sındaki kast sistemleriyle ne tür paralellikler olduğunu da ortaya koyuyor.

‘Caste’, çok katmanlı analizleri, gerçek insanların gerçek hikâyeleri, canlı, cesur ve çarpıcı anlatımıyla insanları yüzyıllardır bölen ve birbirinden uzaklaştıran bu sistemi ele alıyor.

Irkçılığın tarihi boyunca, aslında ne kadar az şeyin değiştiğini gözler önüne seriyor.

Kapsamlı şekilde araştırılmış, canlı hikâyelerle desteklenmiş ‘Toplumda Kast Sistemi’, okurlarını Amerikan hiyerarşisini ve tüm ülkeyi elinde tutan kast sistemini keşfetmeye davet ediyor.

  • Künye: Isabel Wilkerson – Caste: Toplumda Kast Sistemi, çeviren: Kerime Dalyan, The Kitap Yayınları, siyaset, 392 sayfa, 2021

Natasha Lennard – Faşist Olmadan Yaşamak (2021)

Yeniden uyanan faşizm canavarıyla nasıl mücadele edebiliriz?

Natasha Lennard, 21. yüzyılda yeni maskelerle tekrar sahneye çıkan ve gündelik hayatımıza kadar sinmiş faşizmin maskesini indiriyor.

Ebedi faşizm”in en masum kisvelere bürünerek geri dönebileceğini söyleyen Umberto Eco’nun öngörüsünü tanık olduğumuz şeyler doğruluyor.

Geçtiğimiz yüzyılda kalmış, geçip gitmiş bir tarihsel olay kabul edilen faşizm, yirmi birinci yüzyılda yeni maskeleriyle tekrar sahnede ve hayatımızın en korunaklı sandığımız kısımlarına kadar sızmış durumda.

Bazen bireysel hak ve özgürlüklerimizi ihlal eden ve giderek yaygınlaşan otoriter devlet uygulamalarında, bazen de kâr hırsıyla doğayı talan eden ya da mahremiyetimizi ihlal ederek bizi “veri paketleri” haline getiren gözetim kapitalizminde tezahür ediyor.

Eco aynı zamanda, “hepimizin görevinin neo-faşizmlerin maskesini düşürmek ve dünyanın her yerinde her gün ortaya çıkan yeni biçimlerinden her birine dikkat çekmek” olduğunu söylüyordu.

Lennard, Esquire, New Inquiry gibi dergilerde yayımlanan siyasi analizlerinden oluşan bu kitapta tam da bunu yapıyor:

Gündelik hayatımıza kadar sinmiş neo-faşizmin maskesini indiriyor! Bazen “Kişisel olan politiktir” savından yola çıkarak göç, intihar, akıl hastalığı, norm dışı cinsellik gibi deneyimlerini merkeze alarak gündelik hayatımızdaki mikro faşizmleri incelerken, bazen de –kendisinin de dahil olduğu– daha makro olayları (çevreci hareketler, Trump’ın başkan seçilme süreci ya da “Black Lives Matters” gibi ırk ayrımı karşıtı ayaklanmalar) inceliyor.

Günümüzün en yakıcı toplumsal sorunlarını ele alan Lennard, şunun gibi bazı can alıcı sorular soruyor:

  • Beyaz ırkın üstünlüğünü savunmak ifade özgürlüğü müdür?
  • Neo-faşistlerle sadece “barışçıl” ve şiddet karşıtı protestolarla mücadele etmek mümkün mü?
  • Medyada neden daha ziyade siyahilerin cesetlerine maruz kalırız?

Yeniden uyanmakta olan faşizm canavarını ciddiye almazsak ve yeteri kadar mücadele etmezsek benzeri felaketleri tekrar yaşayabiliriz.

Bu yüzden, yazarın dediği gibi: “Bu kitap, daha iyi mücadele araçları için bir çağrıdır.”

  • Künye: Natasha Lennard – Faşist Olmadan Yaşamak, çeviren: Biray Anıl Birer, The Kitap Yayınları, siyaset, 144 sayfa, 2021