Marion Woodman – Yaralı Damat (2024)

  • Patriyarka kadın ve erkeği birbirinden nasıl uzaklaştırdı?
  • Aradaki farkı kapatma çabalarımız neden başarısız oluyor?
  • Bilinçdışı dinamikleri anlamak neden önemli?
  • Rüyalarımız kendimizi, ilişkilerimizi, gezegenimizi iyileştirmede bize nasıl yol gösterebilir?
  • Bunlar bu kitapta ele alınan sorulardan birkaçı.

Jungiyen analist, mitopoetik yazar, şair ve aktivist Marion Woodman, bu kitapta her bireyde mevcut olan erillik ve dişilliği, içsel bir ahenge ulaşmaya çabalayan iki enerji olarak ele alıyor ve bunların gelişimine odaklanıyor.

Bu enerjilerin başkalarına yansıtılması halinde sekteye uğrayan olgunlaşma sürecinden ve çalınan özgürlükten bahsediyor.

‘Yaralı Damat’, kendi alanında bir çığır açarak patriyarkanın ruhsallığımız üzerindeki etkisini keşfe çıkıyor.

İçsel dinamiklerle kurulan sakatlayıcı ilişkinin bir kadının (ve erkeğin de) kendine bakışını hangi yollardan baltaladığını; manevi hayatını nasıl yoksunlaştırdığını ve onu nasıl kendi gerçekliğini savunamaz hale getirdiğini inceliyor.

Bilinçdışının sağaltıcı dinamiklerini göstermek için şiir, mit, rüya analizi ve kişisel deneyimlerinden aldığı güçlü imgeleri kullanan Woodman, içimizdeki eril ve dişil parçaların entegrasyonuna duyduğumuz açlığı birden fazla düzeyde besleyen, zekâmıza olduğu kadar duygularımıza da hitap eden bir içerik sunuyor.

Ülkemizde Jungiyen psikoloji metinlerinin çoğalmasında azımsanmayacak bir katkısı olan Özgür Ertana’nın özenli çevirisi, notları ve önsözüyle…

Post-Jungiyen psikolojinin en önemli isimlerinden biri olan Marion Woodman, anima ve animus kavramlarını merkeze koyarak mitoloji, arketipler, rüyalar ve edebi metinlerden beslenen bir içerikle kadın ve erkekte erillik konusunu derinlemesine ele alıyor.

‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı okuyanların muhakkak ilgi göstereceği bir kitap.

Kitaptan bir alıntı:

“Yaralı damat hem erkeğin hem de kadının içindedir. Kadınlar kadar erkekler de cinsiyetler arasındaki farklılıkları, onları tamamen birbirine zıt gören, birini diğerinden aşağı veya üstün kılacak ölçüde abartan patriyarkinin kurbanı olmuşlardır. Ortaya çıkan sonuç iki taraf için de bir trajedidir; taraflardan hangisinin daha çok acı çektiğini anlamaya çalışmak boş yere çaba sarf etmek olur.”

  • Künye: Marion Woodman – Yaralı Damat: Jungiyen Psikolojiye Göre Kadın ve Erkekteki Erillik, çeviren: Özgür Ertana, Timaş Yayınları, psikoloji, 368 sayfa, 2024

James A. Hall – Jungiyen Rüya Analizi (2023)

Rüya görmek insanlığın evrensel bir deneyimidir.

Fenomenolojik olarak, uyku esnasında zihinde gerçekleştiğini sonradan kabul ettiğimiz bir deneyimdir ama bunlar rüyada bize uyanıkken yaşadıklarımız kadar gerçek görünür.

Yani her şey, rüya âlemi olduğunu ancak sonradan kabul ettiğimiz ve ‘gerçek’ olduğu izlenimini veren bir dünyada gerçekleşmiştir.

Rüyaların, rüya görenin kişisel psikolojisi, tavırları ve davranış örüntüleriyle yakından ilişkili olduğuna dair modern inanç, bilinçdışının rüyalarda can kazandığını gösteren İsviçreli psikiyatr Carl Gustav Jung’un öncü nitelikteki çalışmalarına çok şey borçludur.

Bu kitap Jung’un Analitik Psikolojisinin temel ilkeleri ışığında rüyaları anlamaya yardımcı olacak kapsamlı ve pratik bir rehberdir.

Kitapta Jung’un psişe modeli, pek çok klinik rüya örneği verilerek ve bunların bağlam içinde nasıl yorumlanabileceği gösterilerek tanımlanmış ve anlatılmış.

Jungiyen analist James A. Hall’un yaygın ve tekrarlayan rüya motiflerini, travmatik rüyaları, rüyaların telafi edici ve amaçlı işlevlerini, hastalık veya fiziksel değişimin habercisi olarak rüyaları ve rüyaların rüya görenin yaşam evresi ve bireyleşme süreciyle ilişkisini özenle açıkladığı ‘Jungiyen Rüya Analizi’, Özgür Ertana’nın nitelikli çevirisi ve son derece özverili bir çabayla dipnotlar ve eklerle metni zenginleştirmesiyle Türkçe yazında bu sahada önemli bir kaynak haline geldi.

Rüyaları anlamak, aynı hataların farklı şekillerde yinelendiği örüntüleri keşfetmeyi mümkün kılar ve tekrar eden bu örüntüleri egonun gözleri önüne serer.

Bu çatışmalar berrak bir şekilde görüldüğünde sorumlu bir tavır alma fırsatı doğar. Rüya psişenin tamamının hizmetindedir; ancak bu esas görevden sonra, ikincil bir görev olarak, herhangi bir ego tavrına veya bakış açısına karşı çıkmakla ilgilenir.

Uyanıklık hali egosu rüyaların neyi başarmaya çalıştığına bakarak kendi konumunu değerlendirebilir ve arzu ederse daha derin süreçlere katılabilir.

  • Künye: James A. Hall – Jungiyen Rüya Analizi: Teori ve Pratik El Kitabı, çeviren: Özgür Ertana, Timaş Yayınları, psikanaliz, 224 sayfa, 2023

Samuel Pufendorf – Doğal Hukuka Göre İnsanın ve Yurttaşın Ödevi (2023)

1632-1694 yılları arasında yaşayan Samuel Pufendorf, Reform hareketleri, mezhep anlaşmazlıkları, Otuz Yıl Savaşları, Vestfalya Antlaşması ve Aydınlanma gibi 17. yüzyıl Avrupa tarihinin en önemli olaylarına tanıklık etmiş çok önemli bir düşünürdür.

Pufendorf, yaşamının son on sekiz yılında, başarılı, modern Protestan devlet kurucular ve aydınlanmış mutlakiyetçiliğin örnekleri olarak görülen üç hükümdara danışmanlık yapmıştır.

Bu nedenle yazıları, modern, devlet merkezli siyasi pratiğin felsefi sunumları olarak kabul edilmiştir.

Avrupa’da yeni düzenin hangi temeller üzerine kurulması gerektiği konusunda fikir yürüten Pufendorf’un düşüncelerini, kaleme aldığı çok sayıdaki eserde görürüz.

‘Doğal Hukuka Göre İnsanın ve Yurttaşın Ödevi’ başlığını taşıyan bu eser, Pufendorf’un Otuz Yıl Savaşları sonrasında Avrupa’nın yeni yapısının nasıl olması gerektiğine dair görüşlerini içeriyor.

Ona göre, tüm Avrupalıların yeni siyasi düzene rıza göstermesini sağlayabilecek ve barışı getirebilecek yeni bir ahlak, onları bölen dinsel farklılıklardan bağımsız olmalı ve bununla birlikte bu rakip dinlere yönelik inanç ve ibadete ahlak çerçevesinde izin verilmeliydi.

Pufendorf, Reform hareketleri sonucunda Avrupa’da yaşanan mezhep savaşlarının Avrupa siyasi ve toplumsal sistemine verdiği zararın düzeltilmesi için kafa yoran ve bu amaçla fikirlerini yazıya döken önemli bir 17. yüzyıl düşünürü.

Yaklaşık 30 yıl süren bu savaş döneminin ardından yeni düzenin hangi temeller üzerine bina edilmesine dair kaleme aldığı bu eser, çeşitli tartışmalara kapı aralamış olsa da dönemin Avrupa siyasetinin sınırlarının çizilmesinde etkili oldu.

Bu nedenle bu eser, Batı siyaset düşüncesinin önemli çalışmaları arasında yer alıyor.

  • Künye: Samuel Pufendorf – Doğal Hukuka Göre İnsanın ve Yurttaşın Ödevi, editör: James Tully, çeviren: Reha Kuldaşlı, Timaş Yayınları, hukuk, 208 sayfa, 2023

Ali Satan – Atatürk’e Suikast ve Sadakat (2023)

1935 yılı Ağustos ayında Türk hükümeti gelen bir ihbarla alarma geçer.

İhbarı yapanlara göre birkaç kişilik bir ekip Beyrut’tan vapura binerek Atatürk’e suikast düzenleme maksadıyla yola çıkmıştır.

Aldığı duyum üzerine hemen harekete geçen hükûmet bir dizi tedbir alır, Cumhurbaşkanı’nın güvenliğini sağladıktan sonra başarıya ulaşamayan bu suikast planının arkasında kimin olduğunu aydınlatmaya çalışır.

Soruşturma esnasında bazı devlet adamlarının adının olaya karışması skandalın daha çok büyümesine sebep olur.

Yazılı basının bu haberi manşetlere taşımasıyla birlikte, söz konusu girişim halkın da tepkisini çeker.

Bütün bu sürecin belki en ilginç yanı ise suikast ihbarını yapan makamın İngiliz Büyükelçiliği olmasıdır.

‘1935 Meçhul Bir Suikastın Kronolojisi: Atatürk’e Suikast ve Sadakat’, diğer teşebbüslerin gölgesinde kaldığı için pek bilinmeyen bir suikast girişiminin tüm detaylarını arşiv belgelerinin ışığında gün yüzüne çıkarıyor.

İhbarın yapıldığı ilk andan mahkeme safhasının sonuna kadar süreci bütünüyle ele alıyor.

Ali Satan’ın İngiliz ve Türk arşivlerini tarayarak, kuyumcu titizliğiyle üzerinde çalıştığı bu eser yalnızca söz konusu suikast teşebbüsünü değil, daha büyük çerçevede Atatürk dönemi Türkiye’sini, özellikle bürokrasinin işleyiş biçimini anlama olanağı sunuyor.

Cumhuriyetin 100. yıl dönümüne yaklaştığımız şu günlerde bunu kavramak her zamankinden daha çok önem arz ediyor zira bu suikast gerçekleşseydi yeni kurulmuş cumhuriyetin kaderi bambaşka bir yöne doğru seyredecekti.

  • Künye: Ali Satan – Atatürk’e Suikast ve Sadakat, Timaş Yayınları, tarih, 304 sayfa, 2023

Jenn Granneman, Andre Sólo – Duyarlı (2023)

Çevrenizden sıklıkla “aşırı hassas davranıyorsun” ya da “fazla tepki veriyorsun” gibi cümleler mi işitiyorsunuz?

İnsanları iyi okuyor, duygudurumlarından kolayca etkileniyor, hatta duygularını sünger gibi çekiyor musunuz?

Ya da öfke, endişe gibi yoğun duygular hissettiğinizde etkisinden çıkmanız vakit mi alıyor?

Endişelenmeyin, yalnız değilsiniz.

Sadece gürültülü, hızlı ve sürekli üstümüze gelen bu dünyada yadsınamaz bir güce sahipsiniz ve dönüştürücü bir yetenekle kuşatılmışsınız.

Herkesin duyarlı bir tarafı var, ancak dünyada yaklaşık her üç kişiden biri hem fiziksel hem de duygusal anlamda başkalarından daha duyarlı olma eğilimine sahip.

Bu kişiler detaylarla yakından ilgileniyor, çoğunluğun gözden kaçırdığı bağlantıları kuruyorlar.

Zeki, cömert ve yaratıcılar.

Duyarlı bireylerin iç dünyalarına odaklanan bu kitap, bugüne kadar yeterince değer verilmeyen bu özelliğin potansiyelini nasıl ortaya çıkaracağınızı ve hayatın her alanına nasıl entegre edeceğinizi anlatıyor; uygulanabilir alıştırmaları, anekdotları ve güncel bilimsel araştırmaları bir araya getirerek derin bir içgörü sunuyor.

Duyarlı insanlara yönelik dünyadaki en kapsamlı internet sitesi Sensitive Refuge’un kurucuları olan Jenn Granneman ve Andre Soló, duyarlılık kavramını tüm yönleriyle masaya yatırarak yavaşlamanın, derinden bağlanmanın ve sıradan yaşamlarımızda anlam yaratmanın kıymetini hatırlatan bu özelliği kucaklamak gerektiğinin altını çiziyorlar.

‘Duyarlı’, gittikçe daha gürültülü hâle gelen dünyada hassas bireyin gücünü ortaya koyuyor.

  • Künye: Jenn Granneman, Andre Sólo – Duyarlı: Gürültülü, Hızlı ve Sürekli Üstümüze Gelen Dünyada Aşırı Hassas Olmanın Saklı Gücü, çeviren: Sena Bayraktar, Timaş Yayınları, psikoloji, 320 sayfa, 2023

Justinianus Nikephoros Phokas – Çarpışma (2023)

Kilikya, Tarsus, Misis, Antakya, Kıbrıs ve Suriye’yi topraklarına katan Bizans ordusu, 10. yüzyılda Suriye bölgesini Müslüman Arapların elinden bütünüyle alarak gücüne güç kattı.

Ancak Bizanslılar, zaferin sadece asker sayısına bağlı olmadığının farkındaydı.

Başarı ancak ve ancak iyi düşünülüp titizce planlanan bir dizi taktik neticesinde elde edilebilirdi.

Altıncı yüzyıl Bizans İmparatoru I. Justinianus döneminden “Strateji” ve 10. yüzyıl Bizans İmparatoru Nikephoros Phokas döneminden ‘Çarpışma’ metinleri, İmparatorluğun kazandığı zaferlerin bir neticesi olarak, kaleme alınması emredilen metinlerdir.

Bu iki metin, Bizans İmparatorluğu’nun hem askerî tecrübelerinin bir birikimi olarak hem de bu zaferlerin devamlılığını sağlama vizyonunu sergilemeleri bakımından oldukça önemlidir.

Ordunun savaş sırasında nasıl hareket edeceği, nehir geçme taktikleri, askerlerin dizilimi, casusluk faaliyetleri, geçitlere pusu kurma yöntemleri, şehir kuşatma yöntemleri gibi pek çok konu ele alınmış.

Yunanca el yazmaları ve İngilizcelerini kıyaslayarak tercüme edilip yayıma hazırlanan ‘Çarpışma’, kısa başlıklarla meramını net bir şekilde aktaran, böylece Bizans askerî başarılarının devamlılığını temenni eden dinamik bir kitap.

Güneydoğu Anadolu ve Suriye bölgelerinin coğrafyası göz önünde bulundurularak yazılmış, her durum hesaba katılmış, dikkatle düşünülmüş, yüzyıllar öncesinden bir Bizans kaynak eseri.

Kitabın yazarı batıda ve doğuda uzun yıllar boyu Bizans ordusunda görev yapmış yetkili bir subay.

Metin 1819’dan 1985’e kadar birkaç defa tıpkıbasım ve çeviri şeklinde yayımlanmış.

Bizans tarihi ve askerî yapısı hakkında çok az yayın bulunması nedeniyle önemli bir boşluk dolduran kitapta, savaşa ne zaman girilip ne zaman girilmeyeceği, savaşın sevk ve idaresi, savaşa hazırlık, falanksların manevraları, düşmanın savaş aletlerine karşı koyma taktikleri, nöbetçilerde aranan özellikler ve daha pek çok konu detaylarıyla yer alıyor.

Ordunun dar geçitler, sarp kayalıklar ve nehir bölgeleri de dâhil her durumda nelere dikkat etmesi gerektiğini aktarıyor.

Doğru stratejilerle, çok az sayıda askerle bile zafer kazanmanın mümkün olduğunu vurguluyor.

Bu açıdan bir mantık metni olarak da öne çıkıyor.

Bizans devlet düzeni, devlet bölümleri, toplumu oluşturan unsurlar ve her unsurun taşıdığı önemi aktarıyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Romalılar, kararlı ve yolundan sapmaz bir duruş sergileyelim. Bir erkeğe yakışır ve asil bir duruş sergileyelim. Düşmana gücümüzü ve direncimizi gösterelim. Onlara kendilerinden daha güçlü adamlara saldırdıklarını, vurulmak yerine vuracak adamlarla karşı karşıya geldiklerini gösterelim. Onlar ne taştan, ne kırılmaz tunçtan yapılmıştır ne de kuvvetle alt edilemeyecek, hiçbir şey hissetmeyen demirden vücutları vardır.”

  • Künye: Justinianus Nikephoros Phokas – Çarpışma: Bizans Ordusunda Strateji, Talim ve Organizasyon, çeviren: Hüseyin Uçar, Timaş Yayınları, tarih, 144 sayfa, 2023

Sadullah Gülten – Heterodoks Dervişler ve Aleviler (2023)

Osmanlı Devleti tarafından tutulan kayıtlar arasında bulunan başta tahrir, mühimme ve vakıf defterlerinin satır aralarında, Anadolu’da faaliyet gösteren abdal, ata, dede ve baba unvanını taşıyan Yesevi, Kalenderi, Haydari, Vefai ve Bektaşi tarikatlarına mensup derviş ve şeyhler hakkında da mühim bilgiler bulunur.

Özellikle, bahsedilen belgelerin adı geçen tarikatlara mensup şeyhlerin hayat hikâyesini ve kerametlerini ihtiva eden menakıbnâmeler ile desteklenmesi hem bu kaynaklarda geçen bilgilerin test edilmesine hem de konunun genişletilmesine imkân veriyor.

Osmanlı dönemi konar-göçerleri ile Kızılbaşlar/Aleviler üzerine yaptığı çalışmalarla bildiğimiz Sadullah Gülten, ‘Heterodoks Dervişler ve Aleviler’ kitabında sözü geçen kaynaklarda Güvenç Abdal, Barak Baba, Seyyid Velâyet, Üryan Hızır, Şeyh Çoban, Baba Mansur, Abdal Ata, Dede Karkın gibi şahsiyetlerin izini sürerek onlarla ilgili yaptığı tespit ve değerlendirmelerin yanı sıra, Tahtacılar, Vefailer, Etyemezler, Kalenderiler, Haydariler ve Bektaşiler gibi gruplar hakkında kayda değer sonuçlara ulaşmış.

Böylece Osmanlı arşiv belgeleri ve menakıbnâmeleri birlikte kullanarak pek çok tartışmalı konuya yeni bir bakış açısı getirmiş ve daha önce farklı akademisyenlerce ele alınan konuları genişletmiş.

Okuyucu bu kitapta Aleviliğin tarihsel altyapısını oluşturan öncü şahsiyetlere, tarikatlara ve Alevi ocaklarının oluşum sürecine dair önemli bilgiler buluyor.

Bu kitap, Anadolu tasavvuf tarihinin en önemli figürlerinden biri olan Aleviliğin tarihini ve bugüne kadar gelme tecrübesini tüm birincil ve ikincil kaynakları değerlendirerek anlatan en önemli eserlerden biri.

Gülten bu alanda yaptığı çok önemli çalışmalarla kendini alanda ispatlayan genç yazarlardan biridir.

Ahmet Yaşar Ocak, kitapla ilgili şunları söylüyor:

“Sadullah Gülten’in çoğu Alevilik araştırmacısında bulunmayan bir farklılığı, kaynaklarını genellikle malum literatürle sınırlamayıp elde ettiği verileri geniş ölçüde arşiv belgeleriyle takviye ederek kullanmasıdır. Bu yöntem onu hem sair yazılı kaynaklarla yetinen ve çoğu defa bunlar üzerinden tutarsız genellemeler yapan, bu genellemeleri ‘mahz-ı hakikat’ imiş gibi sunan bazı iddialı profesyonel veya amatör araştırmacılardan farklı bir yere oturtur.”

  • Künye: Sadullah Gülten – Heterodoks Dervişler ve Aleviler, Timaş Yayınları, tarih, 352 sayfa, 2023

Raja Shehadeh – Osmanlı Filistin’ine Veda (2023)

İnsan hakları örgütü El-Hak’ın kurucusu, “Orwell Prize for Books” (2008) ile “Moore Prize” (2020) ödüllerinin sahibi, Filistinli avukat ve yazar Raja Shehadeh’ten muhteşem bir Filistin tarihi…

Shehadeh, aile tarihini araştırırken Osmanlı döneminde Filistin’de yaşamış büyük büyük amcası Necib Nassar’ı keşfeder.

Hristiyan tebaadan bir entelektüel olan Necib Nassar reformlara sıcak baksa da Osmanlı’nın Orta Doğu’yu zaman içinde kaybetmesinden endişelidir.

Bu gerekçeyle Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesine muhalefet ettiğinde ise hayatını altüst edecek bir gelişme yaşanır.

Cemal Paşa’nın talimatıyla hakkında idam kararı çıkar.

Devlet görevlileri üç yıl boyunca Necib’i ararken o da Filistin topraklarında gizlenir.

Bu kaçış sürecinde köyler, bedevi çadırları ve dağlar onun yeni yuvası olur.

Shehadeh, bu aile tarihi anlatısında büyük büyük amcası Necib Nassar’ın kaçış yolculuğunu tekrarlıyor.

Yolculuk sırasında amcasının uğradığı, konakladığı o hayat dolu yerlerin nasıl birer harabe hâline geldiğini gözlemliyor.

Filistin’in bugün berbat bir hapishaneye dönüştüğünü, Necib amcası gibi özgürce dolaşmanın ise artık imkânsız olduğunu acı tecrübelerle keşfediyor.

‘Zamandaki Kırılma: Osmanlı Filistin’ine Veda’, siyonizmin bölgedeki ekolojik yapıyı, doğal kaynakları, huzuru, toplumsal hafızayı nasıl geri dönülmez biçimde mahvettiğini gözler önüne seren çarpıcı bir yolculuk öyküsü.

Ancak her türlü kedere ve baskıya rağmen bir gün Filistin’in özgür olacağına inanan yazar, Necib amcasından miras kalan mücadeleci ruhu okuyucularına vermeyi başarıyor.

Shehadeh, büyük büyük amcası Necib Nassar’ın yolculuğu boyunca konakladığı yerlerdeki Bedevi toplulukların folk anlatılarına, şehir insanının günlük diline, özdeyişlerine, oralarda karşılaştığı yaşlı insanların anekdotlarına sık sık yer veriyor.

Bunun yanında, yazarın eşiyle birlikte amcasının izini sürerken kendi zaman diliminde kullandığı günlük dil de kitapta yer alıyor.

Filistin’in tarihini hikâyeleştirerek aktarıyor ve bu sayede politik havadan uzaklaşıyor.

Kitap, konuyla ilgili illüstrasyonlarla desteklenmiş.

Kitap, Filistin davasının sadece Müslümanların meselesi değil dinler-ötesi bir mesele olduğunu vurguluyor.

Hristiyan bir Filistinlinin, bu özgürlük davasını Müslümanlar kadar benimsediğini gösteriyor.

  • Künye: Raja Shehadeh – Osmanlı Filistin’ine Veda, çeviren: Gülçin Tunalı, Timaş Yayınları, tarih, 240 sayfa, 2023

Nestor İskender – Nestor İskender’in Gözünden İstanbul’un Fethi (2023)

“Ve kehanet gerçek oldu: Konstantin tarafından kurulan bu kent, Konstantin ile çöktü.”

Nestor İskender, Rus kaynaklarına göre 1453’te İstanbul Kuşatması’na şahit olmuş Slav kökenli bir Ortodoks Hristiyan’dır.

Hayatı hakkında ise bize sadece, yaşadığı 15. yüzyılda kaleme aldıkları rehberlik eder.

Araştırma ve incelemelere göre Nestor, Osmanlı topraklarına bilinmeyen nedenlerle gelmiş ve burada zorla Müslüman olmuştur.

Güney Rusyalı olduğu tahmin edilen Nestor’un Fetih anlatısı ciddi derecede Bizans hayranlığı ve kilise taraftarlığı sergiler.

Ona göre “kâfir” ve “tanrıtanımaz” Türklerin 1453 yılında başkent Konstantinapol’ü kuşatmaları Bizans’ta işlenen günahların kefareti, ilahi bir sonucudur.

Zira “kötülükler ve kanunsuzluklar nice büyük tahtların yıkılmasına neden olmuştur.”

Kehanetlerden, doğa üstü hadiselerden, kanlı yağmur damlalarından ve koruyucu meleklerden bahsedilen bu Fetih hatıratında tarih ile efsane, hayal ile gerçek, korku ile öfke iç içe.

İstanbul’un Fethi’ni bir gayrimüslimin dilinden ve süzgecinden aktaran bu özgün edebî-tarihsel hatırat, “anlatılmayan” unsurların da en az “anlatılan” unsurlar kadar bilgilendirici olabileceğini tarih okuruna ısrarla ve yeniden hatırlatıyor.

İstanbul’un fethine bizzat kuşatmada, Osmanlı askerlerinin arasında şahitlik eden Rus asıllı esir Nestor İskender’in fetih sürecini bütün veçheleriyle, günbegün anlattığı bu kitap, fetihle ilgili bilgi veren nadir yabancı kaynaklardan olması hasebiyle çok değerlidir.

Nestor İskender’in canlı anlatımı, hem Osmanlı hem Bizans tarafı hakkında verdiği sayısız detay, eserin farklı yerlerinde karşımıza çıkan çeşitli Hristiyan söylenceleri Nestor İskender’in fetih günlüklerini daha çekici kılıyor.

Nestor İskender’in İstanbul’un fethine dair yaptığı yorumlar ise fethin Hristiyan toplumlarında nasıl yankı bulduğunu anlamamızı sağlıyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Sultan yürüdü ve mukaddes yerde durdu. Patrik, ruhban konseyi ve halk gözyaşları dökerek, iniltilerle onun ayaklarına kapandılar. Sadece eliyle ağlamalarını kesmek için işaret etti ve onlara şunu dedi: ‘Sana sesleniyorum Anastasius, sana ve çevrendeki herkese, tüm halka söylüyorum: Bugünden itibaren benim öfkemden, ölümden, tutsak olmaktan korkmayın.’”

  • Künye: Nestor İskender – Nestor İskender’in Gözünden İstanbul’un Fethi, çeviren: Emine İnanır, Timaş Yayınları, anı, 96 sayfa, 2023

Daryl R. Van Tongeren – Tevazu (2023)

Tevazu kendimize, başkalarına ve bizi çevreleyen dünyaya, onu olduğu gibi algılamamızı sağlayacak şekilde yaklaşmanın yoludur.

Bilimsel araştırmalar göstermiştir ki tevazu insan ilişkilerini güçlendirmeye, iş hayatında ilerlemeye ve toplumu daha iyi bir noktaya taşımaya katkı sağlar.

Yadsınamaz bir güce sahiptir ve dönüştürücüdür.

Bugün artık modern bilimin kadim bilgeliği onadığı noktadayız: Tevazunun güçlü bir dönüştürücü etkiye sahip olduğunu biliyoruz.

Narsisizm bizi kendimizi aldattığımız bir yalan dünyaya tutsak ederken tevazu özgürleştirir, güçlendirir ve geliştirir.

Sosyal Psikolog Darly R. Van Tongeren, tevazu kavramı üzerinden bizi kendini tanıma, kendini kontrol edebilme ve kendini aşabilmeye dair düşünsel bir yolculuğa çıkarıyor.

İçine hapsolduğumuz yankı odalarından çıkmak için Tevazu’yu yeniden keşfetmeliyiz.

Narsisizm milyonlarca kişiyi, aslında olmadıkları biri gibi davranarak hayatlarını bir hiç uğruna heba etmeye yöneltti.

Van Tongeren tevazunun kadim erdemini ortaya koyarak bize bir çıkış yolu gösteriyor.

  • Künye: Daryl R. Van Tongeren – Tevazu: Narsistik Dünyanın Tuzaklarından Kurtulmak, çeviren: E. Gülsen Yüksel, Timaş Yayınları, psikoloji, 352 sayfa, 2023