Daryl R. Van Tongeren – Tevazu (2023)

Tevazu kendimize, başkalarına ve bizi çevreleyen dünyaya, onu olduğu gibi algılamamızı sağlayacak şekilde yaklaşmanın yoludur.

Bilimsel araştırmalar göstermiştir ki tevazu insan ilişkilerini güçlendirmeye, iş hayatında ilerlemeye ve toplumu daha iyi bir noktaya taşımaya katkı sağlar.

Yadsınamaz bir güce sahiptir ve dönüştürücüdür.

Bugün artık modern bilimin kadim bilgeliği onadığı noktadayız: Tevazunun güçlü bir dönüştürücü etkiye sahip olduğunu biliyoruz.

Narsisizm bizi kendimizi aldattığımız bir yalan dünyaya tutsak ederken tevazu özgürleştirir, güçlendirir ve geliştirir.

Sosyal Psikolog Darly R. Van Tongeren, tevazu kavramı üzerinden bizi kendini tanıma, kendini kontrol edebilme ve kendini aşabilmeye dair düşünsel bir yolculuğa çıkarıyor.

İçine hapsolduğumuz yankı odalarından çıkmak için Tevazu’yu yeniden keşfetmeliyiz.

Narsisizm milyonlarca kişiyi, aslında olmadıkları biri gibi davranarak hayatlarını bir hiç uğruna heba etmeye yöneltti.

Van Tongeren tevazunun kadim erdemini ortaya koyarak bize bir çıkış yolu gösteriyor.

  • Künye: Daryl R. Van Tongeren – Tevazu: Narsistik Dünyanın Tuzaklarından Kurtulmak, çeviren: E. Gülsen Yüksel, Timaş Yayınları, psikoloji, 352 sayfa, 2023

Faisal H. Husain – Sultan’ın Nehirleri (2023)

Dicle ve Fırat nehirleri, Orta Doğu’nun tam ortasından akarak Mezopotamya’da birleşir.

Bu iki nehrin dünya tarihinde uzun ve çalkantılı bir siyasi geçmişi vardır.

Dicle ve Fırat nehirleri, 16. yüzyılda gücünün ve zenginliğinin zirvesinde olan Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolü altına girdi.

Kanuni Sultan Süleyman’ın önderliğinde iki nehir dağdan okyanusa kadar Osmanlı’nın oldu.

Bölge tek bir hanedana bağlı, tek bir merkezden talimat alan, ortak dine mensup ve ortak dili konuşan Bağdat Paşalığı tarafından idare edildi.

Osmanlı yönetimi, Dicle ve Fırat’tan faydalanan bütün unsurlar arasında kurumsal bir iş birliği kurdu.

Nehirler Osmanlı Devleti için denizcilik, gıda, güvenlik, taşımacılık ve ekonomi kaynağı olurken; devletin üretim fazlası kaynakları da bölgeyi ihya etti.

Dicle-Fırat havzası ile başkent İstanbul arasındaki bu iş bölümü sayesinde Osmanlı İmparatorluğu, doğuda Safevi sınırına yakın topraklarında siyasi varlığını güçlendirdi.

‘Sultan’ın Nehirleri’ dünya tarihi açısından önemi inkâr edilemeyen Dicle ve Fırat’ı merkeze alarak geniş ve karşılaştırmalı bir tarih anlatısı sunuyor.

Faisal H. Husain bu eserinde Erken Modern dünyadaki devlet-toplum, metropol-çevre, ve tabiat-kültür arasındaki yakın ilişkileri tüm katmanlarıyla gözler önüne seriyor.

Fırat ve Dicle nehirleri, doğup döküldükleri noktalar arasında 1.500 kilometrelik mesafe kat ederken farklı yer şekilleri oluştururlar ve toplumlar da buna göre şekillendi.

Bu iki nehir, suyun okyanusla atmosfer arasındaki gidiş gelişiyle oluşan döngünün bir parçasıdır.

Hussain, Osmanlı’nın tabiata meydan okumak yerine doğaya uyum sağlayarak medeniyetlerin beşiği Mezopotamya’ya hâkim oluş ve bölgeyi yönetiş hikâyesini anlatıyor.

Çevre tarihine yönelik ilginin ve doğal kaynaklara yönelik duyarlılığın arttığı bu dönemde, Dicle ve Fırat’ın emperyal yönetimi Osmanlı’nın doğaya bakışının en ihtişamlı örneği olarak ön plana çıkıyor.

‘Sultan’ın Nehirleri’, hem Osmanlı Irak’ının önemli bir yeni tarihi hem de Orta Doğu çevre tarihine önemli bir katkı.

Ekolojik, sosyal ve politik bakış açılarını birleştirerek, Osmanlı yönetiminin doğası ve dönüşümü hakkında hayati bilgiler sunuyor.

Çalışmanın 2022 Ottoman and Turkish Studies Association (OTSA) Kitap Ödülü’nü de kazandığını ayrıca belirtelim.

  • Künye: Faisal H. Husain – Sultan’ın Nehirleri: Osmanlı İmparatorluğu’nda Dicle ve Fırat, çeviren: Bestami S. Bilgiç, Timaş Yayınları, tarih, 336 sayfa, 2023

Salisburyli Johannes – Siyasal Yönetim Üzerine Bir İnceleme (2023)

Salisburyli Johannes tarafından kaleme alınan ‘Policraticus’, Orta Çağ siyaset düşüncesinin en kapsamlı ve yaratıcı metinlerinden biri.

Yunancadan türetilen ve uydurma bir sözcük olan ‘Policraticus’ başlığı, Johannes tarafından eserin siyasal muhtevasını yansıtmak için icat edilmiş gibi görünüyor.

Döneminin önde gelen bürokratlarından biri olmasının yanı sıra, din adamı kimliği de bulunan Salisburyli Johnnes’in kendi tecrübe ve gözlemlerinden yararlanarak kaleme aldığı bu eser, dinin rehberliğinde toplumu en iyiye ulaştıracak yönetim şeklinin ayrıntılı bir izahıdır.

Ele aldığı problemlerin evrensel olması sebebiyle yazıldığı zamanı ve mekânı aşarak yerelliğe hapsolmaktan kurtulan bu kıymetli eser, aynı zamanda dönemin iktidar gruplarının arasındaki ilişkiye dair önemli ipuçları da barındırıyor.

Fatih Durgun tarafından ‘Siyasal Yönetim Üzerine Bir İnceleme’ adıyla Türkçeye çevrilen bu eser, siyasi açıdan olabilecek en iyi toplum yapısını anlatmasının yanı sıra, yazıldığı dönem için “aykırı” sayılabilecek bazı düşünceleri içermesi itibarıyla özgün bir metindir.

Zümreler arasındaki ilişkilerin keskin hatlarla çizildiği bir dönemde ortaya konan bu eser, toplumun her kesiminin kamuya sağladığı fayda ölçüsünde değerli ve vazgeçilmez olduğunu savunmasıyla çağdaşlarından farklı bir yerde konumlanır.

İngiliz bir din adamının Orta Çağ’da yazmış olduğu bu siyaset düşüncesi eseri, Klasik gelenek ile Hristiyan düşüncesini orijinal bir biçimde kaynaştırıyor ve bundan hareketle ideal hükümdarın ve siyasi yönetim şeklinin tarifini yapıyor.

  • Künye: Salisburyli Johannes – Siyasal Yönetim Üzerine Bir İnceleme, çeviren: Fatih Durgun, Timaş Yayınları, siyaset, 288 sayfa, 2023

William Alexander – Dünyayı Değiştiren On Domates (2023)

Domates, 1500’lerde bir gece yarısı, bir geminin ambarında Yeni Dünya’dan Avrupa’ya göç eder.

Yüzyıllarca tarihin çöplüğünde kaybolur, zehirli olmakla suçlanır, henüz sert ve yeşilken toplanır; hayat bu ya, hem dünya mutfaklarının en popüler aktörlerinden biri, hem de endüstriyel gıdalardan hoşnutsuzluğumuzun sembolü haline gelir.

Peki maceraların, enteresan tarihî figürlerin, çeşit çeşit yiyeceğin, biraz da komplo teorisinin eksik olmadığı bu yolculuk boyunca neler yaşandı?

William Alexander, ‘Dünyayı Değiştiren On Domates’te domatesin ilginç gerçeklerle dolu tarihçesini konu edinirken gıdaya ilişkin en güncel sorunlarımıza da değiniyor ve okura alışılmışın dışında bir uygarlık tarihçesi sunuyor.

Tarih, botanik, hatırat ve seyahatnamenin kendine özgü bir karışımı olan kitap, domatesin dünya mutfağı ve kültürü üzerindeki etkisini konu alan bu turda bize eşlik eden eğlenceli bir rehber.

Alexander, Azteklerden İtalyan mutfağı ve pizzaya kadar tarihi keşfetmek için domatesleri kullandığı kitabında, domatesin eğlenceli ve geniş kapsamlı bir tarihçesini sunuyor.

Bunun yanında bizi enteresan tarihî karakterlerle tanıştırıyor; iklim değişikliği, hidroponik ve GDO ile fabrika çiftçiliğinin yaygın olduğu bir dünyada lezzet arayışı gibi konularla ilgili düşünmemizi sağlıyor.

  • Künye: William Alexander – Dünyayı Değiştiren On Domates: Egzotik Bir Süs Bitkisi Nasıl Kültür Tarihinin Vazgeçilmezi Haline Geldi?, çeviren: Eylül Doğramacı, Timaş Yayınları, inceleme, 304 sayfa, 2023

 

Danny Dorling – Yavaşlamak (2023)

İlerleme kültü gözümüzü kör etmiş durumda.

Devasa kâr ve sermayeye yönelik özgürlüklerin yanı sıra, gitgide artan iş yoğunluğunun insanları ve gezegeni ayakta tutmaya yetmeyeceğini ortaya koyan Danny Dorling yavaşlamanın faydalarını iklim, demografi, ekonomi, jeopolitik gibi disiplinler bağlamında inceliyor.

Hızla büyüyen dünyamız, aslında ekonomik krizler ve salgınlardan çok daha önce sonun eşiğine geldi.

Uygarlığımızı son sürat ileriye taşıdığına inanılan teknolojik gelişmeler, yaygın kanının aksine gitgide yavaşlıyor.

Nüfusumuzun büyüme hızı düşüyor.

Gidişata bakıldığında mevcut yavaşlama, hızlanma beklentisine karşı büyük bir meydan okumayı ve bilinmeyene doğru bir adımı temsil ediyor.

Fakat bu durum, kulağa korkutucu gelse de, insanlık ve gezegenimiz için bir umut ışığı olabilir.

Danny Dorling, farklı disiplinleri bir araya getirdiği ‘Yavaşlamak’ta, küresel çapta tecrübe ettiğimiz yavaşlamanın faydalarına dair güncel ve alışılmışın dışında bir argüman ortaya koyuyor.

İlk kez 1890’larda kullanılan ve temelde “daha yavaş ilerleme” anlamına gelen bu olguyu iklim, demografi, ekonomi, jeopolitik gibi disiplinler bağlamında inceliyor; analizini doğurganlık oranlarından banka kredileri ve toplumsal hareketlerin sıklığına uzanan bir veri çeşitliliğiyle zenginleştiriyor.

Dorling, bu çalışmasıyla “Nasıl bir gelecek tasavvur etmeliyiz?” sorusuna sürdürülebilir bir cevap arıyor.

Grafikler ve illüstrasyonlarla zenginleştirilen kitap, okurlar tarafından “insanlık tarihini ve toplumsal değişimi görsel olarak anlamak için yeni bir standart” olarak görülüyor.

Sosyal coğrafya konusundaki uzmanlığıyla Birleşik Krallık medyasında sık sık boy gösteren Danny Dorling, The Guardian tarafından “istisnai bir profesör” olarak tanımlanıyor.

  • Künye: Danny Dorling – Yavaşlamak: Hız Çağının Sonu (Dünya, Ekonomi ve İnsanlık İçin Neden Böylesi Daha İyi?, çeviren: Efsun Ecem Üçkardeş, Timaş Yayınları, inceleme, 464 sayfa, 2023

Besim F. Dellaloğlu – İkondan Kanona (2023)

Hep yakınırız Türkiye’de güçlü bir sanat, edebiyat eleştirisi ve kuramı olmadığından!

Kanonların “mahalli” olduğu bir toplumda sanat, edebiyat eleştirisine neden ihtiyaç olsun?

Edebiyatın ideolojiye indirgendiği bir zeminde, okuma tercihlerinin tamamen politik olduğu bir ortamda eleştiri ve kuram olmaması, hatta olsa bile onlara dönüp bakanın olmaması doğaldır.

Besim Dellaloğlu, ‘İkondan Kanona: Kültür ile Medeniyet Arasında’da bir sosyolog olarak üzerinde çok durulan fakat çözülemeyen kavramlar üzerinden bir Türkiye panoraması çiziyor.

Kültür ve medeniyet ekseninde Türkiye’de neden kanon oluşmadığını okurla birlikte sorguluyor.

Kültür, medeniyet, kanon, ikon, modernlik, modernleşme, aydın, entelektüel, akademi, sosyal medya, laiklik, muhafazakârlık gibi ihtilaflı meselelere Türkiye merkezli karşılaştırmalı yorumlar ve tespitler getirerek meselelerin nasıl yanlı/ş yorumladıklarını örnekleriyle anlatıyor, iç içe geçmiş kavramların röntgenini çekiyor.

Kitaptan iki alıntı:

“Kültür hazır bir yapıt değil. Kültür birilerinin emeği artık. Onu inşa etmek, inşa etmeye devam etmek, bundan hiç vazgeçmemek lazım. Kültür sabit bir durum değil, kültür bir yolculuk. Üstelik cebinde geri dönüş bileti olmadan yapılan bir yolculuk.”

“Türkiye’de aynı anda hem akademisyen hem aydın hem de entelektüel olunamaz.”

  • Künye: Besim F. Dellaloğlu – İkondan Kanona: Kültür ile Medeniyet Arasında, Timaş Yayınları, inceleme, 256 sayfa, 2023

Hakan Erdem – Osmanlı’da Köleliğin Sonu (2023)

Osmanlı toplumunda kölelik sona erse de hukuki statü açısından kölelik imparatorluğun sonuna dek lağvedilmemişti.

Başka bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu sona ererken, hatta 20. yüzyılın ilk yirmi yılında, kölelik ölmek üzere olan ama hukuken tanınan bir kurumdu.

İşte Hakan Erdem bu özgün çalışmasında, Osmanlı’da köleliğin bir iradeyle kaldırılmaksızın nasıl sona erdiğini aydınlatıyor.

Osmanlı köleliği ve köle ticaretinin bastırılması literatürüne önemli bir katkı olan çalışma, köleliğin karşılaştırmalı tarihiyle ilgilenen araştırmacılar için özellikle yararlı.

Erdem’in çalışmasının en önemli yönünün ise, Türkiye’deki Osmanlı köleliği üzerine söylemin, daha geniş Batı kölelik söyleminin artık tam bir parçası olduğu gerçeğini pekiştirmesidir diyebiliriz.

Kitaptan bir alıntı:

“Efendileri tarafından azat edilmeyi beklemekle yetinmeyen köleler, Osmanlı yetkililerinin yardımsever tutumlarından bizzat yararlandılar ve kaçma yoluna başvurarak bu meseleyi gittikçe artan bir şekilde kendi ellerine almaya başladılar. Azat olmayı sağladıktan sonra ise kendi hayatlarının, iyi veya kötü, başmimarı oldular. Özgürlük o gün de, bugün olduğu gibi, bu anlama geliyordu.”

  • Künye: Hakan Erdem – Osmanlı’da Köleliğin Sonu (1800-1909), çeviren: Bahar Tırnakçı, Timaş Yayınları, tarih, 320 sayfa, 2023

Amitav Ghosh – Büyük Kaos (2022)

Ünlü Hintli romancı Amitav Ghosh’tan iklim krizi üzerine çok boyutlu, çarpıcı bir metin.

Ghosh, küreselleşmenin, imparatorluğun ve burjuva edebiyatının karbon tarihi ve çağdaş iklim krizimizle iç içe geçen karmaşık ilişkilerinin izini sürüyor.

Aklımızı mı kaçırdık?

Ghosh, gelecek nesillerin pekâlâ böyle düşünebileceğini savunuyor.

Küresel ısınma karşısında başarısızlığımızı başka nasıl açıklayabiliriz?

Ghosh, ‘Büyük Kaos’ta edebiyat, tarih ve politika düzeyinde iklim değişikliğinin ölçeğini ve şiddetini kavrama konusundaki yetersizliğimizi inceliyor.

İlk bölümde edebiyat-iklim krizi arasındaki ilişkiye odaklanırken bunu ‘Madame Bovary’den, ‘Solaris’e edebiyattan örneklerle açıklıyor.

Tür olarak bilimkurgu eserlerin ve fantastik evrenlerin mekân ve zaman bağlamında edebiyatın sınırlarını genişlettiğini vurgulayarak iklim değişikliği gibi global problemlerin gelecek senaryolarına karşılık nasıl yankılandığına değiniyor.

Tarih bölümünde kapitalizm ve iklim krizi ilişkisi, karbon ekonomisi çerçevesinde ele alınıyor.

Asya’daki kömürün petrol endüstrisiyle ilişkisinden sömürgecilikten sanayileşmeye uzanan süreçte gelişen yeni uygarlık üzerinden bir tarih okuması gerçekleştiriyor.

Politika kısmındaysa, iklim politikaları etrafında kuruluşları, hükümetleri, Batı toplumlarının üretim araçlarını, diplomatik adımlarını ve politikalarını ele alıyor. İklim kriziyle mücadelenin bireysel tedbirlerin kolektif hale gelmesiyle başlayacağının altını ısrarla çiziyor.

‘Büyük Kaos’, zamanımızın en önemli gerçeğiyle yüzleşmek için büyük bir yazardan derinlikli bir çağrı.

  • Künye: Amitav Ghosh – Büyük Kaos: İklim Değişikliği ve Hiç Düşünülmeyenler, çeviren: İrem Uzunhasanoğlu, Timaş Yayınları, ekoloji, 208 sayfa, 2022

Loïc Bollache – Hayvanlar Nasıl Düşünür, İnsan Ne Görür? (2022)

Bu enfes kitap, insanlar ve hayvanlar arasındaki hiyerarşiyi yıkma girişimi olarak okunabilir.

Ekoloji profesörü Loïc Bollache ödüllü kitabında, hayvan zekâsının hiç alışık olmadığımız muazzam boyutlarını gözler önüne seriyor.

  • Eşlerini kaybeden balıklar aşk acısı çeker mi?
  • Kambur balinalar toplanmak, alanlarını sınırlamak ve yavrularıyla iletişim kurmak için çıkardıkları seslerin yayılma düzeyini ayarlayabilir mi?
  • Yunusların sosyal hafızası, yıllar sonra oyun arkadaşının ıslığını tanımaya yeter mi?
  • Ölüm farkındalığı olan filler stres altındaki türdeşlerine şefkat gösterecek duygusal zekâya sahip mi?

Uzun yıllar zeki olmadıkları kabul edilen hayvanları gözlemlediğimizde aslında bu beceriye sahip tek tür olmadığımızı ve zekânın pek çok formu olabileceğini anlarız.

Bollache, bu kitapta zekâ kavramının karmaşıklığından yola çıkıyor ve IQ gibi kriterlerle bu beceriyi sayılara indirgeyerek elde edilen sonuçların kapsayıcı olmadığının altını çiziyor.

Hayvanların dünyasının, deneyim ve becerilerinin bizim ölçümlerimizle sınıflanamayacak kadar karmaşık ve çok boyutlu olduğunu vurguluyor.

Güncel araştırmalardan hareketle zekânın çeşitliliğine değiniyor ve hayvan zekâsını iletişim, kültür, sosyal hayat ve duygusal zekâ üzerinden tanımlamaya çalışıyor.

Kurtların birbirini teselli edebilmesinden, karıncaların en kestirme yolu bulabilmesini sağlayan kolektif zekâsına, somonların çiftleşmek için doğdukları yere dönebilmelerini sağlayacak kadar kuvvetli hafızalarından, arıların dans ederek iletişim kurabilmesine kadar hayvan zekâsını tüm yönleriyle ele alıyor.

Bollache, bildiğimizi sandığımız bir dünyaya, hayvanlara ve hayvan-insan ilişkisine dair zihinlerimizde yepyeni bir pencere açıyor, sorguluyor ve düşündürüyor.

‘Hayvanlar Nasıl Düşünür, İnsan Ne Görür?’, hayvanlar âlemine bakışımızı değiştirecek, doğadaki konumumuza dair kavrayışımızı derinleştirecek ve empati gücümüzü artıracak ufuk açıcı bir kitap.

Kitabın, 2021’de Fransa’nın en prestijli ödüllerinden biri olan Fransız Akademisi Jacques Lacroix Ödülü’ne layık görüldüğünü de belirtelim.

  • Künye: Loïc Bollache – Hayvanlar Nasıl Düşünür, İnsan Ne Görür?, çeviren: Seda Sevinç, Timaş Yayınları, hayvanlar, 160 sayfa, 2022

Selim Ahmetoğlu – Devrim Günlerinde Trabzon (2022)

Osmanlı’nın en çalkantılı dönemi olan II. Meşrutiyet yıllarında Trabzon’un siyasi, sosyal ve ekonomik hayatı üzerine harikulade bir çalışma.

Selim Ahmetoğlu, tamamen birincil kaynaklara başvurarak süreci izliyor.

Osmanlı tarihinin en hızlı değişim ve dönüşüm sürecinin yaşandığı II. Meşrutiyet döneminin ilk altı yılında (1908-1914) çok kültürlü bir yapıya sahip, önemli bir ticaret kenti olan Trabzon’da yaşanan siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal olaylar aslında Osmanlı taşrasının bir aynası hükmündedir.

Ahmetoğlu’nun ‘Devrim Günlerinde Trabzon’ adlı bu çalışmasında, Osmanlı İmparatorluğu’nun İttihat ve Terakki Cemiyeti liderliğinde yaşadığı büyük değişim sürecinde Kafkasya’ya, Rusya’ya ve İran’a açılan önemli bir liman şehri olan Trabzon’da; İttihatçıların faaliyetleri, merkez ile taşranın ilişkileri, yerel eşrafın İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne ve politikalarına bakışı, cemiyetin yerel eşrafa bakışı, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin siyasi, kültürel ve iktisadi politikalarının yerel ölçekteki yansımaları gibi pek çok konu ele alınıyor.

Çalışmanın ana konusu, 1908-1914 yılları arasında, İttihatçıların öncülüğünde Trabzon’da yaşanan siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal değişim ve dönüşümün ortaya çıkarılması.

Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi’nden İngiliz konsolosluk raporlarına, dönemin yerel gazetelerinden yine dönemi anlatan önemli hatıratlara kadar birçok birincil kaynak kullanılarak hazırlanan çalışma, II. Meşrutiyet döneminin Osmanlı taşrası üzerindeki yansımalarını Trabzon örneği üzerinden okumak isteyen okurlar için çok değerli bir kaynak.

  • Künye: Selim Ahmetoğlu – Devrim Günlerinde Trabzon, Timaş Yayınları, tarih, 336 sayfa, 2022