David Green – Yüz Yıl Savaşları (2021)

Avrupa tarihinin siyasi ve toplumsal temellerini kökten dönüştürmüş Yüz Yıl Savaşları üzerine çok iyi bir inceleme.

Saygın İngiliz tarihçi David Green, bu savaşların özellikle İngiltere ve Fransa halklarını nasıl değiştirdiğini orijinal birincil kaynaklara dayanarak gösteriyor.

On dördüncü yüzyılın başlarından 1453’e kadar bir asrı aşkın bir müddet devam eden Yüz Yıl Savaşları Avrupa tarihinin dönüm noktalarından biridir.

Tarihçiler İstanbul’un fethini anlatırken, Avrupa’nın içinde bulunduğu bu kanlı ve uzun savaşlara her zaman atıf yaparlar.

Kıtayı siyasi manada parçalayan Yüz Yıl Savaşları, İngiliz ve Fransız kralları arasındaki feodal savaşlar zinciri olsa da neticeleri açısından dikkat çekicidir.

Askerî tutum ve örgütlenmeler temelinden değişmiş, siyasî ve sosyal kurumlar yeniden şekillenmişti.

Batı Avrupa orduları profesyonelleşirken köylülüğün toplumsal konumu ve işlevi de değişmişti.

Kralları için savaşan köylüler sonu gelmeyen felaketlerin kurbanı olmuştu.

Bununla birlikte İngiliz ve Fransız uluslarının tarihsel temelleri de bu savaşlarla atılmıştır.

Hanedanlar, soylular ve kilise savaşların ortaya çıkarttığı yeni şartlara uyum sağlamaya çalışırken, bir tarihsel devir kapanmakta, erken modern Avrupa tarihinin siyasi ve toplumsal temelleri atılmaktadır.

Green’in ‘Yüz Yıl Savaşları: Bir Halk Tarihi’ başlıklı bu eseri, sürükleyici bir anlatımla yaşanan çatışmaların özellikle İngiltere ve Fransa halklarını nasıl değiştirdiğini ve hatta oluşturduğunu orijinal birincil kaynaklar üzerinden ele alıyor.

Şövalyeler, soylular, ruhban, krallar, askerler ve esirler: bu sürükleyici tarih araştırmasının aktörleri.

Mete Tunçay’ın çevirisi ile sunulan kitap, Türk tarih çalışmalarında kendine pek yer bulamayan Yüz Yıl Savaşları için öncü bir rol oynayacak türden.

  • Künye: David Green – Yüz Yıl Savaşları: Bir Halk Tarihi, çeviren: Mete Tunçay, Vakıfbank Kültür Yayınları, tarih, 392 sayfa, 2021

Pierre Bourdieu ve Roger Chartier – Sosyolog ve Tarihçi (2021)

Sosyolog Pierre Bourdieu ve tarihçi Roger Chartier, kendi disiplinlerini ve toplumdaki rollerini karşı karşıya getiriyor.

Kitap, Bourdieu’nün temel kavramları ile sosyoloji, tarih, felsefe gibi farklı disiplinler hakkındaki görüşlerine ışık tutmasıyla önemli.

Fransız tarihçi Chartier 1988’de France Culture’de bir radyo programı sunar.

Programın adı teklifsiz, apaçık konuşma anlamında “À voix nue” deyimidir.

Bourdieu bu programa beş kez konuk olur ve ‘Sosyolog ve Tarihçi’ de bu program kayıtlarının beş başlık altında derlenmesinden ortaya çıkar.

Chartier’nin eser için kaleme aldığı önsöz ile Birol Çaymaz’ın sunuş yazısıyla ‘Sosyolog ve Tarihçi’, Bourdieu’nün alan, habitus gibi kavramlarını ve sosyoloji, tarih, felsefe gibi farklı disiplinler hakkındaki görüşlerini aydınlatmasıyla çok önemli.

  • Künye: Pierre Bourdieu ve Roger Chartier – Sosyolog ve Tarihçi, çeviren: Zuhal Emirosmanoğlu, Vakıfbank Kültür Yayınları, sosyoloji, 112 sayfa, 2021

Joel S. Migdal – Güçlü Toplumlar ve Zayıf Devletler (2021)

Üçüncü Dünya ülke liderleri neden ve nasıl oluyor da devlet kurumlarının altını oyuyorlar?

Joel Migdal, Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerini izleyerek bu paradoksa çarpıcı yanıtlar veriyor.

‘Güçlü Toplumlar ve Zayıf Devletler’, insanlar ile onların hayatlarını yönetmek için adalet kuralları oluşturmaya çalışan devletler arasındaki bir takım merkezî ilişkileri tanıma fırsatı sunmasıyla dikkat çekiyor.

Neden bazı liderler vizyonlarını gerçekleştirmede daha çok, bazıları ise daha az başarılı?

Birçok Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkesi, ellerindeki kaynaklara rağmen, toplumlarının davranışlarını yönlendirmede neden bu kadar zorlanıyor?

Buna karşılık, neden çok az sayıda başka devlet böyle bir kontrolü kolayca oluşturabiliyor?

Başarısız yasaların ve sosyal politikaların devletin kendisi üzerinde nasıl bir etkisi var?

Bu soruları yanıtlarken Migdal, Üçüncü Dünya’da devletin rolüne daha önce bakılmamış bir perspektiften bakıyor.

Kitap, devlet-toplum ilişkilerine ve Üçüncü Dünya’daki ekonomik, siyasal reform olanaklarına yönelik yeni bir yaklaşım sunuyor: Devletin diğer sosyal örgütlerle mücadelesini öne çıkaran bir devlet-toplum ilişkileri modeli ve devletlerin bu mücadelelerde üstünlük kurmasını sağlayan özelliklerini ele alan bir teori.

  • Künye: Joel S. Migdal – Güçlü Toplumlar ve Zayıf Devletler: Üçüncü Dünya’da Devlet-Toplum İlişkileri ve Devlet Kapasiteleri, çeviren: Onur İşci, Vakıfbank Kültür Yayınları, siyaset, 455 sayfa, 2021

Thomas Barfield – Afganistan (2021)

Afganistan’daki savaş, Afgan halkının köklü tarihini gölgede bırakıyor.

Boston Üniversitesi antropoloji profesörlerinden Thomas Barfield, uzun zamandır uluslararası dramada belli belirsiz bir dekora dönmüş Afgan halkının siyasi ve kültürel tarihi hakkında nitelikli bir eserle karşımızda.

Kitapta, 18. yüzyılın ortasında siyasi bütünlüğe kavuşan bu çileli ülkede yöneticilerin siyasi meşruiyeti nasıl elde ettikleri ve ülkeye nasıl düzen getirdikleri ya da getiremedikleri sorusu irdeleniyor.

Barfield’in Afganistan’da geçirdiği uzun yıllardan sonra kaleme aldığı eserde, Afganistan’ın aşiret yapıları, yabancı istilalarının sebep ve sonuçları hakkında tahliller yaptığı gibi ülkenin geleceği hakkında kimi öngörülerde de bulunuyor.

Türkiye’de Afganistan ve Orta Asya literatüründe yeni bir saha açacak çalışma, bir kadim ülkenin nasıl İngiliz, Sovyet ve nihayetinde Amerikan imparatorluklarının “mezarına” dönüştüğünü merak eden her okur için önemli ve değerli bir eser.

  • Künye: Thomas Barfield – Afganistan: Politik ve Kültürel Bir Tarih, çeviren: Burhan Yüksekdaş, Vakıfbank Kültür Yayınları, tarih, 520 sayfa, 2021

John Dewey – Deneyim Olarak Sanat (2021)

Estetik deneyim ve sanat arasındaki ilişki üzerine sağlam bir tartışma.

Kitap, John Dewey’nin deneyim metafiziği kavramının daha iyi anlaşılması açısından bilhassa önemli.

‘Deneyim Olarak Sanat’, öncelikle deneyimin tamamlanmışlığını ifade eden, deneyimi kültür ve anlamla özdeşleştiren ve insanın dünya ile ilişkisindeki tüm deneyim olanaklarını kapsayan estetik deneyim nosyonunun derinlemesine bir değerlendirmesini sunmasıyla dikkat çekiyor.

Öte yandan, estetik deneyimin bu çok boyutlu ele alınışı özgün bir sanat tanımı ve estetik kuram ortaya koyar.

Bu bağlamda, bu çalışma, hem düşünürün deneyim metafiziğinin anlaşılması hem de bu merkezi kavram temelinde düşünürün sanat ve sanat eseri üzerine görüşlerinin anlaşılması açısından önemli.

Dewey için felsefenin konusu estetik deneyimdir.

Estetik deneyim insanın dünya ile tüm deneyim olanaklarını kapsayan; insanın bir organizma olarak doğa ile ilişkisinde anlam bulduğu, değer atfettiği ve ifade ettiği yegâne deneyim olarak dünya ile etkileşimin nihai noktası ve bütünlüğüdür.

‘Deneyim Olarak Sanat’ın odaklandığı estetik deneyim sıradan deneyimin yoğunlaşmış hâlidir ve tamamlanmış anlamın ifadesini ya da dışavurumunu temsil eder.

Bu açıdan Dewey, deneyim nosyonunu önce Deneyim ve Doğa’da organizmanın yaşayan bir varlık olarak doğa ile etkileşimi olarak sunarken, ‘Deneyim Olarak Sanat’ta anlam arayan, değer veren ve ifade eden yaşayan varlığın anlam ve kültür ortaya çıkarması olarak sunar.

  • Künye: John Dewey – Deneyim Olarak Sanat, çeviren: Nur Küçük, Vakıfbank Kültür Yayınları, sanat, 464 sayfa, 2021

Federico Campagna – Teknik ve Büyü (2021)

Gerçekliğin teknik aracılığıyla inşa edilişi, bizi nihilizmin açmazlarına sürükler.

Federico Campagna bu çarpıcı çalışmasında, büyüyü dünyayı yeniden inşa etmenin bir aracı olarak tartışıyor ve böylece bizi gerçeklik hakkında yeniden düşünmeye davet ediyor.

Yazar burada, tekniğin nihilizme hapseden kapılarını, betimlenemezliğin büyülü anahtarı ile açmayı deniyor.

Teknik’in dünyayı mutlak dil yoluyla ele geçirme girişimi, gerçekliğimizin temellerini sarsıyor, anlam dünyamızı parçalıyor.

Campagna, gerçekliğin teknik aracılığıyla inşa edilen ve nihilizmin açmazlarına sürükleyen yönüne dikkat çekerek, çıkış yolunun güncel siyaset ve ekonomi tartışmalarından çok daha derinlerde yattığını gösteriyor.

Heidegger, Jünger ve Stirner’den İbnü’l-Arabî, Sühreverdî ve Molla Sadra’ya uzanan Campagna, büyüyü varoluşun kalbindeki betimlenemezlik kavramının çevresinde dünyayı yeniden inşa etme kabiliyetine sahip alternatif bir sistem olarak resmediyor. ‘Teknik ve Büyü’ bize dünyayı değiştirmek istersek, ilk yapmamız gereken şeyin onun dayandığı gerçeklik kavramını değiştirmek olduğunu vurguluyor.

  • Künye: Federico Campagna – Teknik ve Büyü, çeviren: Barış Arpaç, Vakıfbank Kültür Yayınları, felsefe, 328 sayfa, 2021

Bahanur Garan Gökşen – Geç Osmanlı Dönemi Romanlarında Şair ve Şiir (2021)

Kimisi melankolik, kimisi romantik, kimisi rind-meşrep…

Bahanur Garan Gökşen’in bu çalışması, geç Osmanlı dönemi romanlarında şairlerin ve şiirin kendine nasıl yer bulduğunu inceliyor.

Şairlerin karakterleri, hayat tarzları, hayal dünyaları her daim ilgi çekti, bu yüzden de şimdiye kadar pek çok araştırmaya konu oldu.

Şairler, sadece inceleme ve araştırma kitaplarında değil; roman, hikâye gibi kurmaca eserlerde de kendisine yer edindi.

İşte bu çalışma, şaire ve şiire odaklanan romanlar üzerine usta işi bir inceleme.

Geç Osmanlı dönemi romanlarının tüm şair kahramanları, melankolik ya da vatanperver şairler, rind-meşrep şairler ya da geleneğe sadık Divan şairleri ve hatta romantiklerin başarısız taklitçileri, yani müteşairler bu kitapta karşımıza çıkıyor.

Şairlerin şiiri nasıl tanımladığı, Divan, Halk ve Batı şiirine yaklaşımları, dönemlerinin poetik meseleleri, şiirlerini söyleme sancıları, bu zorlu merhalelerin delilik ve narsisizmle olan yakınlığı, bu kitapta ele alınan konular arasında.

Gökşen’in bu çalışması, Tanzimat romanı ‘Cezmi’den Cumhuriyet’in ilk yılında yayımlanan ‘Karanfil ve Yasemin’ ile ‘Zâniyeler’e kadar çeşitli romanlardaki şair izlerinin peşine düşüyor.

  • Künye: Bahanur Garan Gökşen – Geç Osmanlı Dönemi Romanlarında Şair ve Şiir, Vakıfbank Kültür Yayınları, inceleme, 384 sayfa, 2021

G. E. R. Lloyd – Rasyonalitenin Farklı Yüzleri (2021)

Rasyonel dediğimiz şey tam olarak nedir?

Geoffrey Ernest Richard Lloyd’un bu ufuk açıcı kitabı, rasyonelliğin heterojenliğine dair hem kadim (özellikle Yunan ve Çin) hem de modern toplumların bizlere neler öğretebileceğini araştırıyor.

Rasyonalite, düşünce ve davranışların her yerde belirli ölçütler çerçevesinde değerlendirilebileceği, iyi tanımlanmış, insana dair evrensel bir olgu mudur?

Yoksa rasyonel ve irrasyonel yalnızca kültürel yapıların bir ürünü müdür?

Bu çalışma, işte söz konusu iki seçeneğe bir alternatif sunmasıyla dikkat çekiyor.

Evrenselci tez, farklı zaman ve mekânlarda örneklerini bulabileceğimiz sağlıklı insan akıl yürütmelerinin çeşitliliğini göz ardı eder.

Üstelik sıklıkla Avrupa merkezci bir önyargı sergiler.

Aşırı görecilik ise karşılıklı olarak anlaşılmaz evrenlerde olduğumuz sonucuna varma tehlikesiyle yüz yüzedir.

Çoğunlukla antik Yunan düşüncesinden miras aldığımız bazı kavramlar, özellikle Doğa ve Kültür, düz anlam ve metaforik anlam gibi ikilikler eleştirel olarak incelenmedikçe bahsettiğimiz problemler daha da derinleşir.

Felsefeden bilişsel bilimlere birçok disiplinden beslenen bu kitap ise, rasyonalite olgusunu çok yönlü bir biçimde irdeliyor.

  • Künye: G. E. R. Lloyd – Rasyonalitenin Farklı Yüzleri, çeviren: Fırat Kurt, Vakıfbank Kültür Yayınları, felsefe, 200 sayfa, 2021

Carl Schmitt – Roma Katolikliği ve Politik Form (2021)

Roma Katolik Kilisesi, Roma sonrası Avrupa tarihini nasıl etkiledi?

Carl Schmitt yeni bir baskıyla raflardaki yerini alan bu önemli çalışmasında, Kilisenin siyasi kudretini merkeze alarak sağlam bir Avrupa tarihi tartışması sunuyor.

Schmitt’in üzerinde yoğunlaştığı tarihi devir, Protestan ve Püriten fırkaların ona muhalefetini tevarüs eden seküler politik ve ekonomik aktörler lehine güç kaybettiği “modern zamanlar”.

Kitabın en dikkat çekici tespiti, kapitalist ekonomi çağında sermayedar patronun ve ona muhalif proleterin ekonomi merkezli dünya tasavvurları şeklindeki tezidir diyebiliriz.

Schmitt, makinenin geleneksizliğini, Protestan tüccarın yersiz-yurtsuzluğunu, hususî mülkiyeti teminat altına alan şahıs hukukunun amme hukukuna galebesini, dinî tecrübenin ve itikadın şahsileşmesiyle her şeyi hususîleştiren kapitalist hayat tarzının irtibatını; Roma Katolik Kilisesinin hâkim olmadığı bir dünyanın tezahürleri olarak meseleleştiriyor.

‘Roma Katolikliği ve Politik Form’, her ne kadar Katoliklik-Protestanlık ekseninde başlı başına bir Avrupa tarihi tartışması sunan önemli bir çalışma.

  • Künye: Carl Schmitt – Roma Katolikliği ve Politik Form, çeviren: Gültekin Yıldız, Vakıfbank Kültür Yayınları, tarih, 72 sayfa, 2021

Jane Hathaway – Beşir Ağa (2021)

Hadım edilmiş bir siyahi köle olan Beşir Ağa, üç sultanın hareminde görev almış, sarayın ve siyasetin en üst mertebelerine erişmişti.

Jane Hathaway, 1717’den 1746’ya kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun hareminde darüssaade ağalığı yapan ve Osmanlı tarihinde en güçlü hadım ağası olan Hacı Beşir Ağa’nın sağlam bir biyografisini sunuyor.

Kitap, Hacı Beşir Ağa’nın Habeşistan’da başlayan, Osmanlı Kahire’si ve Hicaz’ından geçerek İmparatorluğun başkentine kadar uzanan, yaklaşık doksan yıllık hayat hikâyesini konu ediniyor.

Aynı zamanda birçok şehzadenin eğitiminde de görev almış olan Beşir Ağa, dârüssaâde ağalığı makamında 29 yıl boyunca kalmış, İmparatorluğun siyasi ve askeri meselelerinde rol almış, sadrazamların tayininde bile söz sahibi olmuştu.

Osmanlı tarihi alanındaki parlak çalışmalarıyla bildiğimiz Hathaway, Türkiye’deki araştırmacıların ihmal ettiği, oryantalist yaklaşımların da çokça istismar ettiği bu sıra dışı aktörü, birincil kaynakları kullanarak yeniden inşa ediyor.

  • Künye: Jane Hathaway – Beşir Ağa: Osmanlı Hareminin Baş Hadım Ağası, çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım, Vakıfbank Kültür Yayınları, biyografi, 152 sayfa, 2021