Sándor Papp – Osmanlılar ve Macarlar (2023)

Orta Avrupa’nın kadim milletlerinden Macarlar 15. yüzyıldan itibaren Osmanlıyla sürecek bir irtibat kurdu.

Bu irtibat, bazen bir askerî çatışma, bazen bir diplomatik münasebet, bazen de kültürel bir alışveriş olarak tecelli etti.

On altıncı yüzyılda Habsburg ve Osmanlı imparatorluklarının çetin mücadelelerinde, Macarlar her iki tarafın da diplomatik ve askerî faaliyetlerinde önemli roller üstlendi.

Budin, Belgrad, Peçuy, Segedin gibi önemli Macar şehirlerinin Osmanlı hâkimiyetine girmesi, bu iki milletin sosyal ve kültürel irtibatlarını yoğunlaştırdı.

Osmanlı Macaristan’ı, Habsburg Macaristan’ı ve Erdel Voyvodalığı olarak üçe bölünen Macaristan, erken modern dönem Osmanlı diplomasi tarihinin önemli sahnelerinden biri oldu.

Macaristan’daki Szeged Üniversitesi profesörlerinden Sándor Papp’ın Türkçe kaleme aldığı ‘Osmanlılar ve Macarlar: Bir Diplomatik Tarih’, uzun soluklu bir tarihin, kaynakların titizlikle incelenmesiyle oluşturulmuş bir sunumu.

Macarca, Türkçe ve Almanca kaynaklardan yola çıkılarak, 19. yüzyıla kadar uzanan bir düzlemde on dört ayrı temadan oluşan eser, bu iki milletin tarihi hakkında okura yeni bakış açıları kazandıracaktır.

  • Künye: Sándor Papp – Osmanlılar ve Macarlar: Bir Tiplomatik Tarih, Vakıfbank Kültür Yayınları, tarih, 464 sayfa, 2023

M. Ertan Kardeş – Şiddet ve Politika (2022)

Adalet, güçlünün hukuku olarak tezahür ettiğinde, yaratılan şiddet de doğallaşır.

Şiddet ne ölçüde kavramsallaştırılabilir?

Kavram ile gerçeklik arasındaki bir etkinlik olarak felsefe, şiddeti hangi zeminlerde düşünülebilir kılar?

Gündelik dilde “şiddet” denilince zihnimizde çok sayıda “şiddet sahnesi” ve “görüntüsü” canlanır ancak söz konusu, kavramla iş gören felsefede şiddeti tartışmak olunca, şiddetin dolayımsızlığı ve aniliği onu kavramayı güçleştirir.

Ama gerçekten de şiddet bütünüyle dolayımsız mıdır?

Elinizdeki eser yöntem olarak çok biçimli ve çok boyutlu bu konuyu onun kavranmasına yönelik çoklu bir strateji izleyerek ele alıyor.

Bu yöntem öncelikli olarak politik felsefe tartışmaları açısından şiddet konularını ele almayı içeriyor.

Filozof odaklı bir yaklaşım yerine, filozofların savunduğu konumları ve özellikle onların arasındaki tematik ve kavramsal farklılıkları öne çıkaran bir yaklaşım izliyor.

Dolayısıyla kitapta bir filozofun şiddet bahislerini ilgilendiren tüm konulardan ziyade o konuların bir bakiyesi olarak şiddeti nasıl tartıştığı görülmeye çalışılıyor.

Politik felsefe alanındaki çalışmalarıyla tanınan felsefeci Ertan Kardeş ‘Şiddet ve Politika: Felsefede Temel Tartışmalar ve Konumlar’da filozofların şiddet kavrayışlarını ve farklı tezlerini bir deneme çerçevesinde ele alıyor, temel tartışmaların birbirlerine mesafesini ortaya koyan bir yaklaşım üretiyor.

  • Künye: M. Ertan Kardeş – Şiddet ve Politika: Felsefede Temel Tartışmalar ve Konumlar, Vakıfbank Kültür Yayınları, felsefe, 112 sayfa, 2022

Kolektif – Erken Modern Avrupa Tarihi (2022)

Avrupa tarihine, özellikle de erken modernite sürecine ilgi duyanlar bu kitabı kaçırmasın.

Kitap bu dönemi hava ve iklim, hastalıklar ve tıp, tarihsel demografi, zaman algısı, ulaşım ve iletişim, diller ve okuryazarlık ve matbaa gibi dokuz ayrı olgu üzerinden inceliyor.

Her nesil tarihi tekrar yazarken yeniden bir dönemlendirme yapar.

Güncelin soru ve meseleleri değiştikçe araştırma sahaları değişir, kaynaklar başka gözlerle okunur ve zamanın yapısı bir kere daha tartışılır.

Son yıllarda tarihçilerin en çok üzerinde durdukları dönemlendirmelerden biri erken modernite oldu.

Modern dünyayı tanımlayan tarihsel, toplumsal ve zihnî değişimlerin ayak seslerinin bu dönemde duyulduğu ya da birer ikişer belirmeye başladığı yüzyıllar, erken modern başlığı altında anlaşılmaya çalışıldı.

2015 yılında ‘Erken Modern Avrupa Tarihi Rehberi’ başlığıyla iki hacimli cilt olarak Oxford Üniversitesi tarafından hazırlanan kitap, erken modern dönemde değişen, ortaya çıkan, yeniden tanımlanan dokuz ayrı olguyu konu ediyor.

Değişen coğrafya biliminin Avrupa’nın sınırlarını nasıl tanımladığını, iklim ve çevre şartlarının tarihsel rolünü, kamu kaynaklarının toplum sağlığını kontrol etmek için nasıl kullanıldığını, ulaşım ve iletişimin değişen toplumsal manalarını, nüfus dinamiklerini, matbaa ve kâğıt teknolojilerini, insanların değişen zaman algısını, yerel dillerin doğuşunu ve bilgi devrimi tartışmalarını özgün araştırmalarla değerlendiriliyor.

Avrupa tarihi ve tarihçiliği üzerine rehber bir eser.

  • Künye: Kolektif – Erken Modern Avrupa Tarihi Esaslar 1, hazırlayan: Hamish Scott, çeviren: İsmail Hakkı Yılmaz, Vakıfbank Kültür Yayınları, tarih, 520 sayfa, 2022

William Germano ve Kit Nicholls – İzlence (2022)

Doğru izlenceyi hazırlamak için konu bilgisinden daha fazlası lazımdır: Bu, sınıfın ne yapması gerektiğine (ve ne “yapabileceğine”) dair bir kavrayış gerektirir.

İyi bir izlence, bir hapishaneye dönüşmeksizin öğrencinin hocayla birlikte çalışabileceği bir yapı sunar.

Doğası gereği derslerdeki tepkisi “öngörülemez” olan öğrencilerin, onların parlak fikirlerinin ve coşkularının gelişebilmesi için seçenekleri açık tutmayı tercih eden hocalara esnek bir alan sunulmalıdır.

Ders vermek zordur, dersi hazırlamak ise daha zordur.

Bir dönem boyunca bir sınıf dolusu öğrencinin dikkatini canlı tutabilmek, onlara fikirlerinizi, bilgilerinizi aktarabilmek konu hakkında bir uzmanlık kadar çok iyi bir planlama da gerektirir.

İşte bu planın adı izlence.

Ama bu birkaç sayfalık metni basit bir çizelge olarak düşünmek doğru mu?

Yazı ve edebiyat alanında kıdemli iki araştırmacı William Germano ve Kit Nicholls’un beraber kaleme aldıkları bu kitabın, pek ihmal edilen bu önemli belge ile ilgili dikkat çekici fikirleri var.

Ders vermenin ve sınıfın felsefesini izlence şekillendiriyor.

Onlara göre üniversitede bir sınıf aslında bir ulus devlete benziyor; öğretmen buranın hükümdarı, öğrenciler ise halk.

Sınıfın gayesi ise eğitim alabilmek.

Peki bu ulusun bir toplumsal sözleşmesi var mı?

Evet, işte o izlence.

  • Künye: William Germano ve Kit Nicholls – İzlence: Akademik Derse Hazırlık, çeviren: Resul Yüksel, Vakıfbank Kültür Yayınları, eğitim, 256 sayfa, 2022

Bhadrabāhu Svāmi – Kalpa Sūtra (2022)

“Tüm günahlardan arınmak ve saf olana yani gerçek kutsallığa erişebilmek için şu beş unsura saygı göstermek gerekir:

  • Arhatlara saygı
  • Özgürleşmiş kişilere saygı
  • Dini liderlere saygı
  • Dini oluşumlara saygı
  • Dünyadaki tüm keşişlere saygı”

Hindistan menşeli Cainist kültür, felsefi bir hareket olarak doğmuş, öncelikle sistematik bir öğretiye dönüştükten sonra; bugün yaklaşık dört milyonluk inanırı ile Hint’e özgü yerel bir din haline geldi.

Birçok kaynakta Mahāvīra’dan Cainist öğretinin kurucusu olarak bahsedilir; ancak aslında bu durum, Cainizm’in tarihsel gelişim süreciyle ilgili bilgilerle görece ters düşüyor.

Çünkü Mahāvīra, Cainizm’in kurucusu değil son ruhani rehberi olmuş; Cainist felsefeyi kurumsallaştırarak takipçileri olan bir din hâline dönüştürmüştü.

Mahāvīra’nın ölümünden sonra Cainist öğreti heterojen bir hâl almaya başladı; düzenlenen konseylerde kutsal metinler yazıya geçirildi.

Hint kültür birikiminin bir parçası olarak fazlasıyla önemsenmiş olan Cainist kutsal metinleri, Hint toplumunun dinî, felsefi, sosyolojik ve edebî mirasındaki yansımaları bağlamında sıklıkla ele alındı.

İşte bu eserlerden biri de Cainist ‘Kalpa Sūtra’dır.

Cainizm’de kalpa kelimesiyle “dinî kurallar ve ritüeller” kestedilir.

‘Kalpa Sūtra’ ise Cainizm’e ait dinî bir metin olarak içeriği itibarıyla dört Tīrthankara’nın (ruhani rehber) hayatını konu ediniyor.

Bu çeviri, dilimize yapılan ilk ‘Kalpa Sūtra’ tercümesidir.

Konusu itibarıyla edebiyat, dinler tarihi, mitoloji ve felsefe gibi sosyal bilimler alanlarıyla ilişkili bu eser, Asya’nın derin kültür birikimi ile ilgilenen okuyucuların beğeni ve dikkatine sunulmaktadır.

  • Künye: Bhadrabāhu Svāmi – Kalpa Sūtra, çeviren: Mert Çağatay Yazlık, Vakıfbank Kültür Yayınları, din, 176 sayfa, 2022

Martijn Konings – Sermaye ve Zaman (2022)

Batı ekonomileri büyük krizler yaşamak pahasına neden hâlâ spekülatif yatırımlara müsaade ediyor?

Martijn Konings, bu kitabında neoliberalizm ve onun eleştirilerine dair sosyoloji, ekonomi ve felsefenin hem çağdaş hem de klasik literatürün yeni bir okumasını yapıyor; sermaye ve zamanın bir araya gelip spekülasyon olgusunu nasıl oluşturduğunu resmediyor.

İlk neoliberal eleştiriler devleti, tarafsız ve piyasanın dışında konumlandırmışlarken, Konings aslında devletlerin spekülatif hareketlere müdahil olduğunu iddia ederek, 1970’lerden beri süregiden piyasa krizlerini başka bir gözle yorumluyor.

Diğer bir deyişle liberalizmi eleştiren neoliberalizmin bir eleştirisini sunuyor. Foucault, Hayek ve Minsky gibi düşünürlerin neoliberalizm yorumlarını ele alan Konings, çağdaş finansal sistemin işleyişini Niklas Luhmann’ın sistem çözümlemesi ve öz-göndergelilik kavramları ekseninde tekrardan düşünmeyi öneriyor.

Çift girişli muhasebe kayıtları, merkez bankası para politikaları, yatırımlarda kaldıraç kullanımı gibi enstrümanları felsefi, sosyolojik ve politik bir bakışla değerlendiren Konings, okurlarını neoliberal zihniyeti ve neoliberalizmin güç kullanımını spekülasyonun edimselliği ve üretkenliği üzerinden anlamaya davet ediyor.

‘Sermaye ve Zaman: Neoliberal Aklın Yeni Bir Eleştirisi’ spekülasyon, neoliberalizm ve çağdaş finansa dair yeni bir bakış açısı sunuyor.

  • Künye: Martijn Konings – Sermaye ve Zaman, çeviren: Zeynep Nur Ayanoğlu ve Işık Barış Fidaner, Vakıfbank Kültür Yayınları, iktisat, 208 sayfa, 2022

Patrick J. Deneen – Liberalizm Neden Çöktü? (2022)

Yirminci yüzyılın önde gelen üç ideolojisi –komünizm, faşizm, liberalizm– arasından sadece liberalizm varlığını devam ettirebiliyor.

Liberalizm ideolojik açıdan tarafsızmış gibi davranmayı, hâkimiyeti altındaki zihinleri şekillendirmek gibi bir niyetinin olmadığına inandırmayı başardı.

Liberalizmin özgürlük, zevk ve refah gibi vaatleri belki de uzun ömrünün bir sırrıdır.

Liberalizm halkların eşitliğine vurgu yapıyor, ama günümüzde başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, liberal ülkelerde maddi eşitsizlik giderek artıyor.

Liberalizm bireyin özgürlüğüne dayanıyor, ama insanlık tarihinde görülmedik şekilde tahakküm kuran bir kamu örgütlenmesi liberal politikaların uygulandığı ülkelerde zorunlu hâle gelmiş durumda.

Liberalizm aristokrasiyi kabul etmiyor, ama küresel elitlerin dünya hâkimiyetini sağlıyor.

‘Liberalizm Neden Çöktü?’, sadece iki yıl içinde, Almanca, Arapça, Japonca, Macarca gibi on iki dile çevrildi.

Çağımızın en önemli toplumsal-ideolojik tartışmasının bu önemli eseri şimdi de Türkçede.

Kitaptan bir alıntı:

“Liberalizm iflas etmiştir ama verdiği sözleri tutmadığı için değil, bilakis tuttuğu için iflas etmiştir. İflas etmiştir, çünkü başarılı olmuştur. Liberalizm ‘daha fazla kendisi oldukça’ iç mantığı ve iç çelişkileri daha görünür hâle geldikçe, iddialarını çürütüp liberal ideolojiyi fiilî gerçekliğe dönüştüren patolojiler üretmiştir.

  • Künye: Patrick J. Deneen – Liberalizm Neden Çöktü?, çeviren: İsmail Hakkı Yılmaz, Vakıfbank Kültür Yayınları, siyaset, 256 sayfa, 2022

Alper Tüydeş – Türkiye’nin Göçmen Kuşları (2022)

Bu coğrafyanın birbirinden görkemli kuşları hakkında aydınlatıcı bilgiler barındıran, her kitaplıkta bulunması gereken bir eser.

Alper Tüydeş’in albümünde, Sarı Kuyruksallayan, Küçük Halkalı Cılıbıt, Boyunçeviren, Arıkuşu, Kocagöz ve Gökkuzgun’a Türkiye’nin neredeyse bütün göçmen kuşları arz-ı endam ediyor.

Hayatımıza renk katan göçmen kuşlarının ülkemizin birçok yerinde gözlemlenebileceğinden haberiniz var mıydı?

Göçmen kuşlar aslında her yerdeler.

Göç ediyorlar ama göç ederek ülkemizi terk eden bir türün yerini, her zaman başka bir tür dolduruyor.

Yılın belli zamanlarında, yaşamını devam ettirmek için yaşadığı yerden uzak diyarlara uçmak zorunda olan kuşlara “göçmen kuş” diyoruz.

Bu yer değiştirmenin sebepleri arasında besin bulma, üreme, sıcaklık durumu gibi çeşitli etkenler var. Kuş türlerine göre göç hareketinin zamanı da değişiyor.

Mesela bazı kuşlar ülkemize yazın gelirken bazıları ise sadece kışı bizimle geçiriyor.

Bunun dışında, bahar ve sonbahar aylarındaki göçleri sırasında kısa bir mola vermek için ülkemize uğrayan göçmen kuş türleri de var.

Göç genellikle bir yerden başka bir yere yapılan tek yönlü bir yolculuk anlamına gelse de bu kitapta yer alan kuşlar için göç, yaşamları boyunca farklı zaman dilimlerinde tekrarlanan bir döngü ve Türkiye, onlar için bu döngünün tamamlanmasında önemli bir durak.

Bu kitap, göç rotalarına ülkemizi de katan kuş türlerinden birkaçının en temel özelliklerini öğrenip onları yakından görebilmemize olanak sağlıyor.

  • Künye: Alper Tüydeş – Türkiye’nin Göçmen Kuşları, Vakıfbank Kültür Yayınları, doğal yaşam, 92 sayfa, 2022

Ünal Araç – İktidar ve Sanat (2022)

Damat İbrahim Paşa iktidarında sanat ve iktidar ilişkisi üzerine muazzam bir çalışma.

Hacettepe Üniversitesi, Sanat Tarihi bölümü öğretim üyelerinden Ünal Araç, bu dönemdeki sanat ve siyaset, şair ve hami, mimar ve bani ilişkisini çok yönlü bir bakışla değerlendiriyor.

1730’da kanlı bir isyanla sona eren Damat İbrahim Paşa’nın 12 yıllık iktidarı birçok tarihçi tarafından Osmanlı tarihinde önemli siyasi ve kültürel değişikliklerin meydana geldiği bir dönem olarak kabul edilir.

Yirminci yüzyılın önde gelen tarihçilerinden Ahmed Refik’in tabiri ile “Lale Devri” safahatın, şaşaanın, kültürel ve askerî anlamda Batı etkisinin başlangıcı olmuştu.

Bu romantik tabir son yıllardaki çalışmalarda sorgulandı ve Osmanlı tarihinin on iki yıllık bu dönemindeki (1718-1730) kültür ve siyaset çeşitli açılardan tekrar değerlendirildi.

Bu dönemde, sanat ve siyasetin, şair ve haminin, mimar ve baninin bir arada değerlendirildiği elinizdeki bu eser Osmanlı kültür tarihinin kapsamlı rehberlerinden biri olmayı vaat ediyor: Sadabad kasırlarında, Kağıthane mesirelerinde şiirlerini takdim eden şairler, yüksek kültürde kitabın ve kütüphanenin değişen rolleri, Arapça, Farsça ve Batı dillerinden yaptırılan tercümeler, İstanbul’un dört bir yanında yeni mimari üsluplarla yükselen külliyeler, çeşmeler ve su yolları…

Tebriz’den Nevşehir’e, Üsküdar’dan Rumeli’ye yayılan geniş Osmanlı coğrafyasında, şairlerin sundukları kasidelerde, yenilenen binaların kitabelerinde Damat İbrahim Paşa’nın adı sadece bir sadrazam olarak değil, âbâd edilen çevrenin bir hamisi olarak karşımıza çıkar.

Onun kamusal temsili, siyasi gücünün bir dayanağı, hatta bu siyasi gücün varlık sebeplerinden biri olarak düşünülebilir.

Araç’ın ‘İktidar ve Sanat: Damat İbrahim Paşa’nın Hamiliği (1718-1730)’ tarihin bu renkli devrinde okurlarını uzun ve zevkli bir seyahate çıkaracak.

  • Künye: Ünal Araç – İktidar ve Sanat: Damat İbrahim Paşa’nın Hamiliği (1718-1730), Vakıfbank Kültür Yayınları, sanat, 408 sayfa, 2022

Graciliana Ramos – Çocukluk (2022)

‘Çocukluk’, edebiyatta “bölgeselcilik” akımının temsilcilerinden olan Graciliana Ramos’un 1945’te yayımlanan usta işi biyografik romanıdır.

Kitap, Brezilya kırsalında yoksulluk, eğitimsizlik ve güven duygusundan uzak geçen bir çocukluk üzerine harika bir anlatı.

Yazar, Brezilyalı edebiyat eleştirmenleri tarafından kuzeydoğu bölgeselciliğinin en büyük isimlerinden biri olarak kabul edilir.

Ramos eserini Brezilya Eğitim Bakanlığı’nda çalıştığı dönemde kaleme alır; hafızasının derinliklerine, çocukluk anılarına ulaşmaya çalışmasıyla başlayan ‘Çocukluk’ giderek belirginleşen kişiler, yerler ve detaylarla dikkatimizi, Ramos’un iç dünyasından hikâyedeki olaylara çeker.

Eser, okumayı sökmeye çalışan bir çocuğun yaşadığı güçlüğü ve bunun sebeplerini ortaya koyar; anlatımdaki sadelik, çocuğun kendi dünyasını ortaya koyma şekli olarak sunulsa da eserin tamamına hâkimdir.

Kitap, Brezilya kırsalında yoksulluk, eğitimsizlik ve güven duygusundan uzak geçen bir çocukluğu ve bu koşullarda gençliğe adım atan Ramos’un şahit olduğu dünyayı yansıtıyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Hayatımın ilk yıllarında beni yönlendiren şey: korku, dehşet. Narin ellerin, kaba ellerden ayrı şeyler olduğunu tanımlamaya başladığımda, yavaş yavaş benim için itaat ve saygı çağrıştıran nesnelere dönüşüyorlar. Bu ellere alıştım ve hatta onları sevdim. Bana asla sevgi dolu davranmadılar ama bazen gözyaşlarımla ıslandılar ve korkularımı dindirdiler. Kaba eller çok haşindiler ama onların da arada yumuşadığı olurdu. Onları yöneten o gümbür gümbür ses acılığını yitirirdi. İçi boş bir kahkaha duyulurdu; o zaman her köşede saklanan korkular kaybolurdu. Ve biraz huzura kavuşurduk biz, zavallı yaratıklar: köpekler, bir çift afacan zenci, iki kız kardeşim ve tabii ben.”

  • Künye: Graciliana Ramos – Çocukluk, çeviren: İpek Manavbaşı, Vakıfbank Kültür Yayınları, roman, 272 sayfa, 2022