Bilen bilir: Soma maden katliamı olduğunda, bir işçi ambulansa bindirilirken “Çizmeleri çıkarayım mı, sedye kirlenmesin” demişti.
Yine yakın zamanlı bir örnek daha: Maden işçileri koltuklar kirlenmesin diye bir otobüstü ayakta yolculuk etmişti.
Yalnızca bu iki örnek bile, işçinin sadece devasa bir ekonomik sömürü ve düşük ücretle değil, aynı zamanda kültürel/toplumsal kodlar, önyargılar ve ezberlerle de boğuştuğunu göstermeye yeter.
- Bir işçi kıyafetinden ve konuşmasından dolayı küçük görülmekten korkar,
- Nasırlaşmış ellerini saklar,
- Üst-orta sınıftan insanların kendisini küçümsediğini bilir,
- Çocuklarının kendisi gibi sömürülen ve ezilen bir işçi olmasından korkar,
- Kendisini, kendisinden daha paralı kişilere “bey” demek zorunda hisseder,
- Ve daha nicesi…
İşte Richard Sennett ve Jonathan Cobb, ufuk açıcı çalışmaları ‘Sınıfın Gizli Yaraları’nda, bunun gibi pek çok örnek eşliğinde, işçilerin, ekonomik sömürünün yanı sıra toplumsal ilişkilerinde ve gündelik hayatlarında sınıf bilincini nasıl deneyimlediklerinin izini sürüyor.
Kitap, bir sınıfa ait olmanın kültürel/toplumsal dinamikleri ve işçi sınıfından bireylerin bunu nasıl deneyimledikleri hakkında çok iyi bir sorgulama.
- Künye: Richard Sennett ve Jonathan Cobb – Sınıfın Gizli Yaraları, çeviren: Mustafa Kemal Coşkun, Heretik Yayıncılık, sosyoloji, 269 sayfa, 2017