“Şu (gök)gürültülü dünyada bir nebze de olsa sessizliğe ulaşmak için yazıyorum.”
Nermin Saybaşılı’nın ‘Mıknatıs-Ses’i, mutlak sessizlik, kendisinin deyimiyle “kristalleşmiş ses/sessizlik” üzerine felsefi ve sanatsal bir tefekkür.
Doğası gereği sesin kulaktan bedene aktığını, bedene yerleşip onda taşındığını söyleyen Saybaşılı burada, nefes ile düşünce arasında nasıl bir ilişki olduğunu ve duyup dinlediğimiz seslerin bizde ne gibi imgelere dönüştüğünü sorguluyor.
Yazar, kültürel ve sanatsal faaliyetin, bedenlerin ve dillerin ötesine uzanan bir üretim fazlalığını devreye soktuğundan hareketle imge ile sesi, dil ile yazıyı bir tür “taşkınlık eylemi” olarak inceliyor.
Saybaşılı bunu yaparken de, gözmerkezci ve sözmerkezci dünya, Gezi’nin dili ve sesleri, “Öteki”nin dili, sanatın dili, yazının sesi, sesin kareografisi, coğrafyanın ritimleri ve imgenin nabzı gibi pek çok kavrama başvurarak konuyu çok boyutlu bir bakışla tartışıyor.
Saybaşılı, “mıknatıs-ses” kavramını ise, sesin kendine özgü cismaniliğini, titreşimden kaynaklanan kendine özgü ilişkiselliğini vurgulamak için kullanıyor.
Yazara göre, ses çeker ve iter; dolayısıyla sesin kendisi mıknatıslıdır, yani ses mıknatıslar.
- Künye: Nermin Saybaşılı – Mıknatıs-Ses: Rezonans ve Sanatın Politikası, Metis Yayınları, felsefe, 304 sayfa, 2020