Hanna Segal – Melanie Klein’ın Çalışmasına Giriş (2023)

 

Nesne İlişkileri Kuramı öncüsü Melanie Klein’ın düşüncesini anlaşılır ve incelikli bir şekilde aktarmayı başarabilen bir kitap.

Hanna Segal’in klinik örnekleriyle zenginleşen bu başucu kitabı, çocuk analizi alanında çığır açıcı keşifleri olan ilk kadın psikanalistlerden Klein’ın kayıp nesne, yas ve onarım, yıkıcılık ve yaratıcılık, haset ve şükranı temel alan kuramını daha iyi anlamamızı sağlıyor.

Klein, Freud’un yaşamının son yıllarında ortaya attığı tartışmalı bir kavram olan ölüm dürtüsü kavramını kuramının merkezine yerleştirir.

Ancak Freud’dan farklı olarak dürtü doyumundan ziyade nesneye verdiği önemle klasik Freudcu kuram ile Nesne İlişkileri Kuramı arasında köprü vazifesi gören bir kuram geliştirir.

Oyun tekniği sayesinde bilinçdışı düşlemlerin ve simge gelişiminin iç dünyanın oluşumundaki önemini keşfeder.

Üstbenlik ve Oidipus karmaşasının öncüllerini Freud’un tanımladığından daha erken bir döneme çeker.

Oidipus öncesi dönemlere dair gözlemleri sayesinde ruhsallığın gelişiminde gelişimsel evrelerden ziyade kendine has kaygılar, bunlara karşı kurulan savunmalar ve belirli nesne ilişkileri içeren paranoid-şizoid ve depresif konumları tanımlar.

Klein’ın kuramına farklı seviyelerde ilgi duyan psikanalist ve adayların, ruh sağlığı çalışanları ve öğrencilerin Klein’ın özgün metinlerinden önce ya da yanında rahatlıkla okuyabilecekleri bu eser, onun tüm yayınlarının kronolojik listesinin yanı sıra Türkçe yayınların da bir listesini içeriyor.

  • Künye: Hanna Segal – Melanie Klein’ın Çalışmasına Giriş, çeviren: Melis Tanık Sivri, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, psikanaliz, 144 sayfa, 2023

Vaclav Smil – Enerji ve Medeniyet (2023)

Bu kitap, tarih boyunca enerji ile insanların ilişkisine dair en güvenilir tek kaynak.

Vaclav Smil, tarım öncesi toplayıcıların pratiklerinden fosil yakıtlara bağımlı ve iklim değişikliğinin etkisindeki bugünkü yaşantımıza kadar pek çok konuyu disiplinlerarası bir bakışla ele alıyor.

İnsan, en basit aletlerden içten yanmalı motorlara, hatta nükleer reaktörlere dek muazzam bir çeşitliliği olan yapay nesne ve sistemlerle, beden dışı enerjiyi ve zekâsının gücünü sistematik olarak kullanabilen tek tür oldu.

Tarihin akışı içinde insan, kendi varoluşu için enerji çeşitlerine gün geçtikçe daha fazla güvenmeye başladı.

Enerji kaynağı olarak fosil yakıtlara geçilmesi; tarım, endüstri, silahlanma, ulaşım, iletişim, ekonomi, siyaset, kentleşme, çevre ve gündelik hayat gibi pek çok unsuru etkiledi ve dönüştürdü.

Vaclav Smil, bu çığır açan çalışmasında, tarım öncesi toplayıcıların pratiklerinden fosil yakıtlara bağımlı ve iklim değişikliğinin etkisindeki bugünkü yaşantımıza kadar, tarih boyunca enerji ile insanların ilişkisine dair kapsamlı yanıtlar sunuyor.

1994’te yayımlanan ilk edisyonu baştan sona elden geçiren Smil, ‘Enerji ve Medeniyet’ adını alan bu genişletilmiş baskıda, insanlık tarihi boyunca enerjinin evrelerini panoramik ve disiplinlerarası bir bakış açısıyla ele alıyor.

Kitap, enerji üreten canlı ve cansız her kaynağı teker teker incelerken, bunların tarihin hangi aşamasında nasıl ortaya çıktığını ve neleri dönüştürdüğünü, kimi zaman dönemin tanıklarından alıntılarla, kimi zaman da Smil’in çarpıcı tespitleri eşliğinde okura sunuyor.

‘Enerji ve Medeniyet’, Ebru Kılıç’ın nitelikli çevirisiyle ilk kez Türkçede yayımlanıyor.

  • Künye: Vaclav Smil – Enerji ve Medeniyet: Bir Tarihçe, çeviren: Ebru Kılıç, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, inceleme, 548 sayfa, 2023

Zafer Karademir – Osmanlı Yeni Çağı’nda Tarımsal Gelişim (2023)

Modern çağlarda yüzleşmek istemediğimiz sorunlar arasında, teknik tarımın doğaya verdiği zarar önemli bir yer ediniyor.

Antroposen Çağı olarak bahsedilen bu zararlı dönemin çok önceden başladığı kabul ediliyor.

Sanayi Devrimi sonrası adeta kutsallaştırılan entansif tarımın, artan dünya nüfusunu çılgınca beslemek için toprak ve su başta olmak üzere doğal kaynakları hoyratça yok etmesi, bunları zehirleyerek kirletmesi oldukça tahrip edici gelişmelerdi.

Bu sürecin bir aşamasından sonra modern tarımın gerçekte bir kurtarıcı olup olmadığı sorusu sorulmaya başlandı.

Modern insanın bir hayli değer atfettiği entansif tarımın bütün yönleriyle hayran olunacak bir yöntem sayılamayacağı; diğer bir ifadeyle geleneksel tarımın tümüyle olumsuz sayılamayacağı daha iyi anlaşılmaya başlandı.

Bu kitap, tarımsal gelişim sürecinde daha çok geleneksel yapılardan kurtulamamış olan Osmanlı tarım emekçilerinin ve sermayedarlarının, modern çağlar öncesinde Yeni Çağ’daki “geri kalmışlık” sorununu yakından inceleme çabasıyla oluşturulmuş.

Çalışmanın temelinde yukarıda ana çerçevesi çizilen düşünce ciddi bir yer edindiğinden, Osmanlı çiftçisinin ekstansif tarıma bağlılığı katı bir eleştirel dille ve tavırla değil, çağın ve imparatorluğun şartları düşünerek incelenmiş.

“Geleneksel” hatta “ilkel” diye biraz da küçümser bir bakış açısıyla eleştirilen Osmanlı tarım sektörünün, hububat (özelde buğday) ziraatı sahasının, görece statik yapıda olsa bile sınırlı ve uzun soluklu bir gelişme çabası içinde olduğu tezi üzerinde konuya yaklaşılmış.

Tüm gelenekselliği ya da ilkelliğine rağmen hemen her zaman yabancıların buğday kaçırdığı bir memleket olarak Osmanlı’nın tarım emekçilerinin kendi şartları elverdiği ölçüde verimlilik artışına yönelik gayretleri kitapta dikkat çeken ayrıntılardan biri.

  • Künye: Zafer Karademir – Osmanlı Yeni Çağı’nda Tarımsal Gelişim: Ziraat, Hasılat, Ticaret, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, tarih, 322 sayfa, 2023

Mine Yıldırım – Din Veya İnanç Özgülüğünün Kolektif Boyutu (2023)

Din veya inanç özgürlüğü meseleleri akademide, siyaset alanında ve medyada sürekli analiz, tartışma ve istişare konusu oluyor.

Bu meseleler ulusal, bölgesel veya uluslararası bütün seviyelerde ve istikrar, çatışma, güvenlik, eğitim ya da ayrımcılık gibi çok çeşitli konularla ilgili olarak ele alınıyor.

Bu meseleler kadınları, erkekleri ve çocukları olduğu gibi, din veya inanç cemaatlerini ve başka çeşitli toplulukları da ilgilendiriyor.

Bu alanda özellikle kolektif haklar –mülkiyet, hayır işleri, yayın ve toplantı gibi– ana tartışma ve çekişme konusunu oluşturuyor.

Peki ama ulusal, bölgesel ve uluslararası seviyedeki kolektif taleplerin temeli neye dayanıyor?

Bu kitapta Mine Yıldırım, uluslararası insan hakları hukukunda din veya inanç özgürlüğünün kolektif boyutları başlığını ilk kez bu denli genişletilmiş ve ayrıntılandırılmış bir akademik çalışma olarak sunuyor.

Elbette bu başlık da kendine özgü güçlükler içeriyor.

Dinî cemaatlerin ne ölçüde bağımsız hak sahipleri olarak tanınacağı ve bunlara ne derece kolektif bir özerklik sağlanacağı konuları ulusal seviyede halen farklı yorum ve tartışmalara konu ediliyor.

Yıldırım’ın gözler önüne serdiği üzere, aynı farklılıklar aslında uluslararası seviyede de hüküm sürmekte olup, Birleşmiş Milletler ile Avrupa yaklaşımları arasında, yani BM İnsan Hakları Komitesi’nin görüşleri ile Strazburg organlarının kararları incelendiğinde bu durum açıkça görülüyor.

Bu kitap, hukukçu, akademisyen, tarihçi, öğrenci, insan hakları alanında çalışan kişiler ve din veya inanç özgürlüğü ve/veya Türkiye ile ilgili bölgesel uzmanlardan oluşan bir okur kitlesine hitap ediyor.

Kitabın okurları, din veya inanç özgürlüğünün kolektif boyutuna dair etraflıca yazılmış, oturaklı bir teorik çalışmanın yanı sıra, böylesi bir yaklaşımın Türkiye örneği açısından gerekliliğine ve uygulanabilirliğine dair de kapsamlı bilgiler edinecektir.

  • Künye: Mine Yıldırım – Din Veya İnanç Özgülüğünün Kolektif Boyutu, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, inceleme, 368 sayfa, 2023

Katrina Forrester – Adaletin Gölgesinde (2023)

‘Bir Adalet Teorisi’, 1971’de yayımlandığında, yazarı John Rawls’u İngilizce konuşulan ülkelerin en ünlü siyasal düşünürü haline getirmişti.

‘Adaletin Gölgesinde: Savaş Sonrası Liberalizm ve Siyasal Felsefeyi Yeniden Şekillendirmek’, liberalizmin yükselişi ve Anglo-Amerikan siyaset felsefesi üzerindeki John Rawls etkisi üzerine eleştirel bir inceleme.

Kitap, liberal siyaset felsefesinin yirminci yüzyılın ikinci yarısında nasıl dönüştüğüne odaklanıyor.

Katrina Forrester, adalet, eşitlik, yükümlülük ve devlet üzerine bir fikirler dizisi olarak liberal eşitlikçiliğin, savaş sonrası ABD ve İngiltere’nin siyasi ve ideolojik bağlamında nasıl ortaya çıkıp baskın hale geldiğini gösteriyor.

Sivil haklar hareketi ve Vietnam Savaşı’nın ardından Rawls’un ‘Bir Adalet Teorisi’, belirli bir tür liberalizmi siyaset felsefesi için gerekli kılmıştı.

Forrester, kapsamlı bir arşiv çalışması eşliğinde, yüzyıl ortasında Amerikan devlet karşıtları ve İngiliz eşitlikçileri arasında alevlenen tartışmaların kökenlerini inceleyerek bu liberalizm biçiminin yükselişini ve mirasını ele alıyor.

1960’lı yıllardan başlayarak, adalet, eşitsizlik, sivil itaatsizlik, haklı savaş, küresel ve nesiller arası adalet ile nüfus etiği üzerine çağdaş teorilerin izini sürüyor.

Bu yıllarda, siyaset felsefecileri, hem soldaki hem de sağdaki meydan okuma ve alternatiflere cevap ararken bu liberalizmi genişletip geliştirmiş ve yeniden şekillendirmişti.

Bu düşünürler, siyaset felsefesinin gidişatını değiştirmede önemli bir rol oynadılar.

Liberalizmin ihtirasına ve sınırlarına dair titiz bir inceleme olan ‘Adaletin Gölgesinde’, geç yirminci yüzyılın siyasi düşünce tarihini yeniden yazarken dönemin önde gelen siyaset felsefesi düşünürleri ve katkıları hakkında yeni yorumlar ve bakış açıları getiriyor.

  • Künye: Katrina Forrester – Adaletin Gölgesinde: Savaş Sonrası Liberalizm ve Siyasal Felsefeyi Yeniden Şekillendirmek, çeviren: Onur Aslan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, siyaset, 454 sayfa, 2023

Hale Yılmaz – Türk Olmak (2023)

Köklü reformların, sosyal mühendisliğin ve ulusal kimlik inşasının yaşandığı Erken Cumhuriyet dönemine ışık tutan önemli bir çalışma.

Hale Yılmaz, modern Türkiye’nin tarihini anlamak isteyen herkesin zevkle okuyacağı bir kitaba imza atmış.

Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk yıllarını ele alan tarihî ve siyasi çalışmalar genellikle cumhuriyetçi çağdaşlaşma projesinin seçkinci ve devletçi yanlarının altını çizer.

Oysaki Erken Cumhuriyet Dönemi’ndeki Türkiye toplumunu ve kültürünü daha iyi anlamak için reform sürecinin toplumsal yanlarının araştırılıp incelenmesi elzemdir.

Atatürk inkılâpları ya da Kemalist reformlar olarak da bilinen Erken Cumhuriyet Dönemi reformları, çeşitli toplulukların yıllarca süren savaş ve yıkım esnasında yaşadıklarıyla hesaplaşmalarını da içeren daha geniş bir sosyal sürecin parçası oldu.

  • Sıradan insanların Kemalist reform sürecine ilişkin tecrübeleri nasıldı?
  • Vatandaşlar devlet eliyle gelen değişiklikleri nasıl karşıladılar ve bunlara tepkileri ne oldu?

Bu süreç, bir uçta edilgen bir kabul edişten diğer uçta tümden redde kadar uzanan bir silsile boyunca çok çeşitli karşılıklar içeriyordu.

Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 yılından Demokrat Parti’nin kurulmasıyla çok partili siyasetin başladığı 1945’e kadar uzanan dönemin ele alındığı bu çalışmada, Kemalist reformların anlamının kişiler, topluluklar ve devlet arasında nasıl müzakere edildiği inceleniyor.

Erken Cumhuriyet Dönemi’nde yapılan reformlar çerçevesinde Türkiye’de devlet-toplum ilişkileri ve bu sürecin daha iyi anlaşılması amacıyla devletin modern bir “Türk” ulusu yaratmaya yönelik girişimlerine dair farklı alanlardaki yenilikler ele alınıyor.

  • Künye: Hale Yılmaz – Türk Olmak: Erken Cumhuriyet Döneminde Milliyetçi Reformlar ve Kültürel Tartışmalar 1923 1945, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, inceleme, 312 sayfa, 2023

Nazım Sinan Odabaşı – Kuzey-Güney Çelişkileri ve Sürdürülebilirlik Ekseninde Gelişme Hakkı (2022)

Gelişme, bireyler ve halklar için bir insan hakkıdır.

Bu çalışma, iktisadi kalkınmadan sürdürülebilir gelişmeye dönüşen, ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi boyutları olan gelişme bağlamının, bireyler ve gruplara insan hakkı olarak tanınmasının güncel anlamını, uluslararası ilişkileri giderek daha fazla biçimlendirmeye başlayan, gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkeler ya da bir başka deyişle Kuzey-Güney arasındaki çelişkilerin ve sürdürülebilirlik kavramının ekseninde araştırıyor.

Nazım Sinan Odabaşı, gelişme hakkının, küresel ekonomi ve siyasette değişen güç dengeleri ve ülkeler arasındaki gerginlikler, ekonomik istikrarsızlıklar, yoksulluk sorunu ve iklim değişikliği gibi kronik meselelerin çözümüne katkıda bulunacağını söylüyor.

Odabaşı’nın çalışması, 2030 Ajandası’nın kabul edilmesinin önemli bir başlangıç olduğundan hareket ediyor.

Uluslararası ekonomik düzenin eşitlikçi ve adil bir yapıya kavuşturulması ve bireyler ve halkların, gelişme sürecine aktif katılımlarının sağlanmasıyla, gelişme hakkının bir insan hakkı olarak işlevinin belirginleşeceğine dikkat çekiyor.

  • Künye: Nazım Sinan Odabaşı – Kuzey-Güney Çelişkileri ve Sürdürülebilirlik Ekseninde Gelişme Hakkı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, hukuk, 252 sayfa, 2022

Namık Sinan Turan – Portede Saklı Tarih (2022)

Portede saklı olup ortaya çıkarılmayı bekleyen müzik evrensel bir dil olarak görülür.

Toplumları, kültürleri, coğrafyaları bağlayıp, iletişim sağlar.

Seslerden örülü müzikal köprüde politik ve kültürel boyutlar iç içedir.

Sosyopolitik bir mücadele alanı olarak yaklaşıldığında müzik, imparatorluk ya da ulus devlet kurgularının kültürel yönelimlerinde kimi zaman kışkırtıcı, kimi zaman telkin edici potansiyeliyle yer alır.

Bireysel ya da toplumsal açılardan bakıldığında müziğin insanı diğer hiçbir sanat dalının yapamayacağı kadar belli bir düşünce etrafında birleştirebilecek mesajları iletebilme özelliği, ona estetik bir beğeni olmanın ötesinde ardında gizli toplumsal süreçleri anlamaya yönelik bir uğraş niteliği kazandırır.

Söz konusu özelliği müziği disiplinlerarası çalışmalarda sıra dışı bir araç hâline dönüştürür.

Namık Sinan Turan’ın ‘Portede Saklı Tarih’ çalışması, asıl alanı siyasî tarih olan bir akademisyenin kaleminden müziği toplumsal tarih merceğiyle incelemeye yönelik bir girişimin sonucu.

Burada yazar, yüzyıllar içinde yaşanan siyasal ve kültürel değişimlere eşlik eden müziğin toplumsal arka planına ışık tutuyor.

Uzun bir tarihsel kesit içinde geniş bir coğrafyada, farklı kültürel dokularda üretilen müziğin sosyopolitik etki alanını değerlendiriliyor.

Osmanlı dünyasında müziğin üretim süreci ve aktörleri, modernleşmenin Osmanlı/Türk müzik geleneğinde yol açtığı dönüşümler, gelenek ve modern arasında biçimlenen müzik yaşamının toplumsal analizi, oryantalizm ve müzikal temsilleri, operanın emperyal bir tahakküm aracı olarak kullanımı gibi konular kitapta ayrıntılı biçimde incelenen baslıklar arasında yer alıyor.

Kitaptaki anlatıya besteciler, icracılar, müziğin icrasının gerçekleştiği kurumlar ve himaye merkezleri kadar dönemin siyasî elitleri ve kültür politikalarını yönlendirenler de eşlik ediyor.

Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e ve modern Ortadoğu’ya uzanan gelişmelerin müzik üzerindeki çarpıcı sonuçlarının incelendiği kitapta müzik ve toplum arasındaki karmaşık ilişkiler ağı analiz ediliyor.

Böylece okurlara coğrafyalar ve kültürler arasında müzik-toplum ilişkisinin farklı ve çoğu zaman göz ardı edilen yönleri üzerine düşünme olanağı sağlıyor.

  • Künye: Namık Sinan Turan – Portede Saklı Tarih, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, müzik, 498 sayfa, 2022

Ahu Gökçe ve Ümit Akırmak – Psikoloji ve Açık Bilim (2022)

Açık bilim, özetle, bilimsel bilginin ücretsiz, patentsiz şekilde ulaşıma açılmasını amaçlar.

Bu rehber kitap ise, yaklaşık son on yıldır var olan, üzerinde daha fazla düşünülerek evrilmiş ve gelişen teknolojinin desteğini de alarak daha önce var olmayan birçok imkan sunan açık bilim pratiklerini net bir şekilde açıklıyor.

Açık bilim ve pratikleri birçok araştırmacı tarafından biliniyor ve tecrübeli araştırmacılara dahi yabancı bir kavram olabiliyor.

Açık bilim prensiplerini teorik olarak bilen ama nasıl uygulanacağı konusunda tereddütte olan araştırmacılar da vardır ki çok kısa bir geçmişi olan bir kavram olduğu düşünüldüğünde bu pek şaşırtıcı değil.

Bu kitap, açık bilim prensip ve uygulamalarını hem teorik hem de pratik olarak tanıtıyor ve bu sayede araştırmacıların kendi bilimsel araştırmalarında bu pratiklerden faydalanmasını sağlıyor.

Kitaptan yüksek lisans ve üzeri eğitim almış tüm araştırmacılar faydalanabilir.

Kitap, şu linkten ücretsiz temin edilebilir: https://bit.ly/3MWO51C

  • Künye: Ahu Gökçe ve Ümit Akırmak – Psikoloji ve Açık Bilim, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, psikoloji, 90 sayfa, 2022

Nessa Carey – Epigenetik Devrimi (2022)

Bu kitap, epigenetiğin büyülü dünyasına daha yakından bakmak için harika fırsat.

Nessa Carey, yokuş yukarı çıkmayı nasıl öğrendiğimizden obezitenin epigenetiğine, cinsiyetlerin savaşından kanserdeki epigenetiğe, konuyu geniş bir pencereden izliyor.

Epigenetik, dünyadaki biyolojik yaşamın yapısı ve davranışını kavrayışımızda devrim yaratma potansiyeline sahip.

Bir organizmanın genetik kodunun haritasını çıkarmanın, onun nasıl geliştiğini veya hareket ettiğini belirlemek için neden yeterli olmadığını açıklarken, doğuştan gelen özelliklerle çevrenin etkileşiminin biyolojik çeşitliliği nasıl tasarladığını gösterir.

Carey, ‘Epigenetik Devrimi’nde alanın argümanlarını karıncaların ve kraliçe arıların kolonilerini nasıl kontrol ettiği, belli renklerdeki kedilerin neden hep dişi olduğu, bazı bitkilerin çiçek açmadan önce neden soğuk havaya ihtiyaç duyduğu ve vücudumuzun nasıl yaşlanıp hastalandığı gibi çeşitli olgularla ilişkilendiriyor.

Carey, alanın gelecekteki yönelimleriyle beraber insan sağlığını ve hayatını iyileştirme kabiliyetlerini de tartışıyor.

Biyolojinin ötesine geçen epigenetik, uyuşturucu bağımlılığı, kıtlığın uzun vadeli etkileri ve çocukluk çağı travmalarının fiziksel ve psikolojik sonuçları üzerine yapılan güncel çalışmalara yön veriyor.

Alanın yirmi yıllık tarihini incelerken aynı zamanda en son bulguları ve yenilikleri ele alan kitap, epigenetiğin temellerine bir giriş niteliğinde.

  • Künye: Nessa Carey – Epigenetik Devrimi, çeviren: Dilara Gostolüpçe, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, bilim, 308 sayfa, 2022