Raphael Patai ve Robert Graves – İbrani Mitleri (2022)

İbrani isminin veya İbranilerin bir kolunun adının İsrailli olarak değişmesi Yakup’un Tanrısal bir yaratıkla güreşmesinin anısınadır.

Bundan sonra İbrani adı sadece dilin ve yazının ismini tanımlamakta ve ayrıca Musa öncesi dönemin karakterine atıfta bulunmaktadır.

On dokuzuncu yüzyıldan itibaren İbrani kelimesi, Musevi ya da Yahudi gibi din çağrışımlı değil, etnik çağrışımlı bir isim olarak kullanılmaya başlandı.

İlk baskısı 1964 yılında gerçekleştirilen ‘İbrani Mitleri’, İbrani söylencelerini çeşitli kaynaklardaki halleriyle bir bir önümüze sererken aynı zamanda onları Ege, Miken ve Mezopotamya mitleriyle ilişkilendirerek çeşitli temaların farklı toplumlardaki geçişkenliğini ve deyim yerindeyse evrenselliğini vurguluyor.

Anlatımsallığın ön plana çıktığı ‘İbrani Mitleri’, Tekvin, Midraşlar, Talmud kitapları aracılığıyla destekleniyor.

Söylence ve din ilişkileri üzerine uzmanlık derecesinde çalışmalar yapan Robert Graves, bu kitabı Yahudi kültürü üzerine benzer çalışmalar yapan Raphael Patai ile birlikte hazırlamış.

‘İbrani Mitleri’, her bir mitin kökenine inerek Antik Yunan’daki benzer mitlere yaptığı göndermelerle hem bir karşılaştırmalı dinler tarihi hem de karşılaştırmalı mitler dizgesi sunuyor.

  • Künye: Raphael Patai ve Robert Graves – İbrani Mitleri: Tekvin-Yaratılış Kitabı, çeviren: Uğur Akpur, Say Yayınları, mitoloji, 400 sayfa, 2022

Alexandre Lacroix – Hiçbir Şeye İnanmadan Nasıl Yaşanır? (2022)

Hayat böyle berbat iken hakikaten neden ısrarla yaşamaya devam ediyoruz?

Alexandre Lacroix, bizi hayatın anlamı veya anlamsızlığı üzerine düşünmeye çağırıyor ve bu esnada, şüphecilikten dogmatizme kadar birçok akımı ince detayları ile açıklıyor.

Kitap, hayatın anlamına veya anlamsızlığına bambaşka bir gözle bakmaya yarayacak argümanlar içeriyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Samimiyetle itiraf etmeliyiz ki Dünya üzerindeki varoluş nedenimizi bilmiyoruz. Evrenin ve yaşamın bilmecesinin çözümü insan bilmecesinin çözümünden daha gizemli.

Peki bu, umutsuzluğa düşmek için bir sebep mi?

Aksine, bu belirsizliğe güvenebiliriz.

“Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir,” diyen Sokrates, “Ne biliyorum?” diye soran Montaigne bize yol gösterici oldular.

Ben de antikçağ şüphecilerinin, haksızlık yapılarak değeri bilinmeyen bu filozofların öğretilerini takip ederek zamanımıza uyarlanmış bir ahlak felsefesi geliştirmeye çalıştım.

Eserin tamamında eksiksiz şekilde açıklanan bu felsefenin dört kuralı var: Hayali bir hedef peşinde koşarak hayatını boşa harcama; asla seçim yapma; her zaman en büyük arzuna itaat et; bu dünyanın görünüşlerine elinden geldiğince hayran ol.”

  • Künye: Alexandre Lacroix – Hiçbir Şeye İnanmadan Nasıl Yaşanır?, çeviren: Hazal Çelik, Say Yayınları, felsefe, 104 sayfa, 2022

Benjamin Bikman – Neden Hasta Oluruz? (2022)

İnsülin direnci, sanayileşmiş dünyada pek çok hastalığının asıl sebebi.

Peki nasıl bu kadar yaygın hale geldi?

Bilim adamı ve patofizyoloji profesörü Benjamin Bikman ‘Neden Hasta Oluruz?’da insülin direncinin nasıl bu kadar yaygın hale geldiğini ve neden önemli olduğunu araştırıyor.

Sorunu fark etmedikçe ve gidişatı tersine çevirmedikçe kronik hastalıklar daha da yaygınlaşacaktır.

Ancak Bikman yararlı yemek önerileri, kolay egzersiz ilkeleri ve daha fazlasıyla bunu durdurmak ve önlemek için bir plan sunuyor.

Kitap, insülin direnci ve onun insan bedeninin neredeyse her sistemini nasıl etkilediği üzerine etraflı ve elzem bir el kitabı.

Kitap, sadece insülin direncinin neden ve nasıl oluştuğuna dair kolay anlaşılır bir rehber değil, aynı zamanda tedavisi için de bir rehber sunuyor.

Şu anda sanayileşmiş dünyanın başına bela olan hastalıkların çoğunun temel nedenini ve çaresini anlamak isteyenler, bu kitabı kaçırmasın.

  • Künye: Benjamin Bikman – Neden Hasta Oluruz?, çeviren: Nurdan Soysal, Say Yayınları, sağlık, 344 sayfa, 2022

Keith Cooper – Dünya Dışı Zekâ Arayışı (2022)

İnsanlar 60 yıldır dünya dışındaki uygarlıkları arıyor, fakat şimdilik ses seda yok.

Keith Cooper, dünya dışı yaşamı araştırmamızın tarihini anlatıyor, daha da önemlisi, uzaylılarla temasın olası sonuçları üzerine derinlemesine düşünüyor.

1974 yılında Porto Riko’daki dev Areciboradyoteleskobundan yıldızlara bir mesaj gönderildi.

Amaç, dünya dışı uygarlıkları varlığımızdan haberdar etmekti.

Böyle uygarlıkların var olup olmadığını elbette bilmiyoruz.

SETI (Dünya Dışı Zekâ Arayışı) Programı altmış yıldır bunu öğrenmeye çalışıyor, ama şimdiye kadar dünya dışı zekânın varlığına dair herhangi bir kanıt bulamadı.

Yıldızlar sessizliğini koruduğu için bazı araştırmacılar uzaya daha çok mesaj gönderiyor.

Orada bulunuyor olabilecek uygarlıkları kışkırtmak istiyorlar.

Ancak, “uzaylılar” ile temas ve bunun olası sonuçlarıyla ilgili yanıtlanması zor sorular var.

SETI Programı bizi bu zor sorulara yanıt bulmanın yanı sıra kendi tabiatımızla yüzleşmeye zorluyor:

Nereden geldik, nereye gidiyoruz ve kozmik bağlamda biz kimiz?

Bu kitap, dünya dışı yaşamı araştırırken yaptığımız varsayımlar üzerinde duruyor ve bu varsayımların bize kendimiz hakkında neler öğretebileceğine ışık tutuyor.

  • Künye: Keith Cooper – Dünya Dışı Zekâ Arayışı: Temas mı Kurmalıyız Yoksa Kamufle mi Olmalıyız?, çeviren: Volkan Yazman, Say Yayınları, bilim, 384 sayfa, 2022

Francis Rocard – Mars’a Yolculuk (2022)

Mars’a insan göndermek imkânsız gibi görünebilir; fakat bugün bu heyecan verici girişim adım adım hayata geçiriliyor

Francis Rocard bu kitabında, bu projenin ne aşamada olduğu hakkında bizi ayrıntılı şekilde bilgilendiriyor.

Otomatik sondalar sayesinde bir zamanlar Mars’ın yüzeyinde akarsular, dev volkanlar bulunduğunu ve gezegenin bir zamanlar korkunç bir iklim değişimine uğradığını biliyoruz.

Peki ama Mars’taki koşullar neden Dünya’dakine benzer koşullara evrilmedi?

Evrilse yaşama ev sahipliği yapar mıydı?

Bilinmez…

Peki ya bir zamanlar yaşama ev sahipliği yapmış mıydı?

Bu da gizemini koruyan bir konu…

Bilim insanları bir yandan bu ve buna benzer daha birçok soruya yanıt bulabilmek için kızıl gezegenden Dünya’ya numuneler getirirken, öte yandan, özel sektörün de enerjisini kullanarak bambaşka bir projeyi hayata geçirmeye çalışıyor: Günün birinde Mars’a insan göndermek.

Bu çok zor bir görev.

Bir iniş aracı tasarlamak, yolcuları radyasyondan korumak, iniş yerinde yeterli kaynaklar bulmak, hiç bitmeyecekmiş gibi gelecek uzun yolculuk sırasında insan psikolojisini yönetmek…

İmkânsız görünen bir proje şu anda adım adım hayata geçiriliyor.

Rocard uzayla ilgili bu hırslı ve eşi benzeri görülmemiş girişimin panoramasını gözler önüne seriyor.

  • Künye: Francis Rocard – Mars’a Yolculuk: Yüzyılın Misyonu, çeviren: Gülşah Ünal, Say Yayınları, bilim, 136 sayfa, 2022

Lucy Jane Santos – Radyum ve Radyoaktivitenin Tarihi (2022)

 

Radyumun keşfine giden süreci yakından izlemek isteyenler için şahane bir bilim tarihi çalışması.

Lucy Jane Santos, radyum ve radyoaktiviteden yana olan korkumuzu giderecek “radyoaktif” öyküsünü anlatıyor.

On dokuzuncu yüzyılın sonunda keşfedilen radyoaktif elementler arasında halkın ve girişimcilerin ilgisini en fazla çeken radyum olmuştu.

Radyum, İngiltere Kraliçesine hediye olarak sunuluyor, gece kostümlerini süslüyor, diş macunlarına karıştırılıyor, hazine avcıları onun peşine düşüyordu.

Hekimler ve girişimciler bu yeni mucizevi elementi metalaştırmak için dâhiyane yollar icat ederken, hevesli tüketiciler radyoaktif eşyaları evlerine sokmaya can atıyordu.

‘Radyum ve Radyoaktivitenin Tarihi‘, radyumlu ürünlerin fetişleştirilmesiyle başlayıp radyumun bir korku nesnesi haline gelmesiyle sonuçlanan “radyoaktif” bir öykü içeriyor.

Tarihçi Lucy Jane Santos radyumlu eşyalar üretilmesini şarlatanlık ve aptallık olarak nitelendiren eski bilim tarihi yaklaşımını reddederek radyum ve radyoaktivitenin tarihini bilim ve popüler kültür arasındaki ilişki penceresinden ele alıyor.

Bilime ve bilim öykülerine meraklı okurları fazlasıyla doyuracak cinsten bir kitap.

  • Künye: Lucy Jane Santos – Radyum ve Radyoaktivitenin Tarihi, çeviren: Mihriban Doğan, Say Yayınları, bilim, 304 sayfa, 2022

Paul Guyer – Kant (2022)

Kant üzerine yayımlanmış en kapsamlı çalışmalardan biri daha Türkçede.

Paul Guyer, Kant felsefesinde öne çıkan bütün kavramları ayrıntılı bir bakışla açıklıyor.

Guyer, Kant felsefesini anlamaya yönelik kapsamlı çalışmasının tamamen gözden geçirilmiş ve güncellenmiş bu baskısında, Kant’ın düşüncesindeki tüm ana yönlerin ve konuların anahtarı olarak filozofun en önemli kavramı olan otonomi kavramını kullanır.

Kant’ın hayatının ve zamanının son derece faydalı genel bir değerlendirmesiyle başlayan Guyer, Kant’ın en etkili ama en güç eseri ‘Saf Aklın Eleştirisi’nde uzay, zaman ve deneyimin doğası hakkındaki argümanlarını titizlikle açıklayarak onun metafiziğini ve epistemolojisini tanıtıyor.

Kant’ın ünlü transendental idealizm teorisinin açıklamasını ve eleştirisini, onun felsefesindeki bu tartışmalı öğretiden bağımsız yanıyla birlikte sunuyor.

Ardından Kant’ın ahlak felsefesini, meşhur “koşulsuz buyruğu”nu ve ödev, irade özgürlüğü ve siyasi haklar teorilerini inceliyor.

Son olarak, Kant’ın estetiğini, güzelliğin ve yücenin doğası ve bunların insan özgürlüğüyle ve mutluluğuyla ilişkisi hakkındaki argümanlarını ele alıyor, ayrıca, hem doğal tarih hem de insanlık tarihi için düşünebileceğimiz tek hedefin insan otonomisinin geliştirilmesi olduğu görüşünü de değerlendiriyor.

  • Künye: Paul Guyer – Kant, çeviren: Deniz Soysal, Say Yayınları, felsefe, 648 sayfa, 2022

G. E. R. Lloyd – Eski Yunan’da Bilim (2022)

Bu eşsiz kitap, erken Yunan biliminin derinliklerine inmek için harika fırsat.

Geoffrey Ernest Richard Lloyd’un çalışması, matematiğin astronomi bilimine olan katkısını açıklaması ve tıp ile felsefe arasındaki ilişkiyi sorgulamasıyla özellikle dikkat çekiyor.

Lloyd’un Thales’ten ‘Aristoteles’e Erken Yunan Bilimi’ ve ‘Aristoteles Sonrası Yunan Bilimi’ başlıklı iki ciltlik ‘Antik Kültür ve Toplum’ çalışmasını tek ciltte toplayan eser, Pisagorcular, Presokratik doğa filozofları, Hipokrat yazarları ve Platon aracılığı ile MÖ IV. yüzyıldan kalma bilgi, belge ve bulgular ışığında erken Yunan biliminin derinliklerine iniyor; onun gizli kalmış ve unutulmuş sırlarını gün ışığına çıkarıyor, özellikle de pozitif bilimlerin ilk çiçeklendiği alan olan matematiğin astronomi bilimine olan katkısını açıklamanın yanı sıra tıp ile felsefe arasındaki ilişkiyi sorguluyor.

Lloyd ayrıca bilim ile felsefe ve bilim ile tıp arasındaki ilişkileri de tartışırken, erken dönem Yunan biliminin sosyal ve ekonomik ortamını ele alarak farklı yazar gruplarının güdülerini ve fikirlerini değerlendiriyor.

Eski Yunan’da Bilim, sadece sosyal bilimlerle ilgilenen bilim insanlarını ve serbest okuyucuyu değil, felsefe ve pozitif bilimlerle de ilgilenen herkesi bilimin geçmişi ve ilk ayak izleri konusunda bilgilendiriyor.

  • Künye: G. E. R. Lloyd – Eski Yunan’da Bilim, çeviren: Fatih Özeş, Say Yayınları, bilim, 432 sayfa, 2022

Zénaïde A. Ragozin – Asurlar (2022)

1200 yıl boyunca ayakta kalabilmiş Asurlar, Mezopotamya’nın en güçlü imparatorluklarındandı.

Zénaïde Ragozin de eldeki önemli incelemesinde, bu görkemli uygarlığın yükselişinden yıkılışına uzanan serüvenini adım adım izliyor.

Mezopotamya: Avcı-toplayıcı yaşamlarına veda eden insanların çiftçilik yaparak medeniyetler kurmaya başladıkları bu toprak parçası ‘Gılgamış Destanı’ndan Hammurabi’nin “göze göz” deyişini ortaya çıkaran ünlü hukuk kurallarına kadar dünya tarihi ve kültürüne çok önemli katkılarda bulundu.

Mezopotamya’nın hikâyesi sürekli değişen sınırlar, yükselen ve çöken imparatorluklar, savaşlar ve fetihlerle doludur.

Akad, Sümer, Babil gibi ünlü devletleri içeren bu listede en büyük şöhreti, kuşkusuz Asur imparatorluğu hak ediyor.

İnşa ettikleri imparatorluğun yükselişi ve yaklaşık 1200 yıl boyunca nasıl ayakta kaldığının hikâyesi, Ragozin’in canlı anlatımıyla gözler önüne seriliyor.

  • Künye: Zénaïde A. Ragozin – Asurlar: İmparatorluğun Yükselişinden Ninova’nın Düşüşüne Kadar, çeviren: Ekin Duru, Say Yayınları, tarih, 320 sayfa, 2022

Andrew Bowie – Alman Felsefesine Giriş (2022)

Modern felsefenin temelini oluşturmuş Alman felsefi geleneği üzerine iyi bir giriş kitabı arayanlar, bu eseri kaçırmasın.

Andrew Bowie, birçok önemli Alman filozofunun yanı sıra, nispeten ihmal edilmiş başka düşünürleri de konuya dahil ediyor.

  • Alman felsefesi zihinlerde acaba neyi merkeze alır?
  • Almanlık?
  • Kıta Avrupası?
  • Rasyonalizm, idealizm, tarihsel ve diyalektik materyalizm?
  • Tüm bunların eleştirisi?

Modern ve çağdaş felsefenin merkezinde yer alan bu felsefe, Kant, Frege, Wittgenstein ve Husserl olmasaydı Anglo-Amerikan “analitik” felsefeyi, Hegel, Marx, Nietzsche ve Heidegger olmasaydı da beşeri bilimlerin temellerini ortaya koymayı mümkün kılmazdı.

Bu doğruysa şayet, Alman felsefesine hâkim olmak, beşeri bilimlerin tamamında yürütülecek teorik açıdan sağlam dayanakları araştırmak için elzemdir.

Alman felsefesi modern felsefenin temelini oluşturmaya devam ediyor.

Bowie’nin bu kısa ama yoğunluklu giriş kitabı, Alman felsefesinin “modernite”nin problemlerine verilen en aydınlatıcı karşılıklardan biri olduğu fikrini merkeze alıyor.

Bowie, birçok önemli Alman filozofun yanı sıra, nispeten ihmal edilmiş başka düşünürleri de, Friedrich Schlegel, Novalis, Schleiermacher ve Schelling’in çalışmalarını da dahil ederek Alman felsefe geleneğine ışık tutuyor.

‘Alman Felsefesine Giriş’, felsefenin toplumsal ve tarihsel gelişmeler arasındaki bağlantıyı nasıl kurduğunu açığa çıkararak bir coğrafyayla düşünceyi, mekânın sürekliliğiyle zamanın sürekliliğini bir araya getiriyor.

Özgürlük ile tarihsellik, akıl ile duygu nasıl bir araya gelir ya da gelmelerinin sürekliliği sergilenir, bu eserde Bowie, bu problemlerin satır aralarına dalarken düşünmemizin erimini genişletiyor.

  • Künye: Andrew Bowie – Alman Felsefesine Giriş, çeviren: Bilhan Gözcü, Say Yayınları, felsefe, 160 sayfa, 2022