Alp Eren Topal – Cumhurdan Cumhuriyete (2023)

Türk düşünce tarihinin Türkçüleri, İslamcıları, Garbcıları, liberalleri, iştirakçileri, Turancıları, hatta anarşistleri vardır, ama cumhuriyetçileri yoktur.

“Cumhuriyet” ilan edilmiştir, fakat tartışılmamış, hükümetin şekline indirgenmiştir.

Alp Eren Topal’ın bu çalışması dilimize Fransız İhtilali’nin etkisiyle girdiği varsayılan cumhûriyet kelimesinin peşine düşüyor ve tarih içerisindeki seyrini takip ediyor.

On yedinci yüzyıl İstanbul’unun şehir isyanlarından Yeni Osmanlılar’a Osmanlı düşüncesinde saltanat karşıtı fikir ve söylemlerin bir haritasını çıkarıyor ve Avrupa-merkezci olmayan bir alternatif tarih sunuyor.

Topal, 17. yüzyıl siyasi krizi bağlamında, saltanatın mutlak egemenliğini önceleyen iktidar diline karşı gelişen, Yeniçeri cumhûrunun başını çektiği, kullar arası eşitliği vurgulayan başka bir siyasetin ve siyasal dilin varlığına işaret ediyor.

On dokuzuncu yüzyılda Yeniçeriliğin ilgasıyla Saltanat karşısında korumasız ve temsilsiz kalan toplumsal muhalefet için cumhûr idealler sahasında yeniden icat edilecektir.

Tanzimat aydınları saltanat etrafında inşa edilmiş mitolojilerin ve istibdâd rejiminin sonunu ancak cumhûrun uyanışıyla mümkün görür.

Topal’ın panoraması Cumhuriyeti kuran nesle ilhâm olan Yeni Osmanlılar’ın, Yeniçeri ocaklarına dayandırdıkları muhalefet geleneğinin Türkiye Cumhuriyeti’nin fikri temellerini nasıl attığını gösteriyor.

  • Künye: Alp Eren Topal – Cumhurdan Cumhuriyete: Osmanlı Düşüncesinde Saltanat ve Muhalifleri, Telemak Kitap, tarih, 116 sayfa, 2023

Erol Çağlar – Napolyon’un Peşinde Bir Osmanlı (2023)

Osmanlı İmparatorluğu en uzun yüzyılına girerken Avrupa önce Fransız Devrimi’nin sonrasında da Napolyon ordularının yol açtığı son derece çalkantılı bir dönemden geçiyordu.

Napolyon Bonapart’ın İtalya’dan Mısır’a, İber’den Rusya’ya uzanan macerası, İmparator oluşu ve 1814’te iktidardan düşüşü Modern tarihin en büyüleyici sahnelerinden biri olmuş, Napolyon efsanesi iki yüz yıldır edebiyattan akıl hastalıklarına her sahada temsil bulmuştur.

Erol Çağlar büyük bir titizlikle, yolu sadece Napolyon’la kesişmekle kalmamış, Osmanlı İmparatorluğu’nun bu büyük sarsıntılar döneminde kilit bürokratlarından biri olmuş Seyyid Mehmed Emin Vahîd Efendi’nin hikâyesini ve 1808 yılında III. Selim’in görevlendirmesiyle çıktığı elçilik seyahatini gün yüzüne çıkarıyor.

Vahîd Efendi, Fransız elçisi General Sebastiyani’nin aracılık ettiği bu seyahatinde Napolyon’la olası bir Rusya seferi için ittifak antlaşması yapmak ve detayları istişare etmek için yola çıkar.

‘Sefâretname’de Edirne’den başlayarak Vidin, Temeşvar, Budapeşte, Viyana, Krakov, Varşova üzerinden Paris’e gider.

Vahîd Efendi’nin hatıratı hem diplomatik hem de dönüşen Batı şehirlerine dair gözlemlerde bulunur.

Çağlar’ın geniş bir özetle, özgün dilinde sunduğu bu sefaretnameye Vahîd Efendi’nin İngiltere ile imza ettiği Kale-i Sultaniye Antlaşması’na dair takrirleri ve antlaşma metni eşlik ediyor.

  • Künye: Erol Çağlar – Napolyon’un Peşinde Bir Osmanlı: Seyyid Mehmed Emin Vahîd Efendi ve Fransa Sefâretnamesi, Telemak Kitap, tarih, 220 sayfa, 2023

Sigmund Freud – Sanat ve Sanatçılar Üzerine (2023)

Kopernik dünyamızın altından halıyı çekmişti, Freud ise gözlerimizin ardını kapatan perdeyi çekti.

Yirminci yüzyılın en etkili düşünürlerinden Sigmund Freud, “bilinçdışına giden kraliyet yolu”nu bir arkeolog gibi kazmış, el yordamıyla yepyeni bir yöntembilim vücuda getirmiştir.

Freud keşfini basit bir tedaviden çok daha fazlası olması için en başından kurgulamaya başlamıştı.

Bu derleme bir edebiyat eserine ilişkin yayımlanmış ilk analizi olan 1907 tarihli “Jensen’in Gradiva’sında Hezeyan ve Düşler” ile başlayıp, 1930 Goethe Ödülü Konuşması’yla biten on makaleyi hâvi.

  • Sanatsal yaratıcılığı nasıl anlamlandırabiliriz?
  • Sanatçının, yapıtı aracılığıyla estetik bir haz duyumsamamızı sağlamasının sırrı ne olabilir?
  • Sanatsal yaratıcılık, oyun ve düşlem arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır?
  • Roman kahramanı ve romandaki diğer karakterler arasında nasıl bir ilişki ağı yatmaktadır ve bütün bunlar neyi temsil etmektedir?
  • Sanat yapıtıyla sanatçının yaşamı ve kişilik yapısı arasında bağlantılar kurulabilir mi?

Freud’un sanata dair yazılarından oluşan ‘Sanat ve Sanatçılar Üzerine’, yaratıcılık, psikanalitik estetik, sanat yapıtıyla sanatçının kişiliği arasındaki ilişki gibi konuları merak eden okuyucular için temel bir eser niteliğinde.

  • Künye: Sigmund Freud – Sanat ve Sanatçılar Üzerine, çeviren: Kâmuran Şipal, Telemak Kitap, psikanaliz, 384 sayfa, 2023

Doğan Gürpınar – Nostalji Cumhuriyeti (2023)

Eski filmler, eski şarkılar, eski ramazanlar, altın yıllar, o masum zamanlar, kayıplara karışmış masal dünyaları…

Şimdiki zamanın gadrine uğramamış, ama yaşanırken kıymeti bilinmemiş mazi Türkiye’de daimi bir arzunun ve özlemin nesnesi oldu.

Nostalji aynı anda hem kapsayıcı hem de kültürel-sınıfsal bir cemaati çağırdığından dışlayıcı bir “biz”e de dairdir.

“Bugün” kimliğini yitirmiş, özünden kopmuş, değerleri tanınmaz haldeyken, “Geçmiş” adeta bir çocukluk saflığında, Türk’ün henüz başına geleceklerden habersiz tecrübe ettiği kayıp bir cennettir.

‘Nostalji Cumhuriyeti’, geçmişi romantize eden kronik bir tavrın çözümlemesini sunuyor.

Şimdiyi geçmişten radikal bir kopuş olarak kuran anlatıların nasıl işlediğini, zamanı nasıl eğip büktüğünü ele alıyor.

Mekanlar ve insanlar etrafında, siyasetten popüler kültüre Türkiye’de nostalji ve melankolinin yarattığı zamansallıkları ve zaman siyasetlerini haritalıyor.

Bilgi, bilme biçimleri, mekan-insan ilişkileri, sosyal ilişkiler dönüşürken geçmişle bağımız da dönüşüyor.

Kitabın farklı bölümlerinde İstanbul bostanlarına, Anadolu liselerine, İstanbul semtlerine, ansiklopedilere, yiten taşraya, futbola ve hatta mahalle kabadayılarına duyulan nostaljilerin izi sürülüyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında girişilen biz inşalarının meydana getirdiği ‘Türk’lük tarihlerinin bir çetelesini sunan bu kitap, mazi cennetinin hayaline dalmaktan ‘şimdi’yi ıskalayan bir kamusal kültüre itiraz ediyor.

Yaşadığımız anın biteviye kıymetsizleşmesine bir son vermek ancak bu zaman rejiminin bir eleştirisiyle mümkün.

‘Nostalji Cumhuriyeti’, ölmüş kuşakların yaşadığı vehmedilen geçmişlerin, yaşayanların zihinleri üzerine kâbus gibi çökmesine mani olmaya teşebbüs ediyor.

  • Künye: Doğan Gürpınar – Nostalji Cumhuriyeti: Mazi Peşinde Silinen ‘Türk’ün Melankolisi, Telemak Kitap, inceleme, 435 sayfa, 2023

Michael Christopher Low – İmparatorluk Mekke’si (2023)

‘İmparatorluk Mekke’si’, yirminci yüzyıl başı Hicaz’ında modern Haccın ve teknokratik rejimlerin oluşumuna ışık tutan, ödüllü bir çalışma.

Buharlı geminin zuhuruyla, 19. yüzyılda Mekke’ye doğru okyanuslar ve denizler aşılarak yapılan hac, mükerrer kolera salgınları neticesinde yeni tehlikelerle bezeli bir seyahat güzergâhına dönüştü.

Salgın hastalıkların nasıl yayıldığının keşfi, haccın Batı’nın gözünde küresel bir kamu sağlığı tehdidi olarak damgalanmasına yol açtı.

Avrupalı idareciler ve bilhassa Hindistan’daki İngiliz yetkililer Arabistan’a uzun süreli seyahatler gerçekleştiren Müslüman tebaalarının, sömürge karşıtı muhaliflerin ve pan-İslamist aktivistlerin radikalleştirici tesirlerine maruz kalmasından korkuyordu.

Kolonyal Avrupa imparatorluklarının hac yolculuğunun şartlarını belirlemeye dönük artan nüfuzu sadece milyonlarca hacının tecrübelerini etkilemekle kalmadı, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’na yani dünyanın ayakta kalan son Müslüman imparatorluğuna da esaslı bir meydan okumada bulundu.

Michael Christopher Low rakip imparatorlukların çakışan ve çelişen projeleri arasında, buharlı gemilerden koleraya, doğadan tekniğe, medikalizasyondan hukuksallaştırmaya, hilafetten hacca uzanan tarihin akışında, Hicaz’ın ve haccın dönüşen tabiatını ele alıyor.

Uzak, istikrarsız, yarı-özerk bir sınır bölgesi olarak Hicaz’ın buharlı gemilerle ve kolerayla dönüşen küresel konumu, haccı yeni denetim teknolojilerinin, salgın hastalıkların, çatışan vatandaşlık hukuklarının, dini aidiyetlerin, emperyalizmin, sömürgeciliğin ve karantinaların nesnesi olarak yeniden anlamlandırıyor.

Hilafetin Mukaddes Topraklar üzerindeki egemenliğini Osmanlı ve İngiliz arşivlerinin muhtelif kaynaklarıyla karşılıklı olarak okuyan bu kitap, menzili Mekke olan hac yolculuğu esnasında kat edilen imparatorluklar-arası ve küresel tarihlere yeni bir ışık tutuyor.

Kitap, Hicaz, Hint Müslümanları, Cavîler, modern yönetimsellik, ekstrateritoryallik, bilim ve teknolojidir. M.C. Low, bize tarihyazımının çetin yollarını katettirerek, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminin yepyeni bir tarihini sunuyor.

Avrupa’nın Osmanlı hilafetinden duyduğu korku, ‘Pan-İslamizm’ ya da Müslüman istisnacılığının diğer biçimleri gibi geleneksel olarak vurgulanmış konuları bir kenara bırakan Low, yeni seyahat, iletişim ve gözetleme teknolojilerinin, ilgili çevresel ve epidemiyolojik faktörlerle iç içe geçerek Osmanlı ve İngiliz emperyal güçlerinin fırsatlarını ve sınırlarını nasıl şekillendirdiğini canlı bir şekilde tasvir ediyor.

  • Künye: Michael Christopher Low – İmparatorluk Mekke’si: Osmanlı Hicaz’ı ve Hint Okyanusunda Hac, çeviren: Yunus Babacan, Telemak Kitap, tarih, 464 sayfa, 2023

Taner Artvinli – Artvin Etimoloji Sözlüğü (2022)

Taner Artvinli’nin ‘Artvin Etimoloji Sözlüğü’, Artvin’de konuşulan Türkçe, Lazca, Gürcüce, Hemşince gibi diller için yapılabilecek tekil sözlüklerin ötesinde, Artvin halk dilinin söz varlığını ortaya koyan bir etimoloji sözlüğü.

Artvin’in yöreleri arasındaki geçişler, dillerin sınırları gibi geçişli.

Dillerin, kelimelerin toplumsal yaşamın içerisinde mümkün kıldığı etkileşimler, dili değiştokuşlara ve farklılaşmalara açıyor.

Artvinli, kelimelerin ağızlar ve diller arası seyrini dereler tepeler aşarak takip ediyor, ses ve anlam dönüşümlerini gözler önüne seriyor, bizlere Türkiye coğrafyasının en özgün kesişimlerinden birinin kapılarını aralıyor.

Yaklaşık 30 yıllık bir çalışmanın ürünü olan bu eser, Kudret Emiroğlu’nun Trabzon Maçka Etimoloji Sözlüğü’nden (1989) sonra Türkiye’nin ikinci “yerel etimoloji sözlüğü.”

Artvin halk dilinden derlenen yaklaşık 5.000 sözcüğün anlamları, Artvin ağızlarındaki değişik telaffuzları ve etimolojik kökenleri veriliyor.

Sevan Nişanyan, bu sözlük için şöyle diyor:

“Taner Artvinli’nin eseri, Türkiye’nin sayısız yerel lehçe ve kültürlerinden biri hakkında bugüne dek rastladığım en dürüst, en kapsamlı, en geniş ufuklu çalışma. Milli ve hamasi önyargılara, kulaktan dolma hurafelere yüz vermeden, sadece bilgi aşkıyla, yıllar boyu hem masa başında hem köy patikalarında emek vermiş yazar. Keşke bu kalibrede eserler çoğalsa. Konu sadece Artvin değil çünkü; konu, ulusal kültürün herhangi bir şubesi hakkında emek ve özveriyle neler yapılabileceğini görmek.”

  • Künye: Taner Artvinli – Artvin Etimoloji Sözlüğü, Telemak Kitap, sözlük, 580 sayfa, 2022

Massimo Recalcati – Sonsuz Öpüşme (2022)

Aşkın serüveni ve kapitalist sistemde arzunun yırtıcılığı üzerine çarpıcı bir metin.

İtalya’nın en çok okunan psikologlarından Massimo Recalcati’nin televizyonda verdiği derslerden hareketle şekillendirdiği ‘Sonsuz Öpüşme: Aşk Üzerine Kısa Dersler’, şimdiden 4 dile çevrildi ve 150.000’i aşkın okurla buluştu.

Samimi üslubu, edebiyat ve sanat tarihinden verdiği örneklerle, psikanalizi herkesin okuyabileceği ve istifade edebileceği bir şekilde icra ediyor.

Recalcati yaygın psikolojik yaklaşımların bireyci tavrının aksine, ilişkileri içinde insanı önemsiyor, bağlılık, aile ve ‘biz’ üzerinden meseleyi ele alıyor.

Dahası, istisnai olarak, kapitalizmin ve bugünkü neoliberal versiyonunun yarattığı tahribatın insana ve ilişkilerine nasıl aksettiğini tartışarak, toplumsal bir okuma sunuyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Aşk üzerine ders vermek mümkün mü sahiden? Değil tabii ki. Aşkı açıklamak, onu bir kavrama indirgemek asla mümkün değil. Gelgelelim aşk hakkında konuşmak, aşk hakkında konuşmaya devam etmek mümkün ve gerekli. Öyle ki söz konusu aşk olduğunda, aşk hakkında konuşmaktan başka elimizden bir şey gelmediğini söylesek yeri. Tam da ne menem bir şey olduğunu bilmediğimiz için aşk hakkında bu kadar konuşuyoruz.”

  • Künye: Massimo Recalcati – Sonsuz Öpüşme: Aşk Üzerine Kısa Dersler, çeviren: Yunus Çetin, Telemak Kitap, deneme, 96 sayfa, 2022

György Lukács – Tarihsel Roman (2022)

Tarihsel romanın ortaya çıkışının toplumsal ve tarihsel koşulları üzerine eşsiz bir çalışma.

Lukács 1937-38 arası tefrika ettiği ‘Tarihsel Roman’da Walter Scott’ın açtığı çığırda yeni bir edebiyat türünün doğuşuna ve bunun Napolyon sonrası Avrupa’nın devrimci dinamikleriyle etkileşimine ışık tutuyor.

Edebiyat tarihi metodolojisi ve Marksist eleştirinin en önemli klasiklerinden olan bu eserde burjuva düzeninin tesisi ve buna paralel olarak gerçekleşen arkaik toplumsal formların tasfiyesi çağında tarihsel bilincin yaşadığı dönüşümler merkezdedir.

Manzoni, Tolstoy, Balzac, Stendhal ve birçok klasik yazarın katıldığı “halk”ların bu yeni edebi canlandırımının anlamlarını ve siyasetini bilhassa Fransız-Alman edebiyatı ve tarihi üzerinden okur.

Kitaptan bir alıntı:

“Tarihsel romanın büyük görevi, tam da halkın iç hayatını, içerisinde vuku bulan önemli akımları canlı şekilde temsil eden halk karakterlerini sanatsal olarak icat etmektir. Tarihyazımının –ki genellikle egemen sınıfların bilimidir– halk hayatının bu unsurlarını çoğunlukla bilinçli olarak ihmal etmesi, görmezden gelmesi, sıklıkla suçlayıcı şekilde çarpıtması kendiliğinden anlaşılır bir durumdur. İnsanlığın ilerlemesinin savunulmasının kuvvetli bir silahı olan tarihsel roman, insanlık tarihinin bu sahici itici kuvvetlerini gerçek yerine yerleştirme, şimdiki çağ için canlandırma gibi büyük bir görev üstlenmiştir.”

  • Künye: György Lukács – Tarihsel Roman, çeviren: İsmail Doğan, Telemak Kitap, 508 sayfa, 2022

Ahmet Cevat Emre – İki Neslin Tarihi (2022)

Giritli, İttihatçı, Şeref kurbanı, sürgün, muallim, gramerci, gazeteci, propagandacı, komünist, “İdaî”, Kemalist, Muhit naşiri, dilci, mütercim, mebus: Ahmet Cevat Emre’nin 1877’den 1961’e uzanan, Girit’ten İstanbul’a, Trablusgarp’tan Avrupa’ya, Bakü’den Moskova’ya ve sonrasında Ankara’ya uzanan maceraları ve mücadeleleri Cumhuriyet’in kurucu neslinin en özgün sayfalarından.

Şeref vapurunda sürgün bir Harbiyelidir, II. Meşrutiyet’in eğitim ve basın hayatının öncü isimlerinden olur, 1920 sonrası Türkiye Komünist Fırkası’nın baş aktörlerinden biridir, Nazım’a ve birçoklarına şeflik eder, 1928 sonrası çıkardığı dergi Muhit’te Kadro’cuları bir araya toplar, Atatürk’ün dil devrimini borçlu bildiği, emanet ettiği isim olur, Homeros’u Antik Yunancadan çevirir, Türkçe dilbilim alanında anıt eserler kaleme alır.

Yakup Kadri’nin deyişiyle solcuların döneklik, sağcıların komünistlikten aforoz ettiği ve unuttuğu Ahmet Cevat’ın hatıratı ‘İki Neslin Tarihi’ devrimler çağında bir cevelanın tanıklığıdır.

Kitapta, bu hatırata ek olarak Ahmet Cevat’ın vefatından sonra yayımlanan 1920 Moskova’sında Komünist Türkler tefrikasını ve yaşamına ışık tutacak yazı ve belgeler de yer alıyor.

  • Künye: Ahmet Cevat Emre – İki Neslin Tarihi, Telemak Kitap, anı, 580 sayfa, 2022

Jean de La Bruyère – Karakterler yahut Çağın Töreleri (2022)

Jean de La Bruyère’in 17. yüzyılın sonunda kaleme aldığı ‘Karakterler’, modern edebiyatın kurucu metinlerinden biri.

‘Karakterler’de belki de ilk kez toplum ve toplumun eleştirisi edebiyatın merkezine taşınır, sosyolojik bir göz icat edilir.

İnsan doğası, saray, inanç, aşk, devlet, servet…

La Bruyère’in altüst eden eleştirisinden herkes ve her şey nasibini alır.

Ahlakçılık kisvesiyle efendilere, krallara, ruhbana, kısacası muktedirlere yargı dağıtan La Bruyère, çağının riyakarlığına, sahteliğine, çürümüşlüğüne savaş açar.

Bize son derece tanıdık dünyasıyla ‘Karakterler’, örgütlü eblehliğin ve hamasetin karşısında modern insanın aklına mukayyet olabilmesi için bir elkitabı.

La Bruyère sarayın törelerini inceleyip, son derece cüretkâr ve keskin bir ironiyle hicvediyor.

Uzak bir diyarı anlatır gibi anlattığı bu sarayın en küçük kusurları arasında –barbarlık değilse bile– ayyaşlık, sefahat, açıktan yaltakçılık ve sahte takva sayılabilir.

Marcel Jouhandeau’nun önsözü, Roland Barthes’ın sonsözüyle.

  • Künye: Jean de La Bruyère – Karakterler yahut Çağın Töreleri, çeviren: Bedia Kösemihal, Telemak Kitap, deneme, 408 sayfa, 2022