Francesca Mereu – Güneyin Şarkısı (2023)

Bu kitapta anlatılanlar gerçek hikâyelere ve tarihsel olarak belgelenmiş olgulara dayanıyor.

Kitap, İtalyan gazeteci Francesca Mereu tarafından Amerika Birleşik Devletleri’nin Güney eyaletlerinde Afro-Amerikalılar ile yaptığı görüşmelerin tutanaklarından damıtılmış.

Yazarın mahremiyetlerini korumak için isimlerini değiştirdiği konuşmacılar ona kendi geçmişlerini ve aile tarihçelerini anlatmış.

Okudukça suratınıza tokat yemiş gibi hissettiren bu satırların yazarını 2022 yılında yitirdik.

Black Live Matter olarak bilinen toplumsal akıma değerli bir katkı olan bu eser şimdi de Türkçede!

  • Künye: Francesca Mereu – Güneyin Şarkısı, çeviren: Ünver Alibey, Kalkedon Yayınları, inceleme, 176 sayfa, 2023

Tama Janowitz – Alan Kodu 212 (2010)

Hatırlanacağı gibi ‘New York Köleleri’, genç kuşak Amerikan kalemlerinden Tama Janowitz’in daha önce yayımlanmış romanlarından biriydi.

Janowitz’in yalnızca New York’luları değil, dünyadaki bütün büyük kent insanlarını ilgilendirecek tanıdık ve ilginç ayrıntıları işlediği söz konusu romanı, James Ivory tarafından filme de alınmıştı.

Elimizdeki ‘Alan Kodu 212’ başlıklı eser ise, daha çok romanlarıyla bilinen Janowitz’in denemelerini bir araya getiriyor.

Janowitz burada da, yaşadığı New York’u anlatmaya devam ediyor.

Andy Warhol, New York’un gün ve gecelerinden trajikomik yaşanmışlıklar, kendine has tarzıyla Manhattan ve eğlencelerinden, zevklerinden taviz vermeyen sosyete dünyası, denemelerde karşımıza çıkan konulardan birkaçı.

Yazar, New York’un şık ve sanatsal mekânları kadar, şehrin zorlu ve tehlikelerle dolu yönlerini de kaleme getiriyor.

  • Künye: Tama Janowitz – Alan Kodu 212, çeviren: Ünver Alibey, Everest Yayınları, deneme, 410 sayfa

Zoë Fairbairns – Kadınlar Kulesi (2007)

  • KADINLAR KULESİ, Zoë Fairbairns, çeviren: Ünver Alibey, Everest Yayınları, roman, 317 sayfa

kadinlar-kulesi

‘Kadınlar Kulesi’, ataerkil bir devletin sosyal güvenlik sistemini kadınların yaşam tarzları üzerinde baskı oluşturmak amacıyla kullanmasını konu alan, feminist bir distopya. Kurgu, kadının sadece toplumsal rollerinin değil, doğurganlığının da yönetildiği, hayatlarına dair onlara hiç sorulmadan kararların verildiği bir dünyayı tasvir ederken, ilk etapta oldukça karamsar görünür. Romanın barındırdığı asıl gerilim, bu bastırılmışlıklardan ziyade, kadınların günün birinde, kendilerine dayatılan bu dünyaya karşı çıkmalarıyla verilir. Londra’nın göbeğinde metruk bir binayı işgal ederek, kendi lidersiz birliğini kuran bir grup kadın, bu kötü kaderi değiştirmeye soyunacaktır. Sağlam bir feminist bir distopya.