David Sherman – Sartre ve Adorno (2025)

David Sherman bu kitabında öznelliğin hem toplumsal tarih tarafından şekillendiğini hem de onu dönüştürme gücüne sahip olduğunu savunan diyalektik bir yaklaşım geliştiriyor. Ona göre kıta felsefesinde yaygınlaşan özne karşıtı eğilimler, bilinç deneyimini tümüyle dışlayan indirgemeci okumalara yol açıyor ve bu durum hem fenomenolojiyi hem eleştirel teoriyi eksik bırakıyor. Sherman, özneyi edilgen bir konumda sabitlemek yerine, birinci ve üçüncü şahıs bakış açılarının etkileşiminden doğan “dolayımlayan özne” kavramını merkeze alıyor ve etik ile siyaset arasındaki bağı bu çerçevede yeniden kuruyor.

Sartre’ın yönelimsel bilinç anlayışıyla Adorno’nun toplumsal-tarihsel eleştirisini buluşturan Sherman, iki düşünürde de öznenin yalnızca belirlenen değil, aynı zamanda belirleyen bir güç olarak kavrandığını gösteriyor. Sartre’ın bilinci dünyaya doğru açan fenomenolojisiyle Adorno’nun kurucu öznellik yanılsamasını eleştiren düşüncesi arasında kurduğu köprü, modern felsefede öznenin hâlâ vazgeçilmez bir kategori olduğunu hatırlatıyor. Her iki düşünürün de aşkın özne fikrini reddederken faillik kapasitesini ısrarla savunması, Sherman’ın temel argümanına yön veriyor.

‘Sartre ve Adorno: Öznelliğin Diyalektiği’ (‘Sartre and Adorno: The Dialectics of Subjectivity’), fenomenoloji ile eleştirel teori arasında kurulan bu yaratıcı karşılaştırmayla öznelliğin hem bireysel deneyimde hem de toplumsal yapılarda nasıl çalıştığını açıklığa kavuşturuyor. Böylece çalışma, özne tartışmalarının ya tümüyle reddedildiği ya da soyut yapılar içinde eridiği günümüzde, felsefi bir denge öneriyor ve çağdaş özne kuramı için önemli bir referans noktası oluşturuyor.

  • Künye: David Sherman – Sartre ve Adorno: Öznelliğin Diyalektiği, çeviren: Kadir Gülen, Phoenix Yayınları, felsefe, 328 sayfa, 2025

William Clare Roberts – Marx’ın Cehennemi (2025)

William Clare Roberts’ın ‘Marx’ın Cehennemi: Kapital’in Siyaset Teorisi’ (‘Marx’s Inferno: A Political Theory of Capital’) adlı kitabı, Karl Marx’ın ‘Kapital’ adlı eserinin özgün ve kışkırtıcı bir yeniden yorumunu sunuyor. Roberts, ‘Kapital’i sadece bir ekonomi eleştirisi olarak değil, aynı zamanda modern dünyada özgürlüğün önündeki zorluklara ve imkanlara dair kalıcı öneme sahip bir politik teori eseri olarak yeniden ele almamız gerektiğini savunuyor. Kitap, Marx’ın ‘Kapital’ boyunca Dante’nin ‘İlahi Komedya’sının yapısını nasıl kullandığını ve eseri, kapitalist üretim tarzının “sosyal cehennemine” bir iniş olarak nasıl kurguladığını inceliyor.

Roberts, Marx’ın ‘Kapital’deki devrim veya kapitalizm sonrası toplumun doğasına dair ayrıntılı reçeteler vermekten kaçınmasını, onun “neo-cumhuriyetçi” bir insan özgürlüğü tanımına bağlılığıyla açıklar. Bu hedef, işçi sınıfının evrensel cumhuriyetçi öz-kurtuluşu, toplumsal hayatın tüm alanlarında evrensel cumhuriyetçi yönetim tarafından güvence altına alınması ve geliştirilmesi, Marx’ın kendisini bu gelecekteki devlet için bir yasa koyucu olarak konumlandırmasına, ayrıntılı kurallar ve kurumlar, karar alma prosedürleri veya benzerlerini önermesine karşı çıkar.

Kitap boyunca Roberts, Marx’ın ‘Kapital’de kullandığı edebi ve felsefi referansları derinlemesine inceler ve eserin sadece bir ekonomik analiz değil, aynı zamanda ahlaki ve politik bir argüman olduğunu gösterir. ‘Marx’ın Cehennemi’, ‘Kapital’i, modern dünyadaki özgürlük, eşitlik ve adalet mücadelelerini anlamak için temel bir kaynak olarak yeniden keşfetmek isteyen herkes için önemli bir okuma sunuyor.

  • Künye: William Clare Roberts – Marx’ın Cehennemi: Kapital’in Siyaset Teorisi, çeviren: A. Kadir Gülen, Fol Kitap, siyaset, 424 sayfa, 2025

Eva Illouz – Modern Ruhu Kurtarmak (2024)

Birçok kültür eleştirmenine göre, günümüz insanının en büyük trajedilerinden biri, duyguların ve manevi yaşamın terapi ve kişisel gelişim sanayisi tarafından pazarlanabilir ürünler hâline getirilmiş olmasıdır: Modern birey, kendi duygusal derinliğini “iyileştirmek” için sürekli olarak piyasaya yönelmekte ama bu süreçte ruhsal tatminini de tüketim kültürüne teslim etmektedir.

Terapi seansları, özyardım kitapları ve kişisel gelişim seminerleri, manevi huzurun reçeteleri gibi sunulsa da, insanları daha derin bir tatminsizlik döngüsüne hapsetmekte, duygularımızı ve benlik algımızı metalaştırarak insan ruhunun özünü yok etmektedir.

Bir bakıma modern ruhun trajedisi, kendini iyileştirmeye çalışırken, giderek daha fazla yara almasıdır.

Tanınmış kültür eleştirmeni ve sosyoloğu Eva Illouz, ‘Modern Ruhu Kurtarmak’ta bu soruna eğiliyor ve modern psikolojinin duygusal hayatlarımızı, kişisel ilişkilerimizi ve toplumsal kurumlarımızı nasıl şekillendirdiğini derinlemesine inceliyor.

Terapi kültürünün varoluşumuzun her yönüne nasıl sızdığını, kendimizi algılayışımızı, başkalarıyla etkileşimimizi ve mutluluğu arayış biçimimizi nasıl dönüştürdüğünü titizlikle ortaya koyuyor.

“Şifa bulma” ve “şifa olma” girişimlerinden çok öteye geçen terapi ve duygusal yönetim kültürünün, modern dünyada insan olmanın anlamını yeniden tanımladığını savunuyor.

Kendimizi ve ilişkilerimizi sürekli geliştirmemiz gerektiği fikrini ne kadar içselleştirdiğimizi sorguluyor.

Modern yaşamın alametifarikası hâline gelmiş duygu ideolojilerini ve modern dünyanın kurtarıcısı muamelesi gören terapi ve kişisel gelişim sanayisini eleştirel bir bakışla yeniden düşünmeye davet ediyor.

  • Künye: Eva Illouz – Modern Ruhu Kurtarmak: Terapi, Duygular ve Kişisel Gelişim Kültürü, çeviren: Kadir Gülen, Fol Kitap, inceleme, 368 sayfa, 2024

Herman Roodenburg, Jan Bremmer – Mizahın Kültürel Tarihi (2024)

Mizah, insanlığın en kadim ve güçlü anlatım biçimlerinden biridir; sınırları aşan, toplumları birleştiren ve dönemin ruhuna ayna tutan bir unsur; zekâyı terleten bir düşünme pratiği.

  • Peki, geçmişin gülüşleri bize ne anlatıyor?

Bu eser, komedinin sadece bir eğlence aracı olmadığını, aynı zamanda sosyal yapıları, iktidar ilişkilerini ve kültürel dönüşümleri nasıl şekillendirdiğini gözler önüne seriyor.

Antik Yunan’daki sofistike esprilerden, Roma’daki sahne gösterilerine, Rönesans İtalyası’nın şaka kültüründen, Hollanda’nın Altın Çağı’ndaki mizahi resimlerine kadar geniş bir yelpazede mizahın izini süren bu kitap, tarih boyunca gülmenin şekillendiği toplumsal bağlamları inceliyor.

Bakhtin’in kahkaha kavramından antropologların şaka ve toplum ilişkilerine kadar uzanan yenilikçi bir anlatım sunuyor.

Bu kitap, mizahın hem bireysel hem de kolektif hafızamızdaki yerini yeniden düşünmemizi sağlarken, toplumsal normların, çatışmaların ve dayanışmanın inceliklerini de keşfetmeye davet ediyor.

  • Künye: Herman Roodenburg, Jan Bremmer – Antik Çağdan Günümüze Mizahın Kültürel Tarihi, çeviren: Kadir Gülen, Fol Kitap, tarih, 352 sayfa, 2024

Stephen Gaukroger – Felsefenin Başarısızlıkları (2024)

Felsefe tarihleri, felsefenin tarihini bugüne kadar genellikle bir başarı öyküsü olarak anlattılar: Bilimlerin belki de en uzun süre tahtında kalan kraliçesi, ihtirası ve kararlılığıyla son 2.500 yılda Batı kültürünün şekillenmesinde büyük bir rol oynadı.

Görünenin ardına geçip gerçeğe ulaşmayı, evrensel hakikatleri kavramayı, insanlığın değişmez sorularına bir yanıt vermeyi vaat etti.

İyi yaşamın sırrını, kendini ve dünyayı tanımanın anahtarını sunduğu iddiasıyla hareket etti.

Zamanı geldiğinde vakur bir tavırla tahtının vârislerine, bilimlere bıraktı, onlara tavsiyeler vermekle yetindi.

En azından bu öykü çoğu zaman bu şekilde anlatıldı.

  • Peki, gerçekten de felsefenin öyküsü bir başarı öyküsü mü?
  • Felsefe gerçekten de değişmez sorulara farklı yanıtlar veren bir ve aynı gelenek mi?
  • Felsefeciler tarih boyunca aynı etkinliği mi gerçekleştirdiler?
  • Soruları ve sorunları, amaçları ve yöntemleri birbirinin devamı mıydı?
  • Farklılıklar sadece farklı dönemlerin şartlarının bir yan ürünü müydü?
  • Terk edilenler sadece sistemler veya anlayışlar mıydı?

Tanınmış felsefe tarihçisi Stephen Gaukroger bu kışkırtıcı kitabında felsefe tarihinin pek anlatılmayan, çoğu zaman sessizlikle geçiştirilen öyküsünü anlatıyor ve bu gibi sorulara bir yanıt veriyor.

Felsefe tarihinden zengin örneklerle tarihte sadece tek tek felsefi sistemlerin, okulların ve görüşlerin değil felsefenin ta kendisinin defalarca başarısız olup çöktüğünü, bazen yüzyıllarca terk edildiğini, yerini başka etkinliklerin aldığını gösteriyor.

Felsefeyi felsefe olarak anlamanın yolunun onun başarısızlıklarını da denkleme katmaktan geçtiğini ortaya koyuyor.

  • Künye: Stephen Gaukroger – Felsefenin Başarısızlıkları: Bir Yükselişin ve Çöküşün Anatomisi, çeviren: Kadir Gülen, Fol Kitap, felsefe, 336 sayfa, 2024

Miranda Fricker – Epistemik Adaletsizlik (2023)

“Adalet” felsefe tarihinin en eski ve en merkezî konularından biri, ancak epistemik, yani bilgi temelli uygulamalarımızın etik boyutunu ortaya çıkarmak için odak noktamızı “adaletsizliğe” kaydırmaya ne dersiniz?

Ortaya koyduğu kavramsal çerçeve ile çığır açan kitap, epistemik adaletsizliğin yaşamın pratik boyutlarında ve toplumsal adaletsizlik modeli içindeki yerini gösteriyor.

Fricker’ın yer yer romanlar ve filmler üzerinden ilerlettiği epistemik adaletsizlik tartışması, sadece etik ve epistemoloji ilişkisini değil, etik ve politika ilişkisini de ortaya koyduğu için önem taşıyor.

Bu kitap, etik ve epistemoloji arasındaki yeni alanları keşfederken, toplumsal iktidar, toplumsal cinsiyet normları, hukuk ve bilginin soykütüğü gibi birçok alana ışık tutuyor.

Çağdaş epistemolojinin deneyimlerimizle ilişkilendirilerek nasıl zenginleştirilebileceğinin, etik, siyaset teorisi ve feminist felsefeden gelen fikirlerin kullanılması yoluyla epistemik meselelere dair anlayışımızın nasıl derinleştirilebileceğinin çarpıcı bir örneği olan kitap, bilgi ve iktidarın kesişimine dair örnek gösterilecek bir tartışma sunuyor.

  • Künye: Miranda Fricker – Epistemik Adaletsizlik: İktidar ve Bilmenin Etiği, çeviren: Kadir Gülen, Fol Kitap, felsefe, 296 sayfa, 2023

Lawrence H. Keeley – Uygarlıktan Önce Savaşlar (2023)

Kendimizi canavarlaştırdığımızda insan olmanın acılarından ve yüklerinden kurtuluyor muyuz?

İki dünya savaşının yarattığı sarsıntının ve yıkımın ortasında Batı, uygarlaşmanın bedelini tartışmaya açmıştı.

Yaşananların hatırası tazeydi ve yeni şekillenen Soğuk Savaş nedeniyle topyekûn yıkım olasılığının ilk kez ufukta belirmesiyle gelecek de parlak görünmüyordu.

Böyle bir ortamda sosyal bilimciler, özellikle de bazı önde gelen antropologlar ve etnologlar felaketten çıkış yolunu uzak geçmişte, tarihöncesinde, “yaban” ve “ilkel” uygarlıklarda, kayıp bir “altın çağ”da aradılar: Tarihöncesi ve yaban toplumlarda savaş çok nadir görülüyordu, fazla can kaybına yol açmıyordu, çocuksuydu.

Vahşiler soylu ve barışçıldı, uygarlarsa savaşçı ve “şeytan”; gittikleri yere hastalık, ölüm, kötülük ve acı götürmüşlerdi.

Bu anlayış son elli yıl içinde itiraz edilemeyen bir tabu hâline geldi.

Yayımlandığı tarihten beri çoksatanlar arasında yer alan bu kışkırtıcı kitap, işte bu anlayışa meydan okuyor.

Amerika’dan Okyanusya’ya, Batı Avrupa’dan Kuzey Kutup Dairesi’ne ve Asya’ya kadar dünyanın dört bir yanından derlediği antropolojik, arkeolojik ve etnografik bulgularla bize bambaşka ve ürkütücü bir tablo sunuyor.

Vahşilerin savaşlarının da en az uygarlarınki kadar acımasız, şiddetli ve tehditkâr olduğunu ortaya koyuyor.

Toplu kıyımların gerçekleştiği tarihöncesi mezarlıklardan, ilkel toplumların savaş, müzakere ve mübadele biçimlerine kadar birçok konuya eğilerek, geçmişi barışçıllaştıran “uygar” yorumların da Batı insanının kibrinin bir ürünü olduğunu gözler önüne seriyor.

  • Künye: Lawrence H. Keeley – Uygarlıktan Önce Savaşlar: Barışçıl Vahşi Miti, çeviren: Kadir Gülen, Fol Kitap, antropoloji, 368 sayfa, 2023

Stanton Samenow – Suçlular Nasıl Düşünür? (2023)

‘Suçlular Nasıl Düşünür?’ 1984 yılında ilk kez yayımlandığında suça ve suçluya bakışımızı temelden değiştirecek bir devrim başlattı.

Suçun kaynaklarını ve çarelerini çevreleyen beylik mitleri teker teker yerle bir etti.

Aradan geçen yaklaşık kırk yıl içinde suç sosyolojisinde, psikolojisinde, sosyal hizmetler alanında, hukukta yeni ve hâlâ devam eden hararetli tartışmaların fitilini ateşledi.

Birçok polisiye filme, romana ve popüler diziye ilham kaynağı oldu.

Suçlunun zihninin kuytu köşelerine kadar açtığı pencereyle daha önce görmediğimiz ve bazen görmek istemediğimiz gerçeklerin canlı ve grotesk bir tablosunu sundu.

  • Suçluyu suçlu yapan toplum mudur, yoksa mizacı mıdır?
  • Suçu suçlu yaratıyor olabilir mi?
  • Suçluyu “gözünden tanımak” mümkün mü?
  • Suçlu zihniyeti diye bir şey var mıdır, varsa nedir?
  • Hızla değişen toplumsal şartlarda suç ve suçlunun tanımı nasıl değişiyor, hangi bileşenleri sabit kalmaya devam ediyor?
  • Suçlu gibi düşünmek, suçlulardan ve suçtan korunmamızı sağlayabilir mi?
  • Suçu ortadan kaldırmak ve suçluyu “ıslah etmek” gerçekten mümkün mü?

Stanton Samenow’un ev içi şiddet, dijital suçlar ve terörizm gibi güncel konuları da dâhil ederek 2022 yılında gözden geçirip genişlettiği, artık klasik hâline gelmiş bu eseri, suçlunun “zihniyetini” ve motivasyonlarını geniş bir suç kataloğu ve suçlu profili üzerinden değerlendiriyor.

Soygunculardan katillere, zimmetine para geçirenlerden uyuşturucu kaçakçılarına, tecavüzcülerden teröristlere uzanan geniş bir yelpazede onlarca suçlunun insanı hayretler içinde bırakan hikâyesine yer veriyor ve şu soruyu tekrar soruyor: Suç ve suçlu konusunda gerçekleri kabul etmeye hazır mıyız?

  • Künye: Stanton Samenow – Suçlular Nasıl Düşünür?, çeviren: Kadir Gülen, Fol Kitap, psikoloji, 456 sayfa, 2023

Robert Axelrod – İşbirliğinin Evrimi (2023)

  • Merkezi bir otoritenin var olmadığı, tamamen bencillerden oluşan bir dünyada işbirliği ortaya çıkabilir mi?

Bu soru çok uzun zamandır ve haklı sebeplerle insanların ilgisini çekiyor.

İnsanların “melek” olmadıklarını, her şeyden önce şahsi çıkarlarını kovalamaya meyilli olduklarını biliyoruz.

  • Yine de zaman zaman işbirliği yapabildiklerinin, hatta uygarlığımızın bu işbirliğine dayandığının da farkındayız.
  • O halde, her bireyi bencil davranmaya iten koşulların varlığında işbirliği ve dayanışma nasıl gelişebilir, nasıl sürdürülebilir?
  • İşbirliğinin ortaya çıkabilmesi için akla, dostluğa ve güvene ihtiyaç var mıdır?

Yayımlandığı yıldan bugüne siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, iktisat, evrimsel biyoloji, oyun kuramı, bilgisayar bilimi ve diğer sayısız alanda en fazla atıf alan çalışmalardan biri olmuş, “kült” eserlerden biri haline gelmiş bu kitap, işbirliği sorununa şaşırtıcı ve ezber bozan bir yaklaşım getiriyor.

Birinci Dünya Savaşı sırasında yapılan siper muharebelerinden, Soğuk Savaş’ın “Dehşet Dengesi”ne, şirketler arası rekabetten diplomasiye, bakteri ile konağı arasındaki ilişkiden bölgeci kuşların davranışlarına varasıya karşılıklı işbirliğinin dostluk, güven, bilinç, hatta zeka olmadan, bencillikten nasıl doğabileceğini, nasıl istikrar kazanabileceğini ortaya koyuyor.

Mahkumun İkilemi oyununun mantığını en küçük canlılardan en güçlü devletler arasındaki ilişkilere kadar uygulayarak, çatışma, rekabet, ihanet ve karşılıklılık olgularının altında yatan yalın ve büyüleyici matematiği gözler önüne seriyor.

  • Künye: Robert Axelrod – İşbirliğinin Evrimi, çeviren: Kadir Gülen, Fol Kitap, bilim, 248 sayfa, 2023

Kolektif – Kayıp Yüzleşme (2022)

‘Kayıp Yüzleşme’, yirminci yüzyıl düşüncesinin iki büyük ismi olan Levinas ile Lacan arasındaki esrarengiz karşılaşmayı ve bu karşılaşmanın etik, pratik sonuçlarını tartışıyor.

Kitap, Levinasçı etik ve Lacancı psikanalizdeki önemli kavramları karşılaştırmasıyla da çok önemli.

İki düşünürün felsefi geleneğini de sorgulayan kitap, Descartes, Kant, Hegel, Heidegger, Sartre ve Merleau-Ponty’nin mirasının Levinas ve Lacan’ı nasıl etkilediğinin izini sürüyor.

Kitap, yirminci yüzyıl düşüncesinin iki büyük ismi Levinas ve Lacan’a, öteki, iyi, arzu ve yüceltim başlıkları üzerinden karşılaştırmalı bir okuma sunuyor.

Bu, hem psikanaliz ile etiğin, trajedi ile metafiziğin bir araya geldiği bir yeniden düşünme olanağı hem de Hegel, Freud, Heidegger, Derrida ve Irıgaray’ı birlikte okuma imkânı sunan bir karşılaşma.

  • İnsan arzusu ile ötekilik arasında nasıl bir ilişki vardır?
  • İnsan deneyimi bağlamında kökensel olanın kaybı ne anlama gelmektedir?
  • Kişisel tarihimizin sorumluluğunu almak için hangi başlangıç koşullarını kabul etmemiz gerekir?
  • Bu başlangıç koşulları trajik midir, yoksa geri alınamaz bir belirlenimin sonucu mudur?
  • İnsan olmanın anlamı ve sınırı nerede başlar, nerede biter?

Felsefenin hep yeni baştan başlamayı gerektirdiği yerde, Levinas ve Lacan’ı hiç yapılmadığı şekilde bir araya getirme çabası, hem yakın geçmişin hem de şimdinin yakıcı problemlerini bir kez daha düşünmek adına okura önemli olanaklar sunuyor.

Kitaba katkıda bulunan yazarlar: Sarah Harasym, Tina Chanter, Hans-Dieter Gondek, Donna Brody, Paul-Laurent Assoun, Philippe Van Haute, Alain Juranville, Drucilla Cornell ve Rudi Visker.

  • Künye: Kolektif – Kayıp Yüzleşme: Levinas ve Lacan, editör: Sarah Harasym, çeviren: Kadir Gülen, Fol Kitap, felsefe, 328 sayfa, 2022