Deborah Anna Luepnitz – Schopenhauer’in Kirpileri (2025)

Deborah Anna Luepnitz bu kitabında, Schopenhauer’in meşhur kirpi benzetmesinden yola çıkarak insan ilişkilerinin temel çelişkisini inceliyor. Kirpiler soğukta birbirine yaklaşmak zorunda kalıyor fakat dikenleri birbirini incitiyor. İnsan ilişkilerinde de yakınlık ihtiyacı ile incinme korkusu sürekli çatışıyor. Yazar, bu ikilemin modern psikoterapinin merkezinde yer aldığını ve bireylerin hem mahremiyete duydukları özlem hem de yaralanma kaygıları arasında denge kurmaya çalıştığını gösteriyor.

‘Schopenhauer’in Kirpileri: Beş Psikoterapi Öyküsü’ (‘Schopenhauer’s Porcupines: Intimacy and Its Dilemmas’), klinik deneyimlere ve psikodinamik kuramlara dayanarak yakınlığın neden bu kadar karmaşık olduğunu açıklıyor. Freud, Winnicott ve Lacan gibi düşünürlerden hareketle Luepnitz, sevgi ve bağımlılığın bireysel özgürlükle nasıl gerilim içine girdiğini tartışıyor. Yazar, özellikle aile, evlilik ve dostluk ilişkilerinde bu çelişkilerin nasıl ortaya çıktığını somut örneklerle aktarıyor. İnsanların birbirine hem ihtiyaç duyup hem de mesafe koymaya çalışmasının altında bilinçdışı süreçlerin, çocukluk deneyimlerinin ve savunma mekanizmalarının etkisi bulunduğunu vurguluyor.

Luepnitz ayrıca, terapötik ilişkinin bu ikilemleri yeniden üreten ama aynı zamanda çözümlemeye imkân tanıyan bir alan sunduğunu ileri sürüyor. Terapist ve danışan arasındaki bağ, kirpilerin birbirine yaklaşma çabasına benzer şekilde, hem güven hem de sınır ihtiyacını aynı anda barındırıyor. Yazar, psikoterapinin insanların hem sevilmeye hem de korunmaya dair arzularını uzlaştırmaya yardımcı olabileceğini öne çıkarıyor.

Sonuçta ‘Schopenhauer’in Kirpileri’, mahremiyet ve mesafe arasındaki kırılgan dengeyi anlamak için felsefe, psikanaliz ve klinik gözlemleri bir araya getiriyor. İnsan ilişkilerinin özündeki paradoksu görünür kılarak, yakınlığın hem kaçınılmaz hem de riskli bir deneyim olduğunu ortaya koyuyor.

  • Künye: Deborah Anna Luepnitz – Schopenhauer’in Kirpileri: Beş Psikoterapi Öyküsü, çeviren: Damla Atamer, Okuyanus Yayınları, psikanaliz, 328 sayfa, 2025

Salman Akhtar – Kederi Anlamak (2023)

Psikiyatrist Salman Akhtar bu eserinde adına keder denen ruh halini güvensizlik ve kıskançlık gibi dışsal tetikleyicilerden, pişmanlık ve umutsuzluk gibi içsel kaynaklara kadar detaylı bir şekilde analiz ediyor.

Soğuk ve mesafeli bir keder atlası oluşturmakla yetinmeyip umut ve iyimserlik dolu yaklaşımını da işin içine katıyor.

Herkesin tanıdığı bu içsel vaziyeti bir tür iyi hissetme seansına çevirmeden, bilimsel ihtimamından ödün vermeden ele almayı başarıyor.

‘Kederi Anlamak’, bir ruh halinin karmaşık mekanizmalarına dair derinlemesine bir kavrayışın ifadesi.

İnsan olma deneyiminin en kasvetli yüzlerinden birine dair çok boyutlu ve iyimser bir rehber.

İnsana umut veren, elindeki malzemeden en iyisini çıkarmasını sağlayan bir çalışma.

  • Künye: Salman Akhtar – Kederi Anlamak: Güvensizlik, Kıskançlık, Sevgisizlik, Utanmazlık, Pişmanlık ve Umutsuzluk, çeviren: Damla Atamer, Okuyanus Yayınları, psikanaliz, 248 sayfa, 2023

Julia Galef – İzci Gibi Düşünmek (2023)

Hayat gelişine yaşanmayacak kadar kıymetli bir serüven.

Bu serüven boyunca akıntıya kapılmamak ve hataya az düşmek ise herkesin dileği.

Peki ama nasıl?

Julia Galef’e göre işin sırrı izci gibi düşünmekte saklı.

İzci sahayı inceler, havayı koklar, gerçeği arar.

İzci tehlikeleri öngörür, atacağı adımı bilir.

Üstelik izci olmak için üstün zekaya ya da yılların birikimine gerek yoktur.

Genellikle bir dizi beceri ve alışkanlıktan fazlası gerekmez.

Belirsizliklerle dolu bir dünyada aklın gücüyle hareket etmek, karanlıkta ıslık çalmak yerine karanlığın ötesindekileri bilmek mümkün.

‘İzci Gibi Düşünmek’, bu yolda yanınıza alabileceğiniz kullanışlı bir alet çantası.

  • Künye: Julia Galef – İzci Gibi Düşünmek: Bazı Kişiler Gerçekleri Net Göremezken Diğerleri Nasıl Daha Net Görür?, çeviren: Damla Atamer, Okuyanus Yayınları, psikoloji, 288 sayfa, 20223

R. Philip Bouchard – Şaşmaz Bilimcinin El Kitabı (2023)

Bilgiye ulaşımın kolaylaşması dünyayı galatımeşhurlardan ve şehir efsanelerinden kurtaramadı.

Haber kanalları, sosyal medya hesapları ve internet kişilikleri paylaşımlarında klişeleri kullanmaya devam ederken, insanlar da hakikat arayışının zahmeti yerine alışkın oldukları kalıplara inanmayı tercih ediyor: Küresel ısınma, süper gıdalar, sağ-sol beyinliliğimiz ve ormanlar tabii ki ciğerlerimiz…

Sahi, artık duyarsızlaşacak kadar sık duyduğumuz bu kavramlar bilimsel açıdan ne ölçüde geçerli?

Philip Bouchard, ‘Şaşmaz Bilimcinin El Kitabı’nda bu türden klişeleri tersyüz ederek bu soruşturmayı sizin yerinize yaptı.

Kitlelerin gürültüsüne karşı Doğrucu Davut olmaya cüret edenler ise yeni bir başucu kitabı kazanmışa benziyor.

  • Künye: R. Philip Bouchard – Şaşmaz Bilimcinin El Kitabı: Safsatalar Çağında Doğrucu Davut’un Bilim Rehberi, çeviren: Damla Atamer, Okuyanus Yayınları, bilim, 284 sayfa, 2023

Alice Miller – Öfkeden Cesarete (2022)

Duygularımız ile bedenlerimizin kaydettikleri ve ezelden beri içselleştirdiğimiz ahlak kurallarına uymak için hissetmek istediklerimiz arasındaki çatışmayı ele aldığı ‘Beden Asla Yalan Söylemez’ ile ses getiren Alice Miller, ‘Öfkeden Cesarete’de okurlarının kendisine yönelttiği sorulara yanıt veriyor.

Duyguların iyileştirici ve özgürleştirici gücünü bir kez daha ortaya sererek, bastırılmış öfke ile kanser gibi fiziksel hastalıklar arasındaki bağlantıyı, istismardan kurtulan birçok kişinin uyuşturucuya veya suça yönelme sebeplerini ya da aileleri nesiller boyu zulme mahkûm eden döngüyü araştırıyor.

Dini inancın çocuk istismarı üzerindeki etkileri, terapötik topluluğun gerçeği inkar etmesi ve antidepresanlara bağımlılık gibi çok tartışılan teorilere ışık tutarken, kuşaklararası süren psikolojik ve fiziksel mirasa değiniyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Çocuklukta maruz kalınan çok yoğun acımasızlığın şiddetli olduğu hemen hemen hiç fark edilmez. Bu genellikle çocuk yetiştirmenin gayet olağan bir parçası olarak kabul edilir. Çektiğimiz acının aşırı derecede -genellikle tamamen- inkar edilmesi, sadece bize yapılan yanlışların kabullenilmesini engellemekle kalmaz. Her şeyden önce, küçük çocuğun ceza korkusuyla bedeninde bastırması gereken öfkesini de yok eder. Anne babalar korkudan onurlandırılır, yetişkin çocuk tüm yaşamı boyunca onların anlayışını ve sevgisini bekler, böylece terk edilme korkusunun hüküm sürdüğü bir bağlanma modeli içinde sıkışıp kalır. Bağlanmaların gerçek duyguların yokluğuna bağlı sonuçları, zihinsel ve fiziksel bozukluklar ile yaşam doyumunun ve mutluluğun bastırılması ve feda edilmesidir.”

  • Künye: Alice Miller – Öfkeden Cesarete, çeviren: Damla Atamer, Okuyanus Yayınları, psikanaliz, 186 sayfa, 2022

Galit Atlas – Duygusal Miras (2022)

‘Duygusal Miras’, travmayı, terapiyi ve iyileşme sürecini anlamak isteyenler için temel bir kitap.

Galit Atlas, yaralı büyüklerin sıkça dile getirilmeyen gizli travmalarını bedenlerinde, zihinlerinde, benliklerinde ve ruhlarında taşıyanların hikâyelerini anlatıyor.

Sevdiğimiz insanlar, bizi yetiştirenler ve bugün olduğumuz kişiye dönüştürenler içimizde yaşarlar; duygusal acılarını paylaşırız, anılarını hayal ederiz ve bu şeyler hayatımıza her zaman fark etmediğimiz şekillerde etki eder.

Atlas, ‘Duygusal Miras’ ile bizi potansiyelimizi yaşamaktan alıkoyan, kendimiz için istediklerimizle sahip olabileceklerimiz arasında boşluklar yaratan ve bir hayaletmiş gibi rahatsız eden aile sırlarını kendimize açabilmemiz için adım atmamıza destek oluyor.

Bu dönüştürücü kitapta, yaşam mücadelelerimiz ile hepimizin taşıdığı “duygusal miras” arasındaki bağlantıları belirlememize yardımcı olmak için danışanlarının hikayelerini, kendi hikayelerini ve onlarca yıllık araştırmalarını bir araya getiriyor.

Çünkü ancak bu hayaletlerin bıraktığı izleri takip ederek kaderimizi gerçekten değiştirebiliriz.

  • Künye: Galit Atlas – Duygusal Miras, çeviren: Damla Atamer, Okuyanus Yayınları, psikoloji, 224 sayfa, 2022

Leonard Mlodinow – Duygusal (2022)

Duyguların ve düşüncelerin karşılıklı ilişkisini keşfetmek açısından çok önemli bir kitap.

Leonard Mlodinow, evrim ve biyolojiden de yararlanarak duygularımızı nasıl daha iyi anlayacağımızı ve onlardan nasıl en iyi şekilde faydalanacağımızı anlatıyor.

Yoksa hepimize yalan mı söylediler?

Başarının anahtarı olarak yıllar boyunca rasyonel düşünme işaret edildi, düşünme ve hissetmenin davranışlarımızda ayrı ve karşıt güçler olduğu hepimize benimsetildi, ancak son dönemde araştırmacılar tarafından yeni bir keşif ortaya atıldı: Duygular da en az düşünmek kadar önemlidir!

Başkalarıyla nasıl daha iyi bağlantı kurabileceğimizin; hayal kırıklıklarımızı, korkularımızı, endişelerimizi nasıl anlamlandırabileceğimizin; daha mutlu bir yaşam sürdürmek için neler yapabileceğimizin cevabı duygularımızı anlamakta yatıyor.

Öncü bilim insanlarının laboratuvarlarına dalan ve felaketle flört eden gerçek dünya senaryolarına yolculuk yapan Leonard Mlodinow, duygularımızın nasıl yardımcı olabileceğini, neden bazen incittiğini ve her iki durumda da neler öğrenebileceğimizi gösteriyor.

Tüm dünyada büyük yankı uyandıran ‘Subliminal’in yazarı Mlodinow, evrimimize ve biyolojimize ilişkin derin kavrayışları kullanarak, duygularımızı daha iyi anlamamız ve onların faydalarını en üst düzeye çıkarmamız için bize araçlar sunuyor.

Karakteristik netliği ve büyüleyici hikayeleriyle ‘Duygusal: Duygular Düşünceyi Nasıl Şekillendirir?’, yeni duygu bilimini keşfediyor ve bize doğanın en büyük armağanlarından birinden en iyi şekilde yararlanmamız için temel bir rehber sunuyor.

  • Künye: Leonard Mlodinow – Duygusal: Duygular Düşünceyi Nasıl Şekillendirir?, çeviren: Damla Atamer, Okuyanus Yayınları, psikoloji, 276 sayfa, 2022

Daryl Van Tongeren ve Sara Showalter Van Tongeren – Acı Çekme Cesareti (2021)

Amacımız hep mutlu kalmaktır, oysa biliriz ki acıdan da çok şey öğreniriz…

Acının kötü değil, varoluşsal bir mesele olduğunu düşünen Daryl Van Tongeren ve Sara Showalter Van Tongeren de, okurunu acının doğasına vakıf olmaya davet ediyor.

Acı, yerinden kımıldamayan bir kaya değil; üzerinde yürünmesi gereken, ancak yüründükçe aydınlanan bir yol.

Bu kitap, okuyucusunu acı çekme kavramına farklı bir gözle bakmaya davet ediyor.

Birbirine kenetli beş adımda acının doğasına vakıf olmanın mümkün olduğunu öne sürüyor: Günbatımı, alacakaranlık, gece yarısı, şafak ve gün ışığı…

‘Acı Çekme Cesareti’, başta Viktor Frankl, Rollo May ve Irvin Yalom’dan bildiğimiz ve razı olduğumuz varoluşsal psikolojinin omuzları üzerinde yükselen; okuyucusunu eksiklerine göre değil, elde avuçtakilerle oluşturulan bir yol haritası için yüreklendiren bir kılavuz.

Belki derinlerde bir yerde farkında olduğumuz ama bir türlü kabullenemediğimiz gerçekleri hatırlatan bir işaret fişeği: Acı kötü bir şey değildir, acı varoluşsal bir meseledir, acı ve gelişim birbirini dışlamaz, acı yoluyla gelişimde anlam üretimi hayati önemdedir.

Kitap, “Mutluluğun olmadığı bir hayat yaşanmaya değer mi?” ve “Cesaret, acının üstesinden gelebilir mi?” sorularına çarpıcı yanıtlar veriyor.

  • Künye: Daryl R. Van Tongeren ve Sara A. Showalter Van Tongeren – Acı Çekme Cesareti: Hayatın En Büyük Krizlerine Yeni Bir Yaklaşım, çeviren: Damla Atamer, Okuyan Us Yayınları, psikoloji, 196 sayfa, 2021