Eva Meijer – Dilimin Sınırları (2025)

 

Eva Meijer’in bu eseri, depresyonu yalnızca bir ruhsal hastalık değil, aynı zamanda dil, düşünce ve dünya arasındaki ilişkinin kırıldığı bir deneyim olarak ele alıyor. Başlığını Ludwig Wittgenstein’ın “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır” sözünden alan kitap, depresyonu dilin çöktüğü, anlamın parçalandığı bir varoluş hali olarak inceliyor. Meijer, hem bir filozof hem de depresyonu bizzat yaşamış bir birey olarak, bu sessizliğin içinde düşünmenin ve konuşmanın mümkün olup olmadığını sorguluyor. ‘Dilimin Sınırları: Depresyonla ilgili Küçük Felsefi Bir Araştırma’ (‘De grenzen van mijn taal: een klein filosofisch onderzoek naar depressie’), felsefi analizi kişisel deneyimle buluşturarak, akıl ile duygu arasındaki sınırları yeniden tanımlıyor.

Meijer’e göre depresyon, bireyin kendisiyle, diğer insanlarla ve dünyayla kurduğu iletişimin bozulduğu bir durumdur. Ancak bu sessizlik mutlak değildir; içinde yeni bir anlam kurma potansiyelini taşır. Dilin sınırlarına ulaşmak, bazen yeni bir dili —acıya, yalnızlığa, kırılganlığa ait bir dili— bulma çabasına dönüşür. Meijer, Spinoza’dan Kierkegaard’a, oradan Virginia Woolf’a uzanan geniş bir düşünsel hattı izleyerek, depresyonun yalnızca tıbbi değil, varoluşsal bir olgu olduğunu savunuyor.

Eserde, toplumsal normların “sağlıklı zihin” anlayışına da eleştirel bir bakış getiriliyor. Meijer, depresyonun bireyi toplumsal beklentilerden özgürleştiren, ancak aynı zamanda onu dünyadan koparan çelişkili doğasını açığa çıkarıyor. ‘Dilimin Sınırları’, dilin imkânlarıyla sınırlı bir varoluşun felsefi anatomisini sunuyor. Meijer, depresyonun sessizliğinde dahi düşüncenin bir yankısı olduğunu gösteriyor; kelimelerin tükendiği yerde bile anlamın yeniden doğabileceğini hatırlatıyor.

  • Künye: Eva Meijer – Dilimin Sınırları: Depresyonla ilgili Küçük Felsefi Bir Araştırma, çeviren: Gül Özlen, Kaplumbaa Kitap, felsefe, 96 sayfa, 2025

Güler Cansu Ağören – Depresyon Fenomenolojisi (2025)

Depresyon, çoğu kez kişisel bir bozukluk olarak görülür; fizyolojideki bir arıza sonucu insanın içten içe çöküşü olarak tanımlanır. Bu bakış açısı, depresyonu yalnızca bireyin içinde olup biten bir sorun olarak konumlandırır. Oysa Güler Ağören, bu kitapta bambaşka bir perspektif öneriyor: Depresyonu, bireyin değil, bireyin ilişkilendiği dünyanın sorunu olarak okumaya davet ediyor.

Kitap, depresyonun yalnızca bir “hastalık” değil, ilişkilenmeye kapalı bir dünyada ortaya çıkan bir varoluş biçimi olabileceğini ileri sürüyor. Bu noktada odağını, kişisel biyolojiden beden-kendilik-dünya üçgenine kaydırıyor. Çünkü depresyon, kişinin kendisiyle ve çevresiyle bağ kuramadığı bir iç kapanma değil, belki de çürümüş bir düzene verilen radikal bir yanıt, aktif bir geri çekilme manevrası olabilir.

Ağören, depresyonu anlamak için onu yalnızca bireysel bir arıza olarak değil, çağımızın yarattığı yabancılaşmış koşulların bir sonucu olarak değerlendiriyor. Bu yaklaşım, depresyonu hem felsefi hem de politik bir çerçeveye yerleştiriyor; onu, umutsuzluğun değil, başka bir yaşam ihtimalinin habercisi olarak yorumluyor.

  • Künye: Güler Cansu Ağören – Depresyon Fenomenolojisi, Akademim Yayıncılık, felsefe, 190 sayfa, 2025

Ann Cvetkovich – Depresyon (2021)

Depresyonu biyolojik yahut tıbbi bir olgu olarak değerlendirmeye meyilliyiz.

Peki, depresyonun kültürel ve toplumsal kökenleri nedir?

Ann Cvetkovich’in bu özgün çalışması, depresyonun kültürel, politik ve ırk temelli tarihinin izini sürüyor.

Cvetkovich burada, hem kendini süreğen bir kayıtsızlık, atalet ya da çaresizlik hissiyle gösterebilen depresyonun sömürgecilik, mülksüzleşme ve yerinden edilme geçmişleriyle bağını, hem de sol melankoli ve politik depresyon arasındaki mesafeyi aydınlatmak adına bir Hıristiyan tasarısı olan “acedia” kavramının bize nasıl yol gösterebileceğini irdeliyor.

Kitap depresyonla ilgili olsa da, kötü hisleri geçiştirmek, yahut onları görmezden gelmek yerine, onları kucaklayarak nasıl daha iyi bir hayat yaşayabileceğimizi de tartışmasıyla önemli.

  • Künye: Ann Cvetkovich – Depresyon: Toplumsal Bir His, çeviren: Zeynep Ertan, Sel Yayıncılık, psikoloji, 325 sayfa, 2021

Johann Hari – Kaybolan Bağlar (2019)

Britanyalı gazeteci ve yazar Johann Hari, uzun yıllar depresyonla boğuşmuş.

Depresyonun sebebinin büyük ölçüde etrafımızdaki dünyada ve o dünyada nasıl yaşadığımızda yattığıyla ilişkili olduğunu belirten Hari, bu kitabında, kendi deneyimlerinden de yola çıkarak depresyonun nedenleri ve çözümleri konusunda deneyim ve önerilerini bizimle paylaşıyor.

Hari kitabına, depresyonun gençlik yaşamından itibaren hayatına nasıl girdiğini ve hayatını nasıl dönüştürdüğünü anlatarak başlıyor.

Yazar devamında ise, anlamlı çalışmadan kopuk olmak, diğer insanlardan kopuk olmak, genler ve beyindeki değişimler gibi, depresyon ve kaygının nedenlerini dokuz başlık altında açıklıyor.

Hari çalışmasının son bölümünde ise, hayatla hangi yollarla bağ kurularak depresyonun nasıl üstesinden gelinebileceğini anlatıyor.

Sosyalleşme, anlamlı bir işte çalışmak, anlamlı değerler inşa etmek, duygu paylaşımında bulunmak ve çocukluk travmalarını kabul etmek, yazarın önerdiği bu yollardan birkaçı.

  • Künye: Johann Hari – Kaybolan Bağlar: Depresyonun Gerçek Nedenleri ve Beklenmedik Çözümler, çeviren: Barış Engin Aksoy, Metis Yayınları, psikoloji, 368 sayfa, 2019

Darian Leader – Depresyon, Yas ve Melankoli (2018)

Depresyon, yas ve melankoli konusunda farklı görüş ve uygulamalar mevcut.

Fakat bunların, söz konusu sorunların çözümü konusunda bariz yanılgılar barındırdıkları da bilinir.

Peki, depresyonla nasıl başa çıkabiliriz?

Örneğin yüzeysel kimi semptomlar, aslında ruhumuzdaki hangi büyük sorunlara işaret eder?

Depresyon, yas ve melankoli konularında hem aydınlatıcı hem de pratik bir çalışma arayanlara Darian Leader’ın tam da yukarıdaki sorulara tatmin edici yanıtlar veren bu eserini öneriyoruz.

Leader’a göre yas tutmak ve melankoli, depresyonun kalbinde yatar.

Fakat bu gerçeği hakkıyla kavrayamadığımız için hem bu sorunla yüzleşme hem de onu aşma konusunda sıkıntı yaşarız.

Leader, öncelikle kayıp deneyimine verdiğimiz tepkilere bakarak bu durumu çözümlüyor ve eğer bu gerçeğin daha çok bilincinde olursak, yıkıma yol açabilecek duyguların kıskacından kurtulabiliriz.

Büyük çağdaş düşünürlerin depresyon, yas ve melankoliye dair görüşlerinin kapsamlı bir incelemesini de sunan Leader, yas tutma uğraşında oldukça aydınlatıcı bir esere imza atmış.

  • Künye: Darian Leader – Depresyon, Yas ve Melankoli, çeviren: Ayça Göçmen, Encore Yayınları, psikanaliz, 200 sayfa, 2018

Oğuz Tan – Depresyon (2008)

Belli başlı belirtileri hayattan eskisi kadar zevk almama, isteksizlik, uykusuzluk, iştahsızlık, yorgunluk, unutkanlık ve cinsel ilgide azalma olan depresyon, modern bireyin en büyük sıkıntılarından.

Yine bir mizaç bozukluğu olan manik depresif de, bazen depresyon, bazen de “mani” denilen aşırı neşe ve taşkınlık dönemiyle kendini gösterir.

Psikiyatri uzmanı Oğuz Tan, ‘Depresyon’ isimli bu çalışmasında, iki mizaç bozukluğu olan depresyon ile manik depresifin ne olduğuna dair bilgiler veriyor ve bu sıkıntıların nasıl aşılabileceğine odaklanıyor.

Tan, hastaların ve doktorların dilinden vaka örnekleriyle depresyonun sebeplerini verirken, hastalığın belirtileri ile tedavi yöntemlerini de anlatıyor.

  • Künye: Oğuz Tan – Depresyon, Timaş Yayınları, psikoloji, 298 sayfa