Johann Hari – Çalınan Dikkat (2022)

Gazeteci-yazar Johann Hari, son yıllarda bir şeylere odaklanmakta ne kadar zorlandığını fark ettiğinde suçu önce kendisinde aramış.

Ama sonra aslında çoğu insanın aynı sorundan mustarip olduğunu görmüş.

Böylece meseleyi araştırmaya, uzmanlarla görüşmeye başladığında çok daha derin ve kapsamlı nedenlerin söz konusu olduğunu keşfetmiş.

‘Çalınan Dikkat’te Hari, bu nedenleri detaylarıyla ele almanın yanı sıra, dikkatimizi geri kazanmanın yollarına kafa yoruyor.

Bireysel çabaların, yani sırf kendi hayatlarımızda birtakım değişiklikler yaparak sorunu çözmeye çalışmanın ancak bir yere kadar etkili olabileceğini vurgulayan Hari, “dikkatimizi bizden çalan kuvvetlerle kolektif olarak yüzleşip onları değişime zorlamamız gerektiğini” belirtiyor.

Bunun ise acil bir mesele olduğunu, çünkü dikkati dağılmış bir toplumun, önündeki en önemli sorunlara bile odaklanamayacağını ve çözüm üretemeyeceğini söylüyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Böyle az uyuyup çok çalışan, üç dakikada bir faaliyet değiştiren, zaaflarımızı öğrenip manipüle etmek için tasarlanmış sosyal medya siteleri tarafından takip edilip gözlemlenen, stres fazlalığından aşırı tetikte yaşayan, enerjinin sıçrayıp çakılmasına yol açan bir şekilde beslenen, her gün beyne zarar veren toksinlerle dolu bir kimyasal çorbası soluyan bir toplum olmaya devam ettiğimiz takdirde – ciddi dikkat sorunları yaşayan bir toplum olmaya da devam edeceğiz, evet. Ama bunun bir alternatifi var. Örgütlenip karşı koymak – dikkatimizi ateşe veren kuvvetlerle mücadele edip yerlerine iyileşmemize yardımcı olacak kuvvetler geçirmek.”

  • Künye: Johann Hari – Çalınan Dikkat: Neden Odaklanamıyoruz?, çeviren: Barış Engin Aksoy, Metis Yayınları, inceleme, 320 sayfa, 2022

Slavoj Žižek – Evrensel İstisna (2021)

“Bugün tanık olduğumuz şey, ‘postmodern’ kapitalizme tanımını veren özellik, deneyimimizin doğrudan metalaşmasıdır.”

‘Evrensel İstisna’, güncel siyasi olaylar üzerine ufuk açıcı bir tartışma sunuyor.

Slavoj Žižek, burada, 3. Yol olarak da adlandırılan siyasi-felsefi tavrı genişletiyor ve böylece kapitalizm karşıtlığını farklı bir boyuta getiriyor.

Žižek, kapitalizm karşısında konumlanırken her kapitalizm-karşıtlığının da iyi olmadığı noktasında ısrar ediyor.

Kitaptan birkaç alıntı:

“Bugün tanık olduğumuz şey, ‘postmodern’ kapitalizme tanımını veren özellik, deneyimimizin doğrudan metalaşmasıdır: pazarda satın aldığımız şey sahip olmak istediğimiz ürünler (maddi nesneler) olmaktan çıkıp hayat deneyimleri haline geliyor gitgide –cinsellik, yemek, iletişim, kültürel tüketim, belli bir hayat tarzına katılım deneyimleri. Bu tür deneyimler için aksesuar görevi gören maddi nesneler bizi esas ‘deneyim metası’nı satın almaya ayartmak için bedavaya sunuluyor gitgide (bir yıllık taahhüt verdiğimiz takdirde bedava verilen cep telefonları örneğin.)”

“Piyasa mübadelesinin mantığı kendi kendisiyle ilişki kuran bir tür Hegelci özdeşlik noktasına ulaşıyor burada: artık nesne değil en nihayetinde hayatımızı (hayat zamanı) satın alıyoruz. Michel Foucault’nun kendi benliğini sanat eserine dönüştürme anlayışı beklenmedik bir onay almış oluyor böylece: spor salonlarına giderek “bedenimi” satın alıyorum; transandantal meditasyon derslerine kaydolarak manevi aydınlanmamı satın alıyorum; birlikte anılmak istediğim insanların gittiği lokantalara giderek kamusal şahsiyetimi satın alıyorum vb. Bu değişim kapitalist piyasa ekonomisinden kopuş gibi görünebilir, ama onun mantığını son noktasına götürdüğünü savunmak mümkündür.”

“Sanayiye dayalı piyasa ekonomisinde metanın alımı ile tüketilmesi arasında zamansal bir mesafe söz konusudur: satıcı açısından bakıldığında meta satıldığı anda ilişki bitmiştir –sonrasında ne olduğu (alıcının o metayla ne yaptığı, metanın doğrudan tüketimi) onu ilgilendirmez. Oysa deneyimin metalaşmasında bu mesafe kapanır ve satın alınan meta tüketimin ta kendisidir…”

  • Künye: Slavoj Žižek – Evrensel İstisna, çeviren: Barış Engin Aksoy, MonoKL Yayınları, siyaset, 416 sayfa, 2021

Slavoj Žižek, Frank Ruda ve Agon Hamza – Marx Okumak (2021)

Genelde Hegel eleştirisi üzerinden Marx anlaşılmaya çalışılır.

Bu kitap ise, bunun tam tersini yaparak Marx’tan başlayıp ardından Hegel’e dönüyor.

Günümüzün önemli düşünürlerinden Slavoj Žižek, Frank Ruda ve Agon Hamza, Marx’ı yeni bir özgürleşme siyasetine zemin sunabilecek tarzda yeniden yorumluyorlar.

Çalışma, kapitalizmin içinde bulunduğu krize farklı bir yaklaşım getiren yaratıcı ve deneysel bir okuma sunmasıyla özellikle dikkat çekiyor.

Burada Marx hem Platoncu, hem Kartezyen hem de Hegelci bağlamda derinlemesine tartışılıyor.

  • Künye: Slavoj Žižek, Frank Ruda ve Agon Hamza – Marx Okumak, çeviren: Barış Engin Aksoy, Kolektif Kitap, siyaset, 169 sayfa, 2021

Judith Butler – Çöz(ül)en Cinsiyet (2020)

Cinsel farkı nedeniyle dışlananlar için yeni bir hayat dilini nasıl kurabiliriz?

Judith Butler, toplumsal cinsiyet ve feminist teorinin, yalnızca dışlananı değil ataerkiyi, iktidarı, kısacası tüm bir toplumu nasıl özgürleştirebileceğini ortaya koyuyor.

Çalışmasında toplumsal cinsiyet karmaşıklığına hukuk, psikiyatri, sosyal teori ve edebiyat teorisi içinde yeni bir meşrulaştırma lügatı geliştirmeye koyulan Butler, bunu da iyi bir hayat nasıl yaşanır sorusunu merkeze alarak yapıyor.

Böylece ‘Çöz(ül)en Cinsiyet’, cinsel farkı nedeniyle dışlananlar için iyi bir hayatın nasıl yaşanacağını toplum, edebiyat, felsefe, sosyoloji ve klinikte izlemesiyle çok önemli.

  • Künye: Judith Butler – Çöz(ül)en Cinsiyet, çeviren: Barış Engin Aksoy, MonoKL Yayınları, feminizm, 304 sayfa, 2020

Kolektif – Son Gerisayım (2020)

Mültecilik krizi, aynı zamanda buna hazırlıksız, politikasız yakalanan Avrupa solu için de büyük bir kriz anlamına geliyor.

Farklı yazarların katkıda bulunduğu bu derleme ise, tam da bu krizi merkeze alarak evrensel değerlere sahip yeni bir sol siyaseti inşa etmenin yollarıyla daha kapsamlı, yeni bir dayanışmaya duyulan ihtiyaç üzerine derinlemesine düşünüyor.

Kitapta, mültecilik olgusu bağlamında antihümanizmden çıkarılabilecek dersler, Avrupa’nın geleceğinde yer edinecek bir sol yaklaşımın geliştirmesi gereken politika ve değerler, Avrupa’nın sömürgeci geçmişinin günümüze yansımaları ve son terör olaylarının Avrupa’da üzerindeki etkileri gibi pek çok güncel konu ele alınıyor.

Derlemedeki yazıların hepsinin başlangıç noktasını Avrupa’nın güncel gündemi –medyada verilen adla “mülteci krizi”– oluşturuyor, ama yazarlar bu “kriz”in içinde iş gördüğü, daha derin siyasal ve ideolojik çerçeveye dokunup onu eleştirel bir incelemeden geçirmeyi de ihmal etmiyorlar.

Yazarlara göre, bu sorun sadece Avrupa’nın göçmen karşıtı popülizmiyle ilgili değil; sorun aynı zamanda solun kendi siyasal zeminini oluşturma, kendi gündem(ler)ini ifade etme kabiliyetsizliğinde yatıyor.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle: Jela Krečič, Alenka Zupančič, Boris Groys, Robert Pfaller, Mladen Dolar, Saroj Giri, Boris Buden, Frank Ruda, Jamil Khader, Agon Hamza ve Slavoj Žižek.

  • Künye: Kolektif – Son Gerisayım: Avrupa, Mülteciler ve Sol, hazırlayan: Jela Krečič, çeviren: Barış Engin Aksoy, Metis Yayınları, siyaset, 240 sayfa, 2020

Johann Hari – Kaybolan Bağlar (2019)

Britanyalı gazeteci ve yazar Johann Hari, uzun yıllar depresyonla boğuşmuş.

Depresyonun sebebinin büyük ölçüde etrafımızdaki dünyada ve o dünyada nasıl yaşadığımızda yattığıyla ilişkili olduğunu belirten Hari, bu kitabında, kendi deneyimlerinden de yola çıkarak depresyonun nedenleri ve çözümleri konusunda deneyim ve önerilerini bizimle paylaşıyor.

Hari kitabına, depresyonun gençlik yaşamından itibaren hayatına nasıl girdiğini ve hayatını nasıl dönüştürdüğünü anlatarak başlıyor.

Yazar devamında ise, anlamlı çalışmadan kopuk olmak, diğer insanlardan kopuk olmak, genler ve beyindeki değişimler gibi, depresyon ve kaygının nedenlerini dokuz başlık altında açıklıyor.

Hari çalışmasının son bölümünde ise, hayatla hangi yollarla bağ kurularak depresyonun nasıl üstesinden gelinebileceğini anlatıyor.

Sosyalleşme, anlamlı bir işte çalışmak, anlamlı değerler inşa etmek, duygu paylaşımında bulunmak ve çocukluk travmalarını kabul etmek, yazarın önerdiği bu yollardan birkaçı.

  • Künye: Johann Hari – Kaybolan Bağlar: Depresyonun Gerçek Nedenleri ve Beklenmedik Çözümler, çeviren: Barış Engin Aksoy, Metis Yayınları, psikoloji, 368 sayfa, 2019

Oxana Timofeeva – Hayvanların Tarihi (2018)

John Berger, harika denemesi “Hayvanlara Niçin Bakarız?”da hayvanların son iki yüzyılda yavaş yavaş ortadan kaybolduğunu söylemiş ve şu saptamada bulunmuştu:

“Kamuya açık hayvanat bahçeleri, hayvanların gündelik hayattan kayboluşuna uzanan dönemin başlangıcında hayat bulmuştur.”

Oysa hayvanlar, tarihsel olmayan bir tabiata emanet edilseler de, aslında onların bir tarihi vardır.

Bu kitabın yazarı Oxana Timofeeva, “Hayvanların Tarihi” kavramını Aristo’dan ödünç alarak felsefe tarihini bir hayvanlar tarihi olarak okumaya girişiyor.

Zira Timofeeva, en azından bir emek gücü olarak, hayvanların da kendi tarihsel maddiliğinin olduğunu belirtiyor.

Hayvanlarla insan arasında konmuş tüm ayrımlar üzerine yeni baştan düşünen Timofeeva, bunu yaparken Aristoteles, Hegel, Adorno, Deleuze, Bataille, Kafka ve Platonov gibi pek çok önemli filozof ve yazarın hayvanlarla ilgili metinlerini kat ediyor.

Böylece felsefe tarihini hayvanların tarihi olarak okuyan Timofeeva, felsefenin hayvan hakkında neler söylediği ve neler söyleyebileceği üzerine derinlemesine düşünüyor.

Kitabın, felsefi bir hayvanlar/yaratıklar ansiklopedisi olmaktan ziyade, hayvan sembolizmi mevzusuna hiç girmeyip, metafizik gelenek üzerine doğrudan veya semptomatik bir okuma olduğunu söylemeliyiz.

Kitaptan birkaç alıntı:

“İnsanların umurunda olmak, hayvanların umurunda değildir aslında: Onları kurban ederiz, mezbahalara göndeririz, afiyetle yeriz, sömürürüz, eğitiriz, sanat süreçlerine dâhil ederiz, onlara haklar ve belgeler veririz; oysa hayvanlar bunlara aldırış etmez.”

“İnsanların hayvanlara yönelik ahlaki tavrını duygulanımsal köküne, her etik kaygının veya pragmatik tasanın altında yatan arzu düzeyine kadar götürmek işten bile değildir.”

“Kartezyen hükmün ortaya çıkışından uzun zaman sonra hayvanlık felsefesi, kendi üzerine düşünmediği farz edilen hayvan varoluşunu nasıl düşünmek gerektiği sorusuna dönmeye başlamıştır. Son dönemde bizatihi hayvanlığı değil, olsa olsa insanın hayvanlık inşasını ele almanın mümkün olduğu hususunda fikir birliği oluşmuştur.”

  • Künye: Oxana Timofeeva – Hayvanların Tarihi: Felsefi Bir Deneme, çeviren: Barış Engin Aksoy, Kolektif Kitap, felsefe, 230 sayfa, 2018

Alenka Zupančič – Cinsellik Nedir? (2018)

Yüceltimi, genellikle ikame bir tatmin olarak düşünsek de, Lacan yüceltimin bastırmasız dürtü tatmini olduğunu iddia eder.

Başka bir deyişle, sevişmek yerine yazmak, resim yapmak, dua etmek ve konuşmak gibi eylemler, eksik olan cinsel tatminin yerini alan ikame tatminler değil, bu eylemlerden elde edilen tatmin bizatihi “cinsel”dir.

İşte, daha önce psikanaliz, felsefe ve komedi ilişkisini sorguladığı ‘Komedi: Sonsuzun Fiziği’ ve ‘Neden Psikanaliz’ kitaplarıyla hatırlanacak Alenka Zupančič de, bu saptamadan yola çıkarak cinselliğin doğası ve statüsü üzerine düşünmeye koyuluyor.

‘Cinsellik Nedir?’, cinsellik meselesine yaklaşım tarzımızda, bu meselenin psikanalizin tam anlamıyla felsefi problemlerinden biri olarak ele alınmasını öneriyor.

Zupančič, psikanalizde cinselliğin her şeyden önce gerçekliğe ait süreğen bir çelişkinin ifadesini oluşturan bir kavram olduğunu savunuyor.

Yazar ayrıca, cinselliğin nihai gerçeklik olarak değil, gerçekliğe ait bünyevi bir sapma ya da engel olması vasfıyla, ontolojik açıdan önemli olduğunu belirtiyor.

  • Künye: Alenka Zupančič – Cinsellik Nedir?, çeviren: Barış Engin Aksoy, Metis Yayınları, psikanaliz, 224 sayfa, 2018

 

Wendy Brown – Halkın Çözülüşü: Neoliberalizmin Sinsi Devrimi (2018)

Hayatın tüm boyutlarının ekonomik ölçülere göre düzenlenmesi olarak okunabilecek neoliberalizmin, demokrasinin temel unsurlarını usul usul nasıl çözüp dağıttığını kuramsal düzeyde irdeleyen önemli bir çalışma.

Çağımızın önde gelen düşünürlerinden Wendy Brown, neoliberal siyasi rasyonalitenin kapsamlı bir haritasını ortaya çıkarıyor.

Yazar, liberalizmin yalnızca piyasalar ve paranın demokrasiyi yozlaştırmasından veya siyasi kurum ve neticelerin finans ve şirket sermayesinin hâkimiyeti altına girmesinden bahsetmiyor, daha ziyade, günümüzde devlet idaresinde ve işyerinde, hukuk sahasında, eğitimde, kültürde ve gündelik faaliyetlerin önemli bir kısmında bulunan neoliberal aklın, demokrasinin kurucu unsurlarının belirgin siyasal karakterini, anlamını ve işleyişini ekonomikleştirdiğini belirtiyor.

Buradan yola çıkarak, demokrasi projeleri konusunda yaşanabilecek çoraklığın haritası çıkaran Brown, bu durumun, liberal demokrasinin kurum, pratik ve âdetlerinin yanı sıra radikal demokrasi düşlerinin de sağ çıkamayabileceği konusunda bizi uyarıyor.

Neoliberal dünyada demokrasinin geleceği hakkında çok önemli bir tartışma.

  • Künye: Wendy Brown – Halkın Çözülüşü: Neoliberalizmin Sinsi Devrimi, çeviren: Barış Engin Aksoy, Metis Yayınları, siyaset, 280 sayfa, 2018

Samo Tomšič – Kapitalist Bilinçdışı: Marx ve Lacan (2017)

Fransız psikanalist Jacques Lacan, Platon başta olmak üzere Descartes ve Hegel’den çokça etkilendi.

Kimilerine göre, Lacan’ın kuramında, Karl Marx’ın düşünceleri merkezi bir rol üstlenmemiştir.

Samo Tomšič ise, elimizdeki ilgi çekici çalışması ‘Kapitalist Bilinçdışı’nda, Lacan’daki Marx izlerinin kapsamlı bir fotoğrafını çekiyor.

Tomšič, Lacan’ın yapısal psikanalizini Marx’ın siyasal iktisada getirdiği eleştiriyle birlikte ele alıyor ve buradan hareketle bize, Freud’un kuramı ile Saussure ve Jakobson gibi yapısalcıların yaklaşımlarını da kompozisyona dâhil ettiği zengin bir tartışma sunuyor.

Bu sentez, bilinçaltının yapısıyla kapitalizmin yapısı arasındaki ilişkiyi psikanaliz, yapısalcılık ve siyasal iktisat eleştirisiyle harmanlıyor.

Tomšič, Lacan’ın 1960’ların sonunda Freud’a ikinci bir geri dönüşe kalkışmış olduğunu ve burada yapısalcı dilbilim göndermesinin Marx’ın siyasal iktisada yönelttiği eleştiriyle desteklendiğini savunuyor.

Kitap, Marx ve Lacan’ı, kapitalizm eleştirisi etrafında bir araya getirmesi, Lacan’ın düşüncesinin gelişimini ustaca izlemesi ve Marksizmin Lacancı psikanalize nasıl katkıda bulunduğunu ortaya koymasıyla önemli.

  • Künye: Samo Tomšič – Kapitalist Bilinçdışı: Marx ve Lacan, çeviren: Barış Engin Aksoy, Metis Yayınları, psikanaliz, 288 sayfa, 2017