Anne Case, Angus Deaton – Umutsuzluktan Ölmek ve Kapitalizmin Geleceği (2024)

Amerikan kapitalizminin efsunlu vaatlerinin, “Amerikan Rüyası”nın boşa çıktığı, neoliberalizmin en ateşli savunucuları tarafından dahi terkedildiği bir zamandayız.

Dünyanın dört bir köşesinde pandemiden çok evvel başlamış neoliberal yıkımın etkileri üzerine birçok kitap yazıldı: Orta sınıfın erimesi, üretimin gelişmiş ve hatta gelişmekte olan ülkelerden demokrasi ve işçi haklarının pek uğramadığı ülkelere kaydırılması, işçi sınıfının hizmet sektörüne mecbur edilmesi ve diğer dönüşümlere dair pek çok inceleme var.

Anne Case ve Nobel İktisat Ödülü sahibi Angus Deaton, Amerika’da çok okunmuş ve tartışılmış bu çalışmada kapitalizmin günümüzde aldığı şeklin insanları umutsuzluktan öldürdüğü tezini ortaya koyuyor.

‘Umutsuzluktan Ölmek ve Kapitalizmin Geleceği’ istatistik veriler ışığında sistemin yüzüstü bıraktığı insanların hikâyelerinin ardındaki yapısal sorunları irdeleyerek Amerika’yı içten kemiren çürümeyi ortaya çıkarıyor, gidişatın bizatihi kapitalizmin geleceğini tehdit eder hale geldiği iddiasını ortaya koyuyor.

Case ve Deaton bu sürecin yarattığı yıkımın son derece şahsi fakat kitleselleşmiş bir cephesine eğiliyor.

Uyuşturucu, alkol, ilaç bağımlılığı küresel bir sorun haline geldi.

Geleceği elinden alınmış yüz binlerce insan her sene içinden çıkamadıkları maddi sorunların çaresini hissizleşip gerçekliklerini bir anlığına dahi olsa unutabilecekleri vasıtalarda arıyor.

Bu kitap bağımlılık sorunlarının her yıl katlanarak arttığı, maddeye bağımlı şiddet vakalarının günaşırı ana haberlere düştüğü ülkemizdeki umutsuzluk salgınının nerelere varabileceğini görmek açısından ufuk açıcı bir kâbus.

  • Künye: Anne Case, Angus Deaton – Umutsuzluktan Ölmek ve Kapitalizmin Geleceği, çeviren: Bilge Özensoy, Dergah Yayınları, sosyoloji, 368 sayfa, 2024

Andrea Cavalletti – Sınıf (2024)

İşçi sınıfını paramparça etmiş neoliberal siyasetlerin yeni icracıları yeryüzünün her köşesinde, dünyalarını yıktıkları insanları anti-demokratik, milliyetçi ve dışlayıcı siyasetlerine alet etmek için ulusalcı hınç siyasetleri doğrultusunda örgütleme yarışında.

İtalyan filozof Andrea Cavalletti bu kitabında sağ popülizmin yükselişi karşısında “sınıf”ın özgül anlamını ve siyasetini ele alıyor.

Sınıf kavramını, bugüne dek karşıtı olarak kabul edilmiş “kalabalık” ve “kitle”yle ilişkisini irdeleyerek, 19. yüzyılın cadı kazanında “toplum”un oluşum sürecini inceliyor.

Sınıf kavramına musallat olmuş yanılsamaları, illetleri, işgalci türeyişleri ayıklıyor.

Cavalletti, sağ popülizmin kitleyi sıkıştıran siyasetinin karşısına, sınıfın gevşeten dayanışmasını koyuyor.

  • Künye: Andrea Cavalletti – Sınıf, çeviren: Mehmet Fahrettin Biçici, Dergah Yayınları, sosyoloji, 152 sayfa, 2024

Jean-Paul Roux – Altay Türklerinde Ölüm (2023)

“Aklın ölümü kavradığı andan itibaren ölüm tüm insani varlığa egemen olmuştur” diye başlar ‘Altay Türklerinde Ölüm’.

Bugün tıbbileşmiş zihinlerimizle ölümü yaşamın yokluğu olarak görüyor, ölmeyi eksilme olarak tecrübe ediyoruz.

Modern öncesi toplumlarda ölüm –Altay Türklerinin inanışında da tezahür ettiği şekliyle– yaşamın değillenmesi değil, farklı bir surette devam ettirilmesidir.

Ölüm topluma aittir, çünkü ölenler ve gittikleri diyar da toplumun devamıdır.

Büyük Türkolog Jean-Paul Roux, uçsuz bucaksız bozkırın sakinlerinin, Altay halklarının yaşam kavramını açığa çıkarabilmek için onların ölümden ne anladıklarını, ölmekle neyi murat ettiklerini, ölmeyi nasıl kurguladıklarını, ölümlülükten ne anladıklarını, neyin öldüğünü ve neyin kaldığını, ölümün etrafında vücuda getirdikleri toplumsallığı ele alır.

Ölüm, Altay inanışında yaşamla ve kolektifle yeniden tanışmadır, hem ölen hem de geri kalanlar için.

İlk kez 1963’te yayımlanan Roux’nun bu çalışması, kuramsal zarafeti ve nefes kesen sentez çabasıyla okurlara yeni kapılar açmaya devam ediyor.

  • Künye: Jean-Paul Roux – Altay Türklerinde Ölüm, çeviren: Aykut Kazancıgil, Dergah Yayınları, tarih, 320 sayfa, 2023

Jean-Paul Roux – Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar (2023)

Jean-Paul Roux meşhur eseri ‘Altay Türklerinde Ölüm’ü yazmak için yaptığı araştırmalar sırasında Altay Türklerinin hayatlarının ve onları çevreleyen tabiatın da çok geniş bir anlam dünyasıyla dolu olduğunu keşfeder: Altay Türklerinin ölüme dair tasavvurları aslında yaşamı nasıl anladıklarının aynasıdır.

‘Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar’ Roux’nun Altay Türklerine ve onların dünyasını oluşturan bitki ve hayvanlara dair, kendi öngöremediği, ama elindeki malzemenin adeta kendini dayatmasıyla yazmak zorunda kaldığı eseridir.

Roux kitabında ruh-beden, birey-toplum, iç-dış gibi modern ikiliklerin varsayılamayacağı bir varlıkbilime tâbi göçebe toplulukların tarihsel antropolojisini yaparken bize bambaşka bir varoluş tarzının nasıl anlaşılabileceğini göstermeye çalışır.

Bizim tecrübemizin dışındaki kadim “Yaşamın Birliği” fikrini ele alır.

Kutsalın, İbrahimi dinler dışındaki, anlaşılışının özgünlüğünü gösterir.

Altay Türklerinin toplumsal kozmolojisi içerisinde insan-hayvan-bitki ilişkilerinin, şamanlar ve kutsal kişiler eksenindeki geçişliliğine dair bu göz kamaştırıcı inceleme, modernlerin türcü toplumsallık fikrinin çok ötesinde bir türlerarası yaşam tasavvurunun kapılarını açıyor.

  • Künye: Jean-Paul Roux – Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, çeviren: Aykut Kazancıgil, Lale Arslan Özcan, Dergah Yayınları, antropoloji, 456 sayfa, 2023

Arthur O. Lovejoy – Büyük Varlık Zinciri (2023)

“Fikirler Tarihi” sahasının kurucusu Arthur O. Lovejoy’un 1933 William James Dersleri, Antik Yunan’dan modern döneme, ontolojiden siyasete düşüncenin her sahasında hüküm sürmüş bir fikrin; “Büyük Varlık Zinciri”nin peşine düşüyor.

Bu tasavvura göre dünya merkezli evren anlayışına eşlik eden ay-altı ve ay-üstü âlemler, maddenin en ilkel formundan Tanrı’ya kadar hiyerarşik olarak düzenlenmiş bu yapı birbirine kenetlenmiş bir zincir oluşturur.

Bu zinciri modern epistemik devrim parçalamış, astronomi devrimleriyle eski bir masal derekesine düşürmüştür: Yüzyıllar boyunca insanların muhayyilesine hükmeden bu fikir ironik olarak tanınmaz hâle gelmiş, üzerine inşa edilmiş eserler de okunurluğunu yitirmiştir.

Lovejoy, klasik İslâm düşüncesinin de altyapısını oluşturan bu yitik paradigmanın tesis, gelişim ve sönümlenişinin bir tarihini ortaya koyuyor.

Platon, Aristoteles ve Yeni-Platoncuların felsefelerini analiz eden Lovejoy, bunların daha sonraki dinsel düşüncede, metafizikte, etikte, estetikte, astronomi, biyolojik teorilerde çeşitli sınıflandırmalarının en önemlilerinin izini sürüyor.

Yazar ayrıca, bir bütün olarak Büyük Varlık Zinciri kavramının, onu oluşturan fikirlerin, hayal gücü ile duygular üzerindeki etkisini gösteriyor.

  • Künye: Arthur O. Lovejoy – Büyük Varlık Zinciri, çeviren: Ahmet Demirhan, Dergah Yayınları, felsefe, 496 sayfa, 2023

Pierre Bourdieu – Bir Oto-Analiz İçin Taslak (2023)

 

Pierre Bourdieu’nün özyaşamöyküsü türüne reddiye olarak yazdığı ‘Bir Oto-Analiz İçin Taslak’, düşünümsel sosyolojinin mimarının kendi toplumsal doğumunu ve izlediği stratejileri ortaya koyduğu, kendini nesneleştirdiği bir elveda mektubu.

2001’de Sosyoloji Bir Dövüş Sanatıdır belgeseliyle Fransa’da meşhur olan Bourdieu’nün belgeselin yayınlandığı yıl kaleme alıp 2002’de –Yüce Fransız Düşüncesi Kilisesi’ne karşı bir tür rövanş olarak– önce Almanca basılan, 2004’te –vefatından ancak iki yıl sonra– Fransızca basılan ‘Oto-Analiz’de klasik biyografik referanslar yoktur: Fransa’nın sınıf coğrafyası içinde ölene dek aksanı Parislilerin müstehzi tebessümlerine maruz kalan bir postane memurunun oğlu olarak Fransa’nın en prestijli okulu École Normale Supérieure’de burjuva çocukları arasında başlayan ve Collège de France’a varan yolculuğu sosyolojik yöntemin cenderesinden anlatılır.

Ne Sartre gibi filozof-peygamber ne Bataille ve şürekası gibi edebi mistik coşkuların müptelasıdır, ne Foucault gibi Felsefe’yi tekrar ululayan bir programı ne de Heidegger kültünü benimser.

60’ların her gün yeni bir mesih çıkaran Marksistlerinden, Ford Vakfı’nın Sorbonne’daki temsilcilerinden, kâğıt üzerinde -oloji’leriyle köpükten özgürlük savaşları veren şarlatanlardan uzak durur.

Bourdieu Fransız entelektüel sahası içinde sosyal bilimsel yöntemin 68 öncesi ve sonrasında “Felsefe”nin gölgesinde bırakılması isyanını nasıl örgütlediğini –ittifaklarını ve mücadelelerini– anlatır.

  • Künye: Pierre Bourdieu – Bir Oto-Analiz İçin Taslak, çeviren: Murat Erşen, Dergah Yayınları, sosyoloji, 112 sayfa, 2023

Pierre Bourdieu – Bekârlar Balosu (2023)

Pierre Bourdieu’nün yaşarken yayımladığı son kitabı ‘Bekârlar Balosu’ kendi toplumsal kökenlerine dair bir yolculuk sunuyor.

Habitus, sermaye ve alan kavramlarıyla miras alınan eşitsizlikleri ve toplumsal konumların yeniden üretimini kuramsallaştırmış Fransız sosyolog, bu kitapta Fransa’nın güneybatısında büyüdüğü mazbut Béarn bölgesinin II. Dünya Savaşı sonrası dönüşümüne odaklanıyor.

Tarımsal dönüşümle albenisini yitiren çiftçilik ve patriyarkal iç evreni, 60’larda köylü erkekleri evlenilemez kılar.

Kendisi de köyünü unutan adam olarak sayılabilecek Bourdieu, yitmekte olan kırsal dünyayı açıklayıp köylülüğün sembolik iflasını haritalıyor.

Hususen küçük ihtisas dergilerinde yayımladığı bu üç makaleyle Bourdieu, düşünümsel sosyal bilim pratiğini tamamlıyor.

‘Bekârlar Balosu’, Bourdieu’nün kurallardan stratejiye uzanan kendi teorik yörüngesinin gelişimini gösteriyor.

Bourdieu’nün çalışmalarını daha zengin bir şekilde anlamak isteyenler, habitus, strateji, sembolik tahakküm ve düşünümsellik gibi temel kavramların ilk izlerini burada bulabilirler.

Kitap, habitustan ilham alan uygulamalar olarak kavramsallaştırılan evlilik stratejilerinin büyük ölçüde ampirik bir tanımından, geniş bir ulusal (şimdi küresel) sembolik tahakküm pazarı içindeki yerlerine kadar entelektüel bir yolculuk olarak okunabilir.

Görüldüğü kadarıyla Bourdieu, bu sosyal evreni avucunun içi gibi biliyor.

  • Künye: Pierre Bourdieu – Bekârlar Balosu: Fransa Kırsalında Köylü Toplumunun Krizi, çeviren: Çağrı Eroğlu, Dergah Yayınları, sosyoloji, 248 sayfa, 2023

Jairus Banaji – Ticari Kapitalizmin Kısa Tarihi (2023)

Kapitalizmin ortaya çıkışına ve çeşitlerine dair sürükleyici bir çalışma.

Jairus Banaji’nin bunu yaparken Avrupa-merkezci anlatıları ve dogmaları yerinden etmesi ise ayrıca önemli.

Kapitalizmin küresel tahakkümünü tesisi –hem meslekten olmayanlar hem de Marksist tarihçiler tarafından– hâlâ büyük ölçüde 18. yüzyıl Britanya’sında belirleyici atılımını yapan sanayi kapitalizmiyle ilişkilendirilir.

‘Tarih Olarak Teori’yle tanıdığımız Banaji bu yeni çalışmasında yüzyıllar öncesine gidiyor ve bu sıçramadan önce, emeği ve üretimi dünya ölçeğinde şimdiye kadar nadiren takdir edilen bir ölçüde yeniden düzenleyen uzun erimli bir eğilime dikkatleri çekiyor: “ticari kapitalizm”.

Merkezinde sadece Avrupa’nın olduğu bir resimden çıkıp, çok merkezli, sınırların akışkan olduğu, canlı modern öncesi dünyanın kapılarını aralıyoruz.

Sekizinci yüzyıldan beri Guangzhou’da ticaret yapan Müslüman tüccarların kantonlarını, 1216’da İskenderiye’de kaydedilen 3000 Avrupalı tüccarı, Konstantinopolis’in ve daha sonra İstanbul’un ticari hâkimiyeti için savaşan Cenevizlileri, Venediklileri ve İspanyol Yahudilerini tanıyoruz.

Karşımızda sürekli hareket hâlinde olan, birbirine bağlı ve sanayi öncesi kapitalizm tarafından giderek daha fazla tahakküm edilen bir dünyanın zengin ve küresel bir portresi beliriyor.

Banaji’nin çizdiği manzarada, Avrupa’nın dünya egemenliğine yükselişi eşsiz bir dehaya işaret etmez, daha ziyade ticari kapitalizmin devlet gücü ile belirgin bir şekilde kaynaşmasından doğan yeni bir biçimin yükselişini gösterir.

  • Künye: Jairus Banaji – Ticari Kapitalizmin Kısa Tarihi, çeviren: Muhammed Murtaza Özeren, Dergah Yayınları, tarih, 200 sayfa, 2023

Andreas David Mordtmann – İstanbul ve Yeni Osmanlılar (2023)

Alman şarkiyatçı ve diplomat Andreas David Mordtmann entelektüel mesaisinin önemli bir kısmını Şark’ın tarihi, arkeolojisi ve ahvaline dair incelemelere tahsis etmişti.

Anadolu’nun muhtelif yerlerine öncü seyahatler yaptı, bu gözlemleri çoğu ücra Anadolu bölgesi için bugün dahi tarihsel belge niteliği taşıyor.

1800’lü yılların ikinci yarısında İstanbul’da geçirdiği dönemde ticaret mahkemesi azalığı, Mekteb-i Mülkiye’de coğrafya ile antropoloji hocalığı gibi çeşitli görevler aldı ve devletin ileri gelenleriyle yakın ilişkiler kurdu, Tanzimat devrinin önde gelen fikir insanlarıyla dostluklar kurdu.

Bu ilişkiler dolayısıyla başkenti ve Osmanlı’yı yakından gözlemledi, dönemin cemiyetlerinde çeşitli roller oynadı, neticede Osmanlı’nın siyasi, idari, askerî, sosyal ve ekonomik durumuna dair gözlemlerini içeren bu eseri ortaya koydu.

‘İstanbul ve Yeni Osmanlılar’, sadece Kırım Savaşı sonrası İstanbul ve Balkanlardaki isyanlar, bozulan iktisadi dengeler, idaredeki sıkıntılar, hukuk ve eğitim alanlarındaki sıkıntılarla sarmalanmış Sultan Abdülaziz dönemine götürmekle kalmaz, “yeni” bir devrin ümitlerini, insanlarını ve ideallerini de ele alır.

Mordtmann, İstanbullu Müslüman elitlerin hazırladığı çöküş için iki sebep gösterir: Yanlış eğitim ve dinî taassup.

Alman şarkiyatçılığının İstanbullu büyük üstadı Mordtmann’ın hatıratı Christopher Neumann’ın sunuşuyla sunuluyor.

  • Künye: Andreas David Mordtmann – İstanbul ve Yeni Osmanlılar, çeviren: Gertraude Habermann-Songu, Dergah Yayınları, anı, 470 sayfa, 2023

Peter Burke – Kültür Tarihinin Çeşitliliği (2022)

‘Kültür Tarihinin Çeşitliliği’nde Peter Burke ‘yeni kültür tarihi’nin teorisini ve uygulamasını masaya yatırıyor.

Jacob Burckhardt ile Johan Huizinga’nın çalışmalarıyla başlayan kültür tarihinin türlerine odaklanıyor.

Sosyal ve kültürel antropolojiden esinlenen yenilikçi yaklaşımın önemine rağmen, herhangi bir yeni ortodoksinin klasik modelin yerini almadığını ileri sürüyor.

Bu kitaptaki makalelerde kültür tarihinin kökenleri ve kimliğini tartıştıktan sonra, rüyaların toplumsal tarihi, tarih ile toplumsal hafıza arasındaki ilişki, jestin dili ve komedinin sınırları konularını ele alıyor; sonrasında Avrupa ile Yeni Dünya arasındaki karşılaşmaya ve kelimenin etimolojik, literal ve metaforik anlamlarında kültürel aktarım olgusuna dönüyor.

Çalışma iki teorik araştırma ile sona eriyor: Zihniyetler tarihi ve kültür tarihi niçin bölünmeye mahkumdur?

  • Künye: Peter Burke – Kültür Tarihinin Çeşitliliği, çeviren: Mesut Düzce, Hakan Hemşinli, Mustafa Tekpınar ve Selahattin Polatoğlu, Dergah Yayınları, sosyoloji, 312 sayfa, 2022